Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mearic suresi By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:09:22
MEÂRÝC SÛRESÝ




Kur´an-ý Kerim´in yetmiþinci suresi. Mekke´de nazil olmuþtur. Kýrk dört ayet, ikiyüz on altý kelime ve sekizyüz altmýþ bir harften ibarettir. Fasýlâlarý, elif, cim, ayn, lâm, mim, nun ve he harfleridir. el-Hâkka suresinden sonra nazil olmuþ olup, onun tamamlayýcýsý durumundadýr. Adýný üçüncü ayetten almaktadýr: "O (Azaba inananlarýn mükafâtý) dereceler (meâric) sahibi ALLAH´tandý". Sûreye, Seele ve Mevaki´ adlarý da verilmektedir.

Sure, kendilerine Kýyamet, Cennet, Cehennem hakkýnda haber verilip, uðrayacaklarý elîm azaba karþý uyarýldýklarýnda, buna inanmayýp, alaya alan Mekkeli müþrikleri ikaz etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s), onlarý ahiretteki azaptan sakýndýrmaya çalýþtýðýnda onlar; "Biz seni tekzip ediyoruz. Sana göre biz kýyamette cehennem azabýna çarptýrýlacakmýþýz. Hadi o bizi korkuttuðun kýyamet gelsin de bir görelim" diyerek, ALLAH Teâlâ´nýn vaadine karþý meydan okumakta idiler. Ayrýca onlar, Kur´an´ýn hakikati karþýsýnda bocalayýp duruyorlardý. Düþüncelerini cahiliyye yaþantýsýnýn pislikleri körelttiði için akýllarý bu gerçeði bir türlü idrak edemiyordu. Haber verilen azabýn, eðer gerçekten varsa kendilerine getirilmesini istiyorlardý. Onlarýn bu durumu, Kur´an-ý Kerim´de þöyle anlatýlýr: "Hani bir zaman onlar; "Ey ALLAH eðer bu (Kur´an-r Kerim), senin katýndan (indirilmiþ) hakkýn kendisi ise durma, bizim üzerimize gökten taþ yaðdýr, yahud bize (daha) acýklý (ve helâk edici) bir azap getir" demiþlerdi" (el-Enfâl, 8/32). Bunu diyenler; Ebu Cehil, Nadr Ýbn Haris ve onlara tabi olanlardý (el-Kurtûbi, el-Cami´li Ahkâmi´l-Kur´an, Beyrut 1966, XVIII, 278-279).

Bu sure, Kur´an´ýn Mekke´de karþýlaþtýðý cahilî zihniyetin ve benzerlerinin beþer ruhunda býraktýðý tortularýn yok edilmesi için ilâhî metot çerçevesinde yürütülen tedavinin safhalarýndan bir safhadýr. ALLAH´ýn azabýný taleb eden bu insanlar, onun varlýðýna inanmamaktadýrlar.

Bundan önceki el-Hâkka suresinde ahireti inkâr edenlerin durumu ve görecekleri cezalar, kýyamet gününün dehþet dolu tablolarý gözler önüne serilerek iþleniyor ve Kur´an´ýn hak olduðu gerçeði kalplere yerleþtirilmeye çalýþýlýyordu. Bu surede ise ayný inkârcýlarýn, ahiret gününde karþýlaþacaklarý azaplarýn korkunçluðu anlatýlarak ondan kurtulmanýn yolu gösteriliyor. Bundan sonra gelen "Nuh" suresinde de inkârcý topluluðun yalnýzca dünyada gördükleri korkunç azaptan bahsedilir. el-Hâkka, el-Meâric ve Nuh sureleri, birbirinin devamý niteliðinde olup, Bakara suresinin baþ tarafýnda. "Ey Muhammed kâfirleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler. ALLAH onlarýn kalplerini mühürlemiþtir. Gözlerinin üzerinde de perde vardýr. Ve onlar için büyük bir azap vardýr" (el-Bakara, 2/16-17) ayetlerinde iþlenen konunun tafsili mahiyetindedirler.

Kâfirler için ahirette acýklý bir azap hazýrlanmýþtýr. Bu azabý yalanlayan inkârcýlar, böyle bir þeyin olabileceðini idrakten aciz olduklarý için, eðer böyle bir þey varsa baþýmýza getirilsin dediler. ALLAH Teâlâ: "Ýsteyen biri, inecek azabý istedi. (O azap) kâfirler içindir ki, onu (onlardan) def edebilecek hiç (bir güç) yoktur. O, dereceler sahibi ALLAH´tandýr" (1, 2, 3) ayetiyle o azâbý hemen isteyenlerin mutlaka vadedilen azaba çarptýrýlacaklarýný ve bunu onlardan hiç kimsenin kaldýramayacaðýný açýklamaktadýr. Bunun hemen arkasýndan kâfirlerin inkâr ederek inananlara yaptýklarý zulümlere karþý sabýr emrediliyor: "O halde sen (ya Muhammed) sabret" (5). Mümin, Ýslâmî gerçekleri teblið yolunda göreceði bedenî ve ruhî eziyetlere, iþkencelere sabretmelidir. Çünkü, hiç de uzak olmayan bir zaman sonra korkunç azab müþrik zalimleri yakalayýverecektir.

Azabýn hemen gelmesini isteyen inkârcýlara ve öteki bütün kafirlere, azabýn ALLAH tarafýndan takdir edilmiþ olduðu ve çok yakýnda vuku bulacaðý bildirilmektedir. Bu, onlar için kaçýnýlmaz bir sondur. Çünkü bunu gerçekleþtirecek olan, çok yüce makam (dereceler)ýn sahibi ALLAH Teâlâ´dýr. ALLAH her þeye bir vakit takdir etmiþtir. Onlar bu vakte kadar istedikleri gibi davranmakta devam etsinler. "Kâfirler kýyamet gününü uzak görüyorlar. Biz ise onu çok yakýn görüyoruz" (6-7) ifadesi kýyameti inkâr edenlerin içinde bulunduklarý basiretsizliði açýklýyor. Çünkü onlar, her akýl sahibinin rahatça idrak edebileceði gerçekleri göremiyorlar.

Daha sonra, onlarýn uzak görüp, ALLAH´ýn yakýn gördüðü, kýyamet gününün, kâfirleri dehþete düþürecek olan kýyamet sahneleri çiziliyor: "O gün gök, erimiþ maden gibi olacaktýr. Daðlar da atýlmýþ renkli yün gibi olacaktýr" (8-9). O günün korkunçluðu ruhlarý etki altýna alacak ve bütün deðer yargýlarýný alt üst edecektir. O gün ortaya çýkacak olan manzaranýn dehþetine kapýlmalarý sonucu o inkârcýlar, kendi nefislerinden baþkasýný düþünemeyeceklerdir: "O gün dost, dostunun halini sormaz. Ve yeryüzündeki her þeyi feda edip o günün azabýndan kurtulmak ister. Fakat bu asla olmaz... "(10,14). Çünkü o gün cehennem; "(Haktan) yüz çeviren ve (itaata) arkasýný dönen kimseyi çaðýrýr (kendisine çeker)" (17).

Daha sonra, insanýn rûhî yapýsýný, imanlý ve imansýz durumlardaki tavýrlarýný gösteren ayetler geliyor. Kâfirler ve azabý yalanlayanlar, yaradýlýþlarýndaki sabýrsýzlýk ve hýrsýn esiridirler. Bir zorlukla karþýlaþtýklarý zaman ye´se düþer, feryad etmeye baþlarlar. Bir iyilik gördükleri ve ALLAH tarafýndan mal ile sýnandýklarýnda ise kaskatý kesilir, hiç kimseye faydasý olmayan bir þekle girerler: "Gerçekten insan, sabýrsýz ve hýrslý yaratýlmýþtýr. Baþýna bir felâket geldiði zaman feryad eder. Ýyiliðe uðradýðý zaman da çok cimrileþir" (19, 20, 21).

Sure, inkârcý kâfirlerin muhatap olacaklarý olaylarý bütün açýklýðý ile ortaya koyduktan sonra, bu dehþet ve azap tablolarýnýn bütünüyle dýþýnda kalýp kurtuluþa erenlerin durumunu dile getirir: Ancak, namaz kýlanlar müstesnadýr. (Namaz kýlan o kimseler) ki, onlar namazlarýnda devamlýdýrlar. Onlar ki, mallarýnda belirli bir hak vardýr. Hem dilenen, hem de iffetinden dilenemeyen için. Onlar ki hesap gününü tasdik ederler. Onlar ki Rablerinin azabýndan korkarlar. Çünkü Rablerinin azabýndan emin bulunulmaz" (22-28).

Namaz, dinin ayakta kalmasýný saðlayan temel direklerden biridir. O imanýn bir alâmeti olmaktan da öte, kulu ALLAH´a baðlayan ve ruhunun o ilâhî kaynaktan beslenmesini saðlayan, ALLAH´ýn rububiyetine boyun eðmenin samimi bir göstergesi olan bir ibadettir. ALLAH Teâlâ´nýn, kurtuluþa erecek olanlarýn hallerinden bahsederken, namazý en evvel zikretmesinin sebebi budur. Namaz, bütün iyiliklerin baþýdýr. Onu terketmekle kul, ruhunu besleyen ilâhî kaynaktan irtibatýný kesmiþ olur. Çünkü ALLAH Teâlâ, namazýný devamlý kýlanlarý özellikle vurgular. Öteki özellikler ondan sonra gelir. Devam eden ayetlerde, müminlerin gözetmesi gereken bir takým temel hudutlar belirtilir! Ýffetli olmak ve zinadan sakýnmak gerektiði, aksi halde haddi aþýp surenin ilk bölümünde zikredilen topluluða dahil olma tehlikesinin söz konusu olduðu vurgulanýr.

O müminler, güvenilirdirler, yalan þahittik yapmazlar, namazlarýný ise lâyýkýyla kýlarlar. "... Evet, iþte onlar, cennetlerde aðýrlanacak kimselerdir" (35).

Surenin sonunda, inkârcýlarýn neye güvenerek taþkýnlýk yaptýklarý sorgulanýr: "(Acaba) onlardan her biri (müminler gibi) naim cennetine girmeyi mi ümit eder" (38). Bunun cevabý hikmet doludur ve kesinlik ifade eder: "Hayýr, (onlarýn ümit ettikleri gibi cennete girmeleri söz konusu deðildir) muhakkak ki bizler, onlarý bildikleri o (nutfe denen) þeyden yarattýk"(39). Eðer onlar yaratýlýþlarýndaki bu büyük mucizeye bakýp ibret almazlarsa cehennem azabýndan kurtulup cennete girmelerine imkân yoktur.


radyobeyan