Namaz By: derya Date: 02 Mart 2010, 11:38:11
Namaz
Bu son cümleye uygun olarak. Peygamber artýk Karýsýndan sonra kendisine en yakýn ve sevgili bulduðu kiþilere Melek ve Vahiy hakkýnda gördüklerini anlatmaya baþladý. Henüz onlardan hiçbir þey istemiyordu; istediði tek þey sýrrýný açýða çýkarmamalarýydý. Fakat bu durum uzun sürmedi. Bir gün Mekke´nin üzerindeki yükseklikte Cebrail ona geldi ve topuðuyla tepenin yamacýndaki cimliðe vurdu. Oradan hemen bir su fýþkýrmaya baþladý. Daha sonra namazdan önce kendisini nasýl temizleyeceðini Peygamber´e öðretmek için onun önünde abdest aidi. Peygamber de onu taklid etti. Sonra namazý nasýl kýlacaðýný, kýyam, rüku, sücud ve teþehhüd miktarý oturmanýn nasýl yapýlacaðýný öðretti ve bunlarýn aralarýnda Allahu Ekber Allah Büyüktür denilecek zamanlarý, namaz bittikten sonra da Es-Selamü Aleyküm selam üzerinize olsun (meleklere) demesi gerektiðini söyledi Peygamber yine onu taklid etti. Melek oradan ayrýldý, Peygamber de evine döndü. Döndüðünde öðrendiklerinin tümünü Haticeye´de öðretti ve birlikte namaz kýldýlar.
Din artýk abdest ve namaz esaslarý üzerine kurulmuþtu. Hatice´den sonra bu esaslarý Ýlk uygulayanlar Ali Zeyd ve Peygamber´in yakýn dostu Teym´li Ebu Bekr idi. Ali daha on yaþýndaydý. Zeyd´in henüz Mekke´de hiçbir etkisi yoktu. Fakat Ebu Bekr sevilen ve saygý duyulan bir kimseydi, çünkü bilgili, anlayýþlý ve yumuþak huylu bir adamdý. Çoðu kimseler þu veya bu konuda danýþmak Ýçin ona gelirlerdi Þimdi, O, güvenebileceði kimseleri Peygambere uymalarý Ýçin yeni dine davet etmeye baþlamýþtý. Uyanlarýn çoðu yeni dine onun aracýlýðý ile girmiþlerdi. Çafrýya ilk karþýlýk verenlerden biri Zühre kabilesinden Avfýn oðlu Abdu´l-Amr «Peygamber´in annesinin uzaktan akrabasý oluyordu, diðeri ise Beni´l-Haris kabilesinden el-Cerrah´ýn oðlu Ebu Ubeyde idi.
Bunlardan ilki olan Abdu´l-Amr ile birlikte daha Önce hiç olmayan bir olay adet haline geldi. Vahyin en göze çarpan özelliklerinden biri de, er-Bahman ve er-Rabim Ýlahî isimleriydi. Rahim kelimesi, rahim kelimesinin yoðun þeklidir ve çok merhametli, sýnýrsýz baðýþlayýcý anlamýna gelir. Bundan daha yoðun ve kapsamlý bir anlama sahip olan rahman kelimesinin tam karþýlýðý bulunmadýðý kin çoðunlukla yanlýþ anlaþýlmýþtýr. Vahiy, yeni dinin Allah´ýn yüceliðinde bir sýðýnak bulma ihtiyacý nedeniyle, bu iki kelimeye önem vermiþtir. Er-Rahim´den (çok merhametli) daha fazla merhamet ifade eden Er-Rahman kelimesi, rahmetin kökünü ve Ölümü ifade eder. Sýnýrsýz lütuf ve ihsan anlamýna gelen bu kelime Kur´an´da Allah´a eþ tutulur. «Allah diye çaðýrýn, ´Rahman´ diye çaðýrýn, ne ile çaðýrýrsanýz; sonunda en güzel isimler Onundur.»[2]
Bu isim Peygamber için çok sevgili bir isimdi ve Abdu´l-Amr (Amr´ýn kulu) ismi çok putperestçe, göründüðü Ýçin, yeni mü´mine Abd´ur-Rahman; Rahman´m kulu, sonsuz baðýþlayýcýnýn kulu adýný verdi. Ýsmi Abd´ur-Rahman´a çevrilen sadece Avf´ýn oðlu deðildi, daha pek çok kimseye bu ad verilmiþtir.
Ýslam´a çaðrýya ilk olumlu tepkileri gösterenler çoðunlukla ikna yoluyla deðil bir takým içsel motiflerle bu yola gelmiþlerdir. Ebu Bekr uzun süreden beri Mekke´de rüya tabirindeki yeteneðiyle tanýnýrdý: Bir sabah Þems kabilesinden güçlü bir adam olan Sa´.d Ýbn´u´l-As´ýn oðlu Halid ona beklenmedik bir ziyarette bulundu. Genç adamýn yüzü hala. kýsa bir sûre önce korkunç bir iç tecrübe geçirmiþ olmanýn illeriyle doluydu. Aceleyle, gece önemli olduðunu sandýðý, fakat anlayamadýðý bir rüya gördüðünü anlattý. Rüyasýnda, dibi görünmeyecek kadar derin ve ateþler içinde bir çukurun hemen kenarýnda duruyor. Daha sonra babasý geliyor ve onu ateþe itmeye çalýþýyor. Kenarda mücadele ederken, korkusunun doruða ulaþtýðý bir anda iki güçlü el onu, babasýnýn tüm çabalarýna raðmen çekip alýyor. Geriye dönüp baktýðýnda kurtarýcýsýnýn el-Emin, yani Abdullah´ýn oðlu Muhammed olduðunu görüyor ve o þurada uyanýyor. Rüyasýný anlatmayý bitirdikten sonra Ebu Bekr ona: "Sana iyilikler temenni ederim" dedi. «Seni kurtaran bu adam Allah´ýn elçisidir, o halde ona tabi ol hem ona tabi olacaksýn, hem de onun sayesinde Ýslam´a gireceksin ve Ýslâm seni ateþten koruyacak.» Halid doðruca peygambere gitti, rüyasýný anlattýktan sonra mesajýnýn ne olduðunu ve ne yapmasý gerektiðini sordu. Peygamber ona ne yapacaðýný gösteýdi ve Halid ailesinden gizlice islâm´a girdi[3].
Bu sýrada Suriye´den memleketine dönmekte olan Abd´uþ-Þenuli bir tüccar da, çölde bir gece þöyle bir sesle uyandu «Ey uyuyanlar, uyanýn, çünkü Mekke´ye Ahmed geldi.»[4] Bu tüccar Ümeyye kabilesinden Affan´ýn oðlu Osman´dý. Peygamberin halasý Uramü Hakim el- Beyza´nýn da torunu oluyordu. Her ne kadar «gelmekten ne kastedildiðini bilmese ve çok yüceltilmiþ anlamýndaki Ahmed-in, «yüceltilmiþ» anlamýndaki Muhammed´in yerine kullanýldýðým farketmese de, bu sözler onun ruhuna iþledi. Fakat Mekke´ye Varmadan, Teymli bir adamla, Ebu Bekir´in kuzenlerinden Talha ile karþýlaþtý. Talha, Kutsal Evin halký arasýndan Ahmod´in meydana çýkýp çýkmadýðýný soran bir rahibin bulunduðu Busra´dan henüz dönüyordu. "Ahmed de kim?" diye sordu Talna. Rahip «Abdul-Muttalib´in oðlu Abdullah´ýn oðlu» cevabýný verdi. «Bu ay onun ortaya çakacaðý ay; ve o peygamberlerin sonuncusudur» dedi. Bu sözleri, kendi baþýndan geçenleri anlatan Osmana da tekrarladý. Döndüklerinde Talha, Mu-hammed (s.a.v.)´in en yalan arkadaþý olan Ebu Bekr´e gitmelerinin doðru olacaðýný söyledi. Bunun üzerine Ebu Bekr´e gittiler ve duyduklarýný ona anlattýlar: O da hemen onlarý, çölde duyduklarýný ve rahibin söylediklerini anlatmalarý için Peygamber´e götürdü. Baþlarýndan geçenleri arýlattýktan sonra inançlarýný dile getirdiler.
Ýslam´a giren dördür cü kiþi ise, imana gelme þekli bakýmýndan bunlardan pek farklý olmayan Zühre´nin müttefiki (mevlasý) Abdullah ibn Mes´ud idi. Bu konuda þöyle diyor: «O zamanlar henüz olgunluða eriþmiþ bir gençtim ve ükbe ibn Ebi Muayt´ýn sürülerini otlatýyordum. Bir gün Peygamber ve Ebu Bekr yakýnýmýzdan geçiyordu. Peygamoer kendilerine verebilecek sütüm olup olmadýðýný sordu. Ben de sürülerin benim olmadýðýný, bana emanet edildikleri için onlara süt veremeyeceðimi söyledim. Peygamber: «Daha üzerinden bir koç geçmemiþ, küçük bir kuzunuz var mý?» diye sordu. Bir tane olduðunu söyledim ve onu getirdim. Peygamber onu iple baðladýktan sonra eljerini kuzunun memelerine koydu ve dua etti. Bunun üzerine kuzunun memeleri sütle doldu, Ebu Bekr tas gibi ortasý çukur bir kaya parçasý getirdi, Peygamber kuzuyu saðdý ve hepimiz sütten içtik. Daha sonra memeye: ´Kürü dedi, o da kurudu»[5] Birkaç gün sonra Abdullah, Peygamber´e gitti ve Ýslâm´a girdi, bir süre sonra ondan yetmiþ sure[6] öðrendi ve kendisine verilen bir lütufla onlarý ezberledi. Daha sonra
Kur´an kýraatçilerinin ileri gelen simalarýndan biri olmuþtur.
Vahyin bir süre kesilmesi Peygamber[7] çok üzmüþtü, fakat kalbi, henüz inzal olmayan bir ayette de belirtildiði gibi, Ýlâhi Kelâm´ý almanýn yükü altýnda eziliyordu. «Þayet biz bu Kur´an´ý bir daðýn üzerine indirmiþ olsaydýk, andolsun onu Allah korkusundan saygý ile baþ eðmiþ, parça parça görmüþ olurdun.»[8]. Onu *beni örtün, beni örtün» demeye zorlayan ürperme yine zaman zaman geliyordu. Bir gece örtüsüne bürünmüþ bir halde yatarken, inzivasýný, daha sert ve önemli bir îlâhî Emir, insanlarý Kýyamet Günü ile uyarmasýný isteyen bir´emir böldü: «Ey bürünüp, örtünen kalk (ve) bundan böyle uyarýp-korkut. Rabbini tekbýr et (yücelt). Elbiseni de temizle. Pislikten kaçýnýp-uzaklaþ .. Çünkü o boruya (sura) üfürüldügü zaman, iþte o gün, oldukça zorlu bir gündür; kafirler içinse hiç kolay deðildir. Bundan kýsa bir süre sonra bir gece yine, kendisinden ve onu takip edenlerden beklenen namazý ve ona yüklenen büyük sorumluluðu vurgulayan emirlerle uyandýrýldý:
«Ey örtüsüne bürünen, az bir kýsmý hariç olmak üzere, geceleyîn kalk; Gecenin yarýsý kadar. Ya da ondan da biraz eksilt. Veya üzerine ilave et. Ve Kur´an´ da belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku. Gerçek þu ki biz senin üzerne ´oldukça aðýr´ bir söz (vahiy) býrakacaðýz (Müzzemmil: 1-5).
Yine ayný surede þöyle bir emir vardý: «Rabbinin ismini zikret ve her þeyden kendini çekerek yalnýzca O´na yönel (Allah) Doðunun ve Batýnýn Rabbidir. Ondan baþka ilah yoktur. Þu halde (yalnýzca) O´nu vekil tut.» (Müzzemmil: 8-9). Peygamber´i teskin ve teselli etmek için indirilen ve daha yumuþak tonda olan vahiyler de geliyordu. Bir seferinde, sadece onun görebildiði Melek þöyle dedi: «Hatice´ye Rabbin´in selâmýný ilet» Peygamber ts.a.v.) Haticeye: «Ey Hatice, iþte Cebrail sana Rabbinden selâm getiriyor» dedi. Hatice þaþkýnlýktan kurtulup konuþacak kelime bulabildiðinde þöyle dedi. «Allah Selâmdýr, selâm da p´ndandýr, selâm Cebrail´in üstüne olsun [9].
Yeni dine giren Ýlk mü´minler, Peygamber´e yöneltilen emirlerin kendilerini de içerdiðine kanaat getirdiler. Bu nedenle onlar da Peygamber gibi uzun gece ibadetleri ile meþgul oluyorlardý. Her zaman kýldýklarý namaza gelince, artýk sadece abdest almakla kalmýyor, üstlerini ve namaz kýldýklarý yeri temiz tutuyorlardý. Ayný zamanda Kur´an "in inen tüm bölümlerini, namazda okuyabilmek için hemen ezberliyorlardý. Vahiy artýk daha sýk gelmeye baþlamýþtý. Vahiy geldiðinde Peygamber onu çevresindekilere aktarýyor, daha sonra aðýzdan aðýza okunup ezberleniyordu. Dünyevi þeylerin geçiciliði, ölüm, tekrar dirilme ve Hesap gününün kesin oluþu, Cennet ve Cehennem hakkýnda gittikçe daha çok âyet iniyordu. Fakat tüm bunlarýn ötesinde en çok, Allah´ýn yücelirine, tek oluþuna, Hak olduðuna, . Hikmet, Rahmet, Maðfiret, Ýhsan ve Kudretine dikkat çekiliyordu. Bunlarýn yanýsýra, açýkça Yaratýcýlarýnýn bir olduðuna iþaret eden tabiat harikalarýna ve evrendeki dengeye, O´nun âyetleri olarak deðiniliyordu. Tabiattaki ahenk Tevhid´in çokluklar dünyasýna aksetmesidir ve Kur´an bu ahenge insanýn düþünce duyularýný harekete geçiren bir tema olarak deðinir.
Düþman olan inançsýzlarýn bulunmadýðý yerlerde mü´minler birbirlerine,´ Cennet ehlinin selamý yla, Cebrail´in Peygamberi selamladýðý þekilde selâm veriyorlardý: «Selâmûn aleyküm (selam üzerinize olsun)», karþýdakinin cevabý .iþe: «Ve aleykûm selâm (selâm sizin de üzerinize olsun)» oluyordu. Burada çoðul zamir (küm) kullanýlmasý, selâm ý verilen kiþinin iki yanýnda duran melekleri de selama dahil etmek içindir. Þükür ve kutsama ile ilgili âyetler de onlarýn yaþamýmla ve hayat görüþlerinde önemli rol oynuyordu. Kur´an þükür üzerinde çok duruyordu ve þükrünü ifade etmenin yolu ise: Hamd Alemlerin Babbi olan Allah´adýr demekti. Baðlýlýk ve itaatin ifadesi ise Rahman ve Rahim olan Allah´ýn adýyla demek idi. Bu Kur´an´daki her surenin" ilk âyetiydi. Mü´minler de Peygamberden öðrendikleri gibi her Kur´an okuyuþlarýnda besmele çekiyorlar[10]di. Geniþleterek okuduklarý her þeyin baþýnda ve daha sonra baþlanan herþeyden önce besmeleyi okumayý adet haline getirdiler. Yeni din, kirli olan hiçbir þeyi kabul etmiyordu.
[1] Bak. soy aðacý.
[2] isra: l10. Bundan sonra rahman ve rahim isimlerini karþýlarken, Arapçadaki gibi tek isim kullanmak için (esirgeyen ve baðýþlayan kelimelerini kullanacaðýz. Belirlilik takýsý ise (tha el) bu sýfatlara» Mutlak oluþuna delalet eder.
[3] I. S. IV/l, 68.
[4] I. S. m/l, 37.
[5] I. S. m/l, 107.
[6] Kur´an uzunluklarý birbirine eþit olmayan 114 sureden meydana gelir. En uzun sure, 285, en kýsa sure ise üç ayetten meydana gelmiþtir.
[7] Haþn 21. Kur´anda, birinci þahýstan (Biz) üçüncü þahsa (Tfcnn, O) geçiþler çok kullanýlmýþtýr.
[8] Müddettir: 1-10
[9] I. H. 156.
[10] Sadece bir tek surenin (Tevbeî baþýnda besmele yoktur. Fakat bu sure henüz o dönemde nazil olmamýþtý.
radyobeyan