Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mebde By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:10:31
MEBDE´



Baþlangýç, kendisinden baþlanýlan ve gidilen hareket noktasý, kendisine dayanýlan (mevkufun aleyh) veyahut zihinde ya da hariçte önce olan þey. Mebde (ARAPÇA) fiilinden türemiþ bir isimdir. Çoðulu mebadi (ARAPÇA)dir. Türkçeye ilke, esas, temel ve prensip olarak terceme edilir.

Mebde, en baþta ve en önce bulunup da kendisinden önce baþka bir mebde olmazsa buna "mebde-i evvel" denilir. Bilâkis, kendisinden önce dayandýðý baþka bir mebde bulunan ilkele de "mebde-i müteferri" denilir. Ýnsan bilgisinin temelleri olan mebde-i ayniyyet, mebde-i adem-i tenâkuz (çeliþmezlik prensibi) ve mebde-i sebebiyyet (sebebiyyet prensibi) gibi prensipler mebde-i evvellerdir.

Ýslâm Filozoflarý, sebeb ve illete mebde ismini verirlerdi. Bunlara göre, madde ile surî ve gaî sebebler ve þartlar, mebde kelimesinin kapsamýna girerler.

Bütün mümkinatýn (kâinatýn) varlýklarýnda dayandýklarý zat, varlýðý zatýnýn muktezâsý ve vâcibü´l-vücûd (vücudu zorunlu) Allah Teâlâ olduðu için filozoflara göre; Cenab-ý Hakk´a "Mebdeü´l-Mümkinât ve mebdeü´l âlem" denilmiþtir. Ýslâm Filozoflarý, Allah Teâlâ´ya, "eþyaya vücûd veren" anlamýnda "el-Mebdeü´l-Feyyâz" ismini de vermiþlerdi. Yine Ýslâm filozoflarýndan bazýsýnýn iddiasýna göre; el-Mebdeü´l-Feyyâz, aklý evveldir. Yine bunlarýn bazýsýna göre; mebdeü´l-Feyyâz, onuncu akýl (elaklü´l-âþir ki bu da el-aklü´l-Fa´âl) dýr. Ýslâm filozoflarý Allah´tan sadýr olan ezelî on akýl (ukul-i aþere) ve dokuz nefis kabul etmiþler ve iddialarýna göre bunlar âlemin yaratýlýþýndâ aracýlýk etmiþlerdi. Mütekellimîn, Ýslâm filozoflarýnýn eski Yunan felsefesinden aldýklarý bu görüþlerine þiddetle karþý çýkmýþlardý. Çünkü filozoflarýn bu iddialarý, aklî ve naklî hiç bir delil ile sabit deðildir. Allah Teâlâ ise yaratmasýnda aracýdan münezzehtir. Yine Ýslâm filozoflarý on akýl ve feleklerin nefislerine (semavî nefislere) el-Mebâdiü´t-âliye (yüce mebdeler) demiþlerdi.

Mebde; kâinatýn ve dünyanýn baþlangýcý ve yaratýlýþý anlamýna da gelir. Nitekim Kelâm ilmi; "Allah Teâlâ´nýn zat ve sýfatlarýndan, mebde (baþlangýç) ve mead itibariyle mümkinâtýn (kâinâtýn) ahvalinden Ýslâm kanunu üzere bahseden bir ilimdir" diye tarif edilir.

Âlimlerin ýstýlahýnda mebdein çoðulu olan "mebâdi" þek(inde kullanýlýr. Mebâdi; ilimlerin meselelerinin (bahis ve aslî maksadlarýnýn) kendilerine dayandýðý doðru ve genel esaslardýr. Küllî ve temel kaziyyeler (önermeler)dir. Ýlimlerin hakikat ve maksadlarýný isbat edip açýklamada baþlangýç ve hareket vazifesi görürler. Ýlimlerin hakikatlarýný teþkil eden bahis ve konularý isbata vesile olduklarýndan dolayý mebâdi´ye "Vesâil" de denilmiþtir.

Bir görüþe göre ilimlerin mebâdii iki kýsýmdýr:

1- el-Mebâdiü´t-Tasavvuriyye: Ýlimlerin konularý sayýlan temel kavram ve terimlerdir.

2- el-Mebâdiü´t-Tasdikýyye: Ýlimlerin meselelerinin isbatý kendilerine dayanan temel ve genel kaziyyeler (önermeler)dir. Ancak "mebâdiü´l-Ulûm" denilince bu ikincisi anlaþýlýr.

Bir ilmin maksad ve bahislerini ispatta mebdelere (prensiplere) þiddetle ihtiyaç duyulduðundan, mebâdî de o ilimden bir cüz sayýlýr.

Mebâdî, bazen mebdein de isbatýnda kesin delil olarak kullanýlýr:

Meselâ, Allah´ýn varlýðýný isbat ederken alemin hudûsu (sonradan var edildiði) mebdeini isbatta eskiden cevahir ve araz delilleri kullanýlýrdý. Bugün ise, maddenin kimyasal tepkime, fizyon, füzyon olaylarý ile kütlesinden kaybetmesi ve normal maddenin antimadde ile karþýlaþtýðýnda yok olmasý gibi daha baþka delâleti kesin olan ilmî deliller kullanýlmalýdýr.

Delil ve burhanlarýn (kesin delillerin) mukaddimeleri (öncülleri) de varýp mebâdiye dayandýklarý için, deliller özellikle burhanlar, ilimler için birer mebde sayýlýr. Aslî maksadlarýn isbatýnda kat´î deliller de birer mebde (ilke) vazifesi görürler. Mebdelere (prensiplere), þümullü ve geniþ kapsamlý birer delilin neticesi gözüyle bakabiliriz. Her ilme mahsus mebâdi vardýr: Mantýkta düþünme prensipleri, Fizik ve Mekanikte atalet mebdei, entropi prensibi, hukukta adâlet mebdei, ahlâkta; iffet, istikamet, baþkalarýnýn haklarýna saygýlý olmak ve þefkat prensipleri gibi. Tasavvufta da Allah yolunda ilerlemek için ihlâs ve ruhun þeytanî ve nefsanî kirlerden temizlenmesi gibi mebdeler vardýr. Mebdelerin bir kýsmýnýn genel geçerliliði ve doðruluðu herkes tarafýndan anlaþýlýr. Diðer bir kýsmý da kapalý ve mücerred olduðu için açýkca anlaþýlmasý, bunlarýn erbabý olan âlimlere mahsustur. Bazý mebdeler, bir kaç ilim tarafýndan müþtereken kullanýlýr. Meselâ; adâlet prensibi, Fýkýh, Kelâm ve Tasavvufda kullanýlýr. Ýlimlerde eskiden kullanýlan bazý mebâdînin zayýflýðý ve geçersizliði zamanla anlaþýlarak terkedilir. Meselâ; "Âdem-i delilden âdem-i medlûl lâzým gelir" terkedilerek, bunun yerine "âdem-i delilden âdem-i medlûl lâzým gelmez" mebde-i alýnmýþtýr. Ebu Bekir el-Bakýllânî tarafýndan kullanýlan "Delilin batýl olmasýndan medlûlün de batýl olmasý lâzým gelir" prensibi býrakýlmýþtýr. Bunun doðrusu þöyle olmalýdýr: "Selim akýl tarafýndan batýl ve muhal sayýlan bir kâzib hayalin gerçekliði için burhan getirilemez" Kur´an´da, muhal olan batýl inançlar için "Bu onlarýn kuruntularýdýr. Eðer doðrulayýcýlar iseniz (doðru söylüyorsanýz), bürhanýnýzý getiriniz"(el-Bakara 2/111) buyurulur. Bütün ilimlerin anahtarý mesabesinde olan pek çok mebdeler (ilkeler) Kur´an-ý Kerim´de mevcuttur. "Allah´ý býrakýp da kendilerine taptýklarýnýz maddeler hiç bir þey yaratmazlar. Bunlarýn kendileri yaratýlmýþlardýr. Maddeler canlý deðildirler, ölüdürler. Ne zaman (nereye) kaldýrýlýp sevk olunacaklarýný da bilmezler" (en-Nahl, 20-21). Bu ayetlerde maddenin cansýz, þuursuz, bilgisiz, akýlsýz, atýl ve dýþtan gelen etkilerle kaldýrýlýp daðýlan ve saçýlan olduðu açýkça bildirilir. Bu gün bilimin de madde hakkýnda kabul ettiði prensipler böyledir.

Kelâm ilmi; Allah´ýn varlýðý, birliði ve sýfatlarýný, nübüvveti ve her saadetin temeli olan imanýn lüzumunu isbat vazifesini üzerine aldýðýndan, ilimlerin reisi ve en yükseði sayýlmýþtýr. Kelâm ilminde aslî maksatlar olan akaid (iman esaslarý), nakil ile tesbit edilir. Akidelerin ispatýna vesile olacak mebâdie gelince; bunlardan-duyulur âleme aid olanlar için duyular; duyularýn ötesinde kalýp ta sýrf akýl alanýna girecek olanlar (ma´kulât) için de akýl kullanýlýr. Kelâm âlimleri böyle yüce bir ilmin-dinî akideleri ispat ederken baþka ilimlerin mebâdiine muhtaç olmasýna razý olmamýþlar, dinî akideleri isbata mebde teþkil eden ve vesile olan hemen hemen zamanlarýndaki bütün tabiat bilgilerini ve mantýkî bahisleri bu ilmin mebadi ve vesaili içerisine almýþlardý.

Özellikle kelâm ilminin mebâdii, dini âkideler-ki bunlar ezeli ve ebedi deðiþmeyen gerçeklerdir- gibi sabit olmayýp zamanla ihtiyaca ve kültür cereyanlarýna göre deðiþebilir. Bazýlarýnýn yerine ilimlerin ilerlemesinden faydalanýlarak kesin ve açýkça isbat edilmiþ gerçekler getirilir. Meselâ inkârcýlara karþý atalet ve entropi prensiplerinden faydalanýlarak insanda ruhun varlýðý þu þekilde isbat edilir:

Mikro seviyelerden makro seviyelere varýncaya kadar bütün maddeler cansýz, þuursuz ve atýldýr. Ýnsanda þuur (bilinç), bilgi edinme ve irade vardýr. Dýþarýdan bir kuvvet uygulamadýkça madde olduðu hal üzere kalýr. Madde hareketini, biçim ve þeklini dýþarýdan bir etki ile alýr. Ben ise, dýþarýdan bir kuvvetin itmesi ve bir hareketin verilmesi ile deðil, kendi içinden gelen bir irade ile istediðim gibi hareket ederim. Madde ve enerji ise fizik ve kimya kanunlarýnýn dýþýna çýkamaz. Yani hürriyeti yoktur. O halde insanda dileyip tercih ettiren varlýk madde olmayýp kendiliðinden fail olan þuurlu ruhtur. Eðer, "beyin maddesinden sýzan enerjiler, düþünmeyi ve iradeyi saðlýyor" denilirse; yine ilmin kesin prensip ve kanunlarýna dayanarak deriz ki; þuurla kontrol edilmeyen kendiliðinden yürüyen olaylarda entropinin artýþýný söyleyen termodinamiðin ikinci kanununa göre, bir gün boþlukta kendiliðinden sýkýþmasý imkânsýz olduðu gibi enerjinin de düzenli ve bir amaca uygun olarak sýkýþýp yoðunlaþmasý da mümkün deðildir. Madde olmayan manevî ve þuurlu bir ruhun bilgisiyle kontrol edilmeyen cansýz ve þuursuz enerji de geliþi güzel iter, daðýtýr ve daðýlýr. Enerji, bir kimsenin istediði bir eseri yapabilmesi için þuur ve bilgi ile kapalý cidarlar arasýnda kontrol altýna alarak kullandýðý bir vasýtadan ibarettir. Madde bile enerjinin þuurla kontrol altýna alýnarak yoðunlaþtýrýlmýþ þeklidir (Allah´ýn bilgisiyle yoðunlaþtýrdýðý ve dondurduðu enerji maddedir). Þuur ve irade sahibi bir ruh ortadan kalkýnca, enerji Fizik ve Kimya kanunlarýna baðlý olarak þuursuzca daðýlýr gider. O halde insanlarda iradeli ve þuurlu hareketlerini baþlatan madde ve enerjiden baþka bir mebde (kaynak) vardýr. Bu da ruhtur.

Tasavvuf ýstýlahýnda namaz, zekât, oruç ve hacca-ihlaslý olarak ifa ettiði takdirde, kiþiye kötülüklerden alýkoyup Allah´a yaklaþtýrdýðý için g,ayelerin ilkeleri anlamýnda mebâdiû´n-nihayât denilmiþtir.

Ýnsan vücudundaki baþ, el, ayak, kalb gibi temel organlara da bazý alimler mebâdi demiþlerdir.

(Sadeddin Teftâzânî, Þerhu´l-Makâsýd, Ýstanbul 1305, I, 10-11; es-Seyyid eþ-Þerif el-Cürcânî, Þerhu´l-Mevâkýf, Ýstanbul 1239, s.15-16; et Tehânevi, (Muhammed b. A´lâ b. Ali) Keþþâfu ýstýlâhati´l Fünûn ilgili madde. Kalküta 1862; Ýzmirli Ýsmail Hakký, Yeni Ýlm-i Kelâm, Ýstanbul, Þehzadebaþý, 1339-1341, I, 21, 7; Ýbn Manzûr, lisânü´l-Arab, Beyrut 1968).


radyobeyan