Hibe By: armi Date: 20 Þubat 2010, 14:59:55
HÝBE
Karþýlýksýz vermek, baðýþlamak, karþýlýksýz baðýþ, baðýþlanmýþ þey.
Ývaz (bedel) þart koþulmaksýzýn bir malýn derhal temlik edilmesi: Arapçada genel olarak atýyye, nihle, sadaka ve hediyye sözcükleri de bû anlamda kullanýlmaktadýr. Mecelle 833. maddesindeki tarif þöyledir: "Hibe, bilâ ivaz bir malý temlik etmektir". 855. maddede, ivaz þartýna baðlý hibe, her ne kadar baþlangýç itibariyle hibe ise de, sonuçlan bakimýndan satýþtan ibarettir.
Ýbnü´l-Hümâm (ö. 861/1457), hibenin tarifinde bilâ ivaz (bedelsiz) kaydýndan maksadýn: "bilâ iktisab-ý ivaz", yani bir bedel kazanmamak þartýyla bir malý baþkasýna temlik olduðunu belirtir (Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadl, Mýsýr 1315-17, VII,113; Ali Haydar, Düreru´l-Hukkâm þerhu Mecelleti´l-Ahkâm, II,614).
Hibe ile teberru sözcükleri arasýndaki iliþki þöyle ifade edilebilir. Gerçek veya tüzel bir kiþinin, baþka bir þahsýn mal varlýðý lehine, kendi mal varlýðýnda meydana getirdiði eksilmeye "teberru" denir. Teberru sözcüðü, ivazsýz hukukî tasarruflarýn hepsini kapsayan geniþ bir kavram olup, hibeyi de içine alýr: Buna göre "heber hibe bir teberrudur, fakat her teberru bir hibe deðildir."
Teberru çeþidine giren baþlýca hukukî tasarruflar þunlardýr: Hibe, vasiyet, vakýf, ibrâ, ibâha, sadaka ve âriyet. Vasiyet; vasiyet edenin ölümünden sonra sonuç doðuran ve mirasçýlar razý olmazlarsa sadece terekenin üçte birinde geçerli olan bir tasarruftur. Hibe kabzla tamam olurken vasiyet Iehine vasiyet edilenin kabulü ile tamamlanýr. Vakýf; bir malý, genel olarak bir akan, bir hayýr cihetine ebedî olarak tahsis etmektir. Ýbrâ; alacaklýnýn, alacaðýný almadýðý halde, borçlusunu ödemeden muaf tutmasýdýr. ibrâ, mecaz yoluyla hibe sayýlýr ve borçlunun bunu kabul etmesi þartý aranmaz. Hibe temlîkî bir tasarruf olduðu halde, ibâha genellikle yapýldýðý anda lehine teberru yapýlan þahýsça tüketilen, yenilip içilen bir baðýþ çeþididir. Meselâ; bir kimseye yemek parasý vermek bir hibe, onu eve götürüp yemek ikram etmek bir ibâha tasarrufudur. Sadaka; Allah rýzasý için ve sevap kazanmak amacýyla birine yapýlan bir teberrudur (Mecelle, mad. 835). Âriyet; menfaatin meccânen temliki, yani kullanma ve yararlanma hakkýnýn teberru edilmesidir. Hediye ise; birine ikramda bulunmak amacýyla verilen þeylerdir. Hanefilere göre, hibeden dönmeye (rucu´) engel hallerden birisi yoksa, hediyeden dönülebilir. Diðer fýkýh ekolleri hediyeden dönmeyi caiz görmezler (Bkz. el-Bakara, 2/263, et-Tevbe, 9/60,104; Mecelle, mad, 834, 862, 863, 864, 874; Ali Haydar, a.g.e. Mecelle, mad. 834 þerhi; Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtar, Mýsýr 1286 IV,776; el-Mevsýlî, el-Ýhtayar, III, 48; Ö. Nasuhi Bilmen Ýstilahat-ý fýkhiye Kamusu, Ýstanbul 1967, IV, 262-283).
Ýslâm hukukuna göre, rüþvet olarak verilen þeyler hibe veya hediye sayýlmaz ve bunlarýn aynen geri verilmesi gerekir. Bu gibi þeyler tüketilmiþ ise kýymeti ödettirilir (Ali Haydar, Mecelle, 834, mad, þerhi).
Hibenin meþrûluðu kitap, sünnet ve icmâ delillerine dayanýr. Kur´ân-ý Kerîm´de açýk olarak hukukî anlamda hibeden söz eden âyet yoktur. Kur´an´da sýk sýk geçen sadaka ve infak terimleri teberru ve hibeyi de içine alacak geniþ kapsamlý sözcüklerdir. Verme ve lutfetme anlamlarýnda kullanýlan hibe yerine, daha çok bu kökten türetilmiþ olan fiil ve sýfatlar kullanýlýr: "Mallarýný Allah yolunda harcayanlarýn hali, yedi baþak bitiren, her baþakta yüz tane bulunan bir tek tohumun hali gibidir" (el-Bakara, 2/261). "Ey iman edenler, sadakalarýnýzý-malýný insanlara gösteriþ için harcayan, Allah´a ve ahiret gününe inanmayan bir kim gibi baþka kakmak ve incitmek suretiyle heder etmeyin" (el-Bakara, 2/264). "Eðer sadakalarý açýk olarak verirseniz o, ne güzel. Eðer onlarý gizler ve bu þekilde yoksullara verirseniz, içte bu, sizin için daha hayýrlýdýr" (el-Bakara, 2/271). Hibe, kiþiyi cimrilikten korur. Âyette; "Nefsinin cimriliðinden korunanlar gerçekten kurtuluþa eriþmiþ kimselerdir" (el-Haþr, 59/9) buyurulur. Baðýþlarda orta yolun izlenmesi tavsiye edilir. "Onlar harcadýklarý zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar; ikisi orasý orta yoldan giderler" (el-Furkân, 25/67). "Elini baðlý olarak boynuna asma, onu büsbütün de açýp saçma. Sonra kýnanmýþ ve piþman bir halde oturup kalýrsýn" (el-Ýsrâ, 17/29).
Hz. Peygamber´den hibe konusunda çeþitli hadisler nakledilmiþtir. Rasulullah (s.a.s.) Kendisi hediye kabul eder ve karþýlýðýnda da hediye verirlerdi (Buhârî, Hibe,11). O þöyle buyurur. "Karþýlýklý hediyeleþiniz. Böylece dostluðunuz artar ve aranýzdaki düþmanlýk yok olur" (Mâlik, el-Muvatta, Hüsnü´l-Huluk,16). Baþka bir hadiste þöyle buyurulur "Nu´mam b. Beþir, (ö. 44/664) oðlu Muhammed´e bir þey baðýþlamýþ; fakat karýsý Amre binti Revâha ona; Hz. Peygamber´i buna þahit yapmazsan razý olmam, demiþtir. Bunun üzerine Numan b. Beþir, Hz. Peygamber´e gelip; Amre binti Revâha´dan doðmuþ olan bu oðluma bir þey baðýþladým; o da seni bu iþe þahit yapmamý istedi, demiþ; Hz. Peygamber ise; "öteki çocuklarýna da bunun benzerini baðýþladýn mý?" diye sormuþ; hayýr, cevabýný alýnca; "çocuklarýnýz orasýnda adâletli davranýn" buyurmuþtur" (Buhârî, Hibe,13). Baþka bir rivâyette, Allah elçisi, "hayýr, cevabýný alýnca; o halde baðýþlananý geri al" demiþtir (bkz. Buhârî, Hibe,12; Müslim, Hibât, 9; Muvatta´, Akdiye, 39).
Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Ebû Yûsuf (ö. 182/798), Ýmam Muhammed (ö. 189/805), Ýmam Þâfiî (ö. 204/819) ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel´e (ö. 24/855) göre, bir kimse çocuklarýndan bazýlarýna mal baðýþlayýp, diðerlerine bir þey vermese, bu tasarruf geçerli olur. Onlara göre hadisteki "geri al" emri, vücûb için deðil, fazîlet ve ihsan kabilindendir. Nitekim, Enes (r.a)´ten rivayete göre, erkek çocuðunu öperek dizine, daha sonra gelen kýz çocuðunu önüne oturtan bir adama Hz. Peygamber; "Bunlarýn ikisini de eþit tutsana" buyurmuþtur. Bu emir, vücub için deðil insaf ye ihsan niteliðindedir (Sahih-i Müslim, Tercüme ve Þerh, Ahmed Davudoðlu, Ýstanbul 1978, VIII, 155).
Hibe bir akit olup, diðer akitler gibi rükünleri icap ve kabuldür. Mecelle´nin 837. maddesinde; "hibe, icap ve kabul ile mün´akid ve kabz ile tamam olur" denilmiþtir. Hibe yaþayanlar arasýnda cereyan eder.
Hibenin Þartlarý:
1. Baðýþlananýn, baðýþlama sýrasýnda mevcut olmasý. Hanefi, Þâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Zâhirîlere göre, hibe konusu olan þeyin, baðýþlama sýrasýnda, baðýþlayanýn mülkünde mevcut olmasý þarttýr. Buna göre, bir hayvanýn doðacak yavrusunu, baðýn meydana gelecek üzümünü hibe etmek geçerli deðildir. Ma´dûmun satýþý caiz olmadýðý gibi, hibesi de geçerli olmaz (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, Mýsýr 1327-1328, VI,119; Ýbn Âbidîn, a.g.e, IV, 782; Ýbn Hazm, el-Muhallâ, Mýsýr 1347-1352, IX,116; M. Kadri Paþa, el-Ahkâmü´þ-Þeriyye, mad. 508; Mecelle, mad. 856).
2. Baðýþlanan malýn, baðýþlayanýn kendi mülkün olmasý gereklidir. Buna göre, kiracý, kiraladýðý malý, âriyet alan, elindeki emânet þeyleri hibe edemez. Ayrýca hibe edilecek þeyin mütekavvim mal olmasý da þarttýr (el-Cezîrî, a.g.e., III, 403; Mecelle, mad. 857).
3. Baðýþlanacak malýn belirlenmiþ olmasý gereklidir. Taraflar arasýnda bir anlaþmazlýða yol açmamasý için hibe edilenin, muayyen ve bilinir olmasý þarttýr (Ýbn Hazm, a.g.e., IX,116; Mecelle, mad. 858).
4. Baðýþlayanýn âkýl ve bâlið olmasý. Baðýþlayanýn teberru ehliyetine sahip olmasý gereklidir. Bu, Mecelle´nin 859. maddesinde þöyle ifade edilir:
"Vâhibin, âkýl ve bâlið olmasý þarttýr binaenaleyh saðîr (küçük), mecnûn ve ma´tuh (bunak) un hibesi sahih deðildir; Amma bunlara hibe sahihtir."
5. Taraflarýn rýzasýnýn bulunmasý. Rýza bulunmaksýzýn cebir ve ikrah ile yapýlan hibe geçerli deðildir. Hata ve hile hallerinde hibe akdinin iptali istenebilir (Abdulkadir Þener, Ýslâm Hukukunda Hibe, Ankara 1984, s. 36).
Bir satým akdinde, icap ve kabulden sonra, satýcý, malý alýcýya teslim etmekle yükümlüdür. Hibe akdinde ise Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre, baðýþlayanýn teslim zorunluluðu yoktur. Hibe bir teberru olduðu için, kabza kadar, baðýþlayanýn mülkiyetinden çýkmaz ve bu yüzden hibeden dönmek mümkün olur. Ebu Hanîfe, Þâfiî ve Hanbelîlere göre hibede kabz þarttýr. Kabzdan önce, mücerred hibe akdi ile, mülkiyet nakledilmiþ olmaz (el-Kâsânî, a.g.e, VI,115 vd.; Ýbn Kudâme, a.g.e., VI, 246-248).
Þartlý ve mükellefiyetli hibe:
Bir hibe tasarrufunda, þart veya mükellefiyetin bulunmamasý asýldýr. Hanefilere göre, þart veya mükellefiyeti de içine alabilen ivazlý hibe baþlangýç itibariyle hibe ise de, sonuç itibariyle satýmdan ibarettir, bu yüzden de câizdir. Hatta Ýmam Züfer´e (ö. 158/775) göre, bu çeþit hibe tam olarak satým akdi hükmündedir. Þâfiî ve Mâlikîler de, bu konuda Züfer´le ayný görüþtedir (es-Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-1331, XII, 79; Sahnun, el-Müdevvenetü´l-Kübrâ, Kahire 1323-1324, XV, 79; Mâlik, el-Muvatta´. Kahire 1348, II, 128).
Ývaz þart koþulan hibe ile ilgili Abdullah b Abbas´tan (ö. 68/687) þöyle bir hadis nakledilir: "Hz. Peygamber´e (s.a.s) birisi bir deve hibe etmiþ, o da karþýlýðýnda bir ödemede bulunduktan sonra, o þahsa ran oldun mu? diye sormuþ; o þahýs, hayýr deyince, onu razý edinceye kadar mukabil ivazý arttýrmýþtýr" (Ahmed b. Hanbel, I, 295; Abdurrezzak, el-Musannef, IX, 105). Tirmizî ayný hadisi naklettikten sonra, bedelin "altý tane genç deve" olduðunu belirtir. Ýbn Hibbân´ýn rivayetinde, Hz. Peygamber´in: "Vallahi Kureyþ´ten veya Ensar´dan yahut Sakîf´ten olandan baþka hiç. bir kimseden hibe almamak içimden geçti" dediði nakledilir (el-Askalâni, Bulûðu´l-Merâm, Terc. ve Þerh, A. Davudoðlu, Ýstanbul 1967, III, 191, H. no: 790/958).
Hz. Ömer´in (ö. 23/643), yapýlan bir hibeye, karþýlýk bekleyen kimse hakkýnda; ya baðýþladýðý þey geri verilmelidir, ya da mukabil bir ývaz ödenmelidir, dediði nakledilir (Abdurrezzâk, a.g e., IX, 105). Yine Hz. Ömer´den þöyle dediði rivayet edilmiþtir: "Ýyi cins bir atýmý Hak yolunda tasadduk ettim. Bir süre sonra sahibi hayvana yazýk etmiþ. Ben onu ucuza satacaðýný anlayarak, Rasûlüllah (s.a.s)´a hükmünü sordum da: "Onu ne satýn al, ne de sadakadan dön; Çünkü sadakasýndan dönen, dönüp kusmuðunu yiyen köpek gibidir" buyurdular (Müslim, Hibât, 1):
Mecelle´nin 855. maddesinde ; "Ivaz þartý ile hibe sahih ve þart muteberdir" denildikten sonra, konu þu örnekle açýklanýr. Bir kimse ölünceye kadar kendisine bakmak þartýyla mülkü olan bir akan birine hibe ve teslim etse, lehine hibe yapýlan kimse, baðýþlayaný bakmaya razý iken, baðýþlayan piþman olup hibesinden dönmekle o akarý geri alamaz.
Rucu Þartýyla Hibe:
Ýslâm hukukunda, baðýþlanýlan þeyin belirli þartlar altýnda, tekrar baðýþlayana dönmesi þartýyla yapýlacak hibe akdi tartýþmalýdýr. Bu çeþit hibeler "umrâ", "rukbâ" ve "süknâ" terimleriyle ifade edilir.
a. Umrâ: Bir evi veya yeri, birisine ömür boyu yararlanmak üzere vermektir. "Evimi filana ömrüm boyunca verdim" veya "Evimi sâna ömrüm boyunca verdim" gibi sözlerle yapýlýr. Cahiliye devrinde Araplar bir evi veya yeri ömür boyunca birine verir, o kimse öldükten sonra geri alýrlardý. Ýslâmiyet bunu gerçek bir hibe sayarak, tasarrufun sürekli olarak meydana geldiðini ve lehine umrâ yapýlanýn mirasçýlarýna intikal edeceði esasýný getirdi. Câbir b. Abdullâh´tan, (ö. 74/693) Hz. Peygamber (s.a.s)´ýn þöyle dediði nakledilmiþtir: "Bir kimse umrâ yaparsa bu, lehine umrâ yapýlan þahsa ve nesline aittir, verene dönmez. Çünkü, onda artýk miras cereyan etmiþtir" (Müslim, Hibât, 20, 21, 22; Mâlik el-Muvatta´, II,127-128). Hz. Câbir´in þu rivayeti, þartlý umrâ´yý diðerlerinden ayýrýr. Câbir (r.a) þöyle demiþtir: "Rasûlüllah´ýn (s.a.s) cevaz verdiði umrâ; "Bu senin ve çocuklarýnýn olsun" demekle yapýlýr. Fakat; "Bu mülk, yaþadýðýn sürece senin olsun" derse, mülk, sahibine döner. Ma´mer: "Zührî, bununla fetvâ verirdi" demiþtir (Müslim, Hibât, 23). Umrâ ile ilgili hadislerin, sürekli hibeyi ifade etmesi karþýsýnda, müctehidler görüþ ayrýlýðýna düþmüþlerdir.
Hanefi, Þâfiî, Hanbelî ve Zâhirîlere göre, umrâ câizdir. Fakat baðýþlayan ölünce, tekrar sahibine geri dönmesi þartý bâtýldýr. Yani, umrâ yoluyla baðýþlanan mal, lehine umrâ yapýlanýn ölümü hâlinde, onun mirasçýlarýna geçer, baðýþlayana veya mirasçýlarýna dönmez (el Merginânî, el Hidâye, Kahire 1937, III,168; Þâfýî, el-Ümm, Mýsýr 1321-1325, VII, 201; Ýbn Hazm, el Muhallâ, Mýsýr 1347-1352, IX,164; Ýbn Kudâme, el Muðnî, Taif, t.y., VI, 302, 308). Mâlikilere, Ýmam Þâfiî´nin eski bir görüþüne ve Ahmed b. Hanbel´in iki ictihadýndan birine göre, umrâ ve rucu´ þartý sahihtir. Mâlikîlere´ göre, "Bu sana ömür boyu bir baðýþtýr" denilmiþse lehine baðýþlananýn ölümünden sonra mal, baðýþlayana döner (Ýbn Kudâme, el Muðnî, VI, 304, 307, 308). Ýmam Mâlik´in (ö. 179/795), þartlý umrâ´nýn cevaz konusunda, Medînelilerin amelini (uygulama), âhad haber kabilinden olan Câbir hadisine tercih ettiði anlaþýlmaktadýr. Ýmam Mâlik, Kasým b. Muhammed´den (ö. 102/720) þartlý umrâ hakkýnda þunu nakleder: "Benim yetiþtiðim insanlar, mallarýnda ve verdikleri þeylerde öne sürdükleri þartlara baðlý idiler". Mâlik, Medinelilerin uygulamasý hakkýnda þöyle der: "Medîne´deki duruma göre de umrâ, baðýþlayana döner. Ancak baðýþlayan, bu sana ve senin nesüne umrâ´dýr, demiþse, o zaman durum deðiþir" demiþtir (Mâlik, el-Muvatta´, II,127,128).
b. Rukbâ: Bir kimsenin; "Þu evimi sana rukbâ yoluyla verdim; ben senden önce ölürsem ev senin; sen benden önce ölürsen benim olacak" sözleriyle yaptýðý bir baðýþ þeklidir.
Ebû Hanîfe, Ýmam Muhammed ve Ýmam Mâlik´e göre, rukbâ þartýyla yapýlan hibe bâtýldýr. Bu þekilde verilecek mal, alan kimsenin yanýnda "âriyet" olarak kalýr. Yani mal sahibi, malýný dilediði zaman geri alabilir. Ebû Yûsuf ve Ýmam Þâfiî´nin yeni ictihadýna göre ise, rukbâ yoluyla hibe câizdir. Sadece þart batýldýr ve hibe, umrâda olduðu gibi sürekli olarak meydana gelmiþ bulunur. Mal, sahibine geri dönmez (es-Serahsî, a.g.e., XII, 89; el-Merginânî, a.g.e., III,168; Ýbn Kudâme, a.g.e., IV, 311). Ebû Hanife ve Ýmam Muhammed; Þa´bî (ö.105/723) ve Þureyh (ö. 78/697) vasýtasýyla rivayet edilen, umrâyý caiz gören, rukbâyý ise reddeden bir hadisi delil alýrlar. Ebû Yusuf ise, Câbir (r.a)´den rivayet edilen, Hz. Peygamberin hem umra´yý hem de rukbayý caiz gördüðünü bildirdiði hadisine dayanýr (es-Serahsî, a.g.e., XII, 89).
c. Süknâ: Bir kimsenin, evini bir baþkasýna yaþadýðý sürece oturmak üzere mesken olarak baðýþlamasýdýr. Hanefilere göre, bu çeþit baðýþta mesken, mülkiyet sahibine ait olup, mesken baðýþlananýn elinde âriyet olarak kalýr (es-Serahsî, a.g.e., XII, 89). Mâlikilere göre ise, süknâ, lehine baðýþ yapýlan kimsenin veya neslinin tükenmesine kadar yapýlmýþsa, bunlar ölünce, süknâ hakký baðýþlayana veya en yakýn mirasçýsýna döner (Sahnun, a.g.e., XV, 92). Nitekim Hz. Hafsa (ö.41/244), evini ömür boyu oturmasý için Zeyd b. el-Hattab´ýn kýzýna vermiþ, Zeyd´in kýzý ölümü üzerine, Hafsa´nýn mirasçýsý olan Abdullah b. Ömer (ö. 73/692), bu evi geri almýþtýr. (Mâlik, el-Muvotta´, II,128, Akdiye, H.No: 45).
Ca´ferîlere göre, umrâ, rukbâ ve süknâ´da konulan þartlara tam olarak uyulmasý gereklidir (Abdulkadir Þener, a.g.e., s. 62).
Hibe Yapacak Kimsenin Ehliyeti:
1. Mümeyyiz ve reþidlerin hibe yapma ehliyeti.
Ýslâm hukukuna göre, hibe yapacak kimsenin teberru yapmaða mâlik olan kimselerden olmasý gerekir. Çünkü hibe bir teberrudur. Teberru yapamayan kimse, hibe de yapamaz. Bu yüzden küçüklerin ve akýl hastasýnýn hibesi geçerli deðildir. Tasarrufta, ivaz bulunmadýðý için tamamen aleyhlerine sayýlýr. Yine baba, küçüðün malýný ivaz þartý olmaksýzýn hibe etmeðe yetkili olamaz. Bu, teberruda ivaz olmadýðý için, küçüðün (yetimin) malýna en güzel yaklaþma sayýlmaz. Âyette; "yetimin malýna, rüþdüne erinceye kadar, o en güzel olanýndan baþka bir þekilde yaklaþmayýn" (el-En´âm, 6/152) buyurulur. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Bizim küçüklerimize merhamet etmeyen bizden deðildir" (Tirmizî, Birr,15; Ebû Dâvud, Edeb, 58; A.b. Hanbel, I, 257). Baba, ivaz þart koþsa bile, Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf´a göre hibe câiz olmaz. Ýmam Muhammed bu durumda hibeyi geçerli sayar. Çünkü O´na göre, satýþa mâlik olan, ivazlý hibeye de mâlik olur (el-Kâsânî, a.g.e., V1,118).
Mecelle´nin 859. maddesinde; "Hibe edenin âkýl ve bâlið olmasý þarttýr" denilir. Buna göre, âkýl ve bâlið kimsenin, saðlýðýnda malýnýn tamanýný veya bir bölümünü dilediði kimselere hibe etmesi câizdir. Usul ve fürûu da buna dahildir. Çoðunluk Ýslâm hukukçularýna göre, hibe yaparken çocuklarý arasýnda eþit davranmanýn müstehap olduðu, eþit davranýlmadýðý takdirde, hibenin mekruh olmakla birlikte geçerli olacaðý kabul edilmiþtir.
2. Hacr altýndaki kimselerin hibe yapma ehliyeti. Ýslâm bilginlerinin ittifakla hacr sebebi saydýðý haller þunlardýr: a) Küçüklük, b) Akýl hastalýðý, c) Bunaklýk (ateh), d) Kölelik (rikk), e) Topluma zarar verme, f) Ölüm hastalýðý. Ýlk üç sebepte, temyiz gücü bulunmadýðý için, bunlarla kýsýtlý olanlar ne kendileri ve ne de veli veya vasileri, bunlarýn mallarýnda teberruda bulunamaz. Diðer yandan; sefihlik, aptallýk ve borç sebebiyle hacr altýna almanýn hibeye engel olup olmayacaðý konusunda görüþ ayrýlýðý vardýr.
Ebû Hanîfe´ye göre, sefil ve bu hükümde olan aptal (ebleh) ile borçlu kimseler hac altýna alýnamaz. Bunlarýn sözlü tasarruflarý ve baðýþta bulunmalarý geçerlidir.
Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed, Þâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel´e göre ise, sefih, aptal ve borçlu kimseler hacredilir. Mahkemece hacr karan verildikten sonra, artýk bunlarýn vakýf ve hibe gibi ivazsýz tasarruflarý geçerli sayýlmaz (Abdulkadir Þener, Ýslâm Hukukunda Hacr, A.Ü.Ý.F. Dergisi, C. XXI yýl; 1977, s. 345 vd.).
3. Ölüm hastasýnýn hibede bulunma yetkisi.
Ölümle sonuçlanan aðýr bir hastalýða yakalanan kimsenin kavlî tasarruflarý bazý kayýt ve þartlarla geçerli olur. Bu yüzden onlar kýsmen kýsýtlý sayýlýrlar. Ezcümle; hasta iken yaptýklarý vakýf, borç ikrarý ve hibe gibi yükümlülük doðuran tasarruflarý, ancak mallarýnýn I/3 ünden geçerli olur. Fazlasý, vasiyette olduðu gibi tenkise tabi tutulur (es-Serahsî, XIII,101 vd.; Ali Haydar, a.g.e, II, 736, 740; Mecelle, mad., 1595).
Hibeyi Kabul Ehliyeti:
Hibe tasarrufu kabul ile tamam olur. Bunun için, lehine hibe yapýlanýn, hibe sýrasýnda hayatta bulunmasý, akýl, bâlið, mümeyyiz küçük veya mümeyyiz bunak durumunda olmasý gerekir. Bu durumda olanlar, hibeyi bizzat kabul ve kabz edebilirler. Gayri mümeyyiz küçük, akýl hastasý veya bu hükümde olan bunak adýna hibeyi velî veya vasileri kabul ve kabz ederler. Cenin için yapýlacak vasiyet geçerli olduðu halde, hibe batýldýr. Çünkü vasiyet mirasa benzer, ceninin sað doðduðu takdirde mirasçý olacaðýnda þüphe yoktur. Hibe ise hayatta olanlar arasýnda yapýlan bir temliktir (Mecelle, mad. 851-853).
Hibeden Rucû (Vazgeçme):
Hibenin karþýlýksýz ve bir daha geri alýnmamak üzere yapýlmasý asýldýr. Ancak karþýlýksýz yapýlan hibede mal henüz baðýþlananýn elinde duruyorsa, yabancýya yapýlmýþ olsa bile dönmek mümkündür. Fakat bu mekruh sayýlmýþtýr. Hanefilerin benimsediði bu görüþ, ashab-ý kiramdan Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Ömer, Ebû Hureyre ve Fudâle b. Ubeyd (r. anhüm)´a dayanýr.
Hz. Peygamber, hibeden dönmeyi çirkin görmüþ ve yukarýda (Müslim, Hibat 5) kaydettiðimiz hadisi buyurmuþtur. Yukarýda isimleri zikredilen sahabeye göre, hadisteki benzetme, þer´an deðil, mürüvvet ve ahlâk yönünden yapýlan bir benzetmedir. Çünkü köpek, helal ve harama muhatap deðildir. Burada davranýþýn çirkinliði belirtilmek istenmiþtir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Þerhi, A. Davudoðlu, VIII,147,148). Diðer yandan hibeden vazgeçmeye cevaz veren bazý hadisler de nakledilmiþtir. Bir hadiste þöyle buyurulur: "Hibede bulunan, bir ivaz (bedel) almamýþsa, hibesinden rucu edebilir" (Ýbn Mâce, Hibât, 6; es-Serahsî, a.g.e., XII, 48).
Hibeden rucûa engel teþkil eden Durumlar:
a) Kan hýsýmlýðý: Biri kadýn farzedildiði takdirde evlenme engeli doðacak derecede nesep hýsýmý olanlara yapýlan hibeden dönülemez. Usul, fürû, kardeþler, kardeþ çocuklarý, amca, hala, dayý ve teyze bu gruba girer.
b) Eþler, biri diðerine hibede bulunsa, artýk dönemez.
c) Ývaz verilmesi halinde hibeden dönülmez.
d) Hibe edilen malda ayrýlmaz bir artýþ (ziyade-i muttasýla) meydana gelmesi. Baðýþlanan tarla üzerine ev yapýlmasý gibi.
e) Malýn, baðýþlanan kimsenin elinden çýkmasý. Satmak, hibe etmek, helâk veya istihlâk etmek gibi.
f) Taraflardan birinin ölümü. Buna göre, baðýþlanan öldüðü takdirde, baðýþlayan hibes inden dönemediði gibi, baðýþlayan öldüðü takdirde de, mirasçýlarý baðýþlanmýþ olan malý geri alamazlar.
Mâlikî, Þâfiî ve Hanbelî hukukçulara göre, hibeden dönmek caiz deðildir. Ancak, baba çocuðuna yaptýðý hibeden dönebilir. Delilleri þu hadistir: "Kiþinin hibesinden dönmesi caiz deðildir. Ancak çocuðuna bir þey hibe eden baba bundan müstesnadýr" (Tirmizî, Büyû´, 62; Ýbn Mâce, Hibât, 2). Hanefîler bu hadisi, hâkim kararý olmaksýzýn, rýzaya dayanan, hibeden vazgeçme anlamýnda kabul ederler (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 128-134; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VI, 296; es-Serahsî, a.g.e., XII, 54; el-Cezîrî, a.g.e., III, 417-419; Þâfiî, el-Ümm, Mýsýr, 132-1325, VII, 105; Abdulkadir Þener, a.g.e, s. 103-105; Mecelle, mad., 866-874).
radyobeyan