Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Lakit By: armi Date: 01 Mart 2010, 17:26:48

LAKÎT




Atýlmýþ ve kaybolmuþ olup da bulunan çocuk hakkýnda kullanýlan bir fýkýh ýstýlahý.

Lakît lügatta yerden kaldýrýp alýnan þey anlamýnda kullanýlýr (Feyyûmî, el-Misbâhu´l-Münîr, Bulak 1316, II, 95). Fýkýh ýstýlahýnda ise ailesi tarafýndan fakirlik korkusu, zina töhmetinden kurtulmak vb. sebeplerle sokaða atýlmýþ veya kaybolmuþ çocuða verilen isimdir (Serahsî, el-Mebsüt, Kahire 1324-31, X, 209; Kâsânî, Bedâyiü´s Sanâyi, Kahire 1327-28/1910, VI, 197; Ýbnü´l-Hümâm, Fethul-Kadir, Kahire 1389/1970,VI, 110). Tariften anlaþýldýðýna göre lakît, doðumun peþinden sokaða atýlmýþ çocuk veya mümeyyiz olmayan sabidir. Þafiiler gözetilmeye ihtiyaçlarý bulunduðundan Mümeyyiz sabî ve deliyi lakît kapsamýna dahil etmektedirler (Þirbînî, Muðni´l-Muhtâc, Kahire 1379/195960, II, 418). Herhangi bir sebepten dolayý sokaða terkedilmiþ çocuk ölüm tehlikesi içindedir. Böyle bir çocuðu alýp helâkini önlemek, bir insanlýk vazifesi olduðu gibi, dinen de emredilen bir husustur. Çünkü caný muhafaza, Ýslâmýn emrettiði hususlardandýr. Ayrýca bir nefsi helâkten kurtaran ve ihyâ eden kiþi Kurân-ý Kerim´de övülmüþ ve onun bu hareketi bütün insanlýðýn ihyâsý olarak kabul edilmiþtir (el-Maide, 5/32).

Terkedilmiþ vaziyette bulunan çocuðun alýnmasý Hanefilere göre mendûb ve müstehabtýr. Kaldýrýlmadýðý takdirde helâk olacaðýndan korkulan çocuðun alýnmasý farz-ý kifaye; görenden baþkasý bu çocuðu bilmiyorsa almak farz-ý ayndýr. Diðer üç mezhebe göre bulunmuþ çocuðu almak farz-ý kifaye, helâkinden korkuluyorsa farz-ý ayn´dýr (Kâsânî, a.g.e., VI, 198; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VI, 110; Ýbn Kudâme, el-Kâfi, Beyrut 1402/1982, II, 363; Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, Ýstanbul 1985, II, 259; Þirbînî, a.g.e., II, 418; M. Þeltüt, el-Fetâvâ, Beyrut 1403/1983. s. 219; Mustafa Þelebi, Ahkâmul- Üsre, Beyrut 1397/1977, s. 709). Ancak lakît´i bulup alan kiþi akýllý, bulûða ermiþ, hýfza muktedir ve ahlâký düzgün olmalýdýr. Hâkim, ahlâký düzgün olmayan kiþilerin kaldýrdýðý lakitleri onlardan alarak emîn birisine verir. Çünkü böyle bir kiþi bulup aldýðý lakîti maddeten helâkten kurtarsa bile onu manen helâk etmektedir (Serahsî, a.g.e., X, 217, 218; Kâsânî, a.g.e., VI, 197; el-Fetâval-Hindiyye, Bulak 1310, II. 287-288). Þafiîler ise lakîti alanýn mükellef, hür, reþîd, müslüman, âdil, fýsktan arî olmasýný þart koþarlar. Sefih, fâsýk, gayr-ý müslimlerin kaldýrdýklarý lakîtler ellerinden alýnýr (Þirbînî, a.g.e., II, 418). Lakîti yerden alýp kaldýranlar birden fazla olduðu takdirde kendisine hangisi daha faydalý ise ona teslim edilir. Bu konuda eþit iseler tercih hakký hâkimindir. Hanbelî ve Þafiîlere göre ise aralarýnda kura çekilir (Serahsî, a.g.e., X, 217; Þirbini, a.g.e., II, 419; Ýbn Kudame, a.g.e., II, 366; Mustafa Þelebî, a.g.e., s. 709-710; M. Ebû Zehre, el-Ahvâlüþ-Þahsýyye, Kahire, 401).

Lakît´in Ýslâm hukukunda kendine özgü özel durumlarý vardýr:

1.
Hürriyeti: Lakît zahiri hale göre hür sayýlýr Çünkü insanda aslolan hürriyettir. Ýnsanlar hür olan Hz. Adem ile Hz. Havva´nýn çocuklarýdýrlar. Kölelik durumu ise arýzîdir. Binâenaleyh hilâfýna delil bulunmadýkça asl ile amel etmek gerekir. Kölelik iddiasýnda bulunulmasý halinde bunun delil ile isbâtý þartý vardýr. Çünkü mücerred dava ile, sabit olan bir hak iptal edilemez (Serahsî, a.g.e., X, 209-210; Kâsânî, a.g.e., VI, 197-198; Ýbn Kudame, a.g.e., II, 363; M. Ebû Zehre, a.g.e., s. 401). Lakîtin delil ile köleliði isbat edilirse o zamana kadar yaptýðý tasarruflarý geçerlidir.

2. Dini: Hanefîlere göre bulunan çocuðun dini bulunduðu yere tabidir. Ýslâm ülkesinde bulunan çocuk müslüman, müslümanlarýn bulunmadýðý beldede bulunan çocuk ise gayr-ý müslim sayýlýr. Þafiî ve Hanbelîlere göre ise darul-Ýslâm´da bulunan her çocuk müslüman sayýlýr. Gayr-i müslimler tarafýndan iþgal edilen beldede bulunan bir çocuk hilâfýna delil olmadýkça orada bir müslüman bile bulunsa müslüman olduðuna hükmedilir. Gayr-i müslim beldesinde bulunan çocuk ise kâfirdir. Mâlikîlere göre ise müslümanlarýn bölgesinde bulunan çocuk müslüman, zimmîlerin bölgesinde bulunan çocuk ise zimmî sayýlýr (Serahsî a.g.e., X, 214-215; Kâsânî, a.g.e., VI,198; Þirbînî, a.g.e., II, 422; Ýbn Kudame, a.g.e., II, 363; Ýbnü´l-Kayyîm el-; Cevziyye, Ahkâmu Ehli´z-Zimme, Beyrut 1983, II, 518).

3. Nesebi: Nesebi meçhuldür. Kim çocuðu olduðunu iddia ederse delil istenmeksizin istihsânen neseb ondan sabit olur. Çocuk ölü ise delil getirmek þarttýr. Ýkiden fazla kiþi lakîtin kendi çocuðu olduðunu iddia ederse Ýmam Azam´a göre lakîtin nesebi beþ kiþiye kadar her dava edenden sabit olur. Eþit durumdaki iki kiþi neseb iddiasýnda bulunurlarsa, sonra iddia edenin þahit getirmesi istenir. Evli bir kadýn çocuðun kendisinin olduðunu iddia ederse kocasýnýn tasdiki veya ebe yahut bir erkekle iki kadýnýn þehadeti gerekir (Kâsânî,.a.g.e, VI,198; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VI, 112; Ýbn Kudâme, a.g.e., II, 367; Ýbn Abidin, Reddül-Muhtar, Kahire 1386-89/1966-69, IV, 271-272; Mustafa Þelebî, a.g.e., s. 711).

4. Nafakasý: Yiyecek, içecek, giyecek vb. ihtiyaçlarý kendisine ait özel malýndan veya umumî olarak lakîtlere tahsis edilmiþ mallar bulunduðunda ihtiyaçlarýnýn bu mallardan karþýlanacaðýna dair fukaha arasýnda ittifak vardýr. Özel mallarý, üzerinde bulunan paralar, elbiseler, kendisine hibe edilmiþ mallar vb. dir. Umumî mallar ise lakîtlere tahsis edilmiþ vakýflar, kendilerine vasiyette bulunulan mallardýr. Böyle bir mal yoksa nafaka Beytü´l-mâl´dan karþýlanýr (Kâsânî, a.g.e., VI,198-199; Þirbini, a.g.e., II, 420; Ýbn Hazm el-Muhallâ, Kahire t.y., VIII, 276; M. Ebu Zehre, a.g.e., s. 401).

5.
Malý: Üzerinde veya altýnda bulunan elbiseler, cebinde bulunan paralar, giyeceklerine baðlý olanlar veya elinde bulunanlar, üzerinde bulunduðu binek, yanýna býrakýlmýþ serîr, vb. bütün bunlar Lakîte aittir ve onun malýdýr (Kâsânî, a.g.e., VI,198-199; Ýbn Abidin, a.g.e., IV, 274; Ýbn Kudame, II, 363).

6. Mirasý: Nesebi meçhul olduðu için mirasý Beytü´l-mâl´a kalýr. Çünkü Beytü´l-mâl vârisi olmayanýn vârisidir (Ýbn Abidin, a.g.e., VI, 270),

7. Baþka Bir Yere Nakli: Bulunan çocuðun günlük hayat bakýmýndan daha düþük seviyedeki bir yere nakli uygun deðildir. Meselâ þehirden köye nakline engel olunur. Çünkü þehirlerde eðitim, öðretim, hayatýn çeþitli nimetlerinden faydalanma daha fazladýr. Ayrýca çocuðun bulunduðu yerde býrakýlmasý, nesebinin, ailesinin ortaya çýkmasýna vesile olabilir (Ýbn Kudame, a.g.e., II, 419-420; Ýbn Abidin, a.g.e., VI, 274).

8.
Lakîte Velâyet: Nefsi ve malý üzerindeki Velâyet sultana aittir. Onun hýfzedilmesi, terbiyesi, malýndaki tasarruflarý, evliliði, eðitim-öðretimi yönetici tarafýndan idare edilir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s): Ýslâm devletinin yöneticisi, velisi olmayanýn velisidir" buyurmuþtur (Ebu Davud Nikah, 19; Tirmizi, Nikâh, 15; Ýbn Mâce, Nikâh,15; Dârimî, Nikâh, 11; Müsned, I, 250; VI, 47, 66, 166, 260). Multakitin hakimin izni olmaksýzýn lakît üzerinde velâyet hakký yoktur (Ýbn Abidin, a.g.e., IV, 274; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî, Dýmaþk 1405/1985, V, 765-766).

9. Ýþlediði Suçlar: Tazmini gerektiren bir fiil ika ettiðinde bunu devlet öder. Devlet diyeti ödemekle Âkýle´nin, mevlânýn yerine geçer ve lakît baþka birisini seçemez (Serahsî, a.g.e., X, 210; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VI, III).

10. Kendisine Karþý Ýþlenen Suçlar: Lakîte karþý diyeti gerektirecek bir suç iþlendiðinde diyeti Beytü´l-mâl alýr. Cinayet kýsasý gerektiren kasttan ibaret ise imam kýsasla af arasýnda muhayyerdir (Serahsî, a.g.e., X, 218-2I9; Kâsânî, a.g.e., VI, 199).

Görüldüðü gibi lakît ile ilgili konularda onun lehine hükümler getirilmiþtir (Ýslâm hukukunda lakît konusunda klasik eserler dýþýnda bk. Abdülkerim Zeydan, Ahkâmü-lakît fi´þ-Þerî´ati´l-Ýslâmiyye, Mecmü´a Buhûs Fýkhiyye içinde Baðdad 1407/1986, s. 351-374; E. Pritsch -O. Spies, Ýslâm Hukukunda Kâsânî´ye Göre Bulunmuþ Çocuk, Ankara Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dergisi I-II, Ankara 1955, s.13-15; Saffet Köse, Ýslâm Hukukunda Bulunmuþ Mal ve Çocuk, Basýlmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Ýstanbul 1988).


radyobeyan