Kefaet By: armi Date: 27 Þubat 2010, 15:39:55
KEFÂET
Evlenecek çiftler arasýnda, dinî, iktisâdî ve sosyal seviye bakýmýndan yakýnlýk ve denklik´in var olmasý.
Sözlükte denk, eþit, benzeri olma (Ýbn Manzûr, Lisânü´l-Arab, I, 139; Zebîdî, Tâcü´l-Arûs, l, 107- 108) gibi manalara gelen kefâet´in gözetileceðine dair Kur´ân-ý Kerîm´de bir nass yoktur (H. Karaman, Mukayeseli Ýslâm Hukuku, Ýstanbul 1982, I, 253; M. Akif Aydýn, Ýslâm-Osmanlý Aile Hukuku, Ýstanbul 1985, s. 27).
Evlenmede kefâet erkek tarafýnda aranýr. Yani erkeðin, alacaðý kadýna müslümanlýk, nesep, hürriyet, meslek ve zenginlik vb. hususlar bakýmýndan denk durumunda bulunmasý, velî kontrolü dýþýnda evlenen kadýný korumak için öngörülmüþtür. Kefâetin esaslarýný Hanefî mezhebi tesbit etmiþ. Þâfiî ve Hanbelî mezhepleri ise hemen hemen onlarý izlemiþlerdir. Ýmâm Mâlik ise yalnýz müslümanlýkta, ayýplardan selâmeti denklik için yeterli görmüþtür.
Eþlerin karþýlýklý huzûr ve sükûn bulmalarý, evlilik birliði içinde bir takým maslahatlarýn gerçekleþmesi, karý-kocanýn birbirine denk olmasýyla kolaylaþýr.
Evlenmede kefâete itibar edilip edilmemesi konusunda iki görüþ vardýr. Hasan el-Basrî (ö. 110/728), Sevrî (ö. 161/778) ve Ebü´l-Hasan el-Kerhî (ö. 340/952) gibi bazý hukukçular "insanlar tarak diþleri gibi eþittir. Arab´ýn yabancýya üstünlüðü yoktur. Üstünlük ancak takvadadýr" (Sem´ânî, Sübülü´s-Selâm, Beyrut 1407/1987, III, 274), "Allah katýnda en þerefliniz takva bakýmýndan üstün olanýnýzdýr. (el-Hucurât, /49/13). "Arabýn takva dýþýnda yabancýya bir üstünlüðü yoktur" (Heysemî, Mecmau´z-Zevâid, Beyrut 1967, III, 266) gibi âyet ve hadislerin mutlak eþitliðe delâlet ettiði gerekçesiyle kefâeti kabul etmemiþlerdir (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyî, Kahire 1327-28/1910, II, 317; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, Bulak 1315-18, II, 417; M. Ebû Zehra, el-Ahvâlü´þ-Þahsiyye, Kahire 1368/1948, s. 136, dipnot: 1).
Buna göre, soy-sop, ile övünmeyi kötüleyen ve Allah nezdinde þerefin yalnýz takvâ ile olacaðýný ifade eden âyet ve hadisler denklikte muteber olanýn yalnýz din olduðunu, baþka bakýmlardan denkliðe gerek olmadýðýný göstermektedir. Gerçekten Hz. Peygamber devrinde denkliðin gözetilmediðine dair uygulamalar da vardýr. Ezcümle: Bilâl (r.a.), Ensar´dan birisinin kýzýný istemiþ, bu istek geri çevrilmiþti. Sebep, arada denkliðin bulunmayýþý idi. Hz. Peygamber, Bilâl´a þöyle buyurdu: "Git, onlara; Allah´ýn Rasulü size, beni evlendirmeni emrediyor, de". Denkliði gözetmek gerekseydi önce buna Allah´ýn Rasûlü uyar ve böyle bir emir vermezdi. Yine Ebû Taybe, Beyâda Oðullarýndan kýz istedi. Denklik bulunmadýðý için kýzý vermek istemediler. Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Ebû Taybe´yi nikâhlayýn. Eðer bunu yapmazsanýz yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur" (el-Kasâm, Bedâyiu´s-Sanâyi´, II, 317).
Kefâete karþý olanlara göre, evlenmede kefâet þart olsaydý bu, kýsasta da aranýrdý. Halbuki kýsasta denklik aranmaz.
Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðu ise evlenmede kefâetin lüzum (baðlayýcýlýk) aartý olduðu görüþündedir. Delilleri arasýnda þu iki hadisi zikretmek mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.s), Hz. Ali (r.a)´a hitâben þöyle buyurmuþtur: "Üç þeyi geciktirme: Vakti geldiðinde namazý, hazýrlandýðýnda cenâzeyi, dengini bulunca evlenecektir" (Tirmizî, "Salât", 13; "Cenaiz", 73; Müsned, I, 105; Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, Kahire 1357/1983, VI, 128). Bir baþka hadiste Hz. Peygamber: "Kadýnlarý denkleriyle nikâhlayýnýz, onlarý velileri evlendirsin, on dirhemden az mehir yoktur" buyurmuþtur (Zeylaî, Nasbu´r-Râye, Riyad 1393/1973, III, 196; Diðer hadisler için bk. fevkânî, a.g.e., VI, 127-130).
Ýbnü´l-Hümâm bu konudaki hadislerin zayýf olduklarýný ancak çeþitli yollardan birbirlerini destekleyerek kuvvetlendirdiklerini ve Hasen mertebesine ulaþtýklarýný, mananýn sübutu konusunda zann-ý yakîn hasýl olduðunu söylemektedir (a.g.e., II, 417).
Bu ve benzeri delillerden hareket ederek kefâete itibar eden fukaha denkliðin hangi yönlerden ele alýnacaðýnda ihtilâf etmiþlerdir. Hanefîlere göre Kefâet 6 yerde aranýr. Bunlar: Dindarlýk, Ýslâm, hürriyet, nesep, mal ve meslektir. Malikîler, din ve muhayyerliði gerektiren kusurlardan sâlim olma, Þâfiiler, din, hürriyet, neseb ve muhayyerliði gerektiren kusurlardan salim olma, Hanbelîler de din, hürriyet, neseb, mal ve meslek konusunda kefâet aramaktadýrlar (el-Kâsânî, a.g.e., II, 317-320; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., II, 417 vd.; Düsûkî, Hâþiye ala Þerhi´d-Derdîr, Kahire, ts. II, 248 vd.; Þirbînî, Muðni´l-Muhtâc, Kahire 1958, III, 164; Þîrâzî, el-Mühezzeb, Kahire 1379/1959, II, 40; Behûtî, Keþþâfu´l-Kýnâ, Beyrut 1402/1982, V, 67 vd.; Ýbn Kudame, el-Muðnî, Kahire, ts., VI, 480 vd.; M. Ebû Zehra, el-Ahvâlü´s-þahsiyye, Kahire 1368/1948, s. 136 vd.).
1. Dindarlýk: Dinî hükümlere baðlýlýðý olmayan, ahlâkî yönden zayýf bulunan kiþiler (fâsýk), iffetli, saliha bir kadýnýn dengi deðildir. Böyle bir evlilik halinde kýzýn velisi nikâhý fesih hakkýna sahiptir. Bu görüþ Ýmam Ebû Hanîfe ile Ýmam Ebû Yusuf´a aittir. Ýmam Muhammed ise dindarlýk ve takvânýn ahireti ilgilendiren bir konu olduðu fikrinden hareket ederek kefâette dindarlýða itibar edilmeyeceði görüþündedir (el-Kâsânî, a.g.e., II, 320; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., II, 422-423; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 140).
2. Ýslâm: Ýslâmiyet itibariyle kefâet, Arap olmayan milletlerde aranmaktadýr. Buradaki kefâet erkeðin baba, dede gibi "asl"ýný ilgilendiren bir durumdur. Aile içinde sadece kendisi müslüman olan erkek, kendisi ve babasý müslüman olan bir kadýna denk deðildir. Yine kendisi ve babasý müslüman olan erkek, babasý ve dedesi müslüman olan kadýna denk deðildir. Ebû Yusuf sadece babanýn müslüman oluþunu kefâet için yeterli görmüþtür (M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 138). Ayný zamanda müslüman olmayan bir erkek müslüman hanýma denk olmayýp onunla evlenmesi zaten caiz deðildir.
3. Hürriyet: Cumhur´a göre köle hür olana denk deðildir (el-Kâsâni, a.g.e., II, 319).
4. Neseb: Bu konudaki kefâet Araplar arasýnda geçerlidir. Arap olmayanlarýn Araplara denkliði yoktur (el-Kâsâný, a.g.e., II, 318-319; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 137). Bu görüþ çeþitli tenkidlere maruz kalmýþtýr. Muasýr Ýslam Hukukçularýndan Vehbe ez-Zühaylî kefâete nesebe itibar etmenin, eþitliðe davet eden ve ýrkçýlýða savaþ açan Ýslâm´ýn genel yapýsýna aykýrý olduðunu, Ýslâm´ýn diðer milletler arasýnda yayýlmasýnýn bu esasýn bir sonucu olduðunu, ayrýca çoðunluðun bu konudaki delillerinin zayýf olduðunu, uygulamada neseb açýsýndan kefâete itibar edilmeyen birçok olay ve delil mevcut bulunduðunu söylemekte ve örnekler vermektedir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî, Dýmaþk 1405/1985, VII, 244-245).
5. Mal: Mal konusunda kefâet Ýmam Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre mal ve servetin tamamýný kapsar. Mehir ve nafaka dýþýnda, erkeðin evleneceði kadýnýn servetine denk bir mala sahip olmasý gerekir. Ebû Yusuf ise mehir ve nafakayý temine muktedir olan erkeðin daha fazla mala sahip zengin kadýna denk olduðu görüþündedir. Fetva Ebû Yusuf´un görüþüne göredir. Nafaka dýþýnda baþka mala sahip bulunmayan yüksek mevki ve makam sahibi kiþiler, mehir borcunu zenginlik zamanýnda ödemek üzere geri býrakmalarý durumunda zengin kadýna denk sayýlýrlar (el-Kâsânî, a.g.e., II, 319-320; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., II, 422-423; Damad, Mecmau´l-Enhur, Ýstanbul 1328, I, 341-342; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 139-140).
6. Meslek: Evlenecek erkek ile kadýnýn velilerinin iþ ve meslekleri arasýnda þeref ve itibar bakýmýndan büyük bir farkýn bulunmamasý halidir. Sanat ve mesleklerin itibar bakýmýndan yer ve zaman, kiþilere göre deðiþmesi sebebiyle hangi mesleðin diðerine denk olduðu konusunda bir kural koymak mümkün deðildir. Bu hususta örf-adet ve toplum anlayýþýný dikkate almak uygundur. Meslekte kefâete itibar Ebû Yusuf ve Ýmam Muhammed´in görüþüdür. Ebû Hanife´den bu konuda olumlu ve olumsuz iki görüþ nakledilmiþ olmakla birlikte açýk olan itibar edilmemesidir (el-Kâsânî, a.g.e., II, 320; Dâmad, a.g.e., I, 342; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 140-141; O. N. Bilmen, Istilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, Ýstanbul 1985, II, 67). Maliki hukukçular böyle bir þartýn asla gerekli olmayacaðýný ve bunun Ýslâm´ýn ruhuna aykýrý olduðunu ifade ederler.
Evlilik akdinde kefâete itibar lüzum (baðlayýcýlýk) þartýdýr. Kadýn kendisine denk olmayan erkekle evlendiðinde akit sahih olmakla birlikte velilerin evliliðe itiraz ve fesih haklarý vardýr. Bu haklarýný kullanmadýklarýnda akit lüzum ifade eder (baðlayýcý hale gelir) (el-Kâsânî, a.g.e., II, 317; Düsûkî, a.g.e., II, 249; Þirbînî, a.g.e., III, 164; Þîrâzî, a.g.e., II, 40; Behûtî, a.g.e., II, 67).
Kefâet kadýn ve velîlerin hakkýdýr. Âkýl ve bâliða olmuþ bir kadýn kendine denk bir erkekle evlenebilir. Bu durumda veli´nin itiraz ve fesih hakký yoktur. Velî, kadýný denk olmayan birisiyle evlendirmesi durumunda kadýnýn itiraz ve fesih hakký vardýr. Bu konuda ittifak vardýr. Fesih hakký asabeden olan velilere aittir. Kadýnýn hamileliði açýkça ortaya çýkmadýkça evliliði sona erdirebilirler. Velîlerin birden fazla olmasý durumunda Ebû Hanîfe ve imam Muhammed´e göre bir kýsmýnýn evliliðe rýzasý diðerlerinin fesih hakkýný düþürür. Onlara göre bu bir haktýr ve bölünemez. Maliki, Þafii, Hanbelîler ve Hanefilerden Ebû Yusuf ve Züfer´e göre ise eþit seviyedeki velîlerin herbirinin ayrý ayrý fesih haklarý vardýr. Birisinin kefâet konusundaki hakkýný düþürmesi diðerîninkini düþürmez. Yine çoðunluða göre kefâet erkeklerin kadýnlara denkliði konusunda aranýr ve akdin baþlangýcýna ait bir konudur. Evlendikten sonra kefâetin bozulmasý akde zarar vermez (el-Kâsânî, a.g.e., II, 317-320; Ýbnu´l-Hümâm, a.g.e., II, 424; Düsûkî, a.g.e., II, 249; Þirâzî, a.g.e., VI, 40; Þîrbînî, a.g.e., II, 164; Ýbn Kudâme, a.g.e., VI, 481; Behûtî, a.g.e., V, 65; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 142-145; Zühaylî, a.g.e., VI l, 234 vd.).
Ayrýca kadýn emsal mehrinden az bir mehirle evlenmiþse velî hâkime baþvurarak, bu evliliði feshettirebilir. Ancak nikâh mehrin eksik olmasýyla sakatlanmýþsa, Ebû Hanîfe´ye göre, önce erkekten mehir tamamlamasý istenir. Ebû Yûsuf ve imam Muhammed´e göre ise, eksik mehirden dolayý velilerin itiraza ve nikâhý feshe haklarý yoktur. Çünkü mehrin on dirhemden fazla miktarý kadýnýn hakký olduðundan, bunun üzerinde dilediði þekilde tasarruf edebilir (Geniþ bilgi için: es-Serahsî, el-Mebsût, V, 22, 30; elKâsânî, a.g.e., II, 317, 321; Ýbnü´l Hümâm, a.g.e., II, 417, 426; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Hukuku, Ýstanbul, 1983, s. 259-269).
Kefâetin yokluðu sebebiyle karýkocayý ayýrmak hâkimin hükmü ile olur ve vukubulan fesih, talâktan sayýlmaz (Ö. N. Bilmen, a.g.e., II, 70-71).
Sonuç olarak, evlilikte Ýslâmî þuurdan yoksun velilerin, özellikle kadýn üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmayý ve kadýný korumayý amaçlayan denklik meselesi, evlenilecek kadýný seçmede önemini kaybeder. Bir hadis-i þerifte þöyle buyurulur: "Kadýn dört þey için nikâh edilir; malý, aile þeref i, güzelliði ve dindarlýðý için. Ey eli toprak olasý insanoðlu, sen dindar Ye ahlâký güzel olanýný tercih et" (Buhârî, Nikâh, 15; Ebû Dâvud, 2; Nesâî, Nikâh, 13; Ýbn Mâce, Nikâh, 6; Dârimî, Nikâh, 4; Mâlik, Muvatta´, Nikâh, 21; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 428). Burada, kadýn bakýmýndan "dindarlýk ve ahlâk güzelliði"ne dikkatin çekilmesi, diðer vasýflarýn aranmayacaðý anlamýna gelmez. Ancak mü´minlerin evliliklerinde ilk aranacak vasfýn bu olduðunu ifade eder.
radyobeyan