Kasame By: armi Date: 26 Þubat 2010, 20:24:14
KASÂME
Kâtili meçhul cinâyetlerde maktûlün bulunduðu köy veya mahalle halkýndan elli kiþinin Allah´a yemin ederek "Öldürmedik ve öldüreni de görmedik" diye yemin etmeleri anlamýnda bir Ýslam ceza hukuku terimi. Bunu talep etmek ve yemin edecek elli erkeði sevmek maktûlün velisinin hakkýdýr. Hanefiler dýþýnda çoðunluk Ýslâm hukukçularýna göre, öldürülenin velîleri cinayeti baþka bir delille ispat edemezlerse, suçlunun aleyhine yemin ederler. Onlardan herbiri Allah´a yeminle "ona filanca vurdu ve öldü veya onu falanca öldürdü" diye yemin eder.
Kasâmenin delili sünnettir. Ensârdan bir erkek þöyle rivayet etmiþtir:
"Hz. Peygamber kasâmeyi câhiliyye devrinde olduðu üzere býraktý" (Buhârî, Diyât, 22, Menâkibu´l-Ensâr, 27; Ebû Dâvud, Diyât, 8,9; eþ-Þevkânî, Neyhi´l-Evtâr, VII, 34). Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Delil getirmek iddia edene, yemin ise inkâr edene aittir. Ancak kasâme bundan müstesnâdýr" (eþ-Þevkânî, Neylü´l Evtar, VII, 39).
Kasâmenin amacý, müslümanýn canýný korumak, kanýn yere dökülmesini önlemek ve suçlunun cezasýz kalmasýný engellemektir. Hz. Ali, Ömer (r.a)´a cuma namazý veya Kâbe´yi tavaf sýrasýnda izdihamdan ölen kimseler hakkýnda þöyle demiþtir: "Ey mü´minlerin emîri, eðer öldüreni bilirsen hiçbir müslümanýn kaný boþa gitmez. Aksi halde onun diyetini beytülmâl´den ver" (el-Kâsânî, Bedâyiu´s Sanâyi´, VII, 290; Meydânî, el-Lübâb, III, 172; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletuh, VI, 395).
Yemin sýrasýnda cinayeti üstlenen çýkmazsa, o mahalle veya köy halkýnýn mükellef erkeklerine diyetle hükmolunur. Ýnsanlarýn oturduðu yerden, ses iþitilmeyecek kadar uzakta, kýrlarda bulunan ölünün, cinayet sonucu öldürüldüðü belli ise, diyeti devlete âittir. Ýslâm, suç iþlemeleri önlemek için kollektif sorumluluk esasýný getirmiþtir. Yine kâtilin asabe veya âkilesinin kasâme ve diyetle yükümlü tutulmasýnýn sebebi, maktûlün bulunduðu yerde, öldürülmezden önce, hayatýný korumadaki eksiklikleri ve câninin saldýrýsýna karþý ona yardým ve himaye etmemeleridir. Nitekim, yanlýþlýkla (hataen) öldürmede âkilenin diyetle yükümlü tutulmasýnýn sebebi de budur.
1) Öldürenin meçhul olmasý, Eðer kâtil biliniyorsa kasâme usulü uygulanamaz. Þartlarý varsa, kasten öldürmede kýsâs, þibhü´l-amd ve hataen öldürmede ise diyet gerekir.
2) Öldürülende yara, vurma vb. öldürme eserinin bulunmasý gerekir. Bunlar olmazsa kasâme ve diyet gerekmez. Kendi kendine ölmüþ sayýlýr. Aðýz, burun, dübür ve cinsiyet uzvundan kan gelmiþ olsa yine bir þey, gerekmez. Çünkü bu yerlerden kan, bir harbe olmaksýzýn normal olarak gelir. Bununla onun öldürüldüðü anlaþýlmaz. Ancak kan, göz veya kulaktan gelmiþ olursa kasâme ve diyet söz konusu olur.
3) Öldürülenin insan olmasý. Hayvan için kasâme yoluna gidilmez.
4) Öldürülenin velileri tarafýndan mahkemeye dava açmasý. Çünkü kasâme bir yemindir. Yemin ise davasýz hukukî bir anlam taþýmaz.
5) Ýthaf edilenin suçu inkâr etmesi. Çünkü yemin inkâr edenin görevidir. Sanýk suçu itiraf ederse, kasâme söz konusu olmaz.
6) Dâvâcýnýn kasâme talebinde bulunmasý, Çünkü yemin teklif etmek davacýnýn hakkýdýr.
7) Maktülün bulunduðu yerin bir kimsenin mülkü veya yararlandýðý bir yer olmasý. Çünkü insanlar mülk edindiði veya kira akdi gibi bir yolla yararlandýðý yerin güvenliðinden sorumlu tutulabilir.
Büyük câmilerde, umûma ait cadde, köprü ve çarþýlarda veya ceza evinde bulunan mektûl için kasâme yapýlmaz. Çünkü bu yerler, bir kimsenin mülkü veya tasarrufunda olan yerler deðildir. Burada diyet beytülmâl tarafýndan ödenir. Mahalle mescidinde bulunursa, o mahalle halký kasameye davet edilebilir. Gemi, uçak, otobüs ve tren gibi araçlarda katili bilinmeyen bir ceset bulunsa, kasâme bu araçlarda bulunan kimselere yöneltilir. Çünkü bu araçlar onlarýn elinde sayýlýr.
Sonuç olarak, tasarrufu bir kimseye veya cemaate deðil de, müslüman toplumuna ait olan her yerde kasâme ve diyet fertlere gerekmez. Diyeti Devlet öder (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 286 vd; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, VIII, 392, 396; Meydanî, a.g.e, III, 174, 176; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VIII, 71 vd.; Ýbn.-Abidîn, Reddü´l Muhtar, V, 445 vd. ez-Zühayli, a.g.e, VI. 400.)
radyobeyan