Siyer-i Nebi
Pages: 1
Yuva By: derya Date: 01 Mart 2010, 17:31:07
Yuva

Damat, amcasýnýn evinden ayrýldý ve gelinle birlikte yaþamak üzere onun evine yerleþti. Hatice kocasýna bir eþ olduðu kadar, onun en yakýn arkadaþý ve ideallerini ve isteklerini paylaþan bir dostu idi. Acýlar ve kayýplar olsa da evlilikleri çok mutlu geçiyordu. Hatice, Muhammed´e (s.av.) altý çocuk doðurdu, iki erkek ve dört kýz. En büyük ço­cuklarý Kasým adýnda bir oðlan çocuðuydu. Bundan son­ra Muhammed´e Ebu´l-Kasým (Kasým´ýn babasý) denmeye baþlandý. Fakat çocuk iki yaþýný doldurmadan öldü. Ýkinci çocuklarý Zeyneb adýnda bir kýzdý, onu üç kýz çocuðu daha takip etti, Rukiyye, Ümrnü Gülsüm ve Fatýma. Son çocuklarý ise yine çok az bir süre yaþayan bir erkek çocuðuydu.

Evlendiði´gün Muhammed (s.a.v.), babasýndan miras kalan sadýk cariyeyi, Bereke´yi, azat etti; ayný gün Hatice ona kendi kölelerinden birini, onbeþ yaþýndaki Zeyd´i he­diye etti. Bereke´ye gelince, onu Yesrib´li biriyle evlendir­diler. O adamdan bir oðlu oldu ve bundan sonra Ümmü Eymen (Eymen´in annesi) olarak anýldý. Zeyd ise kendisi gibi gençlerle birlikte, Hatice´nin yeðeni, yani Kardeþi Nizam´in oðlu Hakim tarafýndan Ukaz panayýrýndan satýn alýnmýþtý. Halasý onu ziyarete geldiðinde, Hakim ona yeni aldýðý kölelerden birini seçmesini teklif etti. O da Zeyd´i seçti.

Zeyd, atalarýyla övünürdü: babasý Harise Suriye ile Irak arasýnda yerleþik olan Kelb kabilesindendi; annesi ise yine meþhur olan komþu Tayy kabilesindendi. Tüm Arabistan´da cömertliði ve belagatý ile þöhret salan þair-þöval ya Hatim de annesiyle ayný kabiledendi. Yýllar önce bir gün annesi Zeyd´i ailesini ziyaret etmek için kendi kabile­sine götürüyordu; kaldýklarý köye Benî Kayn kabilesinden bir grup adam saldýrdý, çocuðu kaçýrýp köle diye sattýlar. Babasý Harise onu ümitsizlik içinde arýyordu, Zeyd de Kelb kabilesinden babasýna haber gönderebileceði kimse­ye rastlayamamiþtý. Fakat Kabe´ye Arabistan´ýn her yerin­den hacýlar geliyordu. Muhammed´in (s.a.v) kölesi olduk­tan aylar sonra bir gün, Mekke sokaklarýnda kendi kabi leþinden adamlara rastladý. Eðer onlarý bir Önceki yýl ger muþ olsaydý, duygulan çok farklý olurdu. Böyle bir karþý­laþmayý uzun süredir arzuluyordu, fakat þimdi þaþkýnlýða düþmüþtü. Þimdi artýk hiçbir þey düþünmeden burayý terkedip ailesine gidemezdi. Fakat onlara nasýl bir haber gön­derebilirdi? Meselenin esasý ne olursa olsun, bir çöl çocuðu olarak bu durumlarda hiç bir þeyin þiirden daha anlamlý, olamayacaðýný biliyordu. Kafasýndakileri anlatabilmek için bir kaç mýsra yazdý, fakat bu mýsralar ifade ettikleri an­lamlardan daha fazlasýný ima ediyorlardý. Daha sonra Kelb´li hacýlarýn yanýna gitti ve kendisini tanýttý: «Aileme þu mýsralarý okuyun, çünkü uzun sûredir benim için üzül­düklerini biliyorum:

Kendim uzakta olsam da, sözlerimi ahu

Ve halkýma götürün: Ben þimdi Kutsal Ev´de

Tann´nýn kutsadýgý yerde yaþýyorum.

Artýk þimdiye dek çektiðimiz üzüntüleri bir kenara býrakýn.

Beni aratmak için develeri yormayýn. Çünkü ben, Allah´a þükür, bütün silsilesi soylu olan Büyük ve iyi bir ailenin yanýndayým.

Hacýlar bu haberle yurtlarýna döndüklerinde, Harise hemen kardeþi Ka´b ile birlikte Mekke´ye doðru yola çýktý. Muhammed (s.a.v.)´e gidip, ondan oðlu Zeyd´i istediði fi­yata kendisine satmasýný istedi. Muhammed þu cevabý verdi: «Býrakýn kendisi seçsin, eðer sizi seçerse hiç bir ücret istemeden onu size veririm; eðer beni seçerse, ben beni se­çen birinin üstünde karar verici deðilim.» Daha sonra Zeyd´i yanlarýna çaðýrdý ve bu iki adamý tanýyýp tanýmada-ðýný sordu. Zeyd: «Bu amcam, bu da babamdýr» dedi. «Be­ni tanýyorsun» dedi Muhammed (s.a.v.): «Ve benim sana gösterdiðim dostluðu da biliyorsun, o halde benimle onlar arasýnda bir seçim yap.» Zeyd zaten seçimini yapmýþtý, he­men þöyle dedi: «Senin üstüne baþka adam seçecek deði­lim. Sen bana annem ve babam gibisin.» «Ey Zeyd, köleli­ði özgürlüðe, babana, amcana ve ailene tercih mi ediyor­sun?» diye hayretle sordular. Zeyd: «Evet Öyle, çünkü ben bu adamda öyle þeyler gördüm ki kimseyi ona tercih ede­mem» dedi.

Muhammed (s.a.v.) daha sonraki konuþmalarý kýsa ke­serek onlan Kabe´ye davet etti. Hicr´de ayakta durarak yüksek sesle þunlarý söyledi: «Ey burada bulunanlar, «ahit olun ki Zeyd benim oðhýmdur, ben onun, o da benim varisimdir.»[1]

Amca ve baba isteklerini yerine getiremeden ülkeleri­ne dönmek zorunda kaldýlar. Fakat kabilelerine anlatma­larý gereken hikâye, bu evlât edinmeye sebep olan karþý­lýklý sevgi, utanç verici bir þey deðildi. Zeyd´in özgürlüðe kavuþtuðunu ve daha sonraki yýllarda kardeþleri ve akra­balarýna da faydalý olabilecek yüksek bir þerefe ulaþtýðýný gördükten sonra teselli oldular ve yollarýna üzüntüsüz de­vam ettiler. O günden sonra bu yeni Haþimî, Mekke´de Zeyd Ýbn Muhammed diye anýlmaya baþladý.

Muhammed´le (s.a.v.) Hatice´nin evlerine en sýk gelen ziyaretçilerden biri de Muhammed´in kendinden bile kü­çük olan en küçük halasý, ayný zamanda Hatice´nin yenge­si Safiye idi. Beraberinde, aðabeyinin ölümünden sonra Zübeyr adýný verdiði oðlunu da getirirdi. Bu nedenle Zü-beyr, Muhammed´in kýzlarýyla, yani kuzenleriyle küçük yaþlardan beri arkadaþlýk ederdi. Safiye ile birlikte, Hati­ce´nin tüm çocuklarýnýn ebesi olan ve kendisini ev halkýndan sayan sadýk hizmetlisi Selma da gelirdi.

Yýllar geçtikçe, Muhammed´în sütannesi Halime de ara sýra onlarý ziyarete gelmeye baþladý. Hatice ona her zaman gereken saygýyý gösterirdi. Bu ziyaretlerden biri, Halime´-nin sürülerinin uzun süren çok sert bir kuraklýk nedeniy­le helak olduðu bir zamana rastladý. Hatice ona kýrk ko­yun ve üstünde tahtý ile birlikte bir deve hediye ettr. Hi­caz´da bir veba gibi yayýlan bu kuraklýk aileye yeni bir ferdin katýlmasýna da neden oldu.

Ebu Talib bakabileceðinden fazla çocuða sahipti ve kuraklýk onun belini kýrmýþtý. Muhammed (s.a.v.) bunu iarketti ve birþeyler yapmasý gerektiði kanaatine vardý. .Amcalarý arasýnda en zengin olaný Ebu Leheb´di, fakat o aileden uzak dururdu. Belki bunun nedeni kendisinin, an­nesinin tek çocuðu oluþu ve baþka öz kardeþe sahip olma­yýþýydý. Muhammed (s.a.v.) baþarýlý bir tüccar olan ve be­raber büyüdükleri için kendisine çok yakýn olan amcasý Abbas´tan yardým istemeyi tercih etti. Muhammed (s.a.v.)´e en yakýn olanlardan biri de, onu her zaman evinde hoþ karþýlayan ve çok seven Abbas´ýn karýsý Ümmü´l-Fadl idi. Onlara gitti ve iki ailenin Ebu Talib´in durumu düzelene dek onun oðullarýndan ikisinin bakýmým üstenmesiný tek­lif etti. Hemen karar verdiler ve birlikte Ebu Talib´e gitti[2] Onlarýn tekliflerine karþý Ebu Talib: «istediðinizi ya­pýn, fakat Akil ile Talib´i bana býrakýn» dedi. Cafer artýk onbe? yaþýndaydý ve ailenin en küçüðü de deðildi. Annesi Fatýma, ondan on yaþ küçük bir erkek çocuðu daha dünya­ya getirmiþti; adýný Ali koymuþlardý. Abbas, Cafer´in baký­mýný üstlenebileceðini söyledi, bunun üzerine Muhammed (s.a.v.) de Ali´yi aldý. Bu sýralarda Hatice Abdullah adýnda bir erkek çocuðu daha dünyaya getirmiþti, fakat Abdullah," Kasým´dan daha az bir zaman yaþadý. Bîr anlamda Ali onun yerini almýþtý. Rukiye ve Ümmü Gülsüm´l e hemen hemen ayný yaþta Seyneb´den küçük ve Fatýma´dan biraz büyük olan Ali bu dört kuzeniyle kardeþ gibi büyüdü. Zeyd´le birlikte bu beþ kiþi Muhammed ve Hatice ailesinin özünü, oluþturuyordu. Fakat bunlardan baþka onlara çok baðlý olan ve burada kronolojik olarak ele alýnan ta­rihte küçük veya büyük roller oynayan birçok akrabalar: da vardý.

O sýrada hayatta olmayan en büyük amcasý Haris geri-de bir çok erkek çocuk býrakmýþtý. Bunlardan biri, Ebu Süfyan. Muhammed (s.a.v.)´in süt kardeþi idi. Çünkü on­dan birkaç yýl sonra o da Beni Sa´d´da Halime tarafýndan omzýrümiþti. Çoðu kiþi Ebu Süfyan´ýn aile benzerliði baký­mýndan Muhammed (s.a.v.)´e çok yakýn olduðunu söyler. Ý´tisinin ortak özelliklerinden biri de güzel konuþma sana­lý idi. Fakat Ebu Süfyan yetenekli bir þairdi -belki de amalan Zûbeyr ve Ebu Talib´den daha yetenekliydi. Oysa Muhammed (s.a.v.), arapça grameri ve güzel konuþmada rakipsiz olmasýna raðmen, bir tek þiir bile yazmamýþtý.

Hemen hemen kendi yaþýnda olan Ebu Süfyan, onun için hem arkadaþ hem de bir dosttu. Kanla baðlý akraba­larýndan biraz daha yakýn olanlar, babasýnýn öz kardeþle­ri, yani Abdu´l-Muttalib´in beþ kýzýnýn çocuklarý idi. Bu ku­zenlerinin en büyükleri kuzeydeki Esed kabilesinden Cahþ adýnda bir adamla evlenen haýasý Umeyme´nin çocuklarýy­dý[3]. Cahþ´ýn Mekke´de bir evi vardý. Kendi kabilesinden baþka bir kabile ile beraber yaþayan birinin, o kabilenin bi" üyesi ile karþýlýklý anlaþma yapmasý sonucunda, o kiþi­yi haklarýný ve görevlerini yerine getirecek bir temsilci olarak tayin emtesi de mümkündü. Abdu´þ-Þems soyunun Ümeyye [4]kolundan gelen kabilenin baþkam olan Harb, Cahþ´ýn müttefiki olmuþtu. Bu nedenle Umeyme´nin Cahþ jle evlenmesi aynen onun bir Þems´li ile evlenmesi gibiy­di. Umeyme´nin aðabeyinden sonra Abdullah adýný verdiði en büyük oðlu Muhammed´den hemen he­men oniki yaþ küçüktü ve bu iki kuzen birbirlerini çok severdi. Umeyme´nin aðabeyinden epey küçük olan ve güzelligiyle dikkatleri çeken kýzý Zeyneb de bu sevgi baðý­nýn içindeydi. Muhammed (s.a.v.) ikisini de çocukluklarýn­dan beri çok severdi; halasý Berre´nin oðlu Ebu Seleme´ye de özel bir sevgi beslerdi.

El-Emin´i çevreleyen bu sevgi ve cazibe sadece ailesi ile sýnýrlý deðildi; Hatice ile birlikte bu sevgi çemberinin merkezinde bütün akrabalarýný içeren bir daire içindeki tüm Ýnsanlara sevgi besliyorlardý. Hatice´nin akrabalarý da bu çemberin içindeydi. Ona en yakýn olanlardan biri, oðlu Ebul-As ile onlarý sýk sýk ziyaret eden kardeþi Hale idi. Hatice yeðenini, sanki kendi oðluymuþ gibi seviyordu; bu nedenle Hale kardeþinden oðlu için bir eþ bulmasýný istedi -Hatice sýk sýk onlarýn her durumda yardým isteme­lerini tembih ederdi. Halice kocasýna bu konuyu açtýðýn­da o, kýzlarý Zeyneb´i evlenecek yaþa geldiðinde Ebu´l As´a uygun bir eþ olabileceði önerisini getirdi. Zamaný geldiðin­de Zeyneb´i kuzeni ile evlendirdiler.

Politik olarak bir arada anýlan Haþim ve Muttalib soy­larýnýn zayýflayan politik etkisini tekrar güçlendirmek için duyulan ümitler, Muhammed (s.a.v.) üzerinde yoðunlaþ-nusti. Soy ayrýmý olmaksýzýn tüm Kureyþ onu, Arabistan´­da kabilelerinin þerefini ve gücünü devam ettirebilecek, neslinin en yetenekli þahsý olarak görüyordu. El-Emin´e ya­pýlan övgüler herkesin dilindeydi; belki de bu nedenle Ebu Leheb yeðenine gelmiþ ve kýzlarý Rukiyye ve Ümmü Gülsüm´ü kendi oðullan Utbe ve Uteybe´ye » istedi­ðini söylemiþti. Muhammed (s.a.v.) bu Ýki kuzenini iyi ta­nýdýðý için teklifi uygun bulmuþ ve niþanlar yapýlmýþtý.

Ýþte bu sýralarda Ümmü Eymen´i yine aile fertleri ara­sýnda görüyoruz. Kaynaklar onun bir dul olarak döndüðü­nü, veya kocasýnýn onu boþadýðýný belirtmiyorlar. Sebep her ne Ýse, Ümmü Eymen yerinin orasý olduðunu biliyor­du. Muhammed (s.a.v.), çoðu kez ona «anne» diye hitap eder ve baþkalarýna «O bana ailemden kalan tek ferttir» derdi"[5]

[1] I S. III/1;26

[2] i. S. l/ý, 7i.

[3] Esed ibn Huzeyme Necd ovasýnýn en kuzeyinde yerleþmiþolan Mekke´nin kuzey-doðusundaki bir kabile.

[4] Abdu´þ-Þems´in oðl" ve Harb´in babasý Umeyye´nin ölümünden-sonra böyle anýlmýþtýr

[5] I. S. VIII 162.


radyobeyan