Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Komisyon By: armi Date: 28 Þubat 2010, 22:21:12
KOMÝSYON, KOMÝSYONCU




Komisyon, bir karar vermek üzere oluþan heyet, komisyoncu; aracýlýk yapan kimse. Komisyonculuk komisyoncunun yaptýðý ticari aracýlýk. Þehirde oturan kimsenin, dýþarýdan (bâdiye) mal getirenlere vekil olarak, onlarýn malýný satmasý.

Komisyoncunun arapça karþýlýðý olan simsar, bir iþe bakan, muhafaza eden kimse demektir. Sonradan, alýþveriþ iþlerini yürüten, satýcý ile alýcýyý, akit meclisinde yaptýðý ilânlarla buluþturan "dellâl" anlamýnda kullanýlmýþtýr. Alýþ-veriþ akitlerinde ise, satýcý ile alýcýyý buluþturan ve satým akdini gerçekleþtirmek için belli bir ücret veya satýþ bedelinin belli bir yüzdesi karþýlýðýnda onlarýn arasýna giren üçüncü kiþi demektir (ibn Manzûr, Lisanü´l Arab, Beyrut, t.y, IV, 38; Ýbnu´l-Esir, en-Nihaye fi Garibi´l Hadis, 1918 y,y, II, 400).

Satýþ için konsiyye (consigriation) olarak mal býrakma ile komisyonculuk ayný þeyler deðildir. Komisyonda komisyoncu malý kendi adýna, fakat sahibi hesabýna satar, komisyoncu satýlanýn kârýný deðil, sadece komisyonu (yani önceden miktarý belirlenen bir ücreti veya satýþ bedelinin yine) belirlenen yüzdesini alýr. Halbuki satýþ için býrakmada satýlanýn kâr veya zararý, malýn sahibine deðil býrakýlana aittir. Býrakýlan sadece ona kararlaþtýrýlan bedeli ödemekle yükümlü olur. Onun malý yüksek fiyatla veya zararýna satmasý mal sahibini etkilemez. Çünkü o, mal uzun süre satýlmazsa aynen geri alýr veya malýn satýlmasý halinde belirledikleri miktardaki bedeli alma hakký doðar.

Komisyoncu satýcý ile alýcý veya üretici ile tüketici arasýna girerek fiyatlarýn yükselmesine veya piyasaya kontrollü mal sürülmesine sebep olabildiði için bazý hadislerde "Telâkki´r-Rükbân (köyden veya dýþarýdan þehre ihtiyaç maddelerini getirenleri yolda karþýlama)" ile birlikte ele alýnmýþtýr. Telâkki´r-Rükbân çaðýmýz ekonomisinde üretici ile tüketicinin karþý karþýya gelmesi, ilk kaynaktan piyasaya arzedilen malýn gerçek talep sahiplerine doðrudan intikali, baþka bir deyiþle aracýnýn ortadan kaldýrýlmasý amacýna yönelik bir tedbirdir. Ýslâm hukukunda ise, ürettiði malý aracýna yükleyerek behre, pazara getiren köylüyü yolda karþýlayýp malým satýn almak suretiyle onunla tüketici arasýna girmek þeklinde açýklanýr (Ýbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 471; Mesele: 1468; Ali Þafak Ýslâm Hukukunda Kâr Haddi", yýllýk I, nþr, Ýslam; ilimleri Araþtýrma Vakfý Ýstanbul 1978 s,115vd.). Burada üreticinin günlük rayiç fiyatlarý öðrenmesi engellenmekte, þehirli tüccârýn onun elinden ucuza aldýðý malý piyasaya kontrollü ve pahalý olarak sürmesi veya karaborsaya düþürmesi söz konusu olmaktadýr.

Hadis-i þerifte þöyle buyurulmuþtur: "Tâvus, ibn Abbas´tan o da Rasûlüllah (s.a.s)´den þunu rivâyet etmiþtir: Allah´ýn Rasûlü binitlileri yolda karþýlamayý (pazara gelmeden yüklerini satýn almalarýný), þehirlinin köylü (bâdi) adýna satýþ yapmasýný yasaklamýþtýr. Tâvus, Ýbn Abbâs´tan; þehirlinin bâdi adýna satýþýnýn anlamý nedir?, diye sormuþ, o da: þehirli köylüye simsâr (komisyoncu) olup da, onun malýný satamaz þeklinde cevap vermiþtir" (Buhâri, Büyû´ 72, icâre, 11, 19; Nesai, Buyû´ 18).

Câbir ibn Abdillah (r.a)´tan Rasûlüllah (s a s)´in þöyle dediði rivâyet edilmiþtir: "þehirli köylü adýna satýþ yapamaz. Ýnsanlarý kendi hallerine býrakýnýz, umulur ki, Allah onlardan bir kýsmýný diðerleri sebebiyle rýzýklandýrýr"(Buhâri, Büyû´, 58, 64, 68-71, Ýcâre 14, Þurut, 8; Müslim, Büyû´, 17,18).

Enes ibn Mâlik (r.a) "Rasûlüllah, hâdýrýn bâdiye (þehirlinin köylüye gýyapta) satýþýný; simsâr (komisyoncu) olmasýný yasaklamýþtýr. Ýsterse bunlar, onun babasý veya kardeþi olsunlar" (Müslim, Büyû: 21; Ebû Dâvud, Büyû´, 45; Nesai, Büyû, 17).

Bu hadislerde, arz ve talep dengesinde akýcýlýðýn olmasý için aradaki engellerin kalkmasý amaçlanmýþtýr. Bunun sonucunda üretici, elindeki mallarý en yüksek fiyata deðerlendirerek, pazarlara sevketmek imkânýný elde edecek. tüketiciler de ihtiyaçlarýný kolaylýkla ve sun´ý müdahalelere uðramamýþ bir fiyat ödeyerek temin edecektir.

Ebû Hanife´ye (ö.150/767) göre, malýn üreticisi yolda karþýlanarak satýn alýnmasý, belde halkýna zarar veriyorsa mekrûhtur. Üretici, piyasa fiyatlarýný öðrenince aldandýðým anlarsa akdi bozabilir. Ýslâm hukukçularýnýn çoðuna göre ise, belde halkýnýn zararý söz konusu olsun veya olmasýn, bu çeþit aracýlýklar meþrû sayýlmamýþtýr (Ýbn Hazm, el-Muhallâ, Nþr. A. Muhammed Þakir, Mýsýr 1352/1933, IX, 468, 469; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, Kahire 1970, , 235-238).

Ýmam Nevevî (ö.676/1277), Müslimin þerhinde konu ile ilgili hadisleri zikrettikten sonra þöyle der: "Bu hadisler þehirlinin bâdiyeli adýna alýþveriþinin haram olduðunu gösterir ve Ýmam Þâfiî (ö.204/819) ile çoðunluk bu görüþtedir" (en-Nevevi, el-Minhâc fi þerhi´l-Müslim, Mýsýr 1307, X, 164). Ancak kiþi bu yasaðý bilerek çiðnerse haram olur. Yasaðý bilmez ve o beldede mala fazla ihtiyaç olmaz, gelen malýn azlýðý piyasayý etkilemezse haramlýk söz konusu deðildir. Bununla birlikte, piyasanýn etkilenme korkusu varsa, köylü adýna yapýlacak satýþ haram olmakla birlikte geçerli olur. Mâlikîlerin ve onlarýn dýþýnda bir topluluðun görüþü de böyledir. Ebû Hanife Atâ ve Mücâhid; "Din nasihatten ibarettir" (Aynî, Umdetu´l-Kâri, V, 497) hadisini delil alarak "þehirlinin köylü adýna satýþýný" caiz görmüþ ve yasak bildiren hadîsin neshedildiðini öne sürmüþlerdir. Bir kýsým hukukçular da böyle bir satýþý tenzihen mekruh saymýþlardýr (en-Nevevi, a.g.e., X, 164, 165).

Sonuç olarak, Hanefîlere göre; piyasada gýda maddesi darlýðý olunca, böyle bir satýþ mekruhtur. Normal zamanlarda ise mekruh deðildir (Aynî, a.g.e., XI, 282; el-Cezîrî, Kitabü´l Fýkh ale´l-Mezahibi´l-Erbaa, Mýsýr, t.y, 11, 276).

Aracý, komisyoncu veya simsar denilen kimseye ödenen ücrete gelince bunlar adý ne olursa olsun, satýcý ile alýcýnýn arasýný bulan, muayyen bir fiyat üzerinde anlaþmalarýný saðlayan, bazen de satýcý ve alýcý adýna muâmeleyi yapan kimselerdir (Ýbn Abidin, Reddü´l-Muhtâr Beyrut, t.y, IV, 155).

Üretici ile tüketici arasýna giren kimsenin karaborsaya yol açmamasý gerekir. Komisyoncu, mal sahibi ile yaptýðý anlaþma veya örfe göre yahut satýþ bedelinin yüzdesi üzerinden belli bir ücret alabilir. Ýbn Sîrîn, Atâ b.Ebi Rabah, Ýbrahim en-Nehâi ve Hasan el-Basrî´nin simsar ücretinde bir sakýnca görmedikleri nakledilir. Bunlar sahabeden sonraki neslin büyük hukukçularýdýr. Abdullah b. Abbas (ö.68/687); "Bir kimsenin; þu elbiseyi benim adýma sat; eðer þu fiyatdan fazla satarsan, bu fazlalýk olan miktar senindir" demesinde bir sakýnca görmediðini belirtmiþ, Ýbn Sîrîn´in þöyle dediði nakledilmiþtir; "bir kimse baþkasýna; þunu þu fiyata sat, þayet fazla kâr elde edersen bu senindir. Veya; bu fazlalýk seninle benim aramda paylaþýlacaktýr" derse burda bir sakýnca bulunmaz" (Buhari, Ýcare, 14), Yukarýdaki bilgileri "Simsarýn ücreti" baþlýðý altýnda veren, el-Buhari (ö. 256/869), Hz. Peygamber´in; "Müslümanlar kendi aralarýnda bilirledikleri þartlara uyarlar" (Buhari Ýcare, 14,50) hadisini naktettikten sanra, "þehirlinin köylü adýna satýþ yapmasýný yasaklayan" hadisi (Buhari, Büyü, 72, Ýcare, II,14,19; Nesai, Büyü, 18) rivayet eder.

Es-Serahsî (ö.490/1027) de komisyon usûlü satýþý câiz görenlerdendir (es-Serahsý el-Mebsut, Mýsýr 1324, XV, 115). Þehirlinin köylü adýna satýþ yapmasýnýn caiz olduðunu söyleyenler, baþlangýçta böyle bir yasak konulduðunu ve fakat sonradan bu yasaðýn "Din nasihattir" hadisi ile kaldýrýldýðýný veya topluma zarar verme þartýyla sýnýrlandýðýný kabul ederler (en-Nevevî, a.g.e., VI, 389, 390; Aynî, V, 497 vd.).

Hz. Peygamber dýþtan þehire mal getirenlerin malýný bizzat kendisinin satmasýný ve araya komisyoncu sokmamasýný isterken, diðer yandan da þehire dýþardan mal getirenlerin fiyatlar ve alýþ-veriþ konularýnda aydýnlatýlmasýný istemiþtir. Buharî Hz. Peygamber´in bu konudaki hadislerine dayanarak; "Þehirli köylü adýna ücretsiz satýþ yapýp, ona yardým ve nasihat edebilir mi?" þeklinde bir baþlýk atmýþ ve bundan sonra Hz. Peygamber´in þu hadisine yer vermiþtir: "Sizden birisi, kardeþinden öðüt isterse, hemen ona öðüt versin" (Buharî, Büyû´, 68). Hanefîler "Din nasihattir" hadisine dayanarak "þehirlinin köylüye aracý olma yasaðý"nýn kaldýrýldýðýný, ancak böyle bir aracýlýk topluma zarar verecekse bunun mehruh olduðu esasýný benimsemiþlerdir. Burada, dýþardan mal getirenleri fiyatlar, o beldedeki alýþ-veriþler konusunda aydýnlatma ve bilgilendirme prensibi esas alýnmýþtýr. Þafiîler de, mal sahibine en yararlý yolu göstermenin vacip olduðunu söylemiþlerdir (el-Cezîrî, a.g.e., II, 276).

Günümüzde, pek çok temel gýda maddeleri, özellikle sebze ve meyve çeþitleri, büyük yerleþim merkezlerine haller aracýlýðý ve komisyon usûlü ile girmektedir. Burada toptancý halleri üretici ve tüketicilerin çýkarlarýný gözeterek ve menfaat dengesini kurarak hareket ettiði sürece böyle bir aracýlýðýn câiz olduðunda þüphe yoktur. Ancak hal komisyoncularý, malý bir an önce paraya çevirmek için çok ucuza satar veya sun´î mal darlýðý yaratarak sun´î fiyat artýþlarýna yol açarsa, serbest rekabetin oluþmasýna engel teþkil etmiþ olurlar. Bu takdirde kerâhet hali baþlamýþ ve temel gýda maddelerinde meydana getirilen darlýk ve sun´î pahalýlýk derecesinde sakýnca büyümüþ olur. Ýslâm, temel ihtiyaç maddelerinin satýþýný yapmayý büyük bir ibadet saymýþtýr. Hadiste þöyle buyurulur: "Bir kimse gýda maddelerini toplayýp günün rayiç fiyatý ile satsa, sanki onu tasadduk etmiþ (yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz daðýtmýþ) gibi olur" (Ýbn Mâce, Ruhûn, 16).

Halkýn temel ihtiyaç maddelerini alýp satanlar veya buna Ýslâmî ölçüler içinde aracýlýk edenler bir kamu görevi yapýlmaktadýrlar. Bu hizmet bir kâr saðlamak amacýyla olsa bile, mü´min bakýmýndan öneminden ve niteliðinden bir þey kaybetmez. Yalana ve karaborsaya sapmamak ve piyasa fiyatlarý dýþýna taþmamak þartýyla, satýlan tüm ihtiyaç maddelerini, sanki yoksullara baðýþlamýþ gibi mânevi kazanç elde edilmektedir.

Buna karþýlýk darlýk zamanlarýnda kendi yararlarý için mal stok edip piyasaya sürmeyen mal sahibi, vekil veya komisyoncularý nefretle anýlmýþtýr. Hadiste þöyle buyurulur: "Bir kimse kýrk ggn karaborsacýlýk yapsa, sonra da depoladýðý bu mallarý sadaka olarak (yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine) daðýtsa bu sadakasý, onun ihtikârýna keffâret olamaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XI, 3).


radyobeyan