Medrese By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:20:17
MEDRESE
Ders okutulan yer; Ýslâm dünyasýnda yaygýn öðretim kuruluþu.
Arapça "de.ra.se" fiilinden gelen "medrese" ve "müderris" kelimeleri birbirleri ile yakýndan ilgilidir. Öðrenciler için ders okumaya mahsus yer demek olan medreselerde, ders veren hocalara da müderris adý verilmektedir.
Ýslâm, eðitim ve öðretim faaliyetleri üzerinde önemle durur. Bu dinin kitabý olan Kur´an, ilk ayeti ile okumayý emreder. Bu Kitabýn gönderildiði Peygamber de ümmetine bu yolda gerekli talimatý vermiþtir. Kur´ân bu sünnetin bu konudaki emirlerini göz önünde bulunduran müslümanlar, daha Ýslâm´ýn ilk yýllarýndan itibaren öðrenmek için bütün imkânlarýný seferber ettiler. Baþlangýçta bu imkânlar, daha ziyade dinî alanda kullanýlýyordu. Zira bu bilgilerin bir kýsmý günlük, bir kýsmý haftalýk, bir kýsmý da senelik ibadetler için gerekliydi. Çünkü, bunlar bilinmeden ibadet yapýlamazdý. Bununla beraber, ibadetler için gerekli olan bilgiler sadece dinî bilgiler deðildir. Ýslam´ýn Kur´an ve Sünnet çerçevesi içinde teþekkül eden ve Kur´an ilimleri diye niteleyebileceðimiz ilimlerin yanýsýra bunlara yardýmcý olan sosyal ve sayýsal bilgilere de ihtiyaç vardýr. Namaz ve oruç için basitte olsa bir astronomi bilgisine; Hacca gitmek için coðrafya bilgisine; Zekât vermek veya miras taksim etmek için de matematik bilgisine sahip olmak gerekir. Bütün ihtiyaçlar, zamanla, müslümanlarýn deðiþik branþlardaki ilimlerle uðraþmalarýna sebep oldu. Nihayet, bazý hadislerin, genel anlamda ilmi teþvik etmeleri, müslümanlarýn asýrlar boyu her türden ilmî faaliyette bulunmalarý sonucunu doðurdu.
H. 459 (M.1066-1067) senesi, Ýslâm eðitim tarihinde bir dönüm noktasý olarak kabul edilir. Zira bu yýlda, Selçuklu veziri Nizamülmülk (ö. 485/1092)´ün inþa ettirdiði medreseler manzumesinin en önemlisi ve bu bakýmdan belki de ilki Baðdad´da açýldý. Devlet tarafýndan maddî-manevî yardým gören ve saray tarafýndan himaye edilen Nizamiye medreselerinin, gerek teþkilât ve gerekse öðretim bakýmýndan o çaðýn diðer eðitim kuruluþlarýndan çok üstün olduklarý bir gerçektir. Nizâmiyelerin ders programýnda Ýslâmî ilimlerin yanýsýra diðer ilimlere de yer veriliyordu. Týp, astronomi, matematik, felsefe ve tarih gibi ilimler de burada tahsil ediliyordu.
Medreselerin gelir kaynaklarýný teþkil eden vakýflar, Selçuklular zamanýnda kurulan bu müesseselerin iþlemesini saðlayan baþlýca faktörlerdir. Medrese vakýflarý, bu dönem için büyük bir yenilik sayýlmaktadýr. Zaten Nizamiye medreselerinin orijinalliði de buradan ileri geliyordu. Devamlý bir gelir kaynaðýna sahip olan medreseler, yalnýz ilmî ve idarî muhtariyete deðil, ayný zamanda malî muhtariyete de sahip bulunuyorlardý. Böylece bu medreseler, yüksek eðitime tahsis edilmiþ baðýmsýz binasýyla, medresenin emrinde yardýmcý bir müessese olan kütüphanesiyle, aldýklarý maaþlarla geçim kaygýsýndan uzak olarak kendilerini mesleklerine veren öðretim üye ve yardýmcýlarýyla, aldýklarý burs ve kaldýklarý yurtlarla kendilerini ilme verme imkânýný bulan öðrencileri ile yalnýz o dönemde deðil, hatta bugünün þartlarý içinde dahi ileri düzeyde ilim yapan müesseseler sayýlabilirler (Nâci Ma´rûf, Ulemâu´n Nizâmiyât ve Medârisu´l-Maþrýkil Ýslâmî, Baðdat 1973, s. 12-13).
Ýslâm dünyasýnda, medreselerin kuruluþundan önce de eðitim ve öðretim faaliyetleri devam ediyordu. Fakat bu faaliyetler, belirli ve özel bir yerde deðil; mescit, küttâb ve bilginlerin evleri, kitapçý dükkânlarý vs. gibi deðiþik ve farklý yerlerde oluyordu. Bu bakýmdan, Ýslâm dünyasýndaki eðitim ve öðretim faaliyetlerini medrese öncesi ve medrese dönemi olmak üzere iki safhaya ayýrmak gerekir.
25 Muharrem 447 (26 Nisan 1055) tarihinde Selçuklularýn Irak´ý ele geçirip, Baðdad´a giriþleri, Ehl-i Sünnet´in, Þiîlere galibiyetinin baþlangýcý olarak kabul edilir. Zira bu tarihten itibaren halk arasýnda, Þiîliði yaymak için gerek Fatýmîlerin (909-1171) gerekse Büveyhîlerin (932-1062) gösterdiði faaliyet sahalarý kapanacaktý. Selçuklular, sapýklýk ve din dýþý kabul ettikleri faaliyetlere karþý, halkýn zihnine hür düþünceyi yerleþtirebilmek için, bir karþý faaliyete giriþmekten baþka çare olmadýðýný anladýlar. Gerçekten, Fatýmîler tarafýndan Mýsýr´da kurulan "Dâru´l-ilm"ler, felsefi rumuzlarla ifade edilen bâtýnî tevillerinin propagandasýný yapabilmek için ulûm el-evâil (eskilerin ilimleri) den faydalanmaya önem veriyorlardý. Çok geçmeden bunlarýn örnekleri Ýskenderiye, Halep, Kudüs, Trablusþam gibi yerlerde de açýlmaya baþlandý. Bu müesseseler kýsa bir müddet sonra sadece bir propaganda merkezi haline dönüþtü.
Mutezile kelâmý ve Yunan felsefesinden istifade ile Sünnî akideyi bulandýrmakla meþgul olmaya baþladýlar. Ýþte bu sebeple, Ýslam dünyasýnýn doðusunda, camilerden ayrý olarak öðretim yapmak, talebinin maddî sýkýntýya düþmeden barýnmasýný saðlamak ve Þiî dailerinin (propagandist) propagandasýna karþý halka gerçek bilgiyi vermek gayesiyle medrese adý ile bilinen müesseseler kuruldu. Bu müesseselerde halka gerçek din ve prensipleri öðretilecek, doðru ile yanlýþ arasýndaki fark anlatýlacaktý. Bu hedef gözönünde bulundurularak bir müessesenin kurulmasý düþünülüyordu. Nihayet, Sultan Alparslan ve oðlu Melikþah´a vezirlik yapmýþ bulunan Nizamülmülk´ün gayreti semeresini verdi. Zekeriya Kazvinî´ye göre bir gün Alparslan, Nizamülmülk ile Niþabur´da, caminin kapýsýnda üstü baþý periþan gençleri görünce, bunlarýn kim olduklarýný ve niçin bu durumda bulunduklarýný sormuþ. Vezir de ona "bunlar, dünya zevki bulunmayan ilim tâlibleridir" cevabýný vermiþ. Bunun üzerine sultan, bunlara bir yurt inþa edilmesini ve maaþ baðlanmasýný emretmiþ. Demek oluyor ki ilk nizâmiye medresesi, Niþabur´da inþa edilmiþtir. Bununla beraber Nizamiyelerin en meþhuru, eðitim ve öðretim kadrosu ile birlikte, diðer çalýþanlara da vakýflar vasýtasiyle meccanî tahsil ve geçim saðlayan ilk teþkilâtlý medresesi, Alparslan zamanýnda kurulmuþtu. 457 (1064) yýlýnda Dicle kenarýnda temeli atýlýp inþasýna baþlanan ve 100 bin dinar harcanarak, iki sene sonra tamamlanan medresede tedrisata baþlandý. Bu medresenin müderrisliðine Ebu Ýshak Þirazî el-Firuzâbâdî getirildi (Nâci Maruf, a.g.e., s. 19; Fethiye Nebravî, Târih en-Nuzum vel-Hadara el-Ýslâmiyye, Kahire 1981, s. 209).
Ýslâm dünyasýnda, Nizâmülmülk´ten önce de medrese adý ile devamlý olmayan bazý müesseseler açýlmýþtý. Fakat bunlarýn hiç birisi uzun ömürlü olmamýþtý. Ama Nizamülmülkün gayret ve heyecaný medrese için yeni bir geliþme devrinin baþlangýcý olmuþtur. Bu yüzden olsa gerek ki, Ýslâm dünyasýnda ilk defa medreselerin Nizamülmülk ve dolayýsýyle Selçuklular tarafýndan kurulduðu görüþü yaygýnlýk kazanmýþtýr. Gerçekten, medreselerin geniþ anlamda devlet eliyle kurulmasý, öðrenim masraflarýnýn devlete ait olmasý ve medrese teþkilâtýnýn en küçük ayrýntýlarýna kadar tesbiti, Selçuklularýn eseridir. Selçuklular, kurduklarý medreseleri, hem ilmin geliþmesini saðlamak, hem ilmiye mensuplarýna maaþ baðlayarak onlarý devletin yanýnda tutmak, hem de Fatýmîlerin Þiîlik propagandalarýyla diðer Rafýzî telakkilere karþý Sünnîliðin müdafaasý gayesiyle tesis etmiþlerdir. Nizâmülmülk zamanýnda Baðdad´dan sonra Belh, Niþabur, Ýsfahan, Rey, Herat, Basra, Merv, Musul, Âmil ve Ceziretu Ýbnü Ömer gibi yerlerde de medreseler açýldý (Nâci Maruf, a.g.e., s. 12). Hatta bir rivayete göre Horasan´ýn her þehrinde "Nizamiye" adý ile medreseler açýlmýþtý. Ancak bu medreselerin bir çoðu Baðdad Nizamiyesi´nin ilk kademeleri (Mûsýlâ) seviyesinde idiler. Büyük Selçuklulardan sonra medrese tesisi, bütün bir Ýslâm dünyasýnda gelenek haline geldi. Teþkilât ve iþleyiþ bakýmýndan nizamiyeler örnek alýnarak köylere varýncaya kadar her yerde medreseler açýldý. Nizamiyelerin açtýðý bu yoldan sonra, Abbasî halifelerinin de kendi memleketlerinde medreseler açtýklarý ve vakýflarla bunlarý destekledikleri bilinmektedir. Nitekim Abbasî halifesi el-Mustansýr Billah (ö. 640/1242)`ýn tesis ettiði muhtelif medreseler arasýnda Mustansýriyye Medresesi, o zamana kadar eþine rastlanamayan bir þekilde bina edilmiþti. Suyutî´nin ifadesine göre Dicle nehrinin doðrusunda kurulan bu medreseden daha güzeli yeryüzünde inþa edilmemiþti. Vakýflarýnýn çokluðu ve görevlerine verilen maaþ bakýmýndan da yegâne idi. (Suyutî, Tarihu´l-Hulefa, s. 461). Büyük Selçuklulardan sonra medrese kurma faaliyetleri devam etti. Onlarýn geliþtirdiði sistem her yerde uygulanmaya baþladý. Gerek doðu, gerekse batý (Maðrib ve Endülüs)´da medreseler yaygýnlaþmaya baþladý. Beylikler dönemi Anadolu sahasýný bu genel kaidenin dýþýnda tutmamýz mümkün deðildir. Bu bölgede de birçok medresenin kurulduðunu kaynaklardan öðreniyoruz. Nitekim, gerek yapý ve gerekse teþkilât bakýmýndan Büyük Selçuklu medreselerini örnek aldýklarý anlaþýlan Anadolu Selçuklularý ile Anadolu´nun muhtelif yerlerinde hakim olan Türkmen beyleri, Anadolu´da daha sonra Osmanlý medreselerine mahrec olarak medreseler kurmuþlardýr. Bu medreselerin en eskisi, Konya´da II. Kýlýç Arslan (1156-1192) zamanýnda yapýlmýþ olan ve Ýpekçi diye meþhur olan Þemseddin Ebu Said Altun Aba Medresesidir. Bundan baþka yine Konya´da Þerif Mes´ud Medresesi, Sýrçalý Medrese, Karatay Medresesi, Kayseri´de Sahibiye Medresesi, Sivas´ta Gök Medrese, Tokat´ta Gök Medrese, Kýrþehir´de Cacabey Medresesi, Konya Aksaray´da Tâcu´l-Vezir Medresesi, Malatya´da Ulucami Medresesi, Afyon´da Kale, Antalya´da Ýmâret, Ata Bey, Karatay Medreseleri vs.
Medreselerdeki öðretim metodu, fazla teferruatlý deðildir. Medrese eyvanlarýnda (dershâne) yapýlan derslerin tedris usulünde zaman içinde deðiþiklikler olmuþtur. Baþlangýçta ve bilhassa Kur´an-ý ilimler söz konusu olduðu zaman ezbercilik sistemi geçerli idi. Fakat zamanla bu sistem, yerini yazma ve not almaya býraktý. Dersler, çoðu zaman sabah namazýndan hemen sonra baþlardý. Derse bir kiþinin Kur´an okumasýndan ve Hz. Peygambere salât ile selâmdan sonra baþlanýrdý. Tedris usûlünde, hoca ile talebenin karþýlýklý soru sorma usulünün, yani aktif metodun önemi bilindiðinden bu yola baþ vuruluyordu. Nitekim, Eyyubî ve Memlûkler döneminde Mýsýr´daki eðitimi tahlil eden Abdülgani Mahmud Abdul-Âti, "muid"in vazifelerinden bahsederken, onun hocaya bir seferden fazla soru soran talebenin, anlayamadýðý konularý ve sorularýný açýklayýp cevaplandýrdýðýný söyler. Böylece hoca (müderris)dan baþka, talebe ile daha yakýndan ilgilenen ve bir çeþit asistan olarak kabul edebileceðimiz muid´in, talebe ile daha rahat konuþtuðunu belirtir.
Osmanlýlarda ise, Fatih Sultan Mehmed devrinde medrese öðretimi belli bir kanuna baðlandý. Dersler kahvaltýdan sonra baþlar ve öðlen namazýna kadar sürerdi. Öðleden sonra öðrenci kütüphane veya camide mütalaada bulunurdu. Salý günü hafta tatili olarak kabul ediliyordu.
Ýslâm dünyasýnda genel eðitim ve öðretime tahsis edilen medreseler yanýnda Dâru´l-Hadis, Dâru´t-Týb, Dâru´l-Kurra gibi isimler alan ve özel branþlarda öðretim faaliyetlerinde bulunan medreseler de vardýr.
Osmanlý Dönemi Medreseleri:
Daha önce de belirtildiði gibi, Ýslâm ülkelerindeki ilmî hayatýn geliþmesinde XI. asrýn müstesna bir yeri vardýr. Bu asýrdan itibaren medreseler, halkýn dinî ve kültürel anlayýþ bakýmýndan yetiþmesinde faal bir rol oynamaya baþladýlar. Osmanlýlar döneminde ise medreseler hem program, hem de mimarî sahada büyük bir geliþme gösterdiler. Bu bakýmdan, þehirlerin fizikî geliþmesinde de medreselerin önemli bir yeri olduðu söylenebilir.
Osmanlýlar, medrese eðitimine, dolayýsýyle ilme ve bu sahanýn adamlarýna büyük ölçüde deðer vermiþler; tahsil ve eðitim konusunda karþýlaþabilecekleri sýkýntýlarý, zamanýnýn imkânlarý nisbetinde ortadan kaldýrmaya çalýþmýþlardýr. Bu devlette ilmiye sýnýfý mensublarýna büyük bir itibar gösterildiði için Ýran, Turan, Horasan, Daðýstan, Hindistan, Buhara, Halep, Þam, Mýsýr ve Karaman´dan birçok alim Ýstanbul´a akýn etmiþti (Tayyarzâde Ahmet Atâ, Târih-i Atâ, Ýstanbul 1293, I, 213).
Osmanlýlar, medrese eðitimini vakýflar sayesinde devam ettirme yoluna baþ vurdular. Fatih Sultan Mehmed´in, Ýstanbul´u feth eder etmez "Sahn-ý Semân" medreselerini tesis ettirmesi ve bunlar için geniþ vakýflarda bulunmasýndan sonra (bu konuda geniþ bilgi için bk. Fatih Mehmed II Vakfiyeleri, Ankara 1938, s. 51-55) devlet merkezi olduðu gibi ilim merkezi haline de gelen Ýstanbul´da, padiþahlar baþta olmak üzere sultanlar, vezirler, ilim adamlarý ve bazý saray mensuplarý tarafýndan pek çok medrese inþa olundu. Yalnýz Mimar Sinan´ýn baþ mimarlýðý sýrasýnda Ýstanbul´da yapýlan medreselerin sayýsý, altý tanesi Süleymaniye Medreseleri olmak üzere, elli beþi bulmaktadýr. XVII. asrýn son çeyreði baþýnda Ýstanbul´daki medrese sayýsýnýn yüz yirmi altýya ulaþtýðý görülmektedir (Mübahat S. Kütükoðlu, 1969´da Faal Ýstanbul Medreseleri, Ýstanbul 1977, s. 5-6).
Ýslâm eðitim tarihi içinde müstesna bir yeri bulunan Osmanlý medreseleri, yüksek öðretimi gerçekleþtiren müesseselerdi. Osmanlý döneminin ilk medresesi, Orhan Gazi tarafýndan 731 (1330) tarihinde Ýznik´te açýlmýþtý (Âþýkpaþazâde, Tevarih-ý Âl-i Osman, Ýstanbul 1332, s. 42). Bu þehir bir ilim merkezi olarak önemini XV. yüzyýlda da korumuþ ve bu yüzden kendisine "âlimler yuvasý" sýfatý verilmiþti.
Osmanlý medreselerinde "Ulum-ý âliye" denilen kelâm, belagat, mantýk, lügat, nahiv, matematik, astronomi, felsefe, tarih, týb ve coðrafya gibi ilimlerin yanýnda bir de "Ulum-ý ´âliye" denilen Kur´an ilimleri, hadis ve fýkýh gibi ilimler okutulurdu.
Ýstanbul´da Sahn-ý Semân ve Tetimmeler yapýldýktan sonra, Osmanlý Devleti sýnýrlarý içindeki medreseler de yeni bir teþkilât ve nizama tabi tutuldu. Buna göre aþaðýdan yukarýya doðru her derecede hangi ders ve kitaplarýn ne ölçüde okutulduklarýný kesin olarak tesbit etmek pek mümkün görülmemekte ise de, bazý vakfiye, kanunname ve biyografi kitaplarý sayesinde bunu tesbit etmek kolaylaþmaktadýr. Osmanlý medreselerini isim olarak aþaðýdan yukarýya doðru þöyle sýralayabiliriz:
1. Haþiye-i Tecrid
2. Miftah
3. Kýrklý
4. Ellili
a) Hâric
b) Dâhil
5. Sahn-ý Semân
6. Altmýþlý.
Osmanlý medreselerinde, müderrislerin günlük olarak aldýklarý ücret, medreselerin derecelerini gösterir. Meselâ müderrisin yevmiyesi yirmi veya yirmi beþ akça olan medreselere "Haþiye-i Tecrid" dendiði gibi yirmili medrese de denmektedir.
lk defa tedris (eðitim) hayatýna baþlayacak olan bir öðrenci, muhtasarat denilen dersleri gördükten sonra "Haþiye-i Tecrid" medresesine devam eder. Orada muvaffak olursa müderristen bir belge (icazetname) almak suretiyle bir yukarý derecedeki "Mitfah" medresesine devam eder. Oradan da kýrklý; Hâriç ve Dâhil medreselerinin derslerini gördükten sonra Sahn-ý Semân´a girerek daniþmend olur (Bu konuda geniþ bilgi için bk. Ahmed Cevdet Paþa, Tarih-i Cevdet, Ýstanbul 1309, I,109; Uzunçarþýlý, Ýlmiye, s. 11-12; Kazýcý, Eðitim Tarihi, s. 92-93).
Baþlangýçta çok güzel iþleyen medrese sistem ve kanunu, daha sonra bilhassa XVI. asrýn son çeyreðinden itibaren yavaþ yavaþ durgunluk safhasýna girdi ve arkasýndan da bazý sebeplerden dolayý bozulmaya baþladý. Bunun önünü almak için zaman zaman ýslahat hareketlerine baþ vurulmuþtu. Fakat esas ýslahat, Padiþah Sultan Mehmed Reþad (1909-1918) devrinde Þeyhül-Ýslâm Ürgüplü Mustafa Hayri Efendinin þeyhülislâmlýðý sýrasýnda ve dört sene süren çalýþmalar sonunda yapýldý.
radyobeyan