Sahabe-i Kiram
Pages: 1
Hamza ibn-i Abdulmuttalib By: derya Date: 26 Þubat 2010, 17:13:50
Hamza ibn-i Abdulmuttalib (r.a.)

Allah´ýn Arslani ve Þehidlerin Efendisi


Mekke; çalýþmak, kazanmak, Ýbâdet etmek ve eðlenmekle geçen bir günden sonra derin bir uykuya dalmýþtý...

Kureyþliler uyurken, yataklarýnda dönüp duruyorlardý... Ancak bi­risi vardý ki, yataðýndan uzaktaydý. Aslýnda o, erkenden yataðýna gir­miþ, birkaç saat istirahat ettikten sonra büyük bir þevkle kalkmýþtý. Çünkü onun Allah´la bir randevusu vardý. O odasýndaki namaz kýldýðý yere gider. Rabbine yalvarýr ve ona duâ ederdi. Onun, devamlý yal­varýp yakaran göðsünün çýkardýðý sesten dolayý hanýmýnýn her uya­nýþýnda, kocasýna bir zarar gelmesinden korkup ona kendisine acýma­sýný ve uykusunu almasýný istediðinde o, gözyaþlarý, sözleriyle yarý­þýr bir halde ona þöyle cevap verirdi:

« Hatice! Artýk uyuma zamaný geçti!»

Onun durumu, Kureyþ´in dikkatini çekmiþse de henüz onlarýn uy­kularýný kaçýrmýyordu... O daha dâvasýnýn baþlangýcýndaydi. Sözünü gizlice ve fýsýldayarak söylüyordu.

O sýrada kendisine inananlar çok azdý.

Bu arada, ona inananlardan baþka, onu bütünüyle sevip sayan­lar, gönlü büyük bir özlemle ona iman etmeyi ve onun mübarek kafi­lesi içinde yürümeyi isteyenler vardý. Bunlara sadece; örf ve çevre­nin görüþleri, geleneklerin baskýsý ve onun bunun dedikodularý ara­sýndaki kararsýzlýklarý engel oluyordu.

Ýþte Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) amcasý ve süt kardeþi olan Hamza ibn-i Abdllmuttallb bunlardandý.

Hamza kardeþinin oðlunun yüceliðini ve olgunluðunu biliyordu. Onun dâvasýnýn aslýný ve özelliklerini çok iyi biliyordu.

O, kardeþinin oðlunu sadece amcasý olarak tanýmaz, onu karde­þi ve dostu olarak da tanýrdý... Çünkü Peygamber´le Hamza ayný soy­dandýlar ve yaþlarý birbirine yakýndý... Ýkisi birlikte büyümüþler, bir­likte oynamýþlar, birlikte kardeþlik yapmýþlar, baþýndan beri yolu adým adým birlikte yürümüþlerdi...

Eðer onlardan herbirinin gençliði bir yolda devam etseydi, Ham­za, hayatýn iyi þeylerini elde etmek ve Mekke´nin liderleri ve Kureyþ´in efendileri arasýndaki kendi yerini geniþletmek için kendi ak­ranlarýyla rekabete baþlardý. O sýrada Muhammed kendisine Allah´ýn yolunu aydýnlatmak üzere doðmuþ olan ruhunun ýþýklarýna, onu ha­yatýn gürültüsünden derin düþünceye ve hakla tanýþýp onu kabule ha­zýrlanmaya döndüren kalbinin konuþmasýna baðlanmýþtý...

Diyoruz ki, onlardan her birinin gençliði zýt bir yöne yönelseydi, þüphesiz Hamza´nýn yaþýtýnýn ve kardeþinin oðlunun faziletleri sahi­bini bütün insanlarýn gönüllerinde yüce bir yere yerleþtiren ve onun büyük geleceði için açýk bir tablo çizen büyük fazîlet ve özellikler bir an olsun aklýndan çýkmazdý...

O günün sabahýnda Hamza her zamanki gibi çýktý.

Kabe´nin yanýnda Kureyþ eþrafýndan ve efendilerinden bir grup gördü. Konuþtuklarýný dinlemek üzere yanlarýna oturdu.

Onlar Muhammed´den söz ediyorlardý.

Ýlk defa Hamza, kardeþinin oðlunun davasýndan dolayý onlarý bir endiþenin sardýðýný, onun hakkýndaki sözlerinde, kin, öfke ve acýlýðýn vurgulandýðýný gördü.

Daha önce onlar aldýrmýyorlardý yahut aldýrmaz görünüyorlardý.

Bugün ise yüzlerinde endiþe, keder ve öç alma isteði taþýyor­du...

Hamza onlarýn konuþmalarýna uzun uzun güldü. Onlarý abartýcý­lýkla ve iyi deðerlendirememekle suçladý...

Arkasýndan Ebû Cehil; Hamza´nm Muhammed´in davette bulun­duðu þeyin tehlikesini çok iyi bildiðini fakat o, Kureyþ uyuþunda, bir gün sabah olsun diye durumu hafife aldýðýný söyleyerek arkadaþlarýný uyardý. Fakat gerçekten Kureyþ´in sabahý kötü olmuþ, Hamza´nýn kardeþinin oðiunun iþi onlarýn aleyhine çýkmýþtý...

Nihayet onlar baðýra çaðýra ve tehditler savurarak oradan ayrýl­dýlar...

Hamza ise bazen gülümsüyor, bazen de üzülüyordu. Topluluk da­ðýlýp her biri kendi yoluna gittiðinde Hamza´nýn yeni fikir ve yeni dü­þüncelerle kafasý kazan gibi olmuþtu. Yeðeninin iþi onun karþýsýna çýkýyor ve yeniden onu kendi kendisine tartýþýyordu!.

Her günle birlikte, Hz. Peygamber´in dâvasý hakkýnda Kureyþ´in konuþmalarý artarak birbirlerine seslenirlerken günler geçti.

Konuþmalar uðraþmaya dönüþür ve Hamza uzaktan durumu kont­rol etmektedir.

Yeðeninin azmi onu hayrete düþürmektedir... Ýmaný ve davasý yolunda fedakârlýðý, Kureyþ´tn kendisi bazý fedakârlýk ve azimleriyle tanýnmýþ olmasýna raðmen bu onlarýn hepsi için yepyeni birþeydir!.

O gün bir þüphe Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) doðruluðu ve ahlâkýnýn bü­yüklüðü kounusunda birisini aldatabilseydi, bu þüphe, Hamza´nýn ak­lýna ulaþacak bir yol bulamazdý.

Hamza, çocukluðundan itibaren, temiz gençliðine, emin ve sa­mimi adamlýðýna kadar Muhammed´i en iyi tanýyanlardandý...

O, kendini tanýdýðý gibi, hatta kendini tanýdýðýndan daha fazla onu tanýrdý. Ýkisi, birlikte dünyaya geldiklerinden beri, birlikte büyüdük­lerinden beri, birlikte olgunluk çaðýna ulaþtýklarýndan beri Muham­med´in bütün hayatý güneþin ýþýklarý gibi temizdi!.. Hamza, bu hayat­ta ortaya çýkan tek bir þüpheyi hatýrlamaz. Onun bir gün olsun öfke­lendiðini, ümitsizlik gösterdiðini, tamahkârlýk yaptýðým, eðlendiðini ve aþýn sevinç gösterdiðini hatýrlamazdý.

Hamza sadece beden gücünü deðil, akýl ve irade gücünü de kul­lanýyordu...

Bu sebepten, tamamen doðruluk ve güvenirliðiyle tanýnan bir in­sana uymakta geç kalmak tabiî birþey deðildi. Böylece onun gönlü yakýn bir günde ortaya çýkacak bir olaya kadar onunlaydý...

Ve beklenen gün geldi...

Hamza yayýný aldý. Özel zevki ve sevdiði spor olan avla meþgul olmak için çöle gitmek üzere evinden çýktý... Çünkü o, av konusun­da üstün bir maharete sahipti...

Gününün bir kýsmýný çölde geçirdi. Avdan gelince, her zamanki gibi, evine dönmeden önce tavaf etmek için Kabe´ye gitti.

Kabe´ye yaklaþtýðý esnada, Abdullah Ýbn-i Cud´ân´ýn hizmetçisiyle karþýlaþtý. Kadýn onu görür görmez þöyle dedi:

« Ey Ebû Umare! Yeðenin Muhammed´e, Ebû´l-Hakem Ýbn-i Hiþam´ýn (Ebû Cehil´in) yaptýklarýný görmüþ olsaydýn neler yapmaz­dýn. O yeðenini orada otururken buldu, ona eziyet etti ve sövdü. Ya­ni yeðenin Ebû Cehil´den hoþuna gitmeyecek þeyler gördü».

Kadýn, Ebû Cehii´in Rasûlüllah´a (s.a.v.) yaptýklarýný anlattýktan sonra onun yanýndan ayrýldý.

Hamza onun konuþmasýný iyice dinlemiþti. Bir süre düþündükten sonra, elini yayýna uzattý ve onu omzuna yerleþtirdi. Daha sonra, Ebû Cehil´le karþýlaþmayý umarak hýzlý ve kesin adýmlarla Kabe´ye doðru yürüdü... Eðer onu, orada bulamazsa, buluncaya kadar her yerde ara­maya devam edecekti...

Fakat Kabe´ye varýr varmaz, Ebû Cehil´i Kabe´nin avlusunda Kureyþ efendilerinden bir grubun ortasýnda gördü...

Korkunç bir sessizlik içinde, Hamza Ebû Cehil´e doðru ilerledi. Sonra yayýný çýkarýp Ebû Cehil´in baþýna indirdi. Ebû Cehil´in baþý ya­rýldý ve kan akmaya baþladý. Yanýnda oturanlarýn hayreti geçmeden Hamza Ebû Cehil´e haykýrdý:

« Ben onun dini üzereyken sen Muhammed´e mi sövüyorsun. Ben de onun dediðini diyorum. Gücün varsa bunu bana da yap...»

Bir anda orada oturanlarýn tümü liderleri Ebû Cehil´in uðradýðý hakareti ve baþýndan akan kanlarý unutmuþtu. Onlarý yýldýrým gibi ku­þatan þu söz meþgul etmiþti. Muhammed´in düþündüðünü düþüne­rek ve onun söylediðini söyleyerek Hamza´nýn Muhammed´in dini üzerinde olduðunu ilân ettiði söz...

Hamza müslüman mý oluyor?

Kureyþ gençlerinin en güçlüsü ve en c suroluyor ha?...

Bu, Kureyþ´in önüne geçemiyeceði bir belâ idi. Hamza´nýn müs­lüman olmasý birçok iyi kimseyi müslüman olmaya teþvik edecek; Muhammed, etrafýnda davasýný destekleyip takviye edecek güç ve ce­sareti bulacak ve Kureyþ, bir gün put ve tanrýlarýný kýran balyozlarýn sesiyle uyanacaktý!...

Evet... Hamza müslüman oldu, gönlünün istediði iþi insanlara açýkladý. Ümidini yitirdiði için çekip giden þaþkýn topluluðu ve yarýk baþýndan akan kanlarýný yalayan Ebû Cehil´i terketti...

Hamza elini yine yayýna uzattý ve onu omzuna yerleþtirdi. Karar­lý adýmlarýyla ve üstün cesaretiyle evine giden yola düþtü.

Hamza kafasý çalýþan birisiydi ve iyi bir vicdana sahipti.

Evine dönüp günün yorgunluklarýný üzerinden atýnca düþünmek ve meydana gelen hadiseyi zihninden geçirmek üzere oturdu,..

Müslümanlýðýný nasýl ve ne zaman açýklamýþtý?

O, müslümanlýðýný hamiyet, kýzgýnlýk ve gücenme anlarýndan bi­rinde ilân etmiþti.

Yeðenine kötü davranýlmasý, hiçbir yardýmcýsý yokken ona hak­sýzlýk edilmesi, onun zoruna gitmiþ ve bundan dolayý öfkelenmiþ, Haþim oðullarýnýn þerefi için hamiyeti kabarmýþ, bunun üzerine Ebû Cehil´in baþýný yarmýþ ve onun yüzüne o sözü haykýrmýþtý.

Fakat bu; insanýn, atalarýnýn ve milletinin dinini, yýllarýn ve asýr­larýn dinini terketmesi, daha sonra o, henüz kurallarýný bilmediði, as­lýný pek az tanýdýðý yeni bir dini kabul etmesi ideal bir yo! muydu?...

Onun Muhammed´in doðruluðunda ve yolunun temizliðinde hiç­bir an þüphe etmediði doðrudur. Fakat bir kimsenin, gerekli olan bü­tün sorumluluk ve sonuçlarýyla, þimdi Hamza´nýn yaptýðý gibi bir öf­ke anýnda yeni bir dini kabul etmesi mümkün müdür!...

Sancaðýný yeðeninin taþýdýðý bu yeni davaya gönlü saygý besli­yordu...

Ama, onun bu davete uyan, ona inanan ve onu savunanlardan birisi olmasý takdir edilmiþti... Bu dine girmek için uygun vakit hangisiydi?

Öfke ve hamiyet aný mý? Yoksa düþünce ve tefekkür anlarý mýydý?

Böylece, onun iyi bir vicdana sahip olmasý ve düþüncesinin te­mizliði kesin ve ince bir þekilde düþünmek için bütün meseleye ye­niden eðilmesini gerektirdi.

Düþünmeye baþladý. Zihninin durmadýðý birkaç gün ve gözünün kapanmadýðý birkaç gece geçirdi.

Aklý vasýtasýyla gerçeði araþtýrýnca, bilgiye giden yol olarak þüp­heye sarýlýyordu.

Böylece, Hamza Ýslâm dâvasýný araþtýrmada aklýný kullanýp eski dinle yeni din arasýnda karþýlaþtýrma yapar yapmaz, gönlünde ata­larýnýn dinine duyulan fýtrî ve irsî arzu ve her yeniden korkma duy­gusunun sebep olduðu þüpheler uyandý.

Kabe, tanrýlarý ve putlarý, bu yontma tanrýlarýn bütün Kureyþ´e ve bütün Mekke´ye getirdiði dini þerefler hakkýndaki bütün hatýralarý uyandý...

Bütün bu geçmiþten, bu köklü eski dinden vazgeçmek, geçilme­si gittikçe zorlaþan bir tünel gibi göründü.

Hamza, bir insanýn atalarýnýn dinini bu kolaylýk ve çabuklukla ter-ketmesinin nasýl kolay olduðuna þaþtý. Yaptýðý þeye piþman ofdu. Fa­kat o, aklýna baþvurdu. Tek baþýna aklýnýn yetmiyeceðini anlayýnca, bütün samimiyet ve doðruluðuyla gaybe sýðýndý...

O, Kabe´nin yanýnda, hakký ve doðru yolu buimak için, samimi­yetle ve içi yanarak, kainattaki mevcut bütün güç ve nurlardan yar­dým istemek üzere yüzünü gökyüzüne çeviriyordu...

Haberin bundan sonrasýný bizzat Hamza´dan dinleyelim:

«Daha sonra Kabe´ye geldim. Göðsümü hakka açmasý ve benden þüpheyi gidermesi için Allah´a yalvarýp yakardým... Allah duârm ka­bul etti ve kalbimi kesin imanla doldurdu...

Sabahleyin Rasûlüllah´a (s.a.v.) gidip durumum hakkýnda ona bil­gi verdim. O da Allah´a kalbimi onun dininde sabit kýlmasý için duâ etti...»

Böylece Hamza kesin olarak müslüman olmuþtu...

Aliah Hamza´yla Ýslâm´ý aziz kýlmýþtý... O, Allah´ýn elçisini ve as­habýndan ezilenleri savunmak üzere güçlü ve vakarlý olarak durdu...

Ebû Cehil onun, müslüman saflarýnýn arasýnda durduðunu görün­ce, bunun açýkça bir savaþ olduðunu anladý. Kureyþ´Ý Peygamber´e ve ashabýna eziyet etmeye teþvik ediyordu. Kin ve öfkelerine ancak o yolla derman olacak bir iç savaþa hazýrlanmaya baþladý...

Tabiî, Hamza bütün eziyetlere engel olamadý... Fakat bununia be­raber onun müslüman olmasý bir kalkan ve zýrh olmuþtu. Nitekim bu, önce Hamza´nin sonra Ömer ibnu´l-Hattâb´ýn Ýslâm´a girmesinin ön­cülük ettiði birçok kabile için baþarýlý bir teþvik olmuþ ve bunun üze-rine kabileler akýn akýn Ýslâm´a girmiþlerdi...

Hamza, Ýslâm´a girmesinden itibaren bütün afiyetini, gücünü ve hayatýný, Allah´a ve dinine adadý. Hatta Peygamber (s.a.v.) ona þu bü­yük lâkabý verdi:

«Allah´ýn arslaný ve onun elçisinin arslaný...»

Müslümanlarýn düþmanla karþýlaþmak için çýktýklarý ilk seriyye nin emîri (baþkaný) Hamza idi...

Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) sancak verdiði ilk müslüman Hz. Hamza´ydý...

Bedir harbinde iki topluluðun karþýlaþtýðý gün, Allah´ýn ve onun elçisinin arslaný orada acaip þeyler yapýyordu!...

Kureyþliler, hezimet ve yenilgilerinden dolayý periþan bir halde Bedir´den Mekke´ye dönmüþlerdi. Ebû Süfyân da korka korka ve baþý önüne eðik olarak dönmüþtü. O, Ebû Cehil, Utbe ibn-i Rabiâ, Þeybe ibn-i Rabiâ, Umeyye ibn-i Halef, Ukbe ibn-i Ebî SVluâyt, el-Esved ýbn-i Abdilesed el-Mahzûnî, el-Velîd ibn-i Utbe, en-Nazr ibnu´l-Haris ibn-i Saîd, Turne ibn-i Adiyy gibi Kureyþ efendilerinin ve onlar gibi daha birçok kahramanýný savaþ alanýnda býrakmýþtý.

Kureyþ, bu kötü hezimeti barýþ içinde hazmedemiyordu. Kent sinin, þerefinin ve ölülerinin öcünü almak için hazýrlanýyordu.

Ve Kureyþ savaþa karar vermiþti...

Kureyþ kabilesiyle Ebû Süfyân komutasýnda diðer anlaþmalý arab kabilelerinin birlikte çýktýklarý Uhud savaþý geldi.

Kureyþ´in liderleri bu yeni savaþlarýnda iki kiþiyi hedef almýþ­lardý...

Peygamber (s.a.v.) ve Hamza (r.a.)

Evet... Savaþa çýkmadan önceki konuþmalarýný ve görüþmelerini dinleyen kimse, Hz. Peygamber´den sonra Hamza´nýn nasýl savaþta hedef alýnan kiþi olduðunu anlardý.

Savaþa çýkmadan önce, Hamza´nýn iþini bitirecek adamý seçti­ler. Bu Habeþii bir köleydi. Mýzrak atmada üstün bir maharete sahip­ti. Onun savaþtaki bütün rolünün, Hamza´yý avlamak ve mýzraðiyla ona öldürücü bir darbe indirmek olduðunu söylediler. Ona, savaþýn sonu ve gidiþi nasýl olursa olsun, bundan baþka bir þeyle meþgul olmamasýný tenbih ettiler.

Ona pahalý ve büyük bir fiyat vâ´dettiler: Hürriyetini... Adý «Vah­þî» olan bu adam Cubeyr ibn-i Mut´im´in kölesi idi... Cubeyr´in amca­sý Bedir´de ölmüþtü. Cubeyr ona þöyle dedi:

« Ýnsanlarla birlikte savaþa çýk, eðer Hamza´yý öldürürsen, hür­sün».

Sonra, daha fazla tahrik etmesi ve istedikleri gayeye sevketmesi Ýçin onu Ebû Süfyan´ýn hanýmý Hind bint-i Utbe´ye gönderdiler.

Hind Bedir savaþýnda babasýný, amcasýný, kardeþini ve oðlunu kaybetmiþti. Ona, bunlarýn bazýsýný bizzat Hamza´nýn öldürdüðü, bazý­larýnýn ölümlerinde de onun payý olduðu söylenilmiþti...

Bu yüzden, maceranýn gerektirdiði fiyat ne olursa olsun, o, er­kek ve kadýn Kureyþliîerin çoðunu sadece bir þey için, yani Ham­za´nýn baþýný elde etmek için savaþa çýkmaya teþvik ediyordu!...

Savaþa çýkmadan önce birkaç gün bekledi. Yegâne iþi Vahþî´nin zihnine bütün kinini boþaltmak ve onun aleyhinde yapacaðý hareketi tasarlamaktý... Hamza´yý öldürmede baþarýlý olursa, ona bir kadýnýn eþya ve süs olarak sahip olduðu deðerleri vadetti. Kinli parmaklarýy­la kýymetli inciden küpesini ve boðazýnda dizili altýn gerdanlýklarýný tutup gözleri Vahþî için.dönerek:

« Eðer Hamza´yý öldürürsen, bunlarýn hepsi senin!!!...» dedi.

Vahþî´nin aðzýnýn suyu aktý... Aklý, özlemle, hürriyetini kazana­caðý ve artýk köle olmýyacaðý, Kureyþ kadýnlarýnýn Üderî, Kureyþ´in liderinin hanýmý ve Kureyþ´in efendisinin kýzýnýn boynunu süsleyen bu zînetlere sahip olarak döneceði savaþa gitti.

Öyleyse istiþareler ve harptekiler açýk ve kesin bir þekilde Ham za´yi (r.a.) istiyordu.

Uhud savaþý geldi...

Ýki ordu karþýlaþtý.., Hamza, savaþ elbisesini giymiþ ve göðsün de, çarpýþma anýnda takmayý alýþkanlýk haline getirdiði deve kuþu tü yü olduðu halde ölüm-kalým alanýnýn ortasýndadýr.

O, çarpýþmaya baþladý, önüne bir baþ gelmesin, kýlýcýyla hemen onu koparýyordu. Müþriklerin arasýnda dövüþerek yürüyordu. Sanki ölümler onun emrindeydi. O, ölümleri istediðine fýrlatýyor, onlar da o kimsenin tam kalbinin ortasýna isabet ediyordu.

Müslümanlarýn hepsi hücuma geçtiler, kesin zafere yaklaþtý!; ve hattâ Kureyþ topluluðu korkup geri çekilmeye baþladý. Eðer ok­çular daðýn tepesindeki yerlerini terkedip hezimete uðrayan düþma­nýn ganimetlerini toplamak için savaþ alanýna inmeselerdi... Eðer on­lar yerlerini terkedip Kureyþ süvarüeri için geniþ bir gedik açmasa-lardý Uhud savaþý bütün Kureyþ´e, erkeklerine, kadýnlarýna hatta at­larýna ve develerine bir mezar olacaktý!...

Kureyþ süvarileri ansýzýn müslümanlarý gerilerinden çevirdi. Ka­na susamýþ çýlgýn kýlýçlarý müslümanlar içinde çalýþmaya baþladý... Müslümanlar yeniden kendilerine gelmeye ve Kureyþ ordusunun ge­ri çekildiklerini görünce silahlarýný býrakmýþ olanlar tekrar silâha sa­rýlýyorlardý... Fakat ani karþýlaþma aGimasýz ve çok sert idi.

Hamza olanlarý gördü ve gücünü, gayretini ve enerjisini bir kat daha artýrdý.

O, saðýyla, soluyfa, önüyle ve arkasýyla vuruþmaya baþladý. Vahþî de onu gözetlemekte, darbesini ona doðru yöneltmek için hâin fýrsa­týný kollamaktaydý.

Býrakalým da olayý Vahþî kendi sözleriyle anlatsýn:

« Ben Habeþistanlýydým. Habeþistanlýlar qibi mýzrak atar, isabet ettiremediðim pek az olurdu. Ýnsanlar karþýlaþýnca Hamza´yý gö­zetlemeye çýktým. Nihayet onu boz deve gibi insanlarýn ortasýnda gör­düm. Kýlýcý ile insanlarý biçip geçiyor ve önünde hiç bir þey dura-mýyordu... Vallahi, onun için hazýrlanýyordum. Onu yere düþürmek ve­ya bana yaklaþmasý için bir aðacýn arkasýna gizlendiðim sýrada Sibâ´ ibn-i Abdiluzza önüme geçti. Hamza ona þöyle haykýrdý: Yanýma gel, ey Sünnetçi kadýnýn oðlu! Arkasýndan O´na bir darbe indirdi ama ba­þýna isabet ettiremedi...

O sýrada mýzraðýmý salladým ve istediðim þekilde attým. Mýzrak memesine batýp ayaklarýnýn arasýndan çýkmýþtý. Bana doðru yürüdü, ama düþüp þehîd oldu...

Yanma gelip mýzraðýmý aldým, sonra çadýrlarýn bulunduðu yere döndüm ve bir çadýrýn içine oturdum. Çünkü benim baþka bir isteðim yoktu. Onu, kölelikten kurtulmak için Öldürmüþtüm...»

Býrakalým Vahþî (r.a.) sözünü tamamlasýn:

«Mekke´ye dönünce kölelikten azâd edildim. Mekke fethedilip Rasûlüllah [s.a.v.) oraya girinceye kadar Mekke´de kaldým. Rasûlül-lah (s.a.v.) Mekke´ye girdikten sonra ben de Taife kaçtým.

Müslüman olmak için Taif heyeti Rasûlüllah´a (s.a.v.) gitmek üze­re yola çýktýðýnda bütün yollar bana kapanmýþtý. Kendi kendime þöyle dedim: Þam´a mý gideyim, Yemen´e mi, yoksa baþka bir yere mi?...

Vallahi son derece üzgün olduðum bir sýrada bir adam bana: «Ya­zýklar olsun sana! Allah´ýn Rasûlü, dinine giren hiç kimseyi öldür­müyor...» dedi.

Yola çýktým, Medine´ye Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) yanma geldim. Beni ancak ayakta ve önünde Kelime-i Þehâdeti getirirken gördü. Beni gö­rünce: «Sen Vahþi misin?!» dedi. Ben de: «Evet yâ Rasûlellah!» de­dim. «Anlat bakalým Hamza´yý nasýl öldürdün?» dedi. Sözümü bitirin­ce; «Yazýklar olsun sana, yüzünü bana gösterme!» O günden sonra, beni görmemesi için, Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) bulunduðu yoldan geçmez­dim. Rasûlüllah (s.a.v.) vefat edinceye kadar böyle yaptým.

Müslümanlar, Yemame´de Müseylemetü´l-Kezzâb´la savaþmaya çýkýnca ben de onlarla birlikte çýktým. HamzaTyý öldürdüðüm mýzraðý­mý da yanýma aldým. Ýnsanlar karþýlaþýnca, Müseylemetü´l-Kezzâb´ý ký­lýcý elinde, ayakta iken gördüm. Onun için hazýrlandým. Mýzraðýmý sal­ladým ve istediðim þekilde attým. Mýzrak ona isabet etmiþti...

Eðer bu mýzraðýmla insanlarýn en hayýrlýsý Hamza´yý öidürmüþ-sem, Allah´ýn beni baðýþlamasýný dilerim. Çünkü onunla insanlarýn en kötüsü Müseylime´yi de öldürdüm...»

Böylece Allah´ýn ve onun elçisinin arslaný þerefli bir þekilde þe­hîd düþmüþtü!...

O´nun hayatý gürültülü olduðu gibi, vefatý da gürültülü olmuþtu...

Düþmanlarý onu öldürmekle yetinmemiþlerdi... Onlar sadece Hz. Peygamber ve amcasý Hz. Hamza´yý istedikleri bu savaþta Kureyþ´in bütün hayvan ve adamlarýný asker yapan kimselerdi...

Ebû Süfyan´ýn hanýmý Hind bint-i Utbe emretmiþti. Vahþi´ye Ham-za´nýn ciðerini getirmesini emretmiþti. Habeþli, bu çýlgýn isteðe ce­vap vermiþti. Hind´e ciðeri getirdiðinde ona sað eliyle ciðeri veriyor, sol eliyle de ondan, görevini yerine getirmenin mükâfatý olarak küpe ve gerdanlýklarý aiýyordu...

Bedir´de müslümanlann öldürdüðü Utbe´nin kýzý, þirk ordusunun ve putçuluðun komutaný Ebû Süfyan´ýn hanýmý çiðnedi... Bu ahmaklý­ðýn kin ve düþmanlýðýna þifâ vermesi ümidiyle Hamza´nýn ciðerini çið­nedi. Fakat ciðer diþlerine sert geldi ve onu yutamadý. Aðzýndan çý­kardý. Yüksek bir kayanýn üstüne çýktý ve þu mýsralarý haykýrmaya baþladý:

«Biz size Bedir´in karþýlýðýný verdik. Halbuki savaþtan sonra savaþ deliliktir. Ne Utbe, ne kardeþim, ne onun amcasý, Ne de genç devem için sabrým kalmýþtý. Ýçimi rahatlattým ve adaðýmý yerine getirdim. Vahþî, kalbimin kinini giderdi...» Savaþ bitti, müþrikler develerine bindiler, Mekke´ye dönmek üze­re atlarýný sürdüler...

Rasûlüllah (s.a.v.) ashâbýyla birlikte, þehîdlere bakmak için sa­vaþ alanýna indi.

Orada, vadinin ortasýnda, canlarýný Allah´a satan, onlarý büyük Rabblerine makbul kurbanlar olarak takdim eden ashabýnýn yüzlerini incelerken birden bire durdu... Baktý ve sustu... Diþlerini sýktý... Göz­lerini kapattý...

Arab ahlâkýnýn bu çirkin vahþiliðe düþeceðini ve bir olunun sedinin, Allah´ýn arslaný ve þehîdlerin efendisi, þerefli þehîd, amcasý Hamza ibn-i Abdilmuttalib´in cesedini gördüðü þekilde organlarýnýn parçalanmasýný asla tasavvur edemiyordu...

Hz. Peygamber kaderin þimþeði gibi parlayan gözlerini açtý... Gözleri amcasýnýn cesedi üzerinde þöyle dedi:

« Seni kaybetmek gibi bir musibetle asla karþýlaþmýyacaðim. Þimdiye kadar ben, þu andakinden daha öfkeli olmadým...»

Sonra ashabýna dönüp:

«Hamza´ntn kýzkardeþi Safiyye´nîn üzülmesinden ve benden sonra bir âdet olarak kalmasýndan korkmasaydým, Hamza´yý açýkta bý­rakýr, onun vahþî hayvanlar ve kuþlar tarafýndan yenmesine müsâade ederdim. Onlardan mutlaka otuz kiþinin organýný keseceðim!» dedi.

Peygamber´in ashabý haykýrdý:

« Vallahi, eðer bir gün Allah bizi onlara galib getirirse, Arab-lardan hiç kimsenin görmediði bir þekilde onlarýn organlarýný kese­ceðiz!!...»

Fakat, Hamza´ya þehidliði ikram eden Allah, onun þehadetinden dolayý ebediyete kadar adaleti koruyan büyük bir ders için fýrsat ver­mekle ve ceza ve kýsasta bile merhameti vacib ve farz kýlmakla, ona bir defa daha ikramda bulunmaktadýr.

Böylece, Rasûlüllah (s.a.v.) biraz önceki tehdidini bitirir bitirmez, daha yerinden ayrýlmadan þu âyet-i kerimeler vahyedildi:

«Rabbinîn yoiuna, hikmet ve güzel Öðütie çaðýr; onlarla en güzel þekilde tartýþ; doðrusu Rabbin, kendi yolundan sapanlarý daha iyi bi­lir. O, doðru yolda olanlarý da en iyi bilir. Eðer ceza vermek isterse­niz, size yapýlanýn ayniyle mukabele edin. Sabrederseniz, andolsun ki bu, sabredenler için daha iyidir. Sabret, senin sabrýn ancak Al­lah´ýn yardýmiyladýr, onlara üzülme, kurduklarý düzenlerden de endiþe etme. Allah þüphesiz sakýnanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir». (Nâhl/125-128)

Bu âyetlerin bu yerde nazil olmasý, ecrini Allah´ýn verdiði Hamza [r.a.) için en iyi ikram idi.

Rasûlüllah (s.a.v.) onu çok severdi. Daha önce de belirttiðimiz gibi o, sadece sevgili amcasý deðildi...

onun süt kardeþiydi...

Çocukluk arkadaþýydý...

Hayatý boyunca dostuydu

Bu veda dakikalarýnda, Rasûlüllah (s.a.v.) onu uðurlayacak, sa­vaþýn bütün þehidleri sayýnca ona namaz kýlmaktan daha iyi bir se­lâm bulamadý...

Böylece, Hamza´nýn cesedi, onun savaþtaki gayretine þâhid olan ve kanlarýný baðrýna basan savaþ alanýndaki namaz yerine taþýndý. Ra­sûlüllah (s.a.v.) ve ashabý onun namazýný kýldýlar. Daha sonra baþka bir þehîd getirildi. Peygamber onun namazýný kýldý. Sonra o kaldýrýl­dý ve Hamza yerinde býrakýldý, üçüncü bir þehîd getirildi. Hamza´nýn yanýna konuldu. Rasûlüllah (s.a.v.) o ikisine namaz kýldý...

Böylece, arka arkaya bütün þehîdler getirildi. Rasûlüllah (s.a.v.) yanlarýnda Hamza olmak üzere onlarýn herbirine namaz kýlýyordu. Öy­le ki Rasûlüllah (s.a.v.) o gün amcasýna yetmiþ namaz kýlmýþ oldu...

Hz. Peygamber savaþtan evine dönerken yolda Abduleþhel oðul­larý kadýnlarýnýn þehidlerine aðladýklarýný duydu. Þefkat ve sevgisi­nin çokluðundan: Fakat Hamza için aðlayanlar yok dedi.

« Fakat Hamza

Sa´d Ýbn-i Muâz bu sözü duyup kadýnlar onun amcasýna aðlarsa gönlü hoþ olur zannýyla Abduleþhel oðullarýnýn kadýnlarýna koþar ve onlara Hamza´ya aðlamalarýný emreder, onlar da emri yerine getirir­ler. Hz. Peygamber onlarýn aðlamasýný duyar duymaz yanlarýna çýkar ve:

« Ben bunu kasdetmedim. Dönünüz, Allah size merhamet et­sin. Bugünden sonra aðlamak yok».

Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) ashabý Hamza´ya aðýt söyleme ve yüce ha­yatýný övmede yanþa girmiþlerdir..

Hassan Ýbn-i Sabit uzun bir kasidede onun hakkýnda þöyle de­miþtir.

Fani olan bu yurttan (dünyadan) vazgeç de. Cömert Hamza´ya aðla

Süvarilerin atlan korkudan geri durduklarýnda o, ormandaki as­lan gibi yiðitçe savaþandýr.

O, Haþim oðullarýnýn tepesindeki beyazlýktýr.

O hakký býrakýp batýlla uðraþmamýþtýr.

Sizin kýlýçlarýnýzýn arasýnda þehid düþtü.

Onu öldürdüðü için Vahþî´nin elleri çolak olsun.

Abdullah ibn-i Ravaha da þunlarý söylemiþtir: Gözüm yaþ döktü, o göz, yaþý dökmeyi haketti. Aslýnda, þu öldürülen adam,

Hamza mý? dedikleri sabah Tanrý´nýn Aslani´na ne aðlama ne de sýzlama fayda verir.

Onun öldürülüþüyle, bütün müslümanlar, bu arada Peygamber bir belâya uðramýþtýr.

Ebû Ya´lâ! Sana ait direkler yýkýldý.

Sen, þeref ve þan sahibisin, iyilik seversin ve akrabayla ilgilenirsin.

Rasûlüllah´ýn (s.a.v.) halasý ve Hamza´mn kýzkardeþi Safiyye Bint Abdilmuttalip de þu þiiri söylemiþtir:

«Arþýn sahibi, Hakk´m Tanrýsý, onu, Ýçinde yaþayacaðf Cennet´e ve sevince çaðýrdý.

Bu, bizim Kýyamet gününden Hamza için umduðumuz en iyi ne­ticedir.

Vallahi, saba rüzgârý estiði sürece kavminin efendisi olan Allah´­ýn aslanýna aðlayarak ve üzülerek, yolculukta ve yolculuk dýþýnda seni asla unutmýyacaðým.

O, her kâfire karþý Ýslâm´ý savunur.

Diyorum ki, onun ölümü kabilemin þerefini yükseltmiþtir.

AÝIah ona bir kardeþ ve yardýmcýdan daha iyisini versin.»

En iyi mersiye onun hatýrasýný estirirken savaþ þehitleri arasýn­da onu görüp cesedinin baþýnda durduðu sýrada Hz. Peygamber´in þu sözleri de onun içindi:

«Allah sana rahmet etsin, sen bildim bileli hep sýla-i rahme önem verir ve hep iyilikler iþlersin».

Hz. Peygamber´in (s.a.v.) yüce amcasý Hamza´dan dolayý baþýna gelen felâket çok aðýrdý... Ona sabretmek zor bir iþti. Ancak kader Allah´ýn Rasûlüne en güzei teselliyi saklýyordu.

Uhud´dan evine giden yolda Hz. Peygamber´in karþýsýna, babasý, kocasý ve kardeþi savaþta þehîd olan, Dînar oðullarýndan bir hanýme­fendi çýktý...

Savaþtan dönen müslümanlarý görünce, savaþ haberlerini sormak üzere onlara koþtu.

Ona, kocasýnýn, babasýnýn ve kardeþinin öldüðünü haber verdi­ler...

O, hemen, merak içinde onlara:

«Ya, Allah´ýn Rasûlü ne yaptý?» diye sordu.

Onlar:

« Ýyidir...

O, Allah´a hamdolsun istediðin gibidir» dediler.

Kadýn:

« Bana, onu gösterin de gözümle göreyim» Rasûlüllah (s.a.v.) yaklaþýncaya kadar onun yanýnda durdular. Ka­dýn Hz. Peygamber´i görünce þöyle diyerek ona doðru koþtu: - Senden sonra her musibet hafif kalýr...»

Evet...

Bu, en güzel ve en kalýcý teselli idi...

Peygamber, bu eþsiz olaya gülümsedi. Cömertlik, dostluk ve fe­dakârlýk dünyasýnda bunun bir benzeri yoktu...

Ayný anda, babasýný, kocasýný ve kardeþini kaybeden daðlan yý­kan haberi iþittiði an öiüm haberini veren kimseye cevabý:

«Rasûlüllah (s.a.v.) ne yaptý?» olan, zavallý, zayýf bir hanirr

fendi...

Bu Allah´ýn aslaný ve þehîdlerin efendisinden dolayý, Hz Pý gamber´e iyi bir teselli vermek için kaderin, çizimini ve zamanlama­sýný çok iyi yaptýðý bir olaydý. [1]

[1] Hald Muhammed Halid, Sahabe Hayatýndan Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/437-451.


radyobeyan