Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Kabir By: armi Date: 25 Þubat 2010, 21:22:46

KABÝR




Mezar, ölen kimsenin topraða gömüldüðü yer. Çoðulu "kubûr" dur.

Ýnsan, ruh ve bedenden meydana gelen bir canlýdýr. Ruhun yaratýlýþý bedenden öncedir. Buna göre insan hayatýnýn devreleri dörde ayrýlabilir. Birincisi, yaratýldýðý zamandan bedene ruh üfleninceye kadar ruh devresi.

Kur´an-ý Kerîm´de ruhlarýn topluca yaratýlmasýndan sonra Cenâb-ý Hakk´ýn ilk uyarý ve tebliði þöyle ifade edilir: "Hani Rabbin, Âdemoðullarýndan, onlarýn sulhlerinden zürriyetlerini çýkarýp kendilerini nefislerine þahit tutmuþ; ben sizin Rabbiniz deðil miyim? demiþti. Onlar da; evet rabbimizsin, þahit olduk, demiþlerdi. Ýþte bu þahitlendirme, kýyamet günü; bizim bundan haberimiz yoktu dememeniz içindi" (el-A´raf, 7/172). Ýkinci safha, dünya hayatýdýr. Doðumla baþlar, ölümle sona erer. Dünya hayatýnýn amacý, kimin nasýl fiil ve hareketlerde bulunacaðýný denemek, sonuçlarý tesbit etmektir (bk. el-Mülk, 67/2, el-Bakara, 2/155). Üçüncü safha, kabir hayatý olup, ölümle baþlar, kýyamet gününe kadar devam eder. Dördüncü safha ise, kýyametin kopmasýyla sonsuza kadar sürecek olan ahiret hayatýdýr.

Kabir hayatý, bir bakýma ahiretin giriþ kapýsý ve baþlangýcý sayýlýr. Ölen kimse, ister kabre defnedilsin, yýrtýcý hayvanlarca parçalansýn; ister ateþte yanýp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun, onun için kabir hayatý baþlamýþ olur. Münker ve Nekir melekleri kabir sorgulamasýný yapar. Rabbini, peygamberini ve dini sorar. Bu sorgudan sadece peygamberler ve çocuklar muaftýr.

Ehl-i Sünnet inancýna göre, kâfirlere ve bazý günahkâr müminlere kabir azabý vardýr. Kabir, iman ve salih amel sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe; kâfirler için de Cehennem çukurlarýndan bir çukurdur. Kabir hayatýnýn, azap þeklinin mahiyeti hakkýnda, âlimler ayrý görüþler ileri sürmüþlerdir. Azabýn ruha, bedene veya her ikisine birlikte yapýlmasý, sonucu deðiþtirmez. Çünkü salih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaþarken, kâfirler, büyük bir sýkýntý ve ýzdýrap içinde bulunacaklardýr (Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, terc Þerafeddin Gölcük, Ýstanbul 1980, s. 235, 237: es-Sâbûnî, Mâtürîdî Akaidi, terc. Bekir Topaloðlu, Ankara 1979, s. 185; Taftazânî, Þerhu´l-Akaid, s. 251; Tirmizi, Kýyâme, 26; Müslim, Ýman, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26; Münâvî, Feyzu´l-Kadîr, Beyrut 1972, III, 29).

Kabirdeki ölü cennetlik (said) bir kimse ise, onun ruhu Cennet´e gider, eðer günahkâr ve cehennemlik (þâkî) ise, Cehennem´in yanýna gider. Bir kýsým ruhlar da berzah´ta bulunurlar ki, burasý ne Cennet ne de Cehennem´dir.

Bazý âlimlere göre, saidlerin rûhu Cennette olmakla birlikte kabirleriyle olan baðlantýlarý kesilmez. Bu irtibat özellikle cum´a gecesi ve gündüzü ile cumartesi gecesi güneþ doðuncaya kadar, pek canlý bir þekilde devam eder. Saidlerin ruhlarý dünya haberlerini izleme imkâný bulabilirler Vefat edip yeni gelenlere dünyadan haber sorarlar. Kendilerini ziyarete gelenlerin selâmýný duyarlar, hatta izin verilirse, selâma karþýlýk vermeleri de mümkündür (ez-Zebîdî, Tecrîd-i Sarih, Terc. Kâmil Miras, Ankara 1985, IV, 504, 505)

Kabirlerin hazýrlanýþý:


Kabir hazýrlanýrken þu hususlara dikkat edilmelidir Kabir, bir adam boyu veya göðüs hizasýna kadar kazýlýr. Ölüyü daha iyi koruyacaðý düþüncesiyle kabir daha derin açýlabilir. Toprak sert ise kabrin kýble tarafýna bir lahd (oyuk) açýlýr. Eðer lahd açýlmakla toprak göçecek kadar yumuþak olursa o zaman kabrin ortasýnda ölünün sýðacaðý kadar bir yer açýlýr ve oraya defnedilir.

Ýslâm müctehidleri ve fakihleri, kabirlerin kireç ve benzeri ile yapýlmasýnýn, kendi topraðýna ilâve edilerek yükseltilmesinin, üzerine kubbeli bina yapýlmasýnýn, taþýna övücü veya kadere sitem edici kelimeler yazýlmasýnýn caiz olmadýðý konusunda görüþbirliði içindedir. Buna karþýlýk kabrin, yerden bir-iki karýþ yükselmesi, þeklinin deve hörgücü gibi olmasý, kerpiçle yapýlmasý, kabrin baþ tarafýna bir taþ konulmasý ne ölünün isminin yazýlmasýnda bir sakýnca görülmemiþtir. Ancak kabrin üstüne mescit gibi bina inþa edilerek buranýn mabed edinilmesi hadisle yasaklanmýþtýr.

Hz. Âîþe (r.a), Resulullah (s.a.s)´ýn son hastalýðýnda þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: "Allah, Yahudi ve Hristiyanlara lânet etsin, Onlar, peygamberlerinin kabrini mabed haline getirdiler." Hz. Âîþe diyor ki: "Eðer bundan korkulmasaydý, Hz. Peygamberin kabri dýþarýdan belli olacak þekilde yapýlacaktý" (Buhâri, Cenâiz, 916). Peygamberin ve Hz. Âîþe´nin ifadelerinden; kabrin dýþ þekli üzerinde titizlikle durulmasýnýn ve bazý yasaklar konmasýnýn sebebinin tevhit inancýný korumak ve insanlarýn þirke düþmelerini önlemek olduðu anlaþýlmaktadýr.

Diðer yandan Ýslâm dini, israfý yasaklamýþtýr. israf, malýn lüzumsuz yere ve ölçüsüz harcanmasý, sarfedilmesi demektir. Aç, çýplak, ilaçsýz, tahsilsiz. eþsiz, iþsiz, muhtaç müslümanlara yardým etmek yerine, büyük masraflarla heybetli, süslü ve masraflý kabirlerin bina edilmesi israf sýnýrlarý içine girebilir.

Cenaze için namaz kýlýndýktan sonra cemaatle birlikte yaya veya ihtiyaç olunca araç vasýtasýyla kabristana gidilir. Derince ve uygun boyda açýlan kabre cenazeyi gömmek farz-ý kifayedir. Cenazeyi taþýyanlar gibi kabre indirenlerin de; "Bismillah ve ala milleti Resulullah" demeleri müstehabtýr.

Ölü, kabirde yüzü kýbleye gelmek þartýyla sað yaný üzerine yatýrýlýr. Sonra kefenin düðümleri çözülür. Kabrin tahtasý dizildikten sonra kürekle veya elle üzerine toprak atýlýr. Kabrin üstünü biraz yükseltmek menduptur. Toprak pekiþsin diye kabrin üzerine su serpilebilir.

Kabir azabý.

Her insan ister ölerek topraða gömülsün, ister boðularak denizin dibinde kalsýn veya yýrtýcý bir hayvan karnýnda bulunsun veya yanarak külü havaya karýþsýn, mutlaka kabir hayatý geçirecektir. Ýnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adýnda iki melek, kendisine gelerek; "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir: Dinin nedir?" diye sorarlar. Ýman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doðru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapýlarý açýlýr ve Cennet kendilerine gösterilir. Kâfir veya münafýk olanlar ise bu sorulara doðru cevap veremezler. Onlara da Cehennem kapýlarý açýlýr, oradaki azap kendilerine gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sýkýntýsýz ve huzurlu yaþarken, kâfir ve münâfýklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc. Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.).

Kabirde azap ve nimetin varlýðýný gösteren birtakým ayet ve hadisler vardýr. Bir ayet-i kerimede; "Firavun ve adamlarý sabah-akþam ateþe atýlýrlar. Kýyametin kopacaðý gün de denilir ki; Firavun hanedanýný ateþin en þiddetlisine sokun" (el-Mümin, 40/46) buyurulur. Buna göre kýyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardýr. Peygamber efendimiz; "Allah, iman edenlere bu dünya hayatýnda ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder" (Ýbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkýnda indiðini açýklamýþtýr (Buhârî, Tefsîr, sure: 14).

Kabir azabý ile ilgili hadis kitaplarýnda pek çok hadis-i þerif zikredilmektedir.

Bunlardan bir kaçý þöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlýktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazý küçük þeylerden dolayý azap çekmekte olduklarýný gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatýnda koðuculuk yapýyor, diðeri ise idrardan sakýnmýyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaþ bir dal almýþ, ortadan ikiye bölmüþ ve her bir parçayý iki kabre de birer birer dikmiþtir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptýðýný sorduklarýnda: "Bu iki dal kurumadýðý sürece, o ikisinin çekmekte olduðu azabýn hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, Ýmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuþlardýr.

Hz. Peygamber diðer bir hadislerinde þöyle buyururlar:
"Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarýndan bir çukurdur" (Tirmizî, kýyamet, 26).

Baþka bir hadiste de þöyle buyurur: "Ölü mezara konulunca, birine Münker, diðerine Nekir adý verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: "Þu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkýnda ne dersin?" O da þöyle cevap verir. "O, Allah´ýn kulu ve Resuludur. Ben þahitlik ederim ki Allah´tan baþka ilâh yoktur, Muhammed de O´nun kulu ve elçisidir. Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceðini zaten bilmekte idik", derler. Sonra onun mezarýný yetmiþ arþýn geniþletirler. Daha sonra bu ölünün mezarý ýþýklandýrýlýr ve aydýnlatýlýr. Daha sonra melekler ölüye: " Yat ve uyu " derler. O da; "Aileme gidin de durumu haber verin" der. Melekler ona; "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiði kiþi tarafýndan uyandýrýlan þahýs gibi mahþer gününe kadar sen uyumana devam et" derler. Eðer ölü münâfýk olursa, melekler þöyle der: "Þu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkýnda ne dersin?" Münâfýk da þöyle cevap verir: "Halkýn Muhammed hakkýnda bir þeyler söylediklerini iþitmiþ, ben de onlar gibi konuþmuþtum. Baþka bir þey bilmiyorum. Melekler ona; "Böyle diyeceðini zaten biliyorduk" derler. Daha sonra yere "Bu adamý alabildiðine sýkýþtýr" diye seslenilir. Yer de sýkýþtýrmaya baþlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiþ gibi hisseder. Mahþer gününe kadar bu sýkýntý devam eder" (Tirmizi Cenâiz 70).

Kur´an´da þehitlerin kabir hayatýyla ilgili olarak þöyle buyurulur: "Allah yolunda öldürenleri, sakýn ölüler sanmayýn. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katýndan rýzýklandýrýlmaktadýrlar" (Âlu Ýmrân, 3/169), "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkýnda deðilsiniz." (el-Bakara, 2/154).

Kabir azabýnýn yalnýz ruha mý, yoksa bedene mi, yahut da her ikisine mi yapýlacaðý konusu bilginler arasýnda tartýþmalýdýr. Bu azabýn hem rûha, hem de bedene yapýlacaðý görüþü tercihe þayandýr. ancak azabýn niteliði hakkýnda fazla bilgi yoktur. Rûhun gerçeði üzerinde de görüþ ayrýlýklarý vardýr. Bir görüþe göre ruh lâtif (ince, þeffaf, nüfuz kabiliyeti olan) bir cisimdir. Yaþ aðaca suyun nüfûzu gibi bedene nüfûz etmiþtir. Allah, rûh cesette kaldýðý sürece hayatý devam ettirmeyi âdet kýlmýþtýr. Ruh cesetten çýkýnca ölüm hayatý ortadan kaldýrýr. Baþka bir görüþe göre de, ruh ceset için güneþin ýþýklarý gibidir. Mutasavvýflar bu görüþü benimsemiþlerdir. Ehl-i Sünnete mensup bir topluluk, gülsuyunun güle sirâyet ettiði gibi, rûhun da bedene sirâyet eden bir cevher olduðunu söylemiþlerdir (Aliyyu´l-Kâri, Fýkh-ý Ekber Þerhi, terc. Y. Vehbi Yavuz, Ýstanbul 1979, s. 259). Ayette þöyle buyurulur: "De ki ruh, Rabbimin bildiði bir iþtir. Size bu konuda pek az bilgi verilmiþtir" (Ýsrâ, 17/85).

Ebû Hanife´ye göre, peygamberler, çocuklar ve þehitler kabir sorusu ile karþýlaþmazlar. Ancak Ebû Hanîfe kâfirlerin çocuklarýna kabirde soru sorulmasý, Cennete girmeleri ve onlarla ilgili benzeri bazý sorularý cevapsýz býrakmýþtýr (Alliyü´l-Kâri, a.g.e, s. 252-253).

Kabristan

Ölülerin topraða verildiði ve "mezarlýk" da denen saha.

Ýslâm dini, hayatýnda olduðu gibi ölümünde de insana gereken deðeri vermiþ ve saygýyý göstermiþ, öldüðü andan itibaren ona yapýlacak muameleyi de belirlemiþtir.

Topraða defnedilen insanýn en uzun süre bulunacaðý yer kabristandýr. Bu sebeple Ýslâm dini, kabristanýn düzenli ve tertipli yapýlmasýný, temiz tutulmasýný ve yeþillendirilmesini, hayatta bulunan insanlarýn ölülere karþý bir vefa borcu olarak görür. Buna raðmen dinimiz öncelikle ölünün cesedine deðil hatýrasýna deðer verir. Bu konuda Hz. Peygamber "Ölülerinizi hayýrla yâd ediniz" (Tirmizi, Cenâiz, 34) buyurur.

Müslümanlara ait kabristan son derece sade, tabiî ve mütevâzi olmalý; mezar yapýmýnda da basit ve ucuz malzeme kullanýlmalýdýr. Camide Allah´ýn huzurunda-kariyer ve sosyal durumlarý ne olursa olsun-ayný safi paylaþan müslümanlarýn mezarlarýnýn da görünüþ itibariyle birbirine yakýn olmasý Ýslâm´ýn ruhuna daha uygundur.

Kabristana cenaze ile birlikte veya daha sonra ölüyü yâdetmek için çelenk getirerek kabrin üzerine konulmasý, bid´at olup, gayri müslimlere benzemek amacýyla yapýldýðý takdirde ilgilileri manevî sorumlulukla karþý karþýya getireceði açýktýr.

Nakl-i kubûr:

Kabirleri baþka yere nakletmek, önemli bir sebep bulunmadýkça caiz görülmemiþtir. Bir kabristan ne kadar eski olursa olsun, artýk kendisine ihtiyaç kalmamýþ olsa bile yine bunun kabristan olarak korunmasý asýldýr. Burasýnýn satýlarak veya üzerine binalar yapýlarak, ölü kemiklerinin baþka bir kabristana nakli, ölülerin hakkýný çiðnemek olarak deðerlendirilmiþtir. Çünkü Ýslâm´da, ölülerin haklarý dirilerin haklarý kadar koruma altýna alýnmýþtýr.

Ancak su basmasý, yol geçmesi veya düþman tarafýnda kalmasý gibi nedenlerle kabristaný baþka yere nakletmek caizdir.

Cenaze, kabre konulup üzerine toprak atýldýktan sonra, artýk cemaatýn elinden çýkmýþ, yüce Allah´a teslim edilmiþ sayýlýr. Artýk zaruret bulunmadýkça kabrin açýlmamasý gerekir. Cenazenin gasbedilmiþ yere veya gasbedilmiþ bir elbise ile gömülmesi veya bu yere baþkasýnýn sonra þûf´a yoluyla mâlik olmasý, zaruret hallerine örnek verilebilir. Bu takdirde, arazi veya elbise sahibinin isteði üzerine kabir açýlýr. Elbise alýnýnca kabir kapatýlýr, ya da cenaze bu mülkten baþka yere nakledilir. Bu yapýlmadýðý takdirde mülk sahibi topraðý düzelterek ekim yapabilir. Elbise sahibi de isterse elbisenin kýymetini alabilir.

Bir ölünün cesedi tamamen toprak kesilip kemikleri de kalmamýþ olmadýkça kabri açýlarak yerine baþkasý defnedilemez. Ancak cenazeyi defin için baþka bir yer kalmamýþsa bu taktirde kemikleri toplanýr, kendisiyle, yeni gömülecek olan ölü arasýna toprak vb. þeyler engel olarak doldurulur ve kabir kapatýlýr.

Zaruret bulunmadýkça iki ve daha fazla cenaze bir kabre gömülmez. Zaruret olursa, aralarýna toprak gibi bir engel konularak toplu mezar kullanýmý caiz olur. Nitekim Uhud þehitleri için uygulama böyle olmuþtur. Cabir b. Abdullah´tan þöyle dediði nakledilmiþtir: "Uhud savaþýnda þehit düþen babam, baþka bir þehit olan Amr Ýbnü´l-Cümûh ile birlikte bir kabre gömülmüþtü. Babamý bu þekilde baþkasý ile bir kabirde býrakmaya gönlüm razý olmadý. Altý ay sonra kabri açtým. Babamý, kulaðýndan baþka, hemen hemen kabre koyduðum gündeki gibi taze bir halde buldum; çýkardým ve baþka bir kabre yalnýz baþýna gömdüm ".

Ýslâm ülkesinde bulunan zimmîlerin (hristiyan ve yahudiler) kabirleri de, müslüman kabirleri gibi koruma altýndadýr. Onlara hayatlarýnda eziyet edilmesi haram olduðu gibi, ölümlerinden sonra da kemiklerinin kýrýlmasý, kabirlerinin dümdüz edilmesi yasaklanmýþtýr. Ancak, müslümanlarýn yeni ele geçirdikleri bir yerde, ihtiyaç görülürse, düþmana ait kabirleri açmak, kemiklerini kaldýrýp, burasýný müslüman kabristanlýðý veya mescid yapmak gibi baþka bir amaçla kullanmak mümkün ve caizdir (Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, Ýstanbul 1984, II 233-246; el-Fetevâ´l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980 I, 165-167; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Ýslâm Ýlmihali, Ýstanbul 1985, s. 259-267).

Kabir Ziyareti

Genel olarak kabirleri ziyaret etmek erkekler için müstehab olup, kadýnlar için caizdir. Salih kimselerin, anne, baba ve yakýn akrabanýn kabirlerini ziyaret etmek mendup sayýlmýþtýr. Kadýnlarýn kabirleri ziyaret etmesi, baðýrýp çaðýrma, saçýný baþýný yolma ve kabirlere aþýrý saygý gibi bir fitne korkusu olmadýðý zaman mümkün ve caizdir. Çünkü Hz. Peygamber, çocuðunun kabri baþýnda aðlamakta olan bir kadýna sabýr tavsiye etmiþ, onu ziyaretten alýkoymamýþtýr (Buhârî, Cenâiz, 7, Ahkâm, ll; Müslim, Cenâiz, 15). Diðer yandan Hz. Âîþe´nin de kardeþi Abdurrahman b. Ebi Bekr´in kabrini ziyaret ettiði nakledilir (Tirmizi, Cenâiz, 61).

Hz. Peygamber, henüz kader inancýnýn kökleþmediði ve cahiliye alýþkanlýklarýnýn devam ettiði dönemde kabir ziyaretini bir ara yasaklamýþ, ancak bunu daha sonra serbest býrakmýþtýr. Hadiste þöyle buyrulur:

"Size kabir ziyaretini yasaklamýþtým. Artýk kabirleri ziyaret edebilirsiniz" (Müslim, Cenâiz, - 106, Edâhi, 37; Ebû Dâvud, Cenâiz 77, Eþribe, 7; Tirmizi, Cenâiz, 7;Nesaî, Cenâiz, 100; Ýbn Mâce, Cenâiz, 47; Ahmed b. Hanbel, I, 147, 452, III, 38, 63, 237, 250, V, 35, 355, 357). Hz. Peygamber´in kabirleri çok ziyaret eden kadýnlara lânet ettiðini bildiren hadisler (Tirmizi, Salât, 21; Cenâiz, 61; Nesaî, Cenâiz, 104; Ýbn Mâce, Cenâiz, 49), ziyaret yasaðý olan döneme aittir. Tirmizi bunu açýkça ifade etmiþtir (Tirmizi, Cenâiz, 60). Hz. Âîþe ve Ýbn Abdilberr bu görüþtedir.

Hanefilerin saðlam görüþüne göre, saç baþ yolma, aðlamayý tazeleme gibi aþýrýlýklar olmamak þartýyla kadýnýn kabir ziyareti caiz görülmüþtür. Çünkü hadislerde yer alan ruhsat, kadýnlarý da kapsamýna almaktadýr (Tirmizi, Cenâiz 60, 61; Ýbn Abidin, Reddü´l-Muhtâr, Ýstanbul 1984, II, 242).

Kabir ziyaretinin, tarihi akýþ içinde, ölülerden yardým istemek, hatta tapýlmak için de yapýldýðý görülmektedir.

Ýslâm´ýn baþlangýcýnda Hz. Peygamberin kabir ziyaretlerini yasaklamasýnýn sebebi bu idi. Yahudi ve Hristiyanlar, aziz saydýklarý kimselerin kabirlerini ibadet yeri edinmiþlerdi. Cahiliyye devrinde kabirlere secde ediliyor, putlara tapýlýyordu. Putperestlik, büyük tanýnan kimselerin heykellerine saygý ve ta´zim ile baþlamýþ, neticede bu saygý putlara ibadete dönüþmüþtü. Ýslâm Dininin gayesi tevhid akidesini (Allah´ý yegane hâlýk ve müessir tanýyýp yalnýzca ona ibadet etmeyi) kalblere yerleþtirmekti. Önceleri Hz. Peygamber (s.a.s) bu sebeple tehlikeli gördüðü kabir ziyaretini yasaklamýþtý. Fakat tevhid inancý gönüllere iyice yerleþip müslümanlar tarafýndan gayet iyi anlaþýldýktan sonra, kabir ziyaretine izin verilmiþtir.

Çünkü kabir ziyaretinde, hem hayattakiler, hem de ölüler için faydalar vardýr. Resulullah (s.a.s) Mekke seferi sýrasýnda annesi Amine´nin kabrini ziyaret ederek aðlamýþ, etrafýndakileri de aðlatmýþ ve müslümanlarýn kabirleri ziyaretine de izin verilmiþti (Ýbn Mâce, Cenâiz 48; Nesâf, Cenâiz; 101;Müslim, Cenâiz, 36; Ebû Dâvud, Cenâiz, 77). Bu izin hatta ziyareti teþvik konusu meþhur rivayetlerle sabittir (Ýbn Mâce, Cenâiz, 47; Tirmizî, Cenâiz, 60).

Kabir Ziyaretinin Faydalarý

a)
Ýnsana ölümü ve ahireti hatýrlatýr ve ahireti için ibret almayý saðlar (Müslim, Cenâiz, 108; Tirmizî, Cenâiz, 59; Ýbn Mâce, Cenâiz, 47-48; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 145).

b) Ýnsaný zühd ve takvaya yöneltir. Aþýrý dünya hýrsýný ve haram iþlemeyi engeller. Kiþiyi iyilik yapmaya yöneltir (Ýbn Mâce, Cenâiz, 47).

c) Salih kiþilerin kabirlerini, özellikle Hz. Peygamber´in kabrini ziyaret, ruhlara ferahlýk saðlar ve yüce duygularýn oluþmasýna yardým eder. Hz. Peygamber´in ve Allah´ýn veli kullarýnýn kabirlerini ziyaret için yolculuða çýkmak menduptur. Bir hadis-i þerifte; "Kim, beni öldükten sonra ziyaret ederse, sanki hayatýmda iken ziyaret etmiþ gibi olur" buyurulmuþtur. (Mansur Ali Nasif, et- Tâc, el-Câmiu´l-Usûl, II, 190).

d) Ziyaret; insanýn geçmiþi, dinî kültürü ve tarihi ile baðlarýnýn güçlenmesine yardýmcý olur.

Ziyaretin Ölüye Faydasý

a) Özellikle anne, baba diðer akraba ve dostlarýn kabirleri, ruhlarý için Allah´a dua ve istiðfar etmek amacýyla ziyaret edilir. Ölüler adýna yapýlan hayýr ve hasenâtýn sevabýnýn onlara ulaþacaðý sahih hadis ve icmâ delili ile sabittir. Ölüler ziyaret edilirken, onlarýn ruhlarý için Allah´a dua edilir, Kur´an okunur, yapýlan iyiliklerin sevabý baðýþlanýr. Kabre aðaç dikmek sevabtýr. Dikilen aðaç ve bitkinin ölünün ruhundan azabýn hafifletilmesine sebep olacaðýna dair hadisler vardýr. Hristiyanlarýn yaptýðý gibi kabre çelenk götürmek mekruhtur.

Dua ve istiðfarýn ölülerin ruhlarý için faydalý olacaðýna þu ayet-i kerime de delâlet eder: "Ey Rabbimiz, bizi ve iman ile bizden önce geçmiþ olanlarý yarlýða. Ýman etmiþ olanlar için kalbimizde bir kin býrakma" (el-Haþr, 59/10). Bu konuda varid olan pek çok hadis vardýr (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 509; VI, 252; Ýbn Mâce, Edeb,

b) Ölünün dirileri iþitmesi. Kabir ziyareti sýrasýnda konuþulanlarý kabirdeki kiþinin duyduðu ve verilen selâmý aldýðý hadislerle sabittir.

Abdullah b. Ömer (r.a)´den nakledildiðine göre Hz. Peygamber Bedir gazvesinden sonra yerde yatan Kureyþ büyüklerinin cesetlerine karþý: "Rabbinizin va´dettiði azabýn doðru olduðunu anladýnýz mý?" diye seslenmiþti. Hz. Ömer´in: "Ey Allah´ýn Resulu! Bu duygusuz cesetlere mi hitap ediyorsunuz?" demesi üzerine, Resulullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Siz bunlardan daha fazla iþitici deðilsiniz. Fakat bunlar cevap veremezler" buyurmuþtur (Ahmed b. Hanbel, II, 121). Bu konuda Hz. Aiþe´den, ölülerin iþitmesi yerine, Resulullah´ýn; "Gerçeði ölünce þimdi daha iyi anlarlar. Nitekim Cenâb-ý Hak´da: "Habibim sen, sözünü ölülere duyuramazsýn " hadisi nakledilmiþtir. Ancak çoðunluk Ýslâm bilginleri bu konuda Hz. Âîþe´ye muhalefet etmiþler, baþka rivayetlere uygun düþtüðü için yukarýda zikrettiðimiz Abdullah b. Ömer´in hadisini esas almýþlardýr (bk. ez-Zebîdi, Tecrid-i Sarih Terc. Kâmil Miras, Ankara 1985, IV, 580).

Ziyaretin Âdabý


Ziyaretçi mezarlýða varýnca yüzünü mezarlara döndürerek Peygamberimizin dediði gibi þöyle selâm verir: "Ey müminler ve müslümanlar diyarýnýn ahalisi, sizlere selâm olsun. Ýnþaallah, biz de sizlere katýlacaðýz. Allah´tan bize ve size âf yet dilerim" (Müslim, Cenâiz, 104; Ýbn Mâce, Cenâiz, 36).

Hz. Âîþe´nin rivayetinde anlam ayný olduðu halde ifade biraz farklýdýr. Tirmizi´nin Ýbn Abbâs´tan rivayetinde Resulullah bir defasýnda Medine mezarlýðýna uðradý ve onlardan tarafa dönerek þöyle dedi:

"Ey kabirler ahâlisi, size selâm olsun! Allah bizi ve sizi maðfiret eylesin. Sizler, bizden önce gittiniz, biz de sizin ardýnýzdan (geleceðiz)" (Tirmizi, Cenâiz, 58, 59). Kiþi, tanýdýðý bir kimseye kabrinin baþýndan geçerken selâm verirse, ölü selâmýný alýr ve onu tanýr. Tanýmadýðý bir kimsenin kabrinin yanýndan geçerken selam verirse, ölü, selâmýný alýr (Gazzâli, Ýhyau Ulûmi´d-din, IV, Ziyâretü´l-Kubur bahsi).

Kabir ziyareti sýrasýnda mezarda namaz kýlýnmaz. Kabirler asla mescid edinilmez. Kabre karþý da namaz kýlmak mekruhtur. Kabirlere mum dikmek ve yakmak caiz deðildir (Müslim, Cenâiz, 98; Ebû Dâvud, Salât, 24; Tirmizî, Salât, 236).

Boþ yere para harcandýðý için, ya da kabirlere tazim için buralarda mum yakýlmasýný Hz. Peygamber yasaklamýþtýr. Kabrin üzerine oturmak ve mezarlarý çiðnemek mekruhtur (Müslim, Cenâiz, 33; Tirmizi, Cenâiz, 56).

Kabirde ziyaretle baðdaþmayan edep dýþý ve boþ söz söylemekten, kibirlenip çalým satarak yürümekten sakýnmak ve mütevâzý bir durumda bulunmak gerekir (Nesâî, Cenaiz, 100; Tirmizî, Cenaiz, 46). Kabirlere, küçük ve büyük abdest bozmaktan sakýnmak gerekir. (Nesaî, Cenâiz, 100; ibn Mâce, Cenâiz, 46). Kabristanýn yaþ ot ve aðaçlarýný kesmek mekruhtur. Kabir yanýnda kurban kesmek Allah için kesilse bile mekruhtur. Hele ölünün rýzasýný kazanmak ve yardýmým elde etmek için kesilmesi kesinlikle haramdýr. Bunun þirk olduðunu söyleyenler de vardýr. Çünkü kurban kesmek ibadettir; ibadet ise yalnýz Allah´a mahsustur. Kabirler Kâbe tavaf edilir gibi dolaþýlýp tavaf edilmez. Ölülerden yardým istemek ve bunun için mezar taslarýna bez, mendil ve paçavra baðlamak kiþiye yarar saðlamaz. Bazý kabir ve türbelerin hastalýklara þifalý geldiðine inanmak ve bunlarýn taþ, toprak ve aðaçlarýný kutsal saymak Ýslam´ýn tevhit inancý ile baðdaþmaz.

Diri veya ölü olsun salih kimseleri Allah´tan bir þey istemek için aracý kýlmaya "tevessül"* denilir. Kabirde kiþinin baþkasýna bizzat bir fayda vermeye veya bir zararý gidermeye gücü yetmez. ibn Teymiyye ve taraftarlarýna göre Allah´tan bir þey isterken peygamber bile oka salih kullarý aracý kýlmak haram, hatta þirktir. Çoðunluk Ýslâm âlimlerine göre ise Allah´tan bir þey isterken salih zatlarý aracý ve esile kýlmak ve bunun için onlarýn kabirlerini ziyaret etmek caizdir. Meselâ "Hz Muhammed hakký için, onun hürmetine, ya Rabbi onunla sana dua ediyorum, þu isteðimi yerine getir" demek dualarýn kabulüne vesile olur. Hanefi ve Malikilere göre kabir ziyaretini cuma ve bunun iki yanýndaki perþembe ve cumartesi günleri yapmak daha faziletlidir. Þafiîler, perþembe gününün ikindi vaktinden baþlamak üzere cumartesi sabahýna kadar ziyaretin daha uygun olacaðýný söylemiþlerdir. Hanbeliler, ziyaret için belli bir gün tahsis etmenin doðru olmadýðýný belirtmiþlerdir. Sonuç olarak cuma günü ziyaret daha faziletli ise de diðer günlerde ziyaret de mümkün ve caizdir (Abdurrahman el-Ceziri, el-Fýkh ale´l-Mezâhibi´l-Erbea, I, 540).

Kabirlerden Kalkýþ

Kur´an, kýyametin kopmasýndan sonra Sûr´a ikinci defa üfürülme ile bütün canlý yaratýklarýn hesap için tekrar diriltileceklerini ifade eder. O kadar ki, öldükten sonra dirilmenin anlatýlmadýðý çok az sûre bulunabilir. Pek çok surede bu konuyu açýklayan örnekler getirilerek, akýllara gelebilecek tereddütleri ortadan kaldýrýr.

Kabirlerden kalkýþ dediðimiz tekrar dirilme inancý, kiþilerin ve toplumun ýslahýnda çok önemli bir ilke olduðu için Kur´an-ý Kerim bu konuya önemle eðilir. Gerçekten de öldükten sonra tekrar dirilmenin gerçekleþeceðini bilen insan, hayýr ve iyilik yapmaya, iþlediði kötülükleri en aza indirmeye çalýþýr. Fakat yeniden diriliþe inanmayan kimse topluma ve kendisine her zaman zarar verebilir.

Öldükten sonra tekrar diriliþ hem beden hem de ruh ile olacaktýr Bu konuya açýklýk getiren bir ayette: "Ayetlerimizi inkar ile kâfir olanlar (var ya) onlarý muhakkak ki ateþe atacaðýz. Derileri piþtikçe azabý tadýp durmalarý için, onlarý baþka derilerle yenileyip deðiþtireceðiz. Þüphesiz ki Allah mutlak galiptir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nisâ, 4/56), buyurulur.

Kur´an-ý Kerim, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden kimselere karþý, yeniden diriliþin aklen mümkün olduðunu ve muhakkak meydana geleceðini açýklamak için bir kaç yol izlemiþtir.

Yeniden dirilmeyi, ilk yaratmaya kýyaslamýþtýr. Bu konuda bize þöyle buyurur: "O, kendi yaratýlýþýný unutarak bize bir misal getirdi. "Bu çürümüþ kemiklere kim can verecekmiþ?" dedi. De ki: "Onlarý ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayý hakkýyla bilendir" (Yâsin, 36/78-79)

Zor bir þeyi yaratmaya gücü yetenin, kolay bir þeyi yaratmasý elbette mümkündür. Göklerin ve yerin yaratýlmasý, insanýn yaratýlmasýndan daha zordur. Bunu yapabilen, insaný da öldükten sonra diriltebilir. Kur´an-ý Kerim´de þöyle buyurulur: "Bütün varlýklarý yoktan var eden ve sonra da tekrar diriltecek olan O´dur. Bu, O´na pek kolaydýr. Göklerde ve yerde en yüce sýfatlar O´nundur" (er-Rûm, 30/27). "Biz ilk yaratmadan âciz mi kaldýk? Hayýr, onlar yeniden yaratýlmaktan þüphe ediyorlar" (Kâf, 50/15)

Kupkuru ve ölü bir durumda olan yeri, bitkilerle canlandýran, insaný da diriltebilir Ayetlerde þöyle buyurulur:

"...Sen yeryüzünü kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu indirdiðimiz zaman, o harekete gelir, kabarýr; her güzel çiftten nice bitki bitirir. Bunun sebebi þudur: Çünkü Allah hakkýn ta kendisidir. Þüphesiz hakkýyla kâdirdir. O þüphesiz her þeye hakkýyla kâdirdir. O saat elbette gelecektir. Onda hiçbir þüphe yoktur. Doðrusu Allah, kabirlerde olan kimseleri de diriltip kaldýracaktýr" (el-Hacc, 22/5-7)

Bir þeyi zýddýna çevirmeðe gücü yeten, onu benzerine çevirebilir. Allah, aðaçlarda bol miktarda bulunan suya raðmen, nasýl ondan ateþ çýkartýyorsa, öylece insanlarý da tekrar yaratabilir. Bu konuyla ilgili ayetlerde þöyle buyurulur: "O Allah ki, size yeþil aðaçtan bir ateþ yaptý da, simdi siz ondan yakýp duruyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratýlmaya gücü yetmez mi? elbette buna gücü yeter. O herþeyi yaratandýr her þeyi bilendir" (Yâsin, 36/80-81).

Kur´an-ý Kerim´de ikinci defa Sûr´a üfürülme ile meydana gelecek geliþmeler þöyle açýklanýr:

Sûr´a ilk defa üfürüldüðünde kýyamet kopacaktýr. Yani bu ilk üfürülmeyle, dünya hayatý sona erecek, Allah´ýn istisnâ ettiði varlýklarýn dýþýnda bütün canlýlar ölecektir. Bu konuda ayet-i kerimede þöyle buyurulur: "Sûr´a üfürülünce, Allah´ýn dilediðinden baþka, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi çarpýlýp cansýz yere düþer" (ez-Zümer, 39/68).

Ýsrâfil (a.s)´ýn Sûr´a ikinci defa üfürmesiyle, insanlar kabirlerinden kalkýp Rablerine doðru akýn akýn koþacaklardýr. Bu konuyla ilgili olarak iki ayeti hatýrlatmak yeterlidir. "Sur´a üfürülmüþtür. Bir de görürsün ki, onlar kabirlerinden kalkýp Rablerine doðru koþup gidiyorlar" (Yasin, 36/51). "Sonra ona (Sûr´a bir daha üfürülecektir. O anda görürsün ki ölüler dirilip, ayakta bakýnýp duruyorlar" (ez-Zümer, 39/68).

Ýsrâfil (a.s)´ýn Sûr´a iki kez üfürmesi arasýnda geçecek süre kesin olarak bilinmemektedir. Çünkü Ebû Hüreyre (r.a)´den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s) "Sûr´a iki defa üfürülme olayý arasýnda kýrk (zaman) vardýr" buyurmuþlardýr. Orada bulunanlar, hadisi nakleden Ebû Hureyre´ye "Ey Ebû Hureyre; kýrk gün mü?" diye sormuþlar; "Bilmiyorum" cevabýný alýnca, "Kýrk ay mý?" demiþler; yine: "Bilmiyorum" karþýlýðýný alýnca, "Kýrk yýl mý?" diye sormuþlar. Bu soruya da Ebû Hureyre "Bilmiyorum" cevabýný vermiþtir (Müslim, Fiten, 28; Ebû Dâvud, Sünne, 22).

Kur´an-ý Kerim´de ölülerin diriltilmesi ile ilgili olarak Cenâb-ý Hak´la ile Ýbrahim arasýnda geçen konuþma ibretlidir.

Rivayete göre Hz. Ýbrahim (a.s)´ýn "Ey Rabbim ölüleri nasýl diriltiyorsun? Bana göster," sorusunu sormasýnýn sebebi þu idi: Bir gün Hz. Ýbrahim (a.s) deniz kenarýnda bir insan ölüsü görür. Dalga, ölünün üzerini açtýðý zaman, hemen denizdeki yaratýklar ölüye saldýrýr, kopardýklarý parçanýn bir kýsmý denize düþer ve diðer kýsmýný yerler. Dalga çekilince kara ve hava hayvanlarý saldýrýr. Kara hayvanlarý kopardýklarýnýn bir kýsmýný yer, bir kýsmýný da havada boþluða býrakýrlardý. Bunu gören Hz. Ýbrahim (a.s) merak eder. Bu parçalarýn nasýl ayrý ayrý yerlerden toplanýp bir araya getirileceðini görmek ister. Ýþte bu konuyla ilgili olarak Kur´an-ý Kerim´de þu ayeti buluyoruz:

"Bir vakit de Ýbrahim: Rabbim, ölüleri nasýl diriltirsin? Bana göster, demiþti. Allah ona; inanmadýn mý? buyurmuþtu. O da; hayýr, inandým. Fakat kalbim yatýþsýn diye (arzuluyorum) demiþti. (Allah) dedi ki: "Dört kuþ tut. Onlarý kendine alýþtýr, sonra parçalayýp her parçasýný bu daðýn üzerine býrak. Sonra da onlarý çaðýr. Koþarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah, her þeye üstün ve yegane hikmet sahibidir" (el-Bakara, 2/260).

Cenâb-ý Hak kabirden kalkýþ ve mahþer meydanýnda toplanýp hesap verme iþinin gerçekleþeceðini þöyle ifade buyurur: "Ey Rabbimiz; þüphesiz sen, geleceðinde þüphe olmayan bu günde insanlarý toplayacaksýn. Þüphesiz ki Allah va´dinden dönmez derler" (el-Bakara, 2/9). Hz. Peygamber, ölümünden sonra insanýn her þeyinin çürüyüp yok olacaðýný, ancak acbü´zzeneb denilen "kuyruk sokumu kemiði"nin bundan müstesna olduðunu bildirmiþ, kýyamet koptuktan sonra ikinci yaratýlýþýn bu çürümeyen kemikten derlenip toparlanacaðýný belirtmiþtir (Buhârý, Tefsîru Sure, 39/3, 78/1; Müslim, Fiten, 14 t-143; Ebû Dâvud, Sünne, 22; Nesâî, Cenâiz, 117; Ýbn Mâce, Zühd, 32; Mâlik, Muvatta, Cenâiz, 49; Ahmed b. Hanbel, II, 322, 428, 499, III, 28).

Acbü´z-zeneb´le ilgili hadislerde tasvir edilen ikinci yaratýlýþ, baþka bir deyimle kabirlerden kalkýþ, insanýn ana rahmindeki oluþumuna benzemektedir. Nitekim týp ilminin verilerine göre, sperm ana rahmine düþtüðü zaman, ilk oluþum sýrasýnda ana rahmi ile insan embriyonu arasýnda birleþtirici bir sap bulunur. Baþlangýçta cenin bu sap üzerinde büyür. Ýþte bu sap, insan embriyonunun kuyruk sokumuna tekabül eden bölgesi ile baðlantýlýdýr. Sonuç olarak hadis-i þeriflerde acbü´z-zeneb veya acmü´z-zeneb diye ifade edilen unsurun ölümsüzlüðünü ve yeniden diriliþin çekirdeðini teþkil edeceðini düþünmek mümkündür. Allah ve Resulunun haber verdiði bazý konularýn nasýl gerçekleþeceðini bugün için pozitif, ilimlerin tam olarak açýklayamamasý, sonucu deðiþtirmez. Çünkü yaratýcý ve O´nun adýna konuþan elçisi bir þeyi söylemiþse onun doðruluðuna inanmak gerekir. Nitekim, yeni bilimsel araþtýrmalar Ýslâm´ýn daha önceki asýrlarda açýklanamayan tabiatla ilgili pek çok konularýný günümüzde gün ýþýðýna çýkarmýþtýr.


radyobeyan