Hiddet By: armi Date: 21 Þubat 2010, 19:45:58
HÝDDET
Öfkelenmek, þiddetli kýzgýnlýk, sertlik. Kuvvet de demek olan bu kelime, gazap ile ayný anlamda kullanýlýr.
Hiddet (öfke) bizi faaliyete sürükleyen rûhî sebeplerden psikolojik motiflerden biridir. Psikolojide, "temayüllerimizi giderirken bize engel olmak isteyen kimseye elem vermek için içimizden gelen itilme" diye tarif edilmiþtir.
Hiddet, rûhî bir olay olmakla beraber, bedende de birçok belirtileri görülür. Öfkelenen insanýn yüz hatlarý deðiþir, gözleri kýzarýr. Kendini tutamayarak, utandýrýcý ve söyleyeni küçük düþüren sözler söylemeðe baþlar. Ses tonu ve konuþma tarzý bozulur. Neticede, baþkalarýnýn yanýnda gülünç bir durumu düþer. Bundan dolayý Peygamber efendimiz "Öfke þeytandandýr" (Ahmed b. Hanbel, IV, 226) ve "Öfkeden sakýnýnýz" (Ahmed b. Hanbel, V, 408) buyurmuþtur.
Görülüyor ki, öfke insaný sabýrlý, þuurlu ve olgun biri olmaktan çýkarýr, onu sinirli, karþýsýndakine düþman kesilmiþ, tahribat yapýcý, kýncý ve dökücü biri haline çevirmektedir. Bunun içindir ki, öfkeli olmak hem kiþinin kendisi için, hem de cemiyet için istenilmeyen, reddedilen bir özelliktir. Böyle bir huya sahip olan kiþi, hem kendisine hem de baþkalarýna olmadýk büyük zararlar verebilir. Öfkeli kiþilerden oluþan toplumlar da hem kendi aralarýnda, hem de öteki toplumlara karþý zararlý olabilirler.
Hiddet, kiþinin nefis terbiyesiyle ve ahlâkî durumuyla yakýndan ilgili olduðuna göre, saðlam ve mükemmel bir imana ve bu imanýn verdiði bir ahlâka ve güzel bir nefis terbiyesine sahip olan kiþiler, öfkelerini yenmesini, onu dizginleyip idare etmesini, istedikleri gibi kullanmasýný bilirler. Nitekim yüce Allah "Onlar bollukta ve darlýkta sarfederler, öfkelerini yenerler, insanlarýn kusurlarýný affederler. Allah, iyilik yapanlarý sever" (Alu Ýmran, 3/134) ayet-i kerimesinde mü´minlerin bu özelliklerini açýklar.
Hz. Peygamber (s.a.s.): "Asýl yiðit, güreþte kuvvetli olan deðil, öfkelendiði zaman kendine hakim olabilendir" (Buhârî, Edeb, 76) buyurmaktadýr.
Öfke hafindeki insan, þiddetli kasýrgalar altýnda büyük fýrtýnalara tutulan bir gemiye benzer. Artýk o, dengesini kaybetmiþtir. Böyle öfke ve hiddet içinde olan kiþi, kendisini baþka bir iþe yöneltmelidir. Böylece, yaptýðý bu hareket deðiþikliði onu kötü düþüncelerden ve olumsuz ortamdan uzaklaþtýrýr. Peygamberimiz "Biriniz hiddetlenip öfkelendiðinde abdest alsýn" (Ahmed b. Hanbel, IV, 226) buyurmuþtur.
Aslýnda en güzel olaný hiddete kapýlmamaktýr. Abdurrahman b. Avf þöyle rivayet ediyor: "Rasûl-i Ekrem´e bir kiþi geldi ve: Yâ Rasûlallah, bana bir kaç kelime öðret ki, onlarla mes´ud olayým. Çok olmasýn ki, unuturum, dedi. Sevgili Peygamberimiz de: "Hiddetlenme" diye buyurdular" (el-Buharî, el-Edeb, 76).
Ayrýca Hazret-i Ali hakkýnda þöyle bir hikâye anlatýlýr. O, cihad hareketlerinin birinde bir müþrikle teke tek dövüþürken, hasmýný yere yatýrýp göðsü üzerine oturur ve onu önce imana davet eder. Fakat bu davete müþrik, Hz. Ali´ye tükürmekle cevap verir. Bunun üzeni Hz. Ali hasmýný býrakýp üzerinden kalkar. Bu duruma çok þaþan putperest: "Beni niye öldürmedin" diye sorar. Hz. Ali de cevaben "Eðer seni öldürseydim, öfke ve hiddete kapýldýðým için öldürecektim, yoksa Allah´ýn dinini kabul etmediðinden dolayý deðil" Bu cevap üzerine putperest, Lâ ilâhe illâllah Muhammedu´r-Rasûlullah diyerek iman eder.
Hiddet müslümana yakýþmayan bir tavýrdýr. Ancak Allah´a, Rasûlüne ve Ýslâm´â bir saldýn söz konusu olduðu takdirde müslümanýn kýzmasý ve hiddetlenmesi caiz hatta Ýslam´ý korumak maksadýyla gerekli bir tavýrdýr (Buhârî, Edeb, 75).
radyobeyan