Dört Mezheb Fýkhý
Pages: 1
Hul By: ezelinur Date: 03 Mart 2010, 16:06:05
Tanýmý

Hul kelimesi "ha - la - a" fiilinin masdarýdýr. Bir kimse, elbi­sesini bedeninden soyup çýkardýðýnda onun bu yaptýðý iþe "Halaa´r - re-cülü sevbehu hal´an" denilir. Yine bir kimse, ayakkabýsýný ayaðýndan çý­kardýðýnda "Halaati´n - na´le hal´an" denilir. Kendisinden fidye aldýðýnda "kadýn, kocasýna hul´ yaptý veya erkek karýsýna hul´ yaptý" derler.

Hul* kelimesine gelince; bu, simaî masdardir. Yoksa hal´ þeklindeki masdarýn ismi deðildir. Çünkü ism-i masdar; harfleri, fiilinin harflerinden eksik olan masdardýr. Görüldüðü gibi hul´, kendi fiili olan "ha - la - a"nm harflerine eþit harfleri içermektedir. Bunun ism-i masdar olduðunu söyle­yenler, "ha - la - a"dan türeyen hal´ masdarýnýn ismi olduðunu kasdetmiþ-lerdir.

Böylece görülüyor ki, hal´ kelimesi kýyasî masdardýr. Bu masdar (lü­gaten) elbisenin çýkarýlmasý, evliliðin izâlesi anlamýnda kullanýlýr. Hul´ ism-i masdarý da, ayný þekilde iki anlamda kullanýlýr. Ancak lügaten bu kelime, evliliðin izâlesi anlamýna tahsis edilmiþtir. Bazýlarý derler ki: Hal´ kelimesi, kýyasî masdardýr. Lügatte bir þeyi çekip çýkarma anlamýna gelir. Simaî mas­dar olan veya "ha-la-a" fiilinin îsm-i masdarý olan hul´ kelimesi de lüga­te göre ayný þekilde bir þeyi çekip çýkarma anlamýna gelir. Ancak bu so­nuncusu, mecaz olarak evliliðin izâlesi anlamýnda da kullanýlmaktadýr. Çün­kü karý - kocadan her biri, diðerini örten bir giysi gibidir. .Evliliði izâle ede­cek bir fiil iþlerlerse, bu örtüyü üzerlerinden çýkarmýþ gibi olurlar. Böyle olunca da hul´ kelimesi, mecaz kabilinden olan lügavî esasa göre, evlili­ðin izâlesi anlamýnda kullanýlýr olmuþtur. Bu kelime, bundan sonra da evliliðin izâlesi anlamýnda lügavî bir hakikat´olarak kullanýlmýþtýr. Kýsacasý hal´ kelimesi, "ha - la - a" fiilinin kýyasý masdarýdýr. Elbiseyi soyup çýkarmak anlamýna gelir. Hul´ kelimesi ise, hal´ kelimesiyle eþan­lamlýdýr. Ama denilebilir mi ki; lügat, bu kelimeyi evliliðin manevî yönden izalesi anlamýnda kullanýyordu da bu sebeple lügatin aslýna göre maddî ve manevî izale anlamýnda kullanýlýr oldu, sonra da lügate göre talâk ve ýtlak gibi manevî olarak yapýlan evlilik izalesi anlamýnda özel olarak kulla­nýlýr oldu? Zîra talâk ve ýtlak kelimeleri lügatin aslýna göre,maddî olsun .ma­nevî olsun, kaydýn kaldýrýlmasý (baðýn çözülmesi) anlamýnda kullanýlmak­tadýrlar. Sonra talâk kelimesi manevî baðýn çözülmesi, ýtlak kelimesiyse maddî baðýn çözülmesi anlamýnda Özel olarak kullanýlýr olmuþtur. Sonra þeriat koyucu, ona Ýkinci anlamý verdi. Buna göre hul´ kelimesi, hakiki an­lamda evliliðin manevî yönden izâlesi mânâsýný ifâde eder. Açýkça bilindi­ði gibi, karý - kocadan her biri, diðeri için manevî bir örtü ve giysidir. Hul´, bu manevî giysiyi soyup çýkarýr. Þöyle de denebilir: Lügate göre hul´, sa­dece maddî bakýmdan soymak ve gidermek anlamýný taþýr. Sonra evli çift­lerin ayrýlmalarý, elbisenin soyulup çýkarýlmasýna benzetilmiþtir. Aradaki bað­lantý þudur: Yüce Allah´ýn da buyurduðu gibi: "Onlar (kadýnlar) sizin giysi­leriniz ve siz de onlarýn giysilerisiniz." Þu halde hul´ kelimesi, lügavî bir mecaz olarak, evlilik baðýnýn (karý kocadan) soyulup çýkarýlmasý anlamýnda kullanýlmaktadýr. Hul´ün fýkýh ýstýlâhýndaki anlamýna gelince, mezheblerin buna iliþkin geniþ açýklamalarý aþaðýya alýnmýþtýr.

(28) Hanefîler dediler ki: Hul´, kadýnýn kabul þartma baðlý olarak hul´ lafzýyla veya bu anlamdaki bir lâfýzla yapýlan nikâh mülkiyetinin izâlesidir. Bu tanýmda geçen "nikâh mülkiyetinin izâlesidir" sözüyle, üç þey kapsam dýþýna çýkarýlmýþ oldu:

1- Bir kimse bâin olarak boþadýðý karýþma, iddet beklemekteyken hul´ yaparsa, yapýlan hul´ sahih olmaz. Çünkü bâin olarak boþadýðý için, kadýn üzerinde bulunan nikâh mülkiyeti zaten ortadan kalkmýþtýr. Bir mal karþýlý­ðýnda karýsýna hul´ yapar da karýsý iddet beklemekteyken ona baþka bir mal­la hul´ yaparsa, ikinci hul´ sahih olmaz. Fakat bir mal karþýlýðýnda karýsýna hul yapar, sonra karýsý iddet beklemekteyken bir mal üzerine onu boþarsa, ikincisi (yani talâk) vâki olur. îki durum arasýndaki fark þudur: îkinci du­rumda karýsýný bir mal karþýlýðýnda sarih talâkla boþamýþtýr. Sarih talâksa bâin talâktan sayýlýr. O da, ric´î olsun bâin olsun, hul´dür. Birinci durumdaysa ka­rýsýna ikinci kez hul´ yapmýþtýr. Hul´ ise sarih deðildir. Hul´, bâinden sayýl­maz. Þu da var ki; bir kimse, bir mal karþýlýðýnda karýsýna hul´ yaptýktan sonra, bir mal karþýlýðýnda karýsýný boþarsa, kadýn bu ikinci malý kocasýna vermekle yükümlü olmaz. Zîra kadýn malý, kendi özerkliðine sahip olmak amacýyla kocasýna vermektedir. Halbuki ilk olarak yapýlan hul´ ile bu özerkliðini elde ve bu sadece iddette sarih ve bâin talâk olur. Sarih ve bâin talâk, bâin talâk olan hul*den sayýlýr. Ama karýsýný ricî talâkla boþar, sonra da id­det esnasýnda bir mal karþýlýðýnda ona hul´ yaparsa, hul´ sahih olur ve kadýn da bu malý kocasýna vermekle yükümlü olur. Çünkü ric´î talâk, nikâh mülki­yetini ortadan kaldýrmaz. Kadýn da iddet beklemekte olduðu sürece kendi nef­sine mâlik olamaz. Kýsacasý sarih talâk, ister bâin sarih olsun, ister ric´î ol­sun, iddet þartýyla bâin talâktan sayýlýr. Sarih olmayan talâka gelince; bu, ki­nayelerle yapýlan talâk olup iki kýsma ayrýlýr:

a) Sarih hükmünde olan: Bunlar "iddetÝni say" gibi önce anlatýlan üç lâfýzdýr. Bunlarla bir ric´î talâk vâki olur. Bu, bâinden sayýlýr.

b) Sarih hükmünde olmayanlar: Bunlar, kalan diðer kinayelerdir. Bun­larla bâin talâk vâki olur. Bu da bâînden sayýlýr. Hul´, bâin talâktan sayýl­maz. Adamýn biri, bir mal karþýlýðýnda karýsýna hul´ yapar, sonra iddet bek­lemekteyken onu kinayeli bir lâfýzla boþarsa ve bu kinaye lâfýz, kendisiyle bir ric´î talâk vâki olan türdense, sarih talâk gibi olur. Kadýn iddet beklemektey­ken yapýlan bu iþ, hul´den sayýlýr. Ama bu, kendisiyle bâin talâkýn vâki oldu­ðu kinayelerle yapýlmýþsa, hul´den sayýlmaz.

2- Mürted kadýna, mürtedken kocasý tarafýndan hul* yapýlýrsa, bu hul´ sahih olmaz. Çünkü mürtedlik, nikâh mülkiyetini ortadan kaldýrmýþtýr. Hul´, nikâh mülkiyetini ortadan kaldýrmak demektir ve bu durumda hul´ün anla­mý gerçekleþmemektedir. Koca, mehri karþýlýðýnda karýsýna hul´ yaparsa, mehir düþmez. Onun için evlenme hususunda mücbir velilik hakký var olmakta de­vam eder.

3- Fâsid nikâh. Adamýn biri fâsid nikâhla bir kadýnla evlenir ve onunla cinsel temasta bulunursa, bu temas nedeniyle kadýn için mehir kesinlik kaza­nýr. Mehri karþýlýðýnda karýsýna hul´ yaparsa, bu hul´ sahih olmaz. Ancak bu meselede ihtilâf vardýr. Bazýlarý hul´ dolayýsýyla kadýnýn mehrinin düþeceði görüþündedir. Artýk kadýn, mehirde hak sahibi olmaz. Diðer bazýlarý da der­ler ki: Mehir düþmez, çünkü yapýlan hul´ fasittir. Hul´, nikâh mülkiyetinin ortadan kaldýrýlmasý demek olduðuna göre, fâsid olarak akdedilen nikâh, ni­kâh mülkiyetini tahakkuk ettirmez. Þu halde fâsid nikâhla evlenen kiþi, karý­sýna hul yaparsa, kadýnýn mehri düþmez. Akla yatan ve kuvvetli olan görüþ budur. Hul´ün tanýmý yapýlýrken kullanýlan "kadýnýn kabul etmesi þartýna baðlý" kaydýnýn anlamý þudur: Hul´ ile nikâh mülkiyetinin ortadan kaldýrýl­masý, kadýnýn kendisine hitaben hul´ sözünün söylendiði veya kendisinin gý­yabýnda yapýlan hul´ü duyduðu mecliste kabul etmesi þartýna baðlýdýr. Kadýn kabul etmezse, yapýlan hul´, nikâh mülkiyetini ortadan kaldýrmaz. Ancak bu, iki þarttan birine baðlýdýr.

a- Koca, hul´ bedeli olacak malý açýkça söylemelidir. Örneðin karýsýna: "Yüzbin lira karþýlýðýnda sana hul´ yaptým" veya: "Mehrin karþýlýðýnda sana hul´ yaptým" der de karýsý "kabul ettim" demezse, bu hul´ ile -koca, ile talâ­ka niyet etmiþ olsa bile- talâk vâki olmaz. Çünkü koca talâkýný, kadýnýn hul´ bedeli olan malý Ödemeyi kabul etmesi þartýna baðlamýþtýr. Kadýn bu malý öde­meyi kabul etmezse, þart gerçekleþmez ve dolayýsýyla talâk vâki olmaz.

b- Koca, dolaylý olarak mal anlamýný içeren bir lâfzý söylemelidir, örne­ðin: "Seninle muhâlaa ettim", "hul´ olun "veya" kendini hul´ et" demesi gi­bi. Bu durumda kadýn kabul etmezse, bu sözle talâk gerçekleþmez. Bu du­rumda koca her ne kadar maldan söz etmemiþse de, mufâale sýðasý dolaylý olarak maldan söz etmeyi içerir. Ama bedelden söz etmeksizin karýsýna: "Seni hul´ ettim" derse, kadýn kabul ettiðini söylese de, söylemese de bununla bâin talâk vâki olur. Çünkü bu söz, maldan söz etmeyi içermemektedir. Karýsýna sözgelimi: "Yirmibin liraya seni hul´ ettim" der, karýsý da kabul ederse, bâin talâk vâki olur ve yirmibin lirayý ödemesi gerekir.

Bazýlarý derler ki: Maldan söz etmeksizin "seninle muhâlaa yaptým" veya "hul´ olun" sözüyle "seni hul´ ettim" sözü arasýnda talâkýn vâki olmasý ba­kýmýndan bir fark yoktur. Maldan söz etmezse, kadýn kabul etmese bile, bu ikisiyle bâin talâk vâki olur. Ancak aralarýnda þu fark vardýn Karýsýna mal söylemeksizin "seni hul* ettim" der, kadýn da kabul ederse, talâk vâki olur, kadýna da bir þey lâzým gelmez. Ama ona maldan söz etmeksizin "sana mu­hâlaa yaptým" der ve kadýn da kabul ederse, mehir gibi, nassýz olarak düþen diðer haklan düþer. Hul´ kelimesinden türeyen lâfýzlarla talâkýn vâki olmasý için bu lâfzý söylerken kocanýn talâka niyet etmesi þart mýdýr, deðil midir? ; Cevaben deriz ki: Bu sözü söylerken maldan bahsederse, talâký kasdetmiþ ol­duðuna dâir karîne mevcud olur. Týpký öfkeliyken veya karýsýnýn kendisinden ´ boþanma isteðinde bulunmasý halindeyken olduðu gibi... Bu gibi hallerde hul´ lâfzýný söylerken talâka niyet etmek þart koþulmaz. Hul´ lâfzýnýn veya yakýn­da söylenecek lâfýzlardan birinin söylenmesi arasýnda fark yoktur. Bu hüküm, ittifakla sabittir. Koca böyle konuþtuktan sonra talâka niyet etmediðini, sa­dece elbiselerini soyup çýkarmayý kasdetmiþ olduðunu iddia ederse, bu iddia­sý yargý makamýnca kabul edilmez. Fakat bu iddia fetva makamýnca kabul edilebilir. Kadýn için artýk bu kocayla birlikte ikâmet etmesi helâl olmaz. Çünkü o da, kadý gibi, kocanýn niyetinin ne olduðunu bilemez. Koca bu lâfýzlarý söy­lerken maldan sözetmek veya öfke ve benzeri bir durumda deðilse, kadýnla muhâlaa yapmýþ olduðu lâfza bakýlýr. Eðer örf bu lâfzý bedelsiz olarak boþa­mada kullanýyorsa ve bu amaçla kullanýlmasý yaygýn hale gelmiþse, bu sarih talâk olur. Aksi takdirde, kendisi için niyetin gerekli olduðu kinaye olur. Ha-nefîler, hul´ lâfýzlarýnýn beþ tane olduðunu söylemiþlerdir:

1- Hul kelimesinden türeyen lâfýzlar. Kocanýn, karýsýna: "Seninle mu­hâlaa yaptým", "kendini hul´ et" veya "seni hul´ ettim" demesi gibi. Niyet edilmese bile, bu lâfýzlarla talâk vâki olur. Çünkü örf, bu sözleri çoðunlukla

talâk için kullanmaktadýr ve bu sözler sarih talâk lâfýzlarý gibi kabul edilir. gir kimse, karýsýna maldan sözederek: "Seninle muhâlaa yaptým" derse, du­rum apaçýk ortadadýr. Maldan sözetmezse, talâka niyet etse de etmese de, kadýn kabul etse de etmese de, talâk vâki olur. Muhakkak olan þudur ki, anýlan di­ðer lafýzlar da muhâlaa lâfzý gibidirler. Yalnýz kadýn, "muhâlaa yaptým" ve­ya "hul´ olun" lâfýzlarýna muhatap olduðunda "kabul ettim" derse, mehir-deki hakký düþer. Karýsýna "kendini hul´ et" dediðinde kadýn, "kendimi hul´ ettim" derse ve ne koca, ne de kadýn bedelden sözetmemiþ olurlarsa, hul´ vâki olur ve kadýnýn da mehirdeki hakký düþer. Bazýlarý, bu durumda kadý­nýn bedelsiz olarak boþanmýþ olacaðý görüþündedirler. Âlimlerin çoðu bu gö­rüþü benimsemiþtir. Talâka niyet etmeksizin "seni hul´ ettim" sözü ve benze­ri sözlerle talâkýn vâki oluþ sebebi, örfün bu sözleri bu anlamda kullanýr ol­masýna dayanýyorsa da zaraanýmýzdaki Örf bundan farklýdýr. Örfe göre bu sözler, haklan düþürme anlamýnda kullanýlmaktadýr. Koca, bu sözün yanýsý-ra bedelden ya söz eder; örneðin kadýn "beni þu kadar mal karþýlýðýnda hul´ et" der veya kocasý; þu kadar mal karþýlýðýnda seninle muhâlaa yaptým" der ya da koca bu sözün yamsýra bedelden söz etmez. Bu durumda maksat, me­hir ve benzeri haklarýný düþürmek olur. Þu halde maldan sözedilmediðinde, niyetsiz olarak bu sözlerle talâk vâki olmaz.

2- "Seninle ibrâlaþtým" (Bare´tüki) lâfzý. Bir kimse, karýsýna "yirmibin lira üzerine seninle ibrâlaþtým" der ve kadýn da kabul ederse, bâin talâk vâki olur ve kadýnýn yirmibin lirayý kocasýna ödemesi gerekir, mehir hakký da dü­þer. Kadýn kabul etmezse, talâk meydana gelmez. Kadýnýn bir þey ödemesi de gerekmez. Bu hüküm ittifakla sabittir. Koca bedelden sözetmez aksine "ibrâlaþtým" der ve kadýn da "kabul ettim" diye cevap verirse, bâin talâk vâki olur, mehir ve benzeri haklan düþer. Kocasýna "benimle ibrâlaþ" der, kocasý da "seni ibra ettim" derse, ayný þekilde bâin talâk. vâki. olur.

Talâkýn bu sözle gerçekleþmesi niyete baðlý olup olmadýðý sorusuna ce­vap olarak deriz ki: Bu sözlerin hul´ gibi talâk için kullanýlmasý yaygýn hâle gelmiþse, niyetsiz olarak talâk vâki olur. Þunu da kaydedelim ki, günümüzün Örfü, "seninle ibrâlaþtým" sözünü hul´ için kullanmamaktadýr. Bu maksatla koca, karýsýna: "Beni ibra et; ben de seni boþayayým" der, kadýn da ona "se­ni ibra ettim" dedikten sonra tekrar karýsýna "seni boþadým" derse, bâin ta­lâk vâki olur. Çünkü bu, her ne kadar sarih lâfýz ise de, mal karþýlýðýnda ya­pýlmýþtýr. Dolayýsýyla kadýnýn mehir ve benzeri haklarý düþer. Ama karýsýna, maldan sözetmeksizin "seninle ibrâlaþtým" der, kadýn da "kabul ettim" derse, niyetsiz olarak bu sözle bâin talâk vâki olmaz. Koca, "ben karýmý boþamaya niyet etmedim" derse, bu sözü yargý bakýmýndan dinlenir. Ancak öfke veya talâk müzâkeresi durumundaysa, o zaman bu iddiasý yargý makamýnca ka­bul edilmez. Çünkü bunun bir kinaye lâfzý olduðu tartýþmasýz olarak sabit­tir. Koca, talâka niyet ettiðini söylediðinde, kadýnýn hul´ ile düþen haklarý düþer. Karýsý kendisine: "Seni bütün haklarýmdan ibra ettim" der, o da karýsý­na: "Buna karþýlýk ben de seni boþadým" derse, her ne kadar sarih de olsa, bu sözle bâÝn talâk vâki olur. Çünkü söylediðimiz gibi bu, bedel karþýlýðý bir boþamadýr. Bu durumda kadýnýn iddet nafakasý düþer.


radyobeyan