Kamer suresi By: armi Date: 26 Þubat 2010, 20:05:18
KAMER SÛRESÝ
Kur´ân-ý Kerim´in ellidördüncü sûresi. Ellibeþ âyet, üçyüzkýrkiki kelime, bindörtyüzonüç harften ibarettir. Fasýlasý tâ harfidir. Sûre, hicretten önce müþriklerin mucize istemeleriyle ayýn yarýlmasý mucizesi gösterilmiþ fakat inkârcýlar sihir olduðunu ileri sürüp mucizeyi yalanlamalarý sonucu nazil olmuþtur. Sûre, adýný birinci âyette geçen "el-kamer" kelimesinden alýr.
Sûre, baþýndan sonuna kadar peygamberleri yalanlayanlarýn içinde bulunduklarý korku, kalplerinin sarsýlmasý ve onlara karþý takýnýlacak tavýrlarla doludur. Buna karþý müslümanlarýn huzur ve güven içinde olduklarý belirtilir. Sürede birbirini izleyen bölümler halinde peygamberleri yalanlayanlarýn baþýna gelen azab ve kötülük sahneleri anlatýlarak insanlarýn düþüncelerine hitab edilir. Onlarýn gerçeklerden kaçmalarýna karþýlýk Allah onlarý azab ve tehditle sarsmakta, sonuçta ise hidayete ermiþ müslümanlara müjdeler vermektedir.
Bu sûrede Rasûlüllah (s.a.s)´ýn davetine karþý inatçý bir tavýr takýnmalarýndan dolayý kâfirler ikaz edilmektedir. Ayýn yarýlmasý mucizesi, Hz. Peygamber (s.a.s)´in haber verdiði kýyametin gerçekliðine ve yakýn olduðuna apaçýk bir iþarettir.
"Kýyamet saati yaklaþtý ve ay yarýldý. Eðer (o kafirler, Hz. Muhammed (s.a.s)´in peygamberliðine delil olan bir âyet (mucize) görseler, (düþünmekten ve iman etmekten) yüz çevirirler ve; "devam edip giden (veya gelip geçici) bir sihir (dir) " derler" (el-Kamer, 293, 1-2).
Ay gibi büyük bir küre, inkârcýlarýn gözü önünde yarýlmýþ ve iki parçaya ayrýlmýþtýr. Öyle ki, bir parçasý daðýn bir tarafýnda bir parçasý da daðýn öbür tarafýnda görülmüþ ve sonra tekrar birleþmiþtir. Bu olay kâinatýn ezelî ve ebedî olmadýðýnýn açýk bir delili olarak inkârcýlarý sarsmýþtýr.
"Onlar (Peygamberleri) yalanladýlar ve (þeytanýn kendilerine süslediði) hevâlarýna uydular. Halbuki her emir (hayýr ve þer her iþ, takdir edilmiþ ve) karar kýlmýþtýr. Andolsun ki onlara (Kur´ân´da geçen eski kavimlerin haberleri ve âhiretle ilgili âyetler olduðu gibi) kendisinde (nehyedilen þeylerden ve inat ve kibirden) alýkoyacak mühim þeyler bulunan haberler gelmiþtir. Kur´ân yeterli bir hikmettir. (Eðer ona iman etmezlerse, azabýn gelmesinde onlara peygamberlerin) izhar (korkutma)larý) fayda vermiyor" (3-5).
Burada kâfirlerin tebliði ve daveti anlamadýklarý, tarihten ders almadýklarý ve âyetleri açýkça gördükten sonra dahi inanmadýklarý vurgulanmaktadýr.
"Öyleyse sen onlardan yüz çevir; o çaðrýcýnýn ne tanýnmýþ, ne görülmüþ bir þeye çaðýracaðý gün. Gözleri zillet ve dehþetten düþmüþ olarak, sanki etrafa yayýlýp serpilen çekirgeler gibi kabirlerinden çýkarlar. Boyunlarýný çaðýrana doðru uzatmýþ olarak koþarlarken, kâfirler derler ki, bu oldukça zorlu bir gün" (6-7).
Onlar kýyamet günü, kabirlerinden çýkýp, mahþer meydanýnda Allah´ýn huzurunda koþarak gidecekleri zaman inanýrlar. Ancak o zaman... Daha sonra kâfirlere Nuh, Ad, Semud ve Firavun kavimlerinin tarihlerinden örnekler verilerek bu kavimleri, peygamberlerini yalanlayarak azaba uðratýldýklarý ve kötü sona ulaþtýklarý anlatýlmaktadýr. Kur´ân-ý Kerim bu azaba uðratýlan kavimlerin isimlerini tek tek vermekle insanlarýn ibret almalarýný ister ve Allah Kur´ân-ý Kerimi öðüt-ibret-ders alýnsýn diye indirmiþtir: "Andolsun ki biz Kur´ân-ý düþünmek için kolaylaþtýrdýk. O halde (onu okuyup iman ederek) düþünen (öðüt alan) biri var mý?" (17).
Kur´ân-ý Kerim, geçmiþ toplumlarýn ibret verici tarihlerine deðindikten sonra, kâfirleri þu þekilde tehdid etmektedir: "Daha önceki toplumlar da sizler gibi inat içerisinde inkârlarýnda diretiyordu da Allah onlarý azaba uðrattý. Þimdi sizler de önceki toplumlarda olduðu gibi inkarýmýzda diretirseniz karþýlaþacaðýnýz sonuç, farklý olmaz. Bu Allah´ýn bir va´didir. Eðer bunun böyle olmasýný iþlemiyorsanýz, câhiliyyet hayatýný býrakýnýz. Þayet kendinize güveniyorsanýz veya güvendiðiniz güçleriniz varsa getirin onlarý, Allah´ýn bu kuralýndan hangi müþrik toplum kurtulmuþtur? Sizleri zelil edecek ve dizleriniz üzerine çöktürecek olan vakit uzakta deðildir. Haberiniz olsun ki, kýyametteki durumunuz daha da kötü olacaktýr..."
Sûreyi diðer sûrelerden ayýran en ayýrýcý özellik, zaman zaman korku ve ibret sahneleriyle dolu, geçmiþ kavimlerin helâk edilme tablolarýna yer vermesinin yanýnda zaman zaman da ümit ve müjdeleyici davet sahnelerini ihtiva etmesidir. Sûrenin tamamýnda sýkýntýlar içerisinde yalvarýp duran insanlarýn içinde bulunduðu korkunç azabýn anlatýmý yanýnda, böyle bir þeyin olmayacaðýný söyleyerek onlarý yalanlayanlarýn durumlarý gözler önüne serilir. Ýnkârcýlarýn bu seyirlerinde, kendi durumlarýný görüyormuþçasýna, inen darbeleri hissetme tablolarýna karþýlýk böyle bir durumun kendilerine gelmeyeceðine inanan insanlarýn durumunun daha da korkunç bir azabý gerektirdiði kaydedilir. Onlarý yakalayan azaptan söz edilir. Sûre yedi bölüm boyunca bu tür sahneleri peþi sýra tekrarlarken, sonlara doðru bambaþka bir hava ve bambaþka bir hale bürünür.
"Þüphesiz ki suçlular sapýklýk ve çýlgýn ateþler içindedirler. O gün yüzleri üstü ateþe sürüldüklerinde "Cehennemin tadýný tadýn " denir. Þüphesiz Biz her þeyi bir ölçüye göre yaratmýþýzdýr" (48-49).
"Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ýrmaklarýn baþýndadýrlar. Doðruluk makamýnda güçlü bir hükümdarýn katýndadýrlar" (54-55) bu fevkalade durum, huzur ve sükûnete iþaret ediyor. Çünkü burada yer alan muttakiler "cennetlerde ve ýrmaklarýn baþýndadýrlar."
Sûrenin sonunda Allah´ýn kýyâmet günü için bir hazýrlanmada bulunmadýðý, O´nun bir emrinin her þeye kadir olduðu ve O´nun "ol" emrine karþý gelinemeyeceði bildirilmektedir. Ancak kâinatýn nizamý ve insanoðlunun kaderi tayin edilmiþ olduðundan, dolayýsýyla herþey taktire baðlýdýr. Kýyamet, kiþilerin isteðine baðlý deðildir. Eðer inkârcýlar kýyamete inanmýyorlarsa diledikleri gibi davransýnlar. Fakat bilmelidirler ki herþeyi bilici olan Allah onlarýn durumlarýndan haberdardýr. Sadece Kur´an ve Sünnet yolunda yaþamayý amaç edinerek Allah yolunda yürüyen takva sahiplerinin, muttakilerin yeri Cennettir.
radyobeyan