Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Kar By: armi Date: 26 Þubat 2010, 20:16:17
KÂR



Bir malý satarken, alýþ fiyatýna veya mâliyeti üzerine eklenen fazlalýk.

Arapça karþýlýðý ribâ olup, sözlükte, mastar anlamý; kazanmak, kâr etmek demektir. Kur´ân-ý Kerîm´de þu þekilde kullanýlmýþtýr: "Onlar, doðruluða karþýlýk sapýklýðý satýn aldýlar. Fakat bu ticaretleri onlara kâr getirmedi" (el-Bakara, 2/16).

Alýþ-Veriþ genellikle kâr saðlamak veya ihtiyacý karþýlamak amacýyla yapýlýr. Ticaret meþrû olunca, kâr elde etmenin de meþrû olmasý tabiîdir.

Çünkü kâr, mal mübadelesinin semeresi olup, onsuz ekonomik bir hayat düþünülemez. Bu yüzden Ýslâm hukuku kârý yasaklamamýþtýr. Âyet ve hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiþ ve ekonomik hayatýn belirli ölçülere uyularak, kendi tabiî kurallarý içinde yürümesi amaçlanmýþtýr. Kârýn tabiî ve ahlâký ölçüler içinde oluþmasý esas alýnmýþtýr. Bu prensibin bir gereði olarak alýþ-veriþlerde çeþitli mallara yüzde hesabýyla bir kâr haddi belirlenmemiþtir. Genel olarak, arz ve talep kanunlarýna baðlý serbest rekabet esaslarý içinde kendiliðinden oluþacak fiyatlar ölçü alýnýr. Ancak bu prensibi korumak ve insanlarýn temel ihtiyaçlarýnýn istismarýný önlemek için, bir takým tedbirler öngörülmüþtür. Ribanýn yasaklanmasý, karþýlýksýz kazanç yollarýnýn kapatýlmasý ve gerektiðinde narha baþvurulmasý bunlar arasýnda sayýlabilir.

Alýþ-veriþlerde yalan, hile, aldatma, satýlan þeyin ayýbýný gizleme veya onu mevcut olmayan vasýflarla övme yasaklanmýþ, açýk, gerçekçi ve ma´kul ölçüler geliþtirilmiþtir. Kur´ân-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Ey iman edenler, birbirinizin mallarýný haram yollarla yemeyiniz. Ancak karþýlýklý rýzaya dayanan, meþrû bir ticaret yoluyla olmasý durumu müstesnadýr" (en-Nisâ, 4/29); "Allah alýþ-veriþi helâl, ribayý ise haram kýlmýþtýr" (el-Bakara, 2/275).

Kâr durumuna göre satým akdi þu kýsýmlara ayrýlýr:

a) Pazarlýkla (müsavemeli) satýþ:


Taraflarýn üzerinde anlaþtýklarý bir satýþ bedeli ile, malý mübâdele etmeleri. Burada alýþ fiyatý veya mâliyet açýklanmadan satýþ bedeli belirlenir. Pazarlýk bu fiyat üzerinden yapýlýr. Ýslâm hukukunda satýþ (bey´) denilince daha çok bu çeþit alýþ-veriþler akla gelir. Ýslâm bilginlerince, yanýlma ve yalan karýþma ihtimali az olduðu için müsâvemeli satýþ þekli tavsiye edilir. Alýcýya net kâr miktarý açýklanmaz. Fakat satýþ bedelinin içinde kâr da dahildir. Akde yalan, hile ve aldatma karýþýr, fiyat da fâhiþ gabin ölçüsünde yüksek olursa, akdi aþýrý yararlanma sebebiyle feshetmek mümkündür. Böyle bir durum yoksa, taraflarýn karþýlýklý rýza sonucu anlaþtýklarý bedelin miktarýna müdahale edilmez (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sânâyi V, 134; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, IV, 159; Hamdi Döndüren, Çaðdaþ Ekonomik Problemlere Ýslâmi Yaklaþýmlar, Ýstanbul 1988, s. 88, 89).

b) Murâbahalý satýþ: Alýþ fiyatý veya mâliyet üzerine belirli bir kâr ekleyerek yapýlan satýþ. "Bu malýn alýþ fiyatý veya mâliyeti yüzbin liradýr. Yirmibin veya yüzde yirmi kârla satýyorum" demek gibi. Murâbahalý satýþta, alýþ fiyatýnýn veya mâliyetin ve kâr miktar veya yüzdesinin müþteriye açýklanmasý gerekir. Bu, ana paranýn mislî yaný ölçü, tartý veya standart olup sayýyla alýnýp satýlan þeylerden olmasýný gerektirir. Ribâ (faiz) cereyan eden mislî mallar kendi cinsleriyle murâbahalý olarak mübâdele edilemez. Yüz gram altýný, yüz yirmi gram altýnla veya yüz kg. buðdayý yüz yirmi kg. buðdayla mübâdele etmek gibi. Aksi halde fazlalýklar ribâ (faiz) olur. Ancak cinsler deðiþik olursa kârlý satýlabilir. Ýki ton arpa karþýlýðýnda aldýðýmýz bir ton buðday, iki buçuk ton arpayla mübâdele edilirse, yarým ton arpa, kâr olur (es-Serâhsî, el-Mebsût, XIII, 82, 89; el-Kâsânî, a.g.e, V, 221).

c) Tevliye:
Alýþ fiyatý üzerinden, hiç kâr eklemeksizin satýþ yapmak demektir. Buna, baþa baþ satýþ yapmak da denir. Ancak, mâliyeti etkileyecek bir takým masraflar yapýlmýþsa ticaret örfüne göre bunlar eklenir. Bu takdirde satýþ yine kârsýz ve mâliyet üzerinden yapýlmýþ olur. Tevliyede, murâbahalý ve zararýna (vazîa) satýþlar gibi güvene dayanan bir satýþ þeklidir. Alýcý verilen bilgilere güvenerek akit yapar. Bu yüzden verilen bu bilgilerin doðru olmasý gerekir. Aksi halde alýcý için daha sonra akdi bozma veya aldanma miktarýný satýþ bedelinden düþürme gibi haklar doðar.

Hz. Peygamber Medîne´ye hicret etmek isteyince, Ebû Bekir (r.a) iki tane deve satýn aldý. Rasûlüllah (s.a.s) O´na þöyle dedi: "Bu iki deveden birisini bana aldýðýn fiyatla devret " Hz. Ebû Bekir bedelsiz vermek isteyince, Hz. Peygamber bunu kabul etmedi. Kârsýz satýþ çeþitli amaçlarla yapýlabilir. Malý elinden çýkarma isteði, nakit para sýkýntýsý, malýn moda veya mevsiminin geçmek üzere olmasý, alýcýya yardým etmek, müþteri tutmak ve benzeri düþünceler bunlar arasýnda sayýlabilir.

d) Vazîa (zararýna satýþ): Alýþ fiyatýnýn veya mâliyetin altýnda bir fiyatla satýþ yapmak. Bir kimse, malýný belirli bir kârla satabileceði gibi, hiç kârsýz hatta zararýna da satabilir. Zararýna satýþ da çeþitli amaçlarla yapýlýr. Alýcýya yardýmda bulunma, malý bir an önce paraya çevirme ve müþteriyi iþyerine alýþtýrma bunlar arasýnda zikredilebilir. Ancak satýcýnýn sýkýþýk durumundan, samimiyetinden veya malýn gerçek deðerini bilmeyiþinden yararlanarak iman deðerinin çok altýnda bir fiyatla satýn almaktan sakýnmak gerekir. Sahabe devrinde, alýþveriþlerde dürüst hareket edildiði, hile ve hud´a yoluna sapýlmadýðý, o devre ait çeþitli uygulamalardan anlaþýlmaktadýr. Ashab-ý kirâmdan Cerir b. Abdillah el-Becelî (ö. 51/671) birisinden bir at satýn almak ister. Satýcý atý 500 dirheme verebileceðini söyler. Cerir: "Bu at daha fazla eder, þu anda 600 dirhem veririm, fiyatý 800 dirheme kadar da arttýrabilirim" dedi. Satýcý: "Atým cidden bu kadar deðerli midir?" diye sorunca da; "At, belki 800 dirhemden de fazla edebilir, fakat ben daha fazla veremem" diye cevap verir. Bu sýrada çevrede bulunanlar Cerîr´e þöyle derler: "Atý 500 dirheme satýn alman mümkün iken fiyatý niçin bu kadar yükselttin?" Cerîr þu cevabý verir; "Biz, alýþ-veriþlerimizde hile yapmayacaðýmýz hususunda Allah´ýn Rasûlüne söz verdik" (Ýbn Hazm, el-Mûhallâ, Mýsýr 1389, IX, s. 454 vd).

Bir satým akdinde kâr miktarýný belirleyebilmek için her þeyden önce malýn ilk alýþ fiyatý veya kýymet arttýrýcý harcamalar gerektirmeyen mallarda kâr, doðrudan doðruya alýþ fiyatýnýn üzerine eklenir. Alýþ fiyatýna anapara (re´sü´l-mâl) denir. Bu, ilk alýcýnýn akitle ödemeyi üstlendiði bedeldir. Baþka bir deyimle, mala kendisiyle mâlik olunan ve akitle gerekli olan bedeldir. Akitten sonra, satýþ bedeli yerine baþka bir bedel üzerinde sözleþme yapýlsa, bu yeni bedel anapara sayýlmaz. Kârlý (murâbahalý) baþa baþ (Tevliye) ve zararýna (vazia) satýþlarda anapara veya mâliyet asýldýr. Klâsik Ýslâm hukuku kaynaklarýnda bir malýn üretim ve dolaþým safhasý, mâliyet bakýmýndan bir tutulmuþ ve ayrý olarak ele alýnmamýþtýr. Hanefîlerde, mâliyete eklenip eklenmeyecek harcamalarýn belirlenmesinde örfe aðýrlýk verilmiþtir. Bu konuda temel prensip, malýn kendisinde veya kýymetinde artýþ meydana getirme niteliðinde olan harcamalarýn alýþ fiyatýna eklenmesi, bu niteliði taþýmayanlarýn ise eklenmemesidir. Meselâ, nakliye, dikiþ, cilâlama, boyama gibi, malda artýþ saðlayan masraflar eklenebilecek, mal sahibinin (ilk alýcý) malýn alýmý, nakli ve pazarlamasý sýrasýnda kendi þahsý veya aile fertleri için yaptýðý yeme, içme, yatýp kalkma masraflarýyla, çoban, bekçi, doktor veya veteriner masraflarý eklenerek masraflar arasýndadýr (es-Serahsî, el-Mebsût, XIII, 80, 91; el-Kâsânî, a.g.e, V, 223; el-Fetâvâ´l-Hindiyye, III, 162; ibn Âbidin, Reddu´l-Muhtâr, IV, 155; Ali Haydar, Düraru´l-Hukkâm, I, 598; Hamdi Döndüren, Ýslâm Hukukuna göre Alým-Satýmda Kâr Hadleri, Balýkesir 1984, s. 103, 113).

Ýslâm hukukunda net maliyet hesabý, güvene dayanan bir satýþ niteliðindeki murâbaha, tevliye ve vazîa satýþlarýnda gereklidir. Satýcý kendi alýþ fiyatým müþteriye açýklamaksýzýn, belirleyeceði bir satýþ bedeliyle malýný satabilir. Hatta mala, piyasadaki rayiç fiyatlarýný ölçü alarak, yeni bir kýymet koyup, bu yeni deðer üzerinde bir kâr ilavesiyle satýþ yapmak da mümkündür. Yeter ki, alýcýyý yanýltacak ve onu etki altýnda býrakacak yanlýþ bilgiler verilmesin. Kârýn meþrû olmasý için, satýcýnýn iyi niyet kurallarýndan ayrýlmamasý ve alýcýya doðru bilgiler vermesi gerekir. Aksi halde gabin hali söz konusu olabilir ve alýcý lehine bazý haklar doðar (bk. Gabin mad.).

Ýslâm´da, çeþitli mallara yüzde üzerinden belirli kâr haddi uygulamasý getirilseydi ekonomik hayat zorluklarla karþýlaþýrdý. Çünkü kâr miktarýný dondurmak, o malýn alýþ fiyatýný veya mâliyetini tam olarak bilmeyi gerektirir. Bu ise her zaman net olarak hesaplanamaz ve akde hile karýþabilir. Diðer yandan ayný cins ve kalitedeki malýn mâliyeti tüccardan tüccara deðiþir. Sermayesi geniþ olan kimse, peþin para ile çok mal satýn alýr, kendi araçlarý ile nakleder; dükkâný kendi yeridir, kira ödemez. Bütün bu nedenlerle malý ucuza mâl eder. Diðer bir tüccarda bu imkânlar olmadýðý için, mâliyeti yüksek olabilir. Üretimdeki mâliyetler çok daha deðiþik etkenler yüzünden farklý olur. Ayný cins ve miktarda bir çok malýn mâliyetleri farklý olunca, yüzde kâr ilâvesiyle oluþacak satýþ bedelleri de farklý olacaktýr. Böyle bir piyasada ucuz fiyata satanlar alýcý bulur. Mâliyeti yüksek olduðu için pahalý satmak zorunda kalanlara, diðerlerinin elinde mal biterse, satýþ sýrasý gelecektir. Ýþte bu ve benzeri sakýncalar yüzünden, Allah Rasulü piyasa fiyatlarýna müdahale etmesi için kendisine baþvuran Sahâbilere þöyle buyurdu: "Þüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlýk ve bolluk veren, rýzýklandýran ancak Allah´týr. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canýna yapmýþ olduðum bir haksýzlýk sebebiyle hakkýný benden ister olduðu halde, Rabbine kavuþmak istemem" (Ebû Dâvud, Bûyû´, 49; Tirmizî, Bûyû´, 73; ibn Mâce, Ticârât, 27; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 327, III, 85, 106, 286).

Sonuç olarak Ýslâm´da saðlam bir ticaret ahlâkýnýn oluþmasý amaçlanmýþtýr. Alýþ-veriþe hile, hud´a, yalanýn karýþtýrýlmasý yasaklanmýþ, temel ihtiyaç maddelerini günün rayiç bedeli ile satanlarýn sadaka sevabý kazanacaklarý belirtilmiþ ve tüccarlarýn bununla bir toplum hizmeti yaptýklarýna iþaret edilmiþtir. Ancak iyi niyetin yeterli olmadýðý devirlerde esnaf ve tüccarý serbest ve kontrolsüz býrakmak temel ihtiyaçlarýn sömürülmesine yol açar. Üretim, daðýtým ve para gücünün kötüye kullanýlmamasý için devletin gerekli tedbirleri alarak üretici ve tüketiciyi korumasý arz ve talep dengesini saðlama gerekir. Bunun sonucunda üretici ve daðýtýcýya az gelmeyecek, alýcýda çok görünmeyecek bir piyasa fiyatý oluþur. Ýþte bu fiyatýn içinde yer alan, Ýslâm´da miktar ve oraný belirlenmemiþ bulunan kâr meþrû sayýlýr.


radyobeyan