Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mehir By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:26:09

MEHÝR




Evlenme sýrasýnda kadýna bu isimle ödenen meblað; evlilikte kadýnýn nikâh akdi veya cinsel temasla hak kazandýðý mal veya meblað anlamýnda bir fýkýh terimi. Kitap, Sünnet ve fýkýh literatüründe mehir kelimesi yerine, eþ anlamda; "sadûk", "saduka","nýhle", "farîza", "ecr", "hýbâ", "ukr", "alâik", "tavl" ve "nikâh" kelimeleri de kullanýlýr.

Ýslâm Hristiyanlýkta olduðu gibi kadýnýn erkeðe verilmek üzere para biriktirilmesini (drahoma) deðil de; aksine, erkeklerin kadýnlara raðbetinin bir sembolü olsun diye hediye kabilinden bir meblaðýn ona verilmesini emretmiþtir. Mehir kadýna deðil, erkeðin üzerine vaciptir. Dâru´l-Ýslâm´da bir kadýnla cinsel temas, ya had cezasýný gerektirir, ya da mehir hakkýný doðurur. Bu, kadýna saygýnýn bir sonucudur.

Kur´an-ý Kerîm´de mehirden söz eden çeþitli ayetler vardýr. Bazýlarý þunlardýr: "Aldýðýnýz kadýnlarýn mehirlerini yürekten isteyerek ve Allah´ýn bir atiyyesi olarak verin " (en-Nisâ, 4/4). Çoðunluða göre, burada hitap kocalaradýr. Bazý bilginler hitabýn velilere olduðu görüþündedir. Cahiliye devrinde mehri kýzýn velileri alýr ve adýna da "nihle" derlerdi. "...Haram olanlar dýþýndaki kadýnlarla evlenmeniz, namuslu olarak ve zinaya sapmaksýzýn yaþamak ve mallarýnýzdan onlara mehir vermek þartýyla size helâl kýlýndý. Artýk o kadýnlardan hangisiyle yararlanmanýz olmuþsa, ücretlerini belirlendiði þekliyle verin. Mehir miktarýný belirledikten sonra aranýzda gönül hoþluðu ile uyuþtuðunuz miktar hakkýnda üzerinize bir vebal yoktur" (en-Nisâ, 4/24).

Abdullah b. Abbas (r.a) tan rivayet edildiðine göre, Hz. Ali, Hz. Fâtýma ile evlenirken Resulullah (s.a.s) kendisine; "O´na bir þey ver" dedi. Ali: "Bende bir þey yok"deyince de; "Hutamî zýrhýný verebilirsin" buyurdular.

Bir kadýnla evlenmek isteyen bir sahabeye Allah´ýn elçisi mehir vermesini bildirdi. Evinden de eli boþ dönünce; "Demirden bir yüzük de olsa bak" deyip, yeniden eve gönderdi. Yine boþ dönünce, ne miktar Kur´an-ý Kerîm bildiðini sordu ve sonunda þöyle buyurdu: "Haydi git, onu sana bildiðin Kur´an karþýlýðýnda verdim" (eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, VI, 170).

Bu konudaki ayet ve hadislerden þu sonuca varýlmýþtýr. Resulullah (s.a.s), mehirsiz hiç bir evliliðe ruhsat vermemiþtir. Eðer mehir vacip olmasaydý, bunu göstermek için arada bir onu terkederdi.

Diðer yandan, sahabe devrinden bu yana Ýslâm bilginleri mehir üzerinde icma etmiþlerdir (bk. es-Serahsî, el-Mebsut, V, 62 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi, II, 274-304; Ýbnü´l-Hümâm, Fethul-Kadîr, II, 434 vd.; el-Cassâs, Ahkâmü´l-Kur´ân, III, 86 vd.; Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müçtehid, II, 16 vd.; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, II, 329 vd.).

Aile yuvasýyla ilgili görevlerin en güzel þekilde yerine getirilmesi için eski çaðlardan beri kadýnla erkek arasýnda bir görev bölümü yapýlmýþtýr. Erkek, evin dýþýndaki iþlerle uðraþýr ve gerektiðinde aðýr iþlerde çalýþarak geçim için kazanç saðlar. Kadýn da evin yönetimi, yemeðin hazýrlanmasý, çocuklarýn bakým ve terbiyesiyle uðraþýr. Bu yüzden bütün malî yükümlülükler kadýnýn deðil, erkeðin görevidir. Mehir ve bütün kapsamýyla nafaka bu yükümlülükler arasýndadýr. Bu görev bölümü erkekle kadýnýn yaratýlýþýna ve ilâhî sünnete de uygundur. Erkek daha güçlü olduðu için çalýþýp kazanmaya daha yatkýndýr. Kur´an´da þöyle buyurulur: "Erkekler, kadýnlardan daha güçlü kuvvetlidirler. Yani ailenin reisidirler. Bunun sebebi þudur: Allah onlardan kimini kiminden üstün kýlmýþtýr. Bir de erkek, mallarýndan evin geçimini saðlamaktadýr" (en-Nisâ, 4/34).

Mehir, nikâh akdinin rükün veya þartlarýndan deðildir. Bu yüzden mehirsiz akdedilecek nikâh geçerli olur ve kadýn emsal mehire hak kazanýr. Kur´an-ý Kerim´de þöyle buyurulur:

"Kendileriyle cinsel temasta bulunmadýðýnýz veya kendilerine bir mehir tayin etmediðiniz kadýnlarý boþamýþsanýz, bunda üzerinize bir sakýnca yoktur" (el-Bakara, 2/236). Bu ayette, cinsel birleþmeden veya mehir tesbitinden önce kadýný boþamanýn geçerli olduðu belirtilmektedir. Boþama ancak sahih nikâhtan sonra mümkün olduðuna göre, ayet, akit sýrasýnda mehrin konuþulmasýnýn ne bir rükün ve ne de bir þart olmadýðýna delâlet eder (el-Kâsânî, a.g.e., II, 274; eþ-Þîrâzî, el-Mühezzeb, Halebî tab´ý, II, 55, 60; Ýbn Rüþd, a.g.e., II, 25).

Ukbe b. Âmir (r.a)´ýn naklettiði þu hadis de yukarýdaki anlamý destekler. Hz. Peygamber bir adama: "Seni filanca kadýnla evlendireyim mi?" demiþ; erkeðin; "evet" demesi üzerine, kadýna hitaben; "Seni filanca erkekle evlendirmeme razý oluyor musun?" diye sormuþtu. Kadýnýn da "evet" demesi üzerine, onlarý evlendirdi. Herhangi bir mehir belirlenmeksizin evlilik gerçekleþti. Bu erkek vefatý sýrasýnda þöyle dedi: "Resulullah (s.a.s), beni filanca kadýnla evlendirdi. Bir mehir konuþulmadý ve kadýna bir þey de vermedim. Ona mehrim olarak Hayber´deki hissemi veriyorum". Kadýn bu hisseyi almýþ ve yüz bin lira karþýlýðýnda satmýþtýr (ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletuh, Dýmaþk 1405/1985, VII, 254). Yalnýz Malikîler mehri, nikâhýn bir rüknü olarak kabul ederler.

Eþler mehirsiz olarak veya þarap, domuz eti gibi þer´an mal sayýlmayan bir þeyi mehir yaparak evlenseler Malikîler dýþýnda çoðunluða göre akit geçerli olur.

Mehrin üst ve alt sýnýrý:

Mehrin en çok miktarý için bir sýnýr getirilmemiþtir. Ayette; "Onlardan birisine yüklerle mehir vermiþ olsanýz bile, içinden bir þey almayýnýz" (en-Nisâ, 4/20) buyurulur. Hz. Ömer bunu 400 dirhemle sýnýrlamak istemiþ, aksi halde fazlanýn beytü´l-mâle gelir kaydedileceðini ilân etmiþti. Hz. Ömer´in dayandýðý delil; Hz. Peygamber´in eþi ve kýzlarý için 480 dirhemden (12 okiye) daha fazla mehir verilmemesi idi. Hz. Ömer minberden indikten sonra Kureyþli bir kadýn, yukarýdaki ayeti (en-Nisâ, 4/20) okuyarak, Allah´ýn mehir için bir sýnýr getirmediðini, aksine, kadýnlarý yükler dolusu mehre lâyýk gördüðünü belirtti. Bunun üzerine yeniden minbere çýkarak, sözünü geri aldý ve þöyle dedi:

"Size, kadýnlarýnýz için 400 dirhemden fazla mehir vermenizi yasaklamýþtým. Ýsteyen, malýndan dilediði kadar verebilir" (eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, VI,168; Heysemî, Mecmau´z-Zevâid, Mýsýr, t.y., IV, 283 vd.).

Ebû Hanîfe´ye göre, mehrin en az miktarý on dirhem gümüþ veya bunun karþýlýðýdýr. Hz. Peygamber devrinde bu kadar para yaklaþýk iki kurbanlýk koyun bedelidir. Hýrsýzlýkta, had cezasýnýn uygulanmasýný gerektiren en az miktar. bir dinar altýn para olup, mehirde buna kýyas yapýlmýþtýr. Çünkü bir dinar altýn para, on dirhem gümüþ paraya satýn alma gücünde eþit durumda idi. Ýmam Malik´e göre mehrin en az miktarý üç dirhemdir. Bu mezhep de kendi hýrsýzlýk nisabýný ölçü olarak almýþtýr. Ýmam Þafiî ve Ahmed b. Hanbel, en az miktar için bir sýnýr koymamýþlardýr. Delilleri; mehir ayetinde malýn azýna bir sýnýr konulmamasýdýr (Buhârî, Nikâh, 34-51; es-Sabûnî, Tefsîru Âyâti´l-Ahkâm, Dýmaþk 1397/1977, I, 453; ez-Zühayli, a.g.e., VII, 256; Ömer Nasuhî Bilmen, Ýstilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, Ýstanbul 1967, IV, 121-123; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Hukuku, Ýstanbul 1983, s. 279, 280).

Mehrin konusu:

Satýþý veya kullanýlmasý yasak olmayan her þey mehir olarak verilebilir. Menkul ve gayrimenkul mallar, ziynet eþyasý, hayvanlar, misli þeyler ve hatta menkul veya gayri- menkul bir maldan yararlanma hakký bunlar arasýndadýr. Ancak Ýslâm´ýn yasak ettiði þeyler, meselâ; alkollü içkiler, domuz, ölmüþ hayvan etleri mehir olamaz. Bu gibi þeyler mehir yapýldýðý takdirde, nikâh akdi mehirsiz yapýlmýþ sayýlýr ve kadýn emsal mehre hak kazanýr (el-Kâsânî, a.g.e., II, 277 vd.; Ýbn Âbidîn, a.g.e., Mýsýr, t.y., II, 252, 458-461; el-Cassâs, Ahkâmü´l-Kur´ân, II, 143).

Kur´an-ý Kerîmi veya helâl ve haramdan bazý dinî hükümleri öðretmenin mehir sayýlýp sayýlmamasý fakihler arasýnda tartýþýlmýþtýr. Ýlk Hanefî müçtehidlerine göre, Kur´ân ve fýkýh öðretimi mehir yerine geçmez. Çünkü, helâl kýlýnan kadýnlarý belirleyen ayetteki; "mallarýnýzla istemeniz." (en-Nisâ, 4/24) ifadesi buna engeldir. Kur´an öðretimi ve benzeri ameller taat niteliðinde olup, kiþi bunlarý Allah´a yaklaþmak için yapar. Bu yüzden ilk üç Hanefî müçtehidine göre, bunun için iþ akdi yapmak geçerli olmaz. Böyle bir durumda kadýn emsal mehre hak kazanýr. Çünkü bu, mal olarak karþýlýðý bulunmayan bir yararlanmadýr.

Sonraki Hanefî fakihleri ise, Kur´ân-ý Kerîm öðretimi ve diðer dini hizmetlerin; þartlarýn deðiþmesi ve geçim için insanlarýn çok meþgul olmasý gibi sebeplerle olan ihtiyaç yüzünden, bir ücret karþýlýðýnda yapýlabileceðine fetva verdiler. Delil; Hz. Peygamber´in bildiði Kur´ân-ý eþine öðretmesi karþýlýðýnda bir erkeði evlendirmesidir. Ýlk Hanefî müctehidleri, bu hadisi te´vil ederek, mehirsiz evlendirmenin Hz. Peygamber´e mahsus bir muamele olduðunu söylemiþlerdir (eþ-Þîrâzî, a.g.e., II, 59; eþ-Þevkânî, Neylül-Evtâr, VI, 170; el-Askalânî, Bülûðu´l-Merâm, Terc. A. Davudoðlu, Ýstanbul 1967, III, 247 vd.; Bilmen, a.g.e., VI, 173-175).

Mehrin çeþitleri

Mehir genel olarak mehr-i müsemma ve mehr-i misil olmak üzere ikiye ayrýlýr. Mehr-i müsemma da muaccel ve müeccel diye kendi içinde ikiye ayrýlýr.

1. Mehr-i müsemma:

Bu, nikâh akdi sýrasýnda veya daha sonra eþlerin karþýlýklý rýza ile belirledikleri mehirdir: "Eðer siz, onlarý kendilerine temas etmeden önce boþar, fakat daha önce onlara bir mehir tayin etmiþ bulunursanýz, bu tayin ettiðiniz mehrin yarýsý onlarýndýr" (el-Bakara, 2/237). Mehr-i müsemma da peþin verilip verilmeme durumuna göre ikiye ayrýlýr:

a) Mehr-i muaccel:


Eþlerin miktarýný belirledikleri mehir, nikâh akdi sýrasýnda ödenebileceði gibi, sonraki bir tarihte de ödenebilir. Ýþte akit sýrasýnda peþin olarak ödenen mehre "mehr-i muaccel (peþin mehir)" denir. Eþler, mehrin miktarýný belirlemekle birlikte, ödeme þeklini tesbit etmemiþlerse, peþin ödenecek miktar örfe göre belirlenir. Örf, tamamýnýn peþin veya ileride ödenmesi yahut bir bölümünün, örneðin üçte birinin veya yarýsýnýn peþin, geri kalanýnýn sonradan verilmesi þeklinde meydana gelmiþse buna göre hareket edilir. Çünkü mehrin ödeme þekli üzerindeki örf, aksi kararlaþtýrýlmadýkça eþler arasýnda þart koþulmuþ gibidir. Hadiste; "Müslümanlarýn güzel gördüðü þeyler Allah nezdinde de güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379) buyurulmuþtur.

Bazý fakihler, zifaftan önce kadýna mehrin bir kýsmýný vermeyi müstehap görürler. Bu konuda, Hz. Ali´nin, Fâtýma (r.anhâ) ile evlenirken zifaftan önce mehir olarak zýrhýný vermesi uygulamasýna dayanýrlar. Bu evlilik Medine´de, Hicret´in ikinci yýlýnda vuku bulmuþ ve mehrin ödenmesi konusunda Medîne örfüne uyulmuþtur (M. Muhyiddîn Abdülhamîd, el-Ahvâluþ-Þahsiyye, s. 140, 141).

Bugün Mýsýr´da geçerli olan örfe göre, genel olarak, mehrin üçte ikisi peþin alýnýr. Fas´ta ise mehrin yarýsý peþin ödenir (Halil Cin, Ýslâm ve Osmanlý Hukukunda Evlenme, Ankara 1974, s. 218).

b) Mehr-i müeccel:

Mehrin tamamýný peþin olarak deðil de, evlenmenin sona ermesi, beþ yýl, on yýl sonunda veya kocanýn ölümü halinde ödenmesi kararlaþtýrýlabilir. Ýþte bu þekilde, ödenmesi belirli bir vadeye baðlanmýþ olan mehir "mehr-i müeccel (vadeli mehir)" adýný alýr. Bu durumda kadýn, belirlenen vade gelmeden önce mehri isteyemez. Miktarý belirlendiði halde, ödeme þekli belirlenmemiþ olan ve bu konuda örf de bulunmayan durumlarda, mehir; boþanma veya eþlerden birisinin ölümü halinde peþine dönüþür. Boþamanýn kesin (bâin) veya cayýlabilir (ric´î) olmasý arasýnda bir fark yoktur. Ancak, ric´î boþama halinde mehir, iddetin sonunda peþin mehre dönüþür (Mehmed Zihni, Nimet-i Ýslâm, Ýstanbul 1976, s. 641 vd.).

2) Mehr-i misil:

Kadýnýn emsaline göre takdir edilen mehir. Kadýn, þu durumlarda mehr-i misle hak kazanýr:

a)
Nikâh akdinde mehrin zikredilmemiþ olmasý halinde mehr-i misil gerekir. Mehrin zikredilmemesi, akdin fesatýný gerektirmez. Çünkü nikâh, evlenecek olan çiftlerin icab-kabûlüyle tamam olur. Mehir ise nikâhýn rüknü deðildir ve bundan dolayý nikâh akdinin inikat ve sýhhati, mehrin zikredilmesine baðlý deðildir. Mehir zikredilmediði halde koca vefat ederse kansý mehr-i mislini terikeden alýr, kan vefat ederse vârisleri kocadan mehri misli alýrlar.

b) Mehrin, tayin edilmiþ olmakla birlikte mehir hakkýnda bilgisizliðin fazla olmasý (el-Cehâletü´l-fahiþe) veya gayr-ý mütekavvim bir mal olarak tayin edilmesi halinde mehrî misil gerekir. Mehrin ev, araba, hayvan, elbise vb. þekilde mutlak olarak zikredilmesi halinde fâhiþ cehaletten sözedilir ve bu durumda mehr-i misil gerekir. Çünkü bu cins isimler farklý vasýflarda ve deðerlerde olabileceðinden anlaþmazlýk ve çekiþmeye götürür. Meselâ, mutlak olarak ev denildiðinde evin müstakil, büyük veya küçük olmasý, manzarasý vb. gibi problemleri beraberinde getirebilir. Bunun yanýnda þeriatýn domuz, içki gibi mütekavvim mal kabul etmediði þeylerin mehir olarak tayini halinde bunlar geçersizdir ve mehr-i misil tahakkuk eder.

c) Taraflar arasýnda mehr-i ortadan kaldýrma konusunda bir anlaþma varsa yine mehr-i misil gerekir. Mehir þâriin nikâh akdinde uyulmasýný emrettiði hükümdür. Bundan dolayý taraflarýn mehri kaldýrma yetkisi yoktur. Eðer akde bitiþik bir þartla onu kaldýrmaya teþebbüs ederlerse bu þart fâsiddir. Bu durumda akit sahih ve þart geçersiz olur. Bunun en önemli misâlini þigar evliliði oluþturmaktadýr. Þigar evliliði iki kadýnýn mehir zikredilmeksizin birbirine karþýlýk olmak üzere iki erkekle evlendirilmesidir. Burada nikâh akdi geçerli fakat þart geçersizdir ve mehir zikredilmediðinden mehr-i misil gerekir. Þigar evliliði Ahmed b. Hanbel, Ýmam Mâlik ve Ýmam Þafiî´ye göre fâsiddir (Kâsânî, Bedâyîus-Sanayi, Kahire 1327-28/1910, II, 282-283; Molla Hüsrev, Dürerü´l-Hukkâm Þerhu Gureril-Ahkâm, Ýstanbul 1979, I, 342; el-Fetâva´l-Hindiyye, Bulak 1315, I, 309-311; M. Ebû Zehre, el-Ahvâluþ-þahsiyye, Kahire 1368/1948, s. 182-183; Bilmen, Istýlâhât-ý Fýkhiyye Kamusu, Ýstanbul 1985, II, 6, 119-120, 140-142).

d) Mehrin zikredilip zikredilmediði konusunda karý-koca arasýnda ihtilâf ortaya çýkarsa Mehr-i misil gerekir. Ancak hangisi delil getirirse kabul olunur. Delil getiremezlerse mehir zikredilmedi (münkir) diyenden yemin istenir. Yeminden kaçýnýrsa (nükul), mehrin zikredildiðini söyleyenin davasý sabit olur. Yemin ederse mehr-i misil gerekir (Molla Hüsrev, a.g.e., I, 347).

Mehr-i Mislin takdiri: Mehr-i misli tayin için evlenecek olan kadýnýn babasý kabîlesinden; yaþ, güzellik, mal, þehir, takvâ, akýl, dine baðlýlýk, bekâret, iffet, ilim, edeb, güzel ahlâk, çocuk sahibi olma gibi çeþitli vasýflarda benzeri olan kadýnlarýn mehirleri dikkate alýnýr. Bu benzerlik iki tarafýn yani mehri tayin olunacak kadýn ile denk ve benzeri kadýnlarýn akit sýrasýnda sahip olduklarý vasýflar itibariyle araþtýrýlýr. Bu vasýflarýn akitten sonra artmasý veya eksilmesi emsalliðin meydana gelmesine zarar vermez. Eðer babasý tarafýnda benzeri bulunmazsa babasýnýn kabîlesine denk olan kabîleden emsali kadýnlarýn mehri takdir edilir. Kadýnýn bu durumlarda benzeri bulunmadýðý takdirde Mehr-i misil iki adil erkek veya bir erkek iki kadýnýn þahadetiyle sabit olur. Eðer adil þahid bulunamazsa söz yeminle beraber kocaya aittir. Koca mehr-i misli tayinden kaçýnýrsa mehrin miktarýný tayin için hâkime baþvurabilir. Bu hükümler, ihtilâf ortaya çýkmasý halindedir. Eðer mihir konusunda ittifak hasýl olursa kabul olunur (el-Kâsânî, a.g.e.,II, 287; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 183-184; Bilmen, a.g.e., II, 119).

Mehrin Sahibi:

Mehir, evlenecek olan kadýnýn hakkýdýr. Babasý veya dedesi mehri kadýn adýna alabilir, fakat ona sahip olamaz. Ancak kadýn razý olmazsa, velisine yapýlacak mehir ödemesi geçerli deðildir. Kadýn; küçük, akýl hastasý veya bunamýþ olursa, bu takdirde mehir malî velâyeti haiz olan veliye verilir.

Ahmed b. Hanbel, baba için, mehir yanýnda bir meblað alma hakkýný tanýmýþ ve delil olarak da, Hz. Þuayb´ýn kýzýyla evlenmek için Hz. Musa´nýn sekiz yýl çobanlýk yapmasýný delil göstermiþtir. Kur´ân-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Þuayb (a.s), Musa ya dedi ki; bu iki kýzýmdan birini - sen bana sekiz yýl iþçilik yapman þartýyla- sana nikâhlamak istiyorum. Eðer iþçiliðini on yýla tamamlarsan o da kendinden" (el-Kasas, 28/27). Bu ayet-i kerîme, karþýlýðýnda ücret alýnabilen yararlanmanýn mehir olabileceðine delâlet eder. Diðer mezheplere göre, burada baþlýk parasýndan çok, babanýn kýzý adýna almýþ olduðu mehir söz konusu olabilir. Nitekim, Hz. Musa´nýn orada evlendirilmesi, mal-mülk sahibi olarak yeniden Mýsýr´a dönmesi bunu gösterir. Ebû Hanîfe ve diðer bazý fakîhlere göre, kýzýn babasýnýn evlenecek erkekten mehir dýþýnda bir þey almasý caiz deðildir. 1917 tarihli Osmanlý Hukuk-ý Aile Kararnamesinde þu hükümler yer alýr: "Mehir, evlenen kadýnýn hakký olup, onunla çeyiz yapmaða zorlanamaz. Bir kýzý evlendirmek veya teslim etmek için ana-baba veya diðer hýsýmlarýnýn, kocadan akçe veya benzeri þeyleri almalarý memnûdur" (Hukuk-ý Aile Kararnamesi, madde, 89, 90).

Kadýnýn, mehrin tamamýna hak kazandýðý haller:

Kadýn; sahih halvet, zifaf veya ölüm halinde mehrin tamamýna hak kazanýr;

a) Sahih halvet:

Sahih bir akitle evli bulunan eþlerin, kimsenin göremeyeceði ve istekleri dýþýnda kimsenin giremeyeceði kapalý veya kapalý sayýlan bir yerde yalnýz kalmalarýdýr. Halvete engel olan durumlarýn da bulunmamasý gerekir. Eþlerin yanýnda üçüncü bir kiþinin bulunmasý, karý-kocada cinsel birleþmeye engel halin olmasý, küçüklük, ay hali, hastalýk, farz oruçlu olmak, farz veya nafile hac için ihramda bulunmak gibi.

Sahih halvet iki durumda zifaf olmuþ gibi sonuç doðurur. Bu halvetten sonra kadýn boþanýrsa kadýn tam mehre hak kazanýr. Çünkü kadýn evlenme ümidiyle nikâhlý olarak kapalý bir yerde bulunduðu için daha sonra boþanma olursa, yeniden evlenmede nikâhtan önceki þartlarla eþ bulamayabilir. Halvetten sonra boþanan kadýn iddet bekler. Dolayýsýyla da iddet nafakasý, halvetten sonra en az altý ay sonra doðacak çocuðun nesebinin sabit olmasý gibi haklardan yararlanýr.

b) Zifaf:
Burada evliliðin mûteber olma þartý da aranmaz. Zifaf ve sahih halvette mehrin tamamýnýn gerekliðinin delili þu ayettir: "O kadýnlardan birine yüklerle mehir vermiþ olsanýz bile, içinden bir þey almayýn" (en-Nisâ, 4/20).

Zifaf sahih evlilikte olmuþsa kadýn mehrin tamamýna hak kazanýr. Tesbit edilen mehir yoksa mehr-i misil alýr. Zifaf fasit evlilikte olmuþsa, kadýn mehr-i misil ile mehr-i müsemmadan hangisi daha az ise ona hak kazanýr. Daha önceden mehir tesbit edilmemiþse, mehr-i misil alýr.

Fasit nikâhta halvet, zifaf hükmünde deðildir (el-Kâsânî, a.g.e., II, 335; "Halvet" maddesi).

c) Eþlerden birinin ölümü:

Kadýn vefat ederse, mirasçýlarý, mehri mirastaki paylarýna göre bölüþürler. Kocasý da dörtte bir veya ikide bir mirasçý olacaðý için mehri o ölçüde eksik verir. Koca vefat ederse, kadýn, terikeden mehir miktarýný ayrýca alýr (Ýbn Rüþd, a.g.e., II, 20).

Mehrin yarýsýnýn ödeneceði haller:


Sahih evlilik, zifaf veya sahih halvetten önce kocanýn fiiliyle sona ermiþse, kadýn mehr-i müsemmanýn yarýsýný alabilir. Mehrin tamamý peþin olarak tidenmiþse, kadýn bunun yarýsýný kocasýna iade etmek zorunda bulunur. Delil þu ayettir: "Eðer siz onlarý kendilerine temas etmeden önce boþar, fakat daha önce mehir tesbit etmiþ olursanýz, o halde tayin ettiðiniz o mehrin yarýsý onlarýndýr" (el-Bakara, 2/237).

Bu ayet hükmüne göre, kadýnýn yarý mehir almasýnýn þartlarý þunlardýr: a) Mehir daha önceden tesbit edilmiþ olacak. b) Koca, karýsýný zifaftan önce boþamýþ olacak. c) Kadýn mehir hakkýndan vazgeçmemiþ bulunacak.

Burada evlilik boþama ile sona erebileceði gibi fesih, ile Lian, kocanýn iktidarsýzlýðý, Ýslâm dinini terketmesi, karýsý müslüman olduðu halde kendisinin Ýslâm´a girmekten kaçýnmasý, karýnýn usul ve fürûuna hürmet-i müsaharayý gerektiren bir fiil iþlemesi halleriyle de sona erebilir. Bütün bu durumlarda evliliðin sona ermesi kocanýn fiili ile olmuþ bulunur ve kadýn yarý mehre hak kazanýr. Yeter ki bu ayrýlýk cinsel birleþmeden önce vuku bulsun. Bu çeþit ayrýlýkta kadýna iddet gerekmez (el-Kâsânî, a.g.e., II, 296 vd.; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, II, 438-439).

Yukarýdaki durumlarda evlilik yine zifaftan önce ve kocanýn fiiliyle olur, fakat verilecek mehir miktarý belirlenmemiþ olursa kadýna muta denen bir teselli hediyesi vermek gerekir. (bk. el-Bakara, 2/236). Muta; kocanýn; mal, elbise veya yiyecek olarak boþanmýþ hanýmýna verdiði þeylere denir. Ayette mutanýn miktarý belirlenmemiþ ve bu husus içtihada býrakýlmýþtýr. Ebû Hanîfe´ye göre, mutanýn en azý bir elbise, baþ örtüsü ve bir yorgan olup, mehr-i mislin yarýsýndan çok olamaz (es-Serahsî, el-Mebsût, V, 82, 83; es-Sabûnî, a.g.e., I, 379-380; M. Zihni, a.g.e., s. 441 vd.).

Kadýna mehir vermenin gerekmediði durumlar:

Ýki durumda kadýna mehir vermek gerekmez.

a)
Evlenme akdi fasit olur (bk. "Nikâh" mad.) ve koca karýsýný zifaftan önce boþarsa, erkeðin mehir veya mut´a vermesi gerekmez. Bura evliliðin karþýlýklý rýza ile veya hâkimin hükmü sona ermesi sonucu deðiþtirmez.

b) Evlilik akdi sahih olur, fakat, gerçek veya hükmî (sahih halvet sûretiyle) zifaftan önce kadýnýn fiiliyle ayrýlýk vuku bulursa, kadýn yine birþey alamaz. Kadýnýn küçük evlendirilmesi halinde bulûð muhayyerliði hakkýný kullanmasý, irtidat etmesi veya kocasý Ýslâm´a giren ve ehl-i kitap olmayan kadýnýn, müslüman olmaktan kaçýnmasý hallerinde evlilik akdi kadýn tarafýndan veya kadýn sebebiyle sona ermiþ sayýlýr. Kadýnýn, kocasýnýn usul veya fürûundan birisiyle hurmet-i müsaharayý gerektiren bir fiil iþlemesi, meselâ zina etmesi veya bunlardan birisiyle seviþmesi halinde de evlilik kadýn tarafýndan sona erdirilmiþ sayýlýr (el-Kâsânî, a.g.e., II, 336, 337).

Sonuç olarak mehir evlilik hayatý süresince kadýn için bir yedek akçe niteliðindedir. Kadýnýn aniden kocasýný kaybetmesi veya boþanmalarý hâlinde, kocasýnýn evinde kalmasý zorlaþabileceði için, kendisine yeni bir hayat programý hazýrlayýncaya kadar mehir ona bir destek olur. En az mehir miktarýnýn iki tane kurbanlýk koyun parasý kadar olduðu, üst sýnýrýnýn ise dört yüz dirhemin de üstünde olabileceði, Hz. Peygamber devrinde, yaklaþýk beþ dirheme bir kurbanlýk koyun alýndýðý dikkate alýnýrsa, böyle bir gerçek mehrin, önemli bir yedek akçe teþkil edeceði açýktýr.


radyobeyan