Kefalet By: armi Date: 27 Þubat 2010, 15:42:06
KEFÂLET
Bir þeyi bir þeye katmak ve eklemek. Kefilin zimmetini, esas borçlu olan kiþinin zimmetine mutlak bir þekilde eklemek demektir. Bu tarifteki mutlak ifadesiyle kefâlet; þahýs, borç veya belirli bir mal üzerindeki kefâleti kapsamaktadýr. Kefâlet, borcu veya yüklendiði hususu kefilden isteme hakký verir, yoksa borç, esas borçludan düþüp de kefil üzerinde sabit olmaz (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, Beyrut 1328/1910, VI, 2; Ýbnü´l Hümâm, Fethu´l-Kadîr, Kahire, t.y., V, 389; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, Mýsýr, t.y., IV, 260). Hanefiler dýþýndaki üç mezhebe göre kefâlet; kefilin zimmetini, kefil olunanýn zimmetine, onun borcunu kendi üzerine alarak eklemektir. Bu tarife göre, borç, hem esas borçlu, hem de kefil üzerinde sâbit olmaktadýr (Ýbn Kudâme, el-Muðnî, Kahire, t.y., IV, 534; eþ-Þirbînî, Muðni´l-Muhtâc Þerhu´l Minhâc, Mýsýr, t.y., II, 198). Þahýs ve ya belirli mal üzerindeki kefâletin hak sahibine yalnýz "yüklenilen þeyin ifasýný isteme" hakkýný verdiði konusun dâ iki tarif zorunlu olarak birleþmektedir. Borca kefâlette, borç (deyn) asýlýn üzerinde devam etmekle birlikte kefilin zimmetinde sâbit olmaktadýr. Alacaklý bunlardan yalnýz birisinden borcu alma hakkýna sahip olduðu için, sonuç olarak borç zimmeti tek kiþide toplanmaktadýr. Eðer borca kefâlet, mücerred "isteme hakký"ndan ibaret olsaydý, alacaðýn, kefil öldükten sonra onun terekesinden alýnamamasý gerekirdi. Çünkü þahsa kefâlette olduðu gibi, kefilin ölümü ile, ondan alacaðý isteme hakký düþer, fakat mirasýndan alýnýr (Ýbn Âbidîn, a.g.e., IV, 261).
Kefâlet; Kitap, Sünnet ve Ýcmâ´ delillerine dayanýr.
Kur ân-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Rabbi O´na (Meryem´e), Zekeriyya´yý kefil kýldý" (Alu Ýmrân, 3/37). Burada, Zekeriyya (a.s)´nýn Hz. Meryem´in bakýmýný üstlendiði belirtilmektedir. "Bunun üzerine Hz. Yûsuf´un adamlarý: Biz hükümdarýn su kabýný kaybettik. Bulup getirene bir deve yükü mükâfat var, dediler. Baþkanlarý da. Ben bu mükâfatýn verileceðine kefilim, dedi" (Yûsuf, 12/72).
Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Kefil, üzerine aldýðý borcu bizzat yüklenendir" (Ebû Davud, BUYÛ, 88; Tirmizî, Büyû, 39; Vesâyâ, 5; Ýbn Mâce, Sadakât, 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 267, 293). Hz. Peygamber´e namazý kýldýrmasý için bir cenaze getirilmiþti. Miras olarak bir þey býrakýp býrakmadýðýný sordu?. Bir malý olmadýðýný söylediler. Bir borcu var mýdýr? diye sordu. "Evet iki dinar borcu var?" denilince; cenaze namazýný kýldýrmak istemedi ve "Arkadaþýnýzýn namazýný siz kýldýnýz" buyurdu. Ebû Katâde´nin; "Ey Allâh´ýn elçisi, bu iki dirhemi ben üzerime alýyorum" demesi üzerine, Hz. Peygamber onun namazýný kýldý (Buhârî, Havâlât, 3, 6; eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, V, 237 vd.).
Diðer yandan Ýslâm hukukçularý; insanlarýn ihtiyacý ve borçlunun sýkýntýsýnýn giderilmesi için kefâletin caiz olduðu konusunda görüþ birliði içindedir. Sadece bazý ayrýntýlarda görüþ ayrýlýðý vardýr.
Ýyi niyetle kefil olma, kefile sevap kazandýran taat kabilinden bir ameldir. Kefil olan kimse Allâhu Teâlâ´nýn yardýmýný üzerine çeker. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Bir kimse mü´min kardeþinin yardýmýnda bulunduðu sürece, Allahu Teâlâ da o kimsenin yardýmýndadýr" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 274). Diðer yandan, insanlar arasýnda iyilik iyiliði çeker. Karþýlýklý yardýmlaþmaya sebep olur. Kur´ân´da þöyle buyurulur: "iyiliðin karþýlýðý ancak iyilikten baþka bir þey deðildir" (er-Rahmân, 55/60).
Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre kefâletin rüknü, kefilin teklifi ve alacaklýnýn kabulünden ibarettir. Çoðunluk Ýslâm hukukçularýna göre ise, kefil olacak kimsenin "ben kefilim" demesi yeterlidir kabul bir rükün deðildir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s), Ebû Katâde´nin, ölen bir kimsenin borcunu üstlenmesine karþý çýkmamýþtýr (bk. Buhârî, Havâlât, 3, 6). Ancak borçlunun rýzasýnýn gerekmediði konusunda Ýslâm hukukçularý arasýnda görüþ birliði vardýr. Çünkü baþkasýnýn borcunu izinsiz ödemek caiz olunca, bu borca kefil olmak öncelikle caiz olur. Diðer yandan iflas etmiþ olarak ölen bir kimseye kefâletin geçerli olduðunu, Ebû Hanîfe dýþýndaki bütün fakihler kabul ederler (el-Kâsâný, a.g.e., VI, 2; Ýbnu´l-Hümâm, a.g.e., V, 390; Ýbn Âbidin, a.g.e., IV, 260; eþ-Þirazî, el-Mühezzeb, I, 340; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, 3. baský, Kahire, t.y., V, 535)
Kefillik þahýs veya mal yahut nakit para borçlarý için söz konusu olur. Þahsa kefil olmak onu belirli bir tarihte, belirli bir yerde hazýr bulundurmayý eder. Mal veya paraya kefillikte ise, asil borçlu mal ya da para horcunu vadesinde ödemezse, kefil bunlarý alacaklýya ödemeyi üstlenmiþ olur.
Kefillik mutlak ve mukayyed olmak üzere de ikiye ayrýlýr:
1. Mutlak kefillik: Borcun ödenme þekil ve vadesinde söz etmeksizin yapýlan kefillik sözleþmesidir. Burada borç peþin ödenecekse, kefillik de baþlamýþ olur. Borç va´deli ise kefil bu vade sonuna kadar süreye sahip olur.
2. Mukayyed kefillik: Kefillik için bir ay veya bir yýl gibi sure sýnýrlamasý yoluna gidilebilir. Kefillik süresinin, asýl borç suresine denk, ondan az vefa süre olmasý mümkün ve câizdir. Çünkü borcu istemek alacaklýnýn hakký olup, o, kefil ve asil ile dilediði þekilde anlaþma yapabilir.
Kefalet akdi, bir yýl gibi bir süreyle sýnýrlandýrýlmýþ ise, süre dolmadan borçlu ölse, onun malýndan ödenmesi gerekli olur. Kefil için süre devam eder. Bir yýldan önce kefil vefat ederse, borç, onun malýndan ödenir hale gelir. Süre, asýl, borçlu için devam eder. Bu görüþ Hanefi, Þâfiî ve Mâlikilere aittir. Çünkü Hanefîlere ölüm, zimmeti sona erdirir ve zarurî bazý durumlar dýþýnda insanýn ehliyetini ortadan kaldýrýr. Hanbelîlerin ibn Kudâme tarafýndan tercih edilen bir görüþüne göre, borçlar, ölüm sebebiyle muacceliyet kazanmaz. Çünkü borç bir vadeye baðlanmýþsa, vade tarihi gelmedikçe talep edilemez (es-Serahsî, el-Mebsût, XX, 28; el-Kâsânî, a.g.e., V l, 3; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, V, 545).
Bir kimse, bir þahsý belli bir yerde, meselâ mahkemede hazýr bulundurmak üzere bir ay veya üç gün gibi bir süreyle kefil olsa, caizdir. Bu durumda kefilden kefâlet süresi geçmedikçe kefili olduðu kimseyi teslim etmesi istenemez.
Þartlý kefâlette, þartýn kefâlet akdinin niteliði ile baðdaþýr nitelikte olmasý gerekir. "Ali geldiði zaman onun kefiliyim veya Ali bu beldeyi terkederse onun kefiliyim" demek gibi. Yaðmurun yaðmasý veya rüzgârýn esmesi gibi bir þarta baðlý olan kefâlet, derhal meydana gelir, vade geçersiz olur. Çünkü bu süreler belirsizdir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 4; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., V, 414; Ýbn Abidîn, Reddü´lMuhtâr, IV, 277).
Kefâlet akdinin þartlarý
Bu þartlar; kefil, borçlu veya alacaklý ile ilgili olmak üzere üç kýsýna ayrýlabilir.
1. Kefille ilgili þartlar: Kefilin akýllý olmasý ve büluð çaðýna gelmiþ bulunmasý gerekir. Akýl hastasý ve küçük çocuklarýn kefil olmasý geçerli deðildir. Çünkü kefillik, baþkasýnýn borcunu yüklenme sebebiyle, bir teberru akdidir. Bu yüzden, teberru ehliyeti bulunmayan kimse kefâlet akdi de yapamaz. Bu konuda görüþ birliði vardýr. Sefahat sebebiyle kýsýtlý bulunanlar da kefâlete ehil deðildir. Kefâlet malî bir tasarruf olduðu için kefilin reþid olmasý gerekir (es-Serahsý, a.g.e., XX, 8; el-Kâsâný, a.g.e., VI, 5; Ýbn Âbidîn, a.g.e., IV, 262).
2. Borçlu (asil) ile ilgili þartlar:
a. Kefilin, kefâlet konusunu ifaya gücü yetmesi gerekir. Ebû Hanîfe´ye göre, borcunu ödemeye yetecek mal býrakmaksýzýn müflis olarak vefat eden kimsenin borcuna kefâlet geçerli deðildir. Çünkü bu borç dünya hukuku bakýmýndan düþmüþtür. ibrâ ile düþen borçta olduðu gibi, buna da kefalet sahih olmaz. Ölünün zimmeti ölümle sona ermiþtir. Onun zimmetinde borç devam etmez. Ebû Yûsuf, imam Muhammed ve çoðunluk Ýslâm hukukçularýna göre, iflâs eden ölünün borcuna kefâlet geçerlidir. Delil, yukarýda verdiðimiz Ebû Katâde´den nakledilen hadistir. (bk. Buhârî, Havâlât, 3, 6).
b. Kefilin, borçlunun kimliðini bilmesi gerekir. Kefil, "Ýnsanlardan herhangi birisine kefil oldum" gibi belirsiz tasarrufta bulunsa, kefâlet geçerli olmaz (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 5 vd.; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., V, 419; Ýbn Âbidîn, a.g.e., IV, 262, 278).
3. Alacaklýda bulunmasý gereken þartlar:
a. Alacaklýnýn belirli olmasý gerekir. Aksi halde, kefâletten beklenen amaç gerçekleþmez.
b. Alacaklýnýn, akit meclisinde hazýr bulunmasý gerekir.
c. Alacaklýnýn akýllý olmasý gerekir (es-Serahsî, a.g.e., XX, 9; el-Kâsânî a.g.e., VI, 6 vd.; Ýbnü´l Hümam, a.g.e., V, 417; Ýbnü´l-Arabî, Ahkâmî´l-Kur´ân, III, 1085; ibn Kudâme, a.g.e., V, 535 vd.).
4. Kefâletin konusu ile ilgili þartlar:
a. Kefâlet konusunun borçlu adýna yüklenilmiþ olmasý þarttýr. Konunun borç, belirli bir mal, þahýs veya bir eylem olmasý mümkündür.
b. Akdin konusunun, kefil tarafýndan if asýna guç yetirilmesi gerekir. Bu yüzden had ve kýsas cezalan için kefâlet geçerli deðildir.
c. Borcun, sahih ve lazým olmasý gerekir. Bu borç, ancak ibrâ veya edâ ile düþer. Bu þart, malla ilgili kefalete âittir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 9; Ýbnu´l-Hümâm, a.g.e., V, 402 vd.; ibn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, l l. 294; ibn Kudâme, a.g.e, l V, 536 539, 557; es-Serahsî, a.g.e, XX, 50).
Kefâletin hükümleri
Kefilin, asile rucû etme hakký vardýr. Kefâlet, borç üzerinde ise, kefil, ödemek zorunda kaldýðý borcu asýl borçludan talep eder. Kefil iki kiþi olursa,-borç onlardan yarý yarýya tahsil edilir. Daha sonra bu kefiller, bunu asýl borçludan isterler. Alacaklý, alacaðýný asýl borçludan veya kefilden dilediðini tercih ederek isteme hakkýna sahiptir.
Kefil, borcu ödemeden önce, asýl borçludan isteyemez (es-Serahsî, a.g.e, XIX, 162; el-Kâsânî, a.g.e, VI, 10 vd.; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e, V, 391, 403; eþ-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletüh, Dýmaþk 1404/1984, V, 148, vd.)
Kefâletin sona ermesi
Mal ile ilgili kefâlet iki durumda sona erer.
1. Borcun alacaklýya ödenmesi. Bu ödeme ister asýl borçlu, isterse kefil tarafýndan yapýlsýn kefâlet akdini sona erdirir. Yine, alacaklý alacaðýný kefile veya asile hibe etse kefâlet iliþkisi sona erer. Çünkü hibe, edâ yerindedir. Kefile veya asile borcu tasadduk etmek hibenin benzeridir. Alacaklý vefat eder ve borçlu yahut kefil, ona mirasçý olursa yine kefâlet akdi sona erer. Çünkü mirasla onun zimmetinde bulunan þeylere de mâlik olunmuþtur.
2. Ýbrâ ve bu anlamda olan tasarruflar:
Alacaklý, kefili veya asili borçtan ibrâ etse kefâlet sona erer. Ancak, yalnýz kefili veya yalnýz asili ibrâ etmesi, diðerini de ibrâ etmesi anlamýna gelmez. Kefilin borçtan ibrâsý, yalnýz borcun ondan istenmesi hakkýný düþürür, fakat borcun aslýný ortadan kaldýrmaz. Ancak alacaklý borcun ödendiðini ikrar ve itiraf ederse, kefil de, asil de borçtan kurtulmuþ olur.
Kefâlet sulh yoluyla da sona erebilir. Kefil, alacaklý ile iddia konusu borcun bir bölümü üzerinde anlaþsalar, iki durumda kefil ve asil birlikte borçtan kurtulmuþ olurlar. Kefil ya; "Ben ve borçlu, ikimiz de geri kalan borçtan beriyiz" der veya mutlak ibrâ anlamýnda, alacaklý ile belli bir rakam üzerinde anlaþma yapýlmýþ olabilir (Es-Serahsî, a.g.e., XX, 58, 91; el-Kâsâni, a.g.e., VI, 11 vd; Ýbnü´l-Hümam, a.g.e., V, 412)
Þahýs üzerindeki kefâlet üç durumda sona erer:
1. Kefil olunan þahsýn teslim edilmesi: Bu, daha çok, bir tutukluyu veya tutuklanmayý gerektirecek bir suçla itham edilen kimseyi, duruþma için mahkemede hazýr bulundurmak amacýyla yapýlan bir kefâlet sözleþmesidir. Sanýk, kefili tarafýndan belirtilen tarihte mahkemede hazýr bulundurulunca akit sona erer. Mahkemenin bulunmadýðý bir beldede, sanýðý karakola teslim etmekle kefil görevini tamamlamýþ sayýlmaz. Eðer, mahkeme bulunan þehirde, çarsý veya pazarda sanýk teslim edilmiþ olursa, kefâlet akdi sona erer. Çünkü, burada sanýðý yargýlama imkâný vardýr. Kefil, sanýðý kararlaþtýrýlan þehirden baþka bir þehirde teslim etse, Ebû Hanîfe´ye göre, yargýlama imkâný doðduðu için kefâlet akdi sona erer. Ebû Yûsuf ve Ýmam Muhammed´e göre ise, belirlenen þehirde teslim etmedikçe, kefâlet sona ermez. Devlet baþkaný yerine, hâkime teslim etmek kefâleti sona erdirir.
2. Ýbra: Hak sahibi, kefili, þahsa kefâletten beri kýlýnca, kefâlet akdi sona erer. Bu durumda sanýk (asil) yükümlülükten kurtulmuþ olmaz. Ancak, hak sahibi asile karþý, hakkýndan vazgeçerse, kefil ve asil birlikte yükümlülükten kurtulmuþ olurlar.
3. Þahsa kefil olan kimsenin ölümü: Kefâlet konusu olan þahýs ölünce, kefil, kefâletten kurtulur. Çünkü artýk onu belirlenen yerde bulundurmaya gücü yetmez. Kefil, öldüðü zaman da kefâlet akdi sona erer. Çünkü bu durumda da, onun kefil olduðu kimseyi hazýr bulundurma imkâný yoktur. Onun mirasý borca da kefâletin aksine bu görevi ifaya elveriþli deðildir.
Lehine kefil olunan þahsýn ölümüyle, sahsa kefâlet sona ermez. Nitekim mala kefâlette de, alacaklýnýn ölümüyle kefâlet sona ermiþ olmaz. Çünkü kefilin, görevini ifaya gücü yetmektedir Bu durumda vasî veya vârisler, alacaðý istemede, vefat edenin yerine geçerler (es-Serahsî, a.g.e., XIX, 166, 175; el-Kâsânî, a.g e., VI, 12 vd.; Ýbnü´l-Hümam, a.g.e., V, 393 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb fî Þerhi´l-Kitab, Ýstanbul t y, II, 153).
Belirli bir malýn tazminine yönelik olan kefâlet akdi iki durumda sona erer:
Kefil olunan mal, mevcutsa bunun hak sahibine teslimi, malýn helâk olmasý hâlinde ise mislini veya kýymetini verme durumunda kefâlet akdi sona erer. Hak sahibinin kefili kefâletten ibrâ etmesi hâlinde de akit sona erer. Çünkü kefil isteme, alacaklýnýn hakkýdýr Borçta olduðu gibi, onun düþürmesiyle kefillik de düþmüþ olur (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 13).
Kefilin ödediði borç için asile rucû etmesi için þu þartlarýn bulunmasý gerekir:
1. Kefâletin borçlunun izniyle olmasý. Borçlu olan bir kimse, borcu için birisine kefil olma izni vermemiþse, baþkasýnýn onun adýna yapacaðý ödeme teberru niteliðinde olur. Eðer teberruda bulunan kefilin asýl borçluya rucû hakký olsaydý, Hz. Peygamber´in, borçlu olarak ölen sahabenin namazýný, Ebû Katade´nin tazmini sebebiyle kýlmamasý gerekirdi. Bu, Hanefi ve Þâfiîlerin görüþüdür. Mâlik ve bir rivâyette Ahmed b. Hanbel´e göre, ödemenin kendisi için ödeme yapýlanýn izniyle olmasý þart deðildir. Çünkü bu, onun yükümlülükten kurtaran bir ödemedir. Bu, borçlunun ödemeden kaçýnmasý hâlinde, hâkimin onun adýna ödeme yapmasý gibidir
2. Ödemenin asýl borçlu adýna yapýlmasý. Kefil, temelde borçlunun borcunu yüklenir. Eðer borçlu tazmini kendisine izafe etmezse, kefille kendi arasýnda kurularý "karz akdi" gerçekleþmez. Çünkü kefâlet, borçluya göre ödünç para istemekten (istikraz), kefile göre ise ödeme yaptýðý takdirde, borçluya ödünç para vermekten (ikraz) ibarettir. Kefil ödeme konusunda borçlunun naibi (vekili) durumundadýr (es-Serahsî, a.g.e., XIX, 178; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 13 vd.; Ýbnü´l Hümâm, a.g.e., V, 408 vd.; es-Þirâzî, a.g.e., I. 341; Ýbn Kudâme, a.g.e., IV, 449 vd.).
Kefilin asile rucû etmesi:
Hanefilere göre, kefil asile, onun adýna ödediði meblaðý ile deðil, tazmin etmeyi üstlendiði miktar ile rucû eder. Çünkü o, borcu ödemekle asýl borçlunun zimmetindeki borca sahip olmuþ bulunur. Kýsaca, kefil, alacaklýya borcu baþka cins paradan ödeyen kimseye borç yerine baþka bir mal verse, asýl borçludan kefil olduðu miktarý taleb edebilir. Bir borcu vekil sýfatýyla ödeyen kimse ise, müvekkile ödediði þeyin cins ve miktarý ile rucû eder. Çünkü vekil, edâ ile borca mâlik olmuþ sayýlmaz. Belki, ödediði meblaðý müvekkile ödünç (karz) olarak vermiþ sayýlýr. Bu yüzden borçluya, ödünç verdiði þeyle rucû eder.
Ancak kefil sulh yoluyla borcun bir bölümünü ödemiþ olursa, artýk borçludan borcun tümünü deðil, ödediði kadarýný isteyebilir. Çünkü o, bu durumda bir bölümünü ödemekle tüm borca mâlik olmuþ sayýlmaz. Kefili borcun bir bölümünü sulh yoluyla düþmesinin, temlik sayýlmasý halinde, kefilin ödediði ile borcun tamamý arasýndaki fark faiz iþlemine girer.
Þafiî ve Malikîlere göre, kefil borçluya fiilen ödemek zorunda kaldýðý miktarla rucû eder. Borcun bir bölümü üzerinde sulh veya ibrâ halinde de, kefil ödediði kadarýyla rucû eder Hanbelilere göre ise kefil, asil borçla, fiilen ödediðinden hangisi azsa, onunla asile rucû eder. Çünkü, eðer borç, ödenenden azsa fazlalýk teberru niteliðindedir. Ödenen azsa o, ödediði kadarýyla rucû edecektir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 14-15; el-Meydânî, a.g.e., II, 157; ibn Kudâme, a.g.e., IV, 551: ez-Zühaylî, a.g.e., V, 159-160)
Bir kimse, alýcý için satýcýnýn sattýðý mala, helâk olursa parasýný yahut kýymetini vermek yahut rehin veren için, rehin alan kimseden dolayý rehin verilen mal helâk olursa, parasýný yahut kýymetini vermek üzere kefil olursa, sahih olmaz. Çünkü satýlan, satýcýnýn elinde iken helâk olsa, alýcýdan bir þey alamaz. Rehin alanýn yanýndaki rehin helâk olsa, rehin alana bir þey lâzým gelmez. Buna göre, helâk olduðunda ödenmesi gerekmeyen mallara, kefil olmak geçerli deðildir.
Bunun gibi, emânetlere, âriyetlere, kiralanan þeylere ve ortak mallara kefil olmak caiz deðildir. Çünkü bunlar helâk olduðu takdirde ödenmeleri gerekmez. Ancak, satýlan malýn, alýcýya; rehin verilen malýn, rehin verene; kiralanan malýn kiracýya; satýlan malýn, parasýnýn satýcýya teslim edilmesine kefil olmak mümkün ve câizdir (Ýbrahim Halebî, Þerh Mehmed Mevkûfâtî, Mültekâ Tercemesi, Terc. A. Davudoðlu, Ýstanbul 1980, II, 87).
Kefâlet için bir ücret istemenin hükmü:
Kefâlet, bir teberru akdi ve kefilin kendisi sebebiyle sevap kazanacaðý bir taattýr. Çünkü bu, hayýrda yardýmlaþmadýr. Diðer yandan kefil ödemek zorunda kalacaðý þeyle, asile rucû eder. Bunun bir bedel talep edilmeksizin Allah rýzasý için ve karþýlýðý âhirette beklenmek üzere yapýlmasý en güzelidir. Þüpheden uzak olan þekli de budur. Ancak alacaklý, kefilin ödemede bulunarak kendisine yaptýðý iyiliðe bir karþýlýk olmak üzere, ona hibe veya hediye olarak bir þeyler verse bu câiz olur. Diðer yandan kefil, kefâletine bir karþýlýk veya belli bir ücret þart koþsa, kefil göstermek zorunda olan borçlu, meccânen kefil olacak birisini bulamazsa zarûret veya ihtiyaç sebebiyle ücret karþýlýðý kefâlet caiz olur. Günümüzde pek çok ticarî yatýrýmlarda ve taahhüt iþlerinde istenen "teminat mektubu" da zaruret hâlinde bu gruba girebilir. Bu görüþ Ýslâm hukukçularýna göre þu esasa dayanýr:
Kur´ân-ý Kerim öðretilmesi; imamlýk, müezzinlik ve müftülük gibi, insaný Allah´a yaklaþtýran bazý ibadet ve taatlerin ifasý karþýlýðýnda ücret vermek, ihtiyaç sebebiyle caiz görülmüþtür. Diðer yandan, hakký hâkim kýlmak, zulmü kaldýrmak veya bir beldeden düþmanýn zarar veya tehlikesini bertaraf etmek için düþmana rüþvet yoluyla bir þeyler verilmesinde de bir sakýnca görülmemiþtir. (ez-Zühaylî, a.g.e., V, 161; Ö. Nasuhi Bilmen, Istilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, Ýstanbul 1970, VI, 281 vd.).
Sonuç olarak kefâletin aslýnýn teberru niteliðinde olduðu ve kefile karz-ý hasen sevabý kazandýrdýðý dikkate alýnarak, bunun bir karþýlýk beklemeksizin yapýlmasý gerekir. Ancak bir beldede, menfaat karþýlýðý olmaksýzýn kefil bulunamaz hale gelmiþse, zarûret ve ihtiyaç hallerinde ücret karþýlýðý kefâlete bâþvurulabilir. Nitekim, Hanefîlerde Kur´ân öðretimi, imamlýk ve müezzinlik gibi taatler önceleri ücret veya maaþ almaksýzýn yürütülürken, bunu meccânen yapanlarýn kalmayýþý, aksi halde bu hizmetlerin büyük ihmallere uðrayacaðýnýn anlaþýlmasý üzerine bunlarý yapanlara ücret verilebileceðine fetvâ verilmiþtir. Böylece Hz. Peygamber devrinde yapýlmayan bir iþ, þartlarýn deðiþmesiyle sonraki müctehidler tarafýndan yeni þartlara göre deðerlendirilmiþ, toplumun ve Ýslâm´ýn maslahatý için bu yola gidilmiþtir.
radyobeyan