Mele By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:37:10
MELE´
Topluluk, bir toplumun ileri gelenleri; idarecilerin görüþlerine baþvurup istiþare ettiði grup, toplumun yönetiminde söz sahibi olan yöneticiler. Mele´ kavramý Arapça "dolmak, doldurmak, bir kimseye yardým etmek" anlamýndaki "Melee" kökünden türetilmiþtir. Ayrýca hýrs, zan, þüphe, huy ve ahlâk anlamlarý da vardýr.
Mele´ kelimesi Kur´an-ý Kerîm´de otuz ayrý yerde geçmektedir. Kur´an-ý Kerim´de bu terim, genellikle bir topluma tesir edip yönlendirme gücüne sahip kiþiler ve yöneticilerin kendileriyle istiþare yaptýðý bir kesim için kullanýlmaktadýr. "Mele´" kelime olarak bir olumsuzluðu bünyesinde taþýmamakla birlikte; Kur´an-ý Kerim´de bu kelime ile toplumlarýný, Allah´ýn peygamberine karþý kýþkýrtýp, onlara uymaktan alýkoyan ve oldukça kibirli tiplerden oluþan zümre kast edilir. Bu tip mele´in önemli bir özelliði de; toplumda iyilik, cömertlik, ilim, hikmet gibi insaný gerçekten yükselten vasýflarla deðil de; zorbalýk, zulüm, hor görme gibi insaný aþaðýlarýn aþaðýsýna indiren özelliklerle veya zenginlik ve dünyevî makamlarla üstünlük taslayanlardan oluþmasýdýr. Allah Teâlâ peygamberlerini gönderdiði zaman, onlara karþý ilk tavýr alanlar ve getirdikleri mesajý reddedenler her zaman büyüklük taslayan müstekbir, mutraf ve mele´ kavramlarýnýn içine giren yöneticiler ve sermaye sahibleri olmuþlardýr.
Buna karþýlýk tarih boyunca Cenabý Allah´ýn gönderdiði peygamberlere ilk önce uyan kimselerinde mustazaflar olduklarý görülmektedir. Müstekbirler (mele´) ise kendilerinden daha büyük ve daha þerefli kimselerin olabileceðini kabul etmedikleri için, þereflerin en büyüðü olan peygamberliðin kendilerine deðil de dünyevî açýdan kendilerinden aþaðý olan kimselere verilmesini hazmedememiþler ve onlarýn karþýsýna dikilip iþkenceler yapmýþ, inananlarý sürekli olarak küçümseyip durmuþlardýr. Müstekbirler (büyüklük taslayanlar)ýn, inanan kimseleri küçümsemelerinin sebebi, onlarýn manevî büyüklüklerinin karþýsýnda kendi hiçliklerini daha müþahhas þekilde hissetmeleridir. Ýnanan insan, hiçbir maddi güce sahip olmasa bile, Rabbinin vaadine güvenerek bütün zalim güçlere karþý meydan okur, kendilerini ilâhlaþtýranlarý ve onlara uyanlarý tanýmadýðýný bütün açýklýðýyla yüzlerine karþý haykýrýr. Ýþte bunun içindir ki akýllarý cahilî yaþamýn pislikleriyle bulanmýþ kalabalýklarý etkilemek için sahip olduklarý servet ve makamlarý ileri sürerek büyüklenir ve inanan insanlara bu yolla saldýrýlarda bulunurlar. Aslýnda bu, müminlere karþý duyduklarý aþaðýlýk duygusunu deðiþik bir ifade ile itiraf etmelerinden baþka bir þey deðildir.
Onlarýn nefislerini ilâhlaþtýrmýþ olmalarý vahyin gerçekliðini kavramalarýný engelliyordu. Allah Teâlâ, Nuh kavminin mele´inin peygamberlerine karþý takýndýklarý tavrý þöyle dile getirmektedir: "Nuh kavminin ileri gelen (mele) kâfirleri; "Seni ancak bizim gibi beþer olarak görüyoruz. Ýçimizden sana basit görüþlü en adi kimselerden baþkasýnýn tabi olduðunu görmüyoruz. Bilâkis yalancý olduðunuzu sanýyoruz" dediler" (Hûd, 11/27).
Kur´an-ý Kerim´de zikredildiði gibi, sonraki Resuller benzer türde direnmelerle karþýlaþtýlar, sürülmekle hatta öldürülmekle tehdit edildiler. Medyen halkýnýn müstekbir (iman etmeyi kibirlerine yediremeyen) mele´i Þuayb (a.s.)´a þöyle diyordu; Ey Þuayb! Seni ve seninle birlikte iman edenleri memleketimizden çýkaracaðýz; yahut da bizim dinimize döneceksiniz" (el-A´râf, 7/88).
Firavn ve mele´inin Musa (a.s)´a karþý takýndýðý tavrý Allah Teâlâ þöyle dile getirmektedir: Sonra Musa ve kardeþi Harun´u ayetlerimiz ve apaçýk delillerimizle Firavn ve mele´ine (erkânýna) gönderdik. Fakat onlar kibirlendiler. Zaten kendileri büyüklük taslayan bir kavimdi" (el-Müminun, 23/45-46).
Mele´ eskiden olduðu gibi günümüzde de sistemlere göre deðiþik niteliðe sahiptir. Söz gelimi bunlar, kapitalist toplumlarda daha çok sermaye sahipleri; faþist sistemlerde diktatörler ve çevreleri; askerî dikta ile yönetilen yerlerde ordu ileri gelenleri; Ýslâmda ise daha çok âlimler ve fazýllardan oluþan þûra veya hal ve akd ehlidir.
Mele´in toplum içindeki yeri ile alâkalý þunlar söylenebilir: "Musa´dan sonra Ýsrailoðullarýnýn mele´ peygamberlerine karþý nasýl davranmýþlardý duymadýn mý?" diye baþlayan ayet ile ilgili olarak kaynaklar da þu olay nakledilmektedir: Musa (a.s)´dan uzun bir müddet sonra Ýsrailoðullarý tekrar hak yoldan ayrýlmýþ ve bunun cezasý olarak da ikinci bir defa daha yurtlarýndan çýkarýlmýþlardý. Bu esaret döneminde Ýsrailoðullarýnýn melei toplanýp kendileri için bir kral tayin etmesini peygamberlerinden istemiþler; o da Allah tarafýndan Tâlût´un seçildiðini bildirince "-O bize nasýl hükümdar olurmuþ! Biz hükümdarlýða ondan daha çok layýðýz. Zira ona mal ve servetçe bir zenginlik de verilmiþ deðil... " diyerek itiraz etmiþlerdi.
Tefsircilerin kaydettiðine göre Tâlût fakir bir ailedendi; kral soyundan deðildi. Peygamberden hükümdar tayin etmesini isteyenler ise kral soyundan olduklarý için kendilerinden birisinin seçileceðini sanmýþlardý. Bu ayet ve tefsirlerine göre; melei kral soyundan olanlardýr. Baþka bir ifade ile bu gruba asilzadeler veya aristokratlar da denilmektedir.
Risalet toplumlarda geçerli olan bütün cahilî temayülleri temelinden geçersiz saydýðý için, kendilerinde dindýþý sebeblerden dolayý bir üstünlük görenlerin konumlarý da tamamýyla deðiþmekteydi. Yani onlar, makamlarýnýn iktidar ve itibarlarýnýn ellerinden alýnmasýndan korkuyorlardý. Ýslâm´a, tevhid inancýna ve bütün peygamberlere karþý mücadele veren, onlara sýkýntýlar çektirip iþkenceler yapan yöneticiler (Mele), hâkimiyetin Allah´a ait olduðunu kabullenemeyiþlerinden dolayý böyle müstekbir bir tavýr takýnmýþlardýr.
Mekkeli müþrik liderlerin vahye karþý çýkarlarken kendilerini buna sevkeden sebep, onlarýn büyüklük taslayarak, Resulullah (s.a.s)´i ve ilk inanlarý küçümsemeleriydi. Onlar Resulullah (s.a.s)´in yanýnda Habbab, Suhayb, Bîlâl ve Ammar gibi fakir müslümanlar bulunduðu bir sýrada ona þöyle demiþlerdi: "Muhammed! Kavminin ulularýný býrakýp bunlara mý razý oldun? Allah, aramýzdan þunlara mý lütufta bulundu? Þimdi bunlarýn peþlerinden gidenler mi olacaðýz? Onlarý yanýndan kov. Belki o zaman seni dinleyebiliriz" (Taberî, Câmiu´l-Beyân, Mýsýr 1968, V, 200). Büyüklenerek, iman edenleri maddî sebeplerden dolayý hor gören Mekke müþriklerinin ileri gelenlerinin bu sözleri üzerine Allah Teâlâ peygamberine þöyle vahyetmiþti: "Sýrf Allah´ýn rýzasýný dileyerek sabah akþam Rablerine dua edenleri huzurundan kovma. Onlarýn hesabýndan sen sorumlu deðilsin. Onlar da senin hesabýndan sorumlu deðillerdir ki, onlarý kovasýn da zalimlerden olasýn" (el-En´am, 6/52).
Yine bir gün Resulullah (s.a.s), Kâbe´de ibadet ederken, ona hakaret maksadýyla, o secdede iken bir hayvan sakatatýný boynuna atmýþlardý. Resulullah kýzý Fatma´nýn yardýmý ile ayaða kalktýðýnda; Allahým! Kureyþ mele´ini, Ebu Cehil, Utbe b. Rabia, Þeybe b. Rabia, Ukbe b. Ebi Muayt ve Ümeyye b. Halefleri sana havale ediyorum" (Buhârî, Cizye, 21; Müslim, Cihad, 39) þeklinde duada bulunmuþtu. Bu kimselerin tamamý Bedir savaþýnda müslümanlarýn elinde öldürülmüþtü.
Ýslâm, Medine´ye hicret edip devlet halini aldýðýnda, ona düþmanlýkta diretenler yine kendilerinde bir üstünlük gören ileri gelen yöneticiler olmuþtur. Abdullah Ýbn Übey ve ona tabi olan münafýklarýn durumu böyledir. Tarih boyunca Allah´ýn dinine karþý çýkýp kendilerine tabi olan kitleleri iman etmekten yüz çevirtenler mele´ diye tabir edilen zümre olduðu gibi; bu gün ve gelecekte de bu böyle devam edecektir. Bu gün Ýslâm´a karþý en etkin düþmanlýðý yürütenler, Ýslâm coðrafyasýnýn her tarafýna çöreklenmiþ, güçlerini emperyalist devletlerden alan ve onlara uþaklýðý din edinen çaðdaþ mele´ tarafýndan yürütülmektedir.
Kur´an-ý Kerim´de zikredilen, Ýslâma itirazda bulunmayan tek mele´ Hz. Süleyman zamanýndaki Sebe Melikesi Belkýs´ýn Mele´idir (en-Neml, 27/29-33).
Arap dilinde ayrýca "mele" topluluk, ileri gelenler ve istiþaresine baþ vurulan meclis anlamýnda da kullanýlmaktadýr. Habib ibn Mesleme´nin, Tiflis Ermenilerine gönderdiði zimmet þartlarýný bildirir mektubunda "Müminler topluluðu (mele´i) önünde size, uymanýz gereken þartlarý ve bu þartlar çerçevesinde vermiþ olduðumuz emaný bildiren bu mektubu yazdým" (Ebu Ubeyd, Kitabu´l Emvâl, Beyrut, (t.y.) 222) þeklinde bir ifade kullanarak yanýnda bulunan bütün müslümanlarý mele´ olarak nitelemiþtir.
Mele´ kavramý Kur´an-ý Kerim´de peygamber kýssalarýndan ayrý olarak iki yerde "mele´i a´lâ" þeklinde geçmektedir. Âlûsî, Ýmam Süddî´ye dayanarak, "mele´i a´lâ"dan kastedilenin melekler olduðunu söylemektedir. Melekler yaratýlýþ itibarýyla nezih ve üstündürler. Bunun karþýsýnda "mele´i-esfel" olarak nitelenen insanlar ve cinler vardýr. Ýbn Abbas´tan nakledilen baþka bir rivayette "mele´i a´lâ"nýn, meleklerin eþrafý, büyük melekler olduðu; baþka bir rivayete göre de bundan meleklerin kâtiplerinin kastedildiði söylenmektedir (Ayrýca bk. Küfür, Kâfir, Mutraf, Mutraf´în maddeleri) (Alûsî, Ruhu´l-Meani, Kahire (t.y), XXIII, 69-221).
radyobeyan