Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mal By: armi Date: 02 Mart 2010, 17:27:50

MÂL




Bir kimsenin sahip olduðu þey; menkul ve gayr-i menkul varlýk, servet.

Mal terimi Arapçada önceleri altýn ve gümüþ için kullanýlýrken, kapsamý geniþlemiþ, nakit para, menkul ve gayrimenkul mallardan maddî deðeri olan herþeyi þumülüne almýþtýr. Çoðu "emvâl"dir. Ayný kökten mal verme anlamýnda "temvîl", mal sahibi olma anlamýnda "temevvül" terimleri kullanýlmýþtýr. Bu kelimenin, donuk bir kelime olmayýp, ismi mevsul "mâ"sý ile, mülkiyet ifade eden "li" harfi cerri ve birinci tekil þahsa ait "y" zamirinden olmuþ "mâlî" yani "bana ait olan þeyler" anlamýnda bir terim olduðu, kýsaltma sonucunda "mal" þeklini aldýðý belirtilmiþtir (Ýbn Manzûr, Lisanü´l-Arab, XI, 636; Ýbnü´l-Esîr, en-Nihâye, mal maddesi; Fahri Demir, Ýslâm Hukukunda Mülkiyet ve Servet Daðýlýmý, s., 13, 14).

Hanefîlere göre, bir Ýslâm hukuki terimi olarak mal; elde edilip ihtiyaç için biriktirilmesi ve normal olarak yararlanýlmasý mümkün olan her þey demektir. Buna göre, malýn iki özelliðe sahip olmasý gerekir: 1) Elde edilip biriktirmeye elveriþli olmasý. Bu yüzden ilim, saðlýk, þeref ve zekâ gibi manevî þeylerle, mutlak olarak hava, güneþ ve ayýn ýþýðý ya da sýcaklýðý gibi elde edilip depolanamayan þeyler mal sayýlmaz. Ancak temelde mübah olan bu gibi deðerler yeni teknolojik imkânlarla depolanýrsa mal sýnýfýna girebilir. 2) Yararlanmanýn mümkün ve caiz olmasý. Murdar ölmüþ hayvan eti, zehirli veya bozuk gýda maddeleri gibi temelde mülk olmayan þeylerle, bir buðday tanesi, bir damla su, yýrtýk bir kâðýt parçasý gibi, insanlarýn yararlanmayý alýþkanlýk haline getirmediði þeyler de mal sayýlmaz.

Bir þeyin mal oluþu, herkesin veya bir kýsým insanlarýn ona ilgi duyup mal edinmesiyle sabit olur.

Mecelle, malý þöyle tarif etmiþtir:

"Mal; tab´-ý insanî maîl olup da Vakti hâcet için iddihar olunabilen þeydir ki, menkule ve gayrimenkule þâmil olur" (madde, 126). Bunu þöyle ifade edebiliriz: Mal, insan tabiatýnýn meylettiði, ihtiyaç için elde biriktirilebilen þeyler olup, menkul ve gayrimenkulü kapsamýna alýr.

Hanefîler dýþýndaki diðer çoðunluk Ýslâm hukukçularýna göre maddî bir deðeri olan ve telef edildiðinde tazmini gereken herþey maldýr. Ýmam Þafiî þöyle der: "Mal denilince akla gelebilen þeyler þunlardýr: Az da olsa bir ticarî deðeri olup, telef edenin tazmin etmek zorunda kalacaðý ve insanlarýn normal olarak sokaða atmadýklarý para gibi þeyler" (Suyûtî, el-Eþbâh ve´n Nezâir, Mýsýr 1959, s., 327). Hanefîler malý, maddî varlýðý olan þeylere hasrederler. Menfaat ve haklarý mal deðil, mülk olarak kabul ederler. Hanefîler dýþýndaki mezheb müctehidleri ise, bunlarý da mal sayar. Çünkü eþyadan kasdolunan, bunlarýn maddesi (ayný) deðil, menfaatýdýr. Evde oturmak, at ve katýra binmek gibi... Meselâ; mahkemede davacýnýn davalýya yemin teklif etme hakký, maddî bir yönü bulunmadýðý için Hanefîlere göre mal deðildir. Bu görüþ ayrýlýðý, gasp, miras ve kira gibi muamelelerde farklý sonuçlar doðurur. Bir kimse bir gayrimenkulü gasbedip bir süre yararlansa, sonra sahibine iade etse, Hanefîler dýþýndaki fakîhlere göre bu yararlanmanýn kýymetini tazmin etmesi gerekirken; Hanefîlere göre, gasbedilen mal ancak vakýf veya yetim malý yahut otel, lokanta gibi kira için hazýrlanmýþ bir yer olursa zararý tazmin gerekir. Yine Hanefîlere göre, kiracýnýn ölümüyle kira sona erer. Çünkü kira akdinde, yararlanma bir mal olmadýðý için mirasla geçmez. Diðer fakihlere göre ise, kira akdi, kiracýnýn ölümüyle sona ermez ve akit sonuna kadar devam eder. Þart veya görme muhayyerlikleri de mirasçýya geçer. Hanefîlere göre ise geçmez.

Ýslâm hukukçularý mallarý özelliklerine göre: Mütekavvim- gayri mütekavvim, menkul-gayrimenkul, misli kýyemî, tüketime elveriþli (istihlâkî) -kullanmaya elveriþli (istimâlî) gibi kýsýmlara ayýrmýþlardýr.

a)Mütekavvim mal. Fiilen elde edilmiþ olan ve Ýslâm´ýn yararlanmayý mübah kýldýðý her þey mütekavvim maldýr. Gayrimenkuller, menkuller, yiyecekler, avcýnýn vurduðu av hayvaný, oduncunun mübah ormandan kestiði odun, ihya edilen ölü arazi gibi...

b) Gayri mütekavvim mal. Fiilen elde edilmemiþ olan veya Ýslâm´a göre, zaruret hali dýþýnda yararlanýlmasý mübah olmayan þeylerdir. Sudaki balýk, havadaki kuþ, toprak altýndaki madenler ve ormandaki av hayvanlarý gibi henüz elde edilmemiþ þeyler örfen gayri mütekavvim maldýr. Ayrýca þarap ve domuz eti müslümana göre mütekavvim mal deðildir. Çünkü zaruret dýþýnda bu ikisinden müslümanýn yararlanmasý mübah deðildir. Bunlar gayrimüslimlere göre ise mütekavvim maldýr (es-Serahsi, el-Mebsût, XI, 102; Þafiî, el-Ümm, IV, 198, 205; Muhammed Hamidullah, el-Vesâiki´s-Siyâsiyye, Vesîka no: 59; ez-Zühaylî, el-Fýkhul-Ýslâmî ve Edilletuh, IV, 40, 45).

Mütekavvim mal üzerindeki satým, kira, hibe, iâre, rehin, vasiyet, ortaklýk vb. akitler geçerli (sahih); gayri mütekavvim mal üzerindekiler ise batýl olur. Yine mütekavvim mal telef edilirse, mislî ise mislini, kýyemî ise kýymetini tâzmin etmek gerekir. Gayri mütekavvim mal, müslümana ait olursa tazmin yükümlülüðü bulunmaz.

c) Menkul mal. Bir yerden baþka bir yere nakli mümkün olan þeylerdir. Nakit paralar, ticaret eþyasý (urûz), hayvanlar, ölçü veya tartý ile alýnýp satýlan mallar gibi (Mecelle mad. 128).

Gayri menkul. Bir yerden baþka yere nakli mümkün olmayan ev, arazi gibi, yerde sabit duran þeylerdir (Mecelle, mad. 129).

Bina, aðaç ve topraktaki ekin, araziye baðlý olarak akar sayýlýr. Üzerinde binalar, aðaçlar ve ekinler bulunan bir arazi satýldýðý zaman, bunlara da arazi hükümleri uygulanýr. Bunlarýn araziden ayrý satýlmalarý halinde ise menkul hükümleri söz konusu olur (Ýbn Âbidîn, Reddül-Muhtar, III, 408).

d) Mislî mal. Çarþý ve pazarda misli ve benzeri bulunan mallardýr. Mislî mallar dörde ayrýlýr. 1) Mekîlât; buðday, arpa gibi hacim ölçüsüyle alýnýp satýlanlar. 2) Mevzûnât; pamuk, demir gibi aðýrlýk ölçüsüyle alýnýp satýlanlar. 3) el-Adediyâtü´l-Mütekaribe; ceviz ve yumurta gibi sayýyla satýlan standart mallar. 4) Zer´iyyât; kumaþ, kereste gibi uzunluk ölçüsüyle satýlan bazý standart mallar.

Kýyemî mal. Hayvanlar, araziler, aðaçlar, halýlar, kullanýlmýþ otomobil, kitap vb. þeyler gibi çarþý ve pazarda benzeri bulunmayan veya bulunsa da standart olmayan þeylerdir (Mecelle mad. 146).

Mislî mal, cins ve sýfatý belirtilerek zimmette borç olarak kalabilir. Satým akdinde satýþ bedeli olur. Kýyemî mal ise, zimmette borç olmaz, satým akdinde satýþ bedeli olarak da belirlenemez. Bir hak kýyemî mala baðlandýðý zaman bunun hangi mal olduðu ayýrdedilerek belirlenmesi gerekir. Çünkü bunlarda standartlýk yoktur. Bu yüzden kýyemî mallar arasýnda faiz söz konusu olmaz. Bir koyunla iki koyun veya ayni cinsten olan az malla çok mal mübadele edilebilir (bk. "Ribâ" mad).

e) Tüketime elveriþli (istihlâkî) mal. Bunlar, kendisinden ancak aynýný tüketmekle yararlanmak mümkün olan þeylerdir. Yiyecek, içecek, odun, petrol, nakit para ve kâðýt gibi... Bunlardan nakit paranýn tüketimi mâlikinin elinden çýkarma þeklinde olur.

Kullanmaya elveriþli (isti´mâlî) mal. Maddesi devam etmekle birlikte kendisinden yararlanýlabilen þeyler. Gayrimenkuller, mefrûþât, kumaþlar, kitaplar gibi.

Tüketime elveriþli mallar, bu amaca hizmet eden karz ve âriyet verme gibi akitleri kabul ederken, kullanmaya elveriþli mallar da yine kira ve âriyet verme gibi kullanmaya yönelik akitlere elveriþli bulunurlar (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, V, 134, 208, 209, 234, 237; es-Serahsî, a.g.e., XI, 50, 52, XIV, 90; ez-Zühaylî, a.g.e., IV, 49, 55; Fahri Demir, a.g.e., 33 vd ; Hamdi Döndüren, Ýslâm Hukukuna göre Alým-Satýmda Kâr Hadleri, Ýstanbul 1983, s., 83 vd).




Malý Koruma

Mülk sahibinin malýný saldýrýya karþý koruma hakký vardýr. Evrensel prensipler getiren Ýslâm, toplumda din ayrýlýðý gözetmeksizin mal ve can güvenliði için gerekli tedbirleri öngörmüþtür. Vahye dayalý semavî dinlerin din, akýl, mal, can ve nesli korumaya yönelik hükümler getirdiði görülür. Din; akide esaslarýna inanmak ve ameli hükümlerini günlük hayatta uygulamakla korunur. Akýl; sarhoþ edici içkilerden sakýnmak ve ruh saðlýðýna dikkat etmekle; can, kýsas hükümlerinin uygulanmasýyla; nesil ise, zinadan sakýnmakla koruma altýna alýnýr.

Malýn korunmasý; onu israfla saçýp savurmadan tasarruf yanýnda, zekâtýn verilmesi, hýrsýzlýða karþý gerekli tedbirleri almak ve malý gasbetmek isteyene karþý onu kuvvet kullanarak savunmak þekillerinde olabilir. Hz. Peygamber bir hadisinde þöyle buyurmuþtur: Müslümanýn müslümana ýrzý ve malý haramdýr" (Tirmizi, Birr,18; Ýbn Mâce, Fiten,2).

Mal ve servet, Kur´an da "hayr" kelimesi ile ifade edilmiþtir: "Birinize ölüm geldiði zaman, eðer bir mal (hayr) býrakacaksa; anaya, babaya, yakýnlara uygun bir biçimde vasiyyet etmek Allah´tan korkanlar üzerine bir borçtur"(el-Bakara, 2/180). Hadis-i Þerifte þöyle buyurulur: "Salih mal, salih kiþi için ne iyidir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 194).Salih kelimesinin anlamý çok geniþtir. Kelime, helâl demek olup, ehil ve lâyýk olmak anlamýna da gelir. Dolayýsýyla her mal, herkes için uygun olmayabilir. Mal ve servet edinmenin teþvik edildiðine dair bir çok hadis vardýr. Þükreden zenginler övülmüþtür.

"Malýn korunmuþ olmasý, hem baþkalarýnýn tecavüz ve saldýrýsýna mani olunmasýný, hem mülk sahibinin geçerli kurallar dairesinde malýný istediði gibi satmak, deðiþtirmek, vasiyet etmek, hibe etmek veya herhangi bir þekilde tasarrufta bulunmakta hür ve serbest olmasýný gerektirir."

Ýslâm´da hýrsýzlýk, ihtikâr (stokçuluk), hile, aþýrý kâr ve gasp gibi Ýslâm dini, malý korumak için, yer ve zamanýn þartlarýna uygun kurallar koymuþtur. Meselâ, hýrsýzlýðý önlemek için, hýrsýzýn elini kesmek gibi.

Malý korumanýn baþka bir þekli de mallarýný koruyamayan sefih (aptal), akýl hastasý vb. insanlarýn mallarýný vasi veya vekil tayin ederek korumaktýr. Bu konular ayet ve hadislerle düzenlenmiþtir (en-Nisâ, 4/5, el-Bakara, 2/282; Buhâri, Büyû´ 48, Husûmât, 3).

Malý korumakla ilgili bazý fýkhî bilgiler þöyle sýralanabilir: "Mala karþý tecavüzü önlemek farz olmayýp, haktýr. Malý tecavüze uðrayan kinýsenin, tecavüz edeni kendi haline býrakmasý veya kavga etmeyerek istediði malý vermesi caizdir (Ýbn Teymiye, Mecmuatü´l-Fetavâ, II, 202). Ayný þekilde sonu öldürmeye de varsa meþru savunma hakkýný kullanmasý da mümkün ve caizdir (Ýbn Teymiyye, Ýhtiyârat, 91; Ýbn. Kudâme, el-Muðnî, VIII, 329). Ýbn Ömer´den rivayet edildiðine göre, evine bir hýrsýz girmiþ o da kýlýcý çekerek hýrsýzýn üzerine yürümüþtür. Eðer kendisine engel olunmasa, hýrsýza kýlýcý vuracaktý (Ýbn Teymiyye, a.g.e., IV, 188).

Malý saldýrýya uðrayan kimsenin gücü yettiði takdirde, öldürmek pahasýna da olsa, saldýrýyý önleme ve malýný koruma hakký vardýr. Çünkü mala olan saldýrý hem zulüm ve haksýzlýk, hem de Ýslâm´ýn koyduðu sýnýrlara tecavüzdür. Bu kimse malýný savunurken ölürse þehit sayýlýr. Bir hadisi þerifte þöyle buyurulur: Kim malýný savunmaktan dolayý öldürülürse, o þehittir ve ona cennet vardýr" (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., II, 221-223; Hayreddin Karaman, Ýslâm´ýn Iþýðýnda Günün Meseleleri, I, 223).

Malý saldýrýya karþý savunmaktan amaç saldýrýyý önlemek olup, saldýrganý cezalandýrmak deðildir. Çünkü tecavüze uðrayaný bu hakký kullanmaya ve kendini bizzat müdafaa etmeye mecbur eden, mütecavizdir. Saldýrýya uðrayanýn da en hafiften aðýrýna doðru bir yol izleyerek meþru müdafaa hakkýný kullanmasý gerekir. Aksi halde meþru müdafaanýn zarurî kýlmadýðý fiillerinden sorumlu olur. Çünkü kendisini ve malýný bizzat korumasý zaruret sebebiyle caiz kýlýnmýþtýr; zaruret ise ölçüyü aþamaz. Daha hafif bir davranýþla saldýrýyý geri çevirmek mümkün iken aðýrýný kullanmakta zaruret yoktur. Bu duruma göre; mümkün ise, önce sözle ve baþkalarýný yardýma çaðýrarak malýný ve kendini korur, bu olmazsa vurmaya geçer, vurarak, defetmek mümkün ise yaralamasý caiz olmaz ve yaraladýðý taktirde sorumlu olur. Vurmakla maksat hasýl olmuyorsa yaralar; fakat öldüremez. Zaruret bulunmadýðý takdirde öldürürse sorumlu olur. Öldürmekten baþka çare yoksa öldürür ve sorumlu da olmaz. Eðer saldýrýya uðrayan ölürse þehid olur (eþ´-Þafiî, el-Ümm, VI, 31; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VIII, 329; Remli, Nihayetü´l-Muhtâc, VIII, 24).


radyobeyan