Sahabe-i Kiram
Pages: 1
Abdurrahman Bin Avf By: derya Date: 20 Þubat 2010, 11:23:53
Abdurrahman Bin Avf (r.a.) Cennetle Müjdelenenlerden

Abdurrahman bin Avf, ticâretle meþgul olurdu. Bu sebeple çeþitli yerlere ticâret için giderdi. Þöyle anlatýr:

Peygamber efendimize peygamberlik emri bildirilmeden bir yýl önce, ticâret için Yemen´e gittiðim zaman, Askelân bin Avâkir-ül-Himyerî´ye misâfir olmuþtum. O zât, çok yaþlý idi ve ona her varýþýmda ona konuk olurdum. O da bana Mekke´den haber sorarak derdi ki:

- Ýçinizde kendisi hakkýnda haber ve zikir bulunan zât zuhûr etti mi? Dîniniz hakkýnda size karþý olan bir kimse var mý?

Ben de hep, "hayýr, yoktur" derdim.

O´na kitap indirdi

Nihâyet, Resûlullah efendimize peygamberlik bildirilip, Ýslâm dînini insanlara gizlice teblið etmeye baþladýðý sene idi. Yemen´e yine gidip ayný zâta misâfir olduðumda bana dedi ki:

- Ben seni ticâretten daha hayýrlý bir müjde ile müjdeleyeyim mi?

- Evet, müjdele.

- Hiç þüphesiz, Allah senin kavminden, kendisinden râzý olduðu, seçtiði bir peygamber gönderdi ve O´na Kitab da indirdi. O, insanlarý putlara tapmaktan men edecek ve Ýslâmiyete da´vet edecek. Hakký buyuracak ve iþleyecek, bâtýlý da men ve iptâl edecektir. O, Hâþimoðullarýndandýr. Siz O´nun dayýlarýsýnýzdýr. Dönüþünü çabuklaþtýr! Gidip O´na yardýmcý ol! Kendisini tasdîk et ve þu beytleri de Ona götür!

Yemenli ihtiyârýn söylediði beytleri ezberleyip, Mekke-i mükerremeye döndüm ve Hz. Ebû Bekir ile buluþtum. Ona, Yemenli ihtiyârýn söylediklerini haber verdim. Ebû Bekir dedi ki:

- O kimse, Abdullah´ýn oðlu Muhammed aleyhisselâmdýr. Allahü teâlâ, Onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Hemen Ona gidip îmân et!

Hemen Resûlullahýn evine gittim. Resûlullah efendimizin beni görünce gülümsedi ve sordu:

- Arkanda ne haber var, ey Abdurrahman?

- Yâ Muhammed, bu ne demek?

- Bana tevdî edilmek üzere o kimsenin seninle gönderdiðini getir, ver. Hiç þüphesiz onu bana gönderen Hýmyeroðullarý mü´minlerinin üstünlerindendir.

Gerçek kardeþlerimdir

Resûlullah efendimizin bu sözlerini iþitince hemen Kelime-i þehâdet getirerek Müslüman olma þerefine kavuþtum ve Yemenli ihtiyârýn söylediði beytleri okuyarak, onun anlattýklarýný anlattým. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:

- Zaman zaman öyle mü´minler bulunacak ki, onlar beni görmeden bana inanacak ve beni tasdik edeceklerdir. Ýþte, bunlar, benim gerçek kardeþlerimdir.

Hz. Abdurrahman Ýslâmiyeti kabûl edince diðer Müslümanlar gibi eziyet ve iþkencelere mâruz kaldý. Böylece vatanýný terketmek suretiyle hicrete mecbur oldu. Habeþistan´a hicret eden müslümanlarla beraber bu memlekete gitti. Çok geçmeden Peygamber efendimiz Medine-i münevvereye hicretinden sonra Medîne´ye gelerek Resûlullaha katýldý.

Hz. Abdurrahman bütün harplerde bulundu. Bedir´de kahramanlýklarý çok oldu. Abdurrahman bin Avf hazretleri, Bedir muhârebesinde þâhit olduðu bir hâdiseyi þöyle anlatýr:

Savaþ esnâsýnda yanýmda ensârdan iki genç belirdi. Gençlerin gayreti hoþuma gitti. Kendilerine muhabbetle baktým. Gençlerden birisi yanýma yaklaþarak dedi ki:

- Biz, islâm düþmaný Ebû Cehil´i öldürmeye azmettik. Fakat kendisini tanýmýyoruz. Onu bize gösterir misin?

- Peki siz bu iþi baþarabilecek misiniz?

- Resûlullaha ve Ýslâm dînine hakâret eden kimse sað olduðu müddetçe, bizim sað kalmamýzýn bir önemi yoktur. Allaha yemin ederiz ki, onu gördüðümüzde, kanýmýzýn son damlasýna kadar, onu öldürmek için çalýþacaðýz.

Hanginiz öldürdü?

Gençlerin bu kararlý hâline gýpta ettim. Bu arada Ebû Cehil karþýdan geçiyordu. Gençlere dedim ki:

- Ýþte aradýðýnýz, þu karþýdan geçmekte olan kimsedir.

Ebû Cehil´i gören gençler, Ebû Cehil´in askerlerinin çokluðuna bile bakmadan, kýlýçlarýný çektikleri gibi, üzerine atýldýlar.

Ebû Cehil´in askerleri hiç beklemedikleri böyle bir durum karþýsýnda donakaldýlar. Onlarýn þaþkýnlýklarý geçmeden, gençler, Ebû Cehil´i öldürünceye kadar kýlýç darbesine tuttular.

Sonra dönüp Resûlullahýn huzuruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler. Peygamber efendimiz çok memnûn olarak, gençlere sordu:

- Bunu hanginiz öldürdü?

Ýkisi de birden dediler ki:

- Ben öldürdüm.

Bunun üzerine, gençlerin kýlýçlarýný muâyene ettikten sonra;

- Ýkiniz öldürmüþsünüz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Uhud savaþýnda yirmi yerinden yaralandý. 12 diþi kýrýldý. Peygamber efendimiz, Medîne´de kendisini Saîd bin Rebii hazretleri ile kardeþ yaptý. Kardeþi, malýna ve servetine onu da ortak yapmak istediðinde þöyle dedi:

- Aziz kardeþim, Allah sana ve çoluk çocuðuna bereket ihsân etsin, malýný çoðaltsýn! Sen bana çarþýnýn yolunu göster, ben orada ticâret yapar ihtiyâçlarýmý karþýlarým.

Bu serveti nasýl kazandýn?

Bu sözü Peygamber efendimize bildirilince, çok sevindi. Kendisine hayýr duâ etti. Bu duâdan sonra yaptýðý ticâret sebebiyle kýsa zamanda çok zengin oldu. Buyururdu ki:

- Taþa uzansam, o taþýn altýnda ya altýna veya gümüþe rast gelirdim.

Abdurrahman bin Avf hazretlerine sordular:

- Bu büyük serveti nasýl kazandýn?

- Çok az kâra râzý oldum. Hiçbir müþteriyi boþ çevirmedim.

Abdurrahman bin Avf, Resûlullahýn saðlýðýnda Allah yolunda çok mal harcadý. Üç kere malýnýn yarýsýný verdi. Birinci defa 4000 dirhem, ikincide 40.000 dirhem ve üçüncüde de 40.000 altýn sadaka olarak Allah yolunda daðýttý.

Uhud savaþý esirlerinden 30 tanesini azâd ettirdi ve her birine 1000 altýn daðýttý. Tebük seferi için 500 at ve 500 yüklü deve verdi.

Birgün buðday, un ve çeþitli zahire yüklü 700 devesi ile Medîne´ye girdiðinde, Hz. ^Aiþe, Resûlullah efendimizin;

- Abdurrahman bin Avf, Cennete emekliyerek girer, buyurduðunu bildirince, Abdurrahman bin Avf, develerin hepsini yükleriyle birlikte Allah yolunda daðýtacaðýný söz verip, onu þâhit tutmuþtur.

Resûlullaha imâm oldu

Bedir harbinde bulunup da sað kalanlarýn herbirine, kendi malýndan 400 dirhem altýn para verilmesini vasiyet etti. Vasiyeti hemen yerine getirildi.

Tebük harbi dönüþünde, Peygamber efendimiz gecikince, namaz geçmesin diye, Abdurrahman bin Avf hazretleri imâm yapýldý. Ýkinci rek´atte iken Peygamber efendimiz yetiþip kendisine uydu. Namazdan sonra;

- Bir peygamber sâlih bir kimsenin arkasýnda namaz kýlmadýkça rûhu kabzolmaz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri nakleder:

Bir gün Peygamber efendimiz yalnýz olarak, yola çýktý. Ben de geriden tâkip ediyordum.

Hurmalýk bir yere vardý. Yere kapandý. Secde o kadar uzadý ki, kendi kendime, "Aman yâ Rabbî, acaba Resûlullaha birþey mi oldu?" diyerek büyük bir korku ile yanýna yaklaþtým ve oturdum.

Resûlullah, secdeden baþýný kaldýrýp sordu:

- Sen kimsin?

- Ben Abdurrahman´ým.

- Bir þey mi oldu?

- Hayýr yâ Resûlallah, secdeniz o kadar uzadý ki, size bir hâl olmasýndan endiþe ettim.

- Yâ Abdurrahman! Cebrâil aleyhisselâm þunu müjdeledi: "Yâ Resûlallah, kim ki, sana salât ve selâm getirirse, Cenâb-ý Hakkýn magfiret ve selâmýna nâil olur." Ben de bu müjde sebebiyle þükür secdesinde bulundum.

Seni aðlatan nedir

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Resûlullahýn âhýrete teþrîfinden sonra, Onunla geçirdiði günleri hatýrlýyarak dâimâ aðlardý. Onun sohbetlerinden mahrûm olduktan sonra, kendisi için dünyanýn hiçbir kýymeti kalmadýðýný söylerdi.

Nevfel bin Ýyas hazretleri anlatýr:

Abdurrahman bin Avf hazretleri, bizi bir gün evine götürdü. Bize tepsi içinde leziz yemekler ikrâm etti. Yemeði önümüze koyunca, aðlamaya baþladý. O aðlayýnca biz de aðlamaya baþladýk. Fakat niçin aðladýðýmýzý bilmiyorduk. Sordum:

- Ey Abdurrahman, seni bu kadar aðlatan nedir?

- Biz bu kadar ni´metler içerisindeyiz. Resûlullah vefât etti. Fakat kendisi ve ehli arpa ekmeðinden bile bir defa olsun doyasýya yemedi. Biz bu yediklerimizin þükrünü nasýl yapacaðýz? Bunun için aðlarým.

Abdurrahman bin Avf, Hicretin 6. senesinde, Resûlullah efendimiz tarafýndan Kelb kabîlesini Ýslâma da´vet etmek için Dûmet-ül-Cendel´e gönderilen 700 kiþilik orduya, kumandan tâyin edildi. Dûmet-ül-Cendel, Tebük þehrinin yakýnýnda olup, büyük bir panayýr ve ticâret merkezi idi.

Resûlullah efendimiz, Abdurrahman bin Avf´ý yanýna çaðýrýp buyurdu ki:

- Hazýrlan! Seni bugün veya yarýn sabah inþâallah askerî birliðin baþýnda göreceðim.

Yolculuk elbisem üzerimdedir

Sabah namazýný mescidde kýldýktan sonra, Peygamber efendimiz onun Dûmet-ül-Cendel´e hareket etmesini ve oranýn halkýný Ýslâmiyete da´vet etmesini emir buyurdu. Dûmet-ül-Cendel´e gidecek ordu, seher vakti Medîne dýþýndaki Cürüf denilen mevkîde toplandý. Peygamber efendimiz, Abdurrahman bin Avf´ýn geride kaldýðýný görünce buyurdu ki:

- Arkadaþlarýndan niçin geri kaldýn?

- Yâ Resûlallah! En son görüþmemin ve konuþmamýn sizinle olmasýný istedim. Yolculuk elbisem üzerimdedir.

Abdurrahman bin Avf, baþýna, siyah pamuklu ve kalýn bezden, geliþi güzel bir bez sarmýþtý. Peygamber efendimiz, onun sarýðýný eliyle çözüp, sarýðýn ucunu iki omuzunun ortasýndan sarkýtarak baðladý ve, "Ey Ýbni Avf! Ýþte sarýðýný böyle sar" buyurdu. Daha sonra eline bir sancak vererek devam etti:

- Ey Ýbni Avf! Allahü teâlânýn adýyla, O´nun yolunda cihâd et ve Allahý inkâr edenlerle çarpýþ. Zulüm ve taþkýnlýk yapma. Allahýn emri dâiresinde hareket et. Çocuklarý öldürme. Eðer o belde ahâlisi senin da´vetine icâbet ederlerse, o kabîlenin reîsinin kýzýyla evlen.

Abdurrahman bin Avf, emrine verilen 700 kiþilik orduyla birlikte hareket ederek, Dûmet-ül-Cendel´e ulaþtý. Kelb kabîlesini, tatlý bir üslûbla Ýslâma da´vet etti. Üç gün orada kaldýktan sonra, Kelb kabîlesinin reîsi Esbað bin Amr ve kavminin büyük bir kýsmý Müslüman olup, Hýristiyanlýðý terkettiler. Bir kýsmý da Hýristiyan olarak kalýp, cizye vermeye râzý oldular.

Abdurrahman bin Avf, Müslüman olan Esbað´ýn kýzý Tümadýr ile evlendi. Onunla birlikte Medîne´ye geldi. Tümadýr, Abdurrahman bin Avf´ýn oðlu Ebû Seleme´nin annesidir. Ebû Seleme ise Medîne´nin yedi büyük fýkýh âlimlerinden biridir.

Bunlarý koruyalým

Hz. Ömer´in halîfeliði zamanýnda bir ticaret kervaný gelip, gece Medîne´nin dýþýnda kondu. Yorgunluktan hemen uyudular. Halîfe Ömer, þehri dolaþýrken bunlarý gördü. Abdurrahman bin Avf´ýn evine gelip dedi ki:

- Bu gece bir kervan gelmiþ. Hepsi kâfirdir. Fakat bize yabancý olanlarýn, yolcularýn; bunlarý soymasýndan korkuyorum. Gel, bunlarý koruyalým.

Sabaha kadar bekleyip, sabah namazýnda mescide gittiler. Ýçlerinden bir genç uyumamýþtý. Arkalarýndan gitti. Soruþturup, kendilerine bekçilik eden þahsýn halîfe Ömer olduðunu öðrendi. Gelip arkadaþlarýna anlattý. Roma ve Ýran ordularýný periþan eden, binlerce þehir almýþ olan, adâleti ile meþhur yüce halîfenin, bu merhamet ve þefkatini görerek, Ýslâmiyetin hak din olduðunu anladýlar. Hepsi seve seve Müslüman oldu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, fazîlet ve kemâl sâhibi bir insandý. Kalbi sadece, Allah korkusu, Resûlüne muhabbet, doðruluk, iffet, merhamet ve þefkat ile doluydu. Allah yolunda malýný daðýtmaktan zevk alýrdý.

Eshâb-ý kirâmýn en zenginlerinden olduðu hâlde, mala karþý en ufak bir sevgisi yoktu. Her zaman âhireti dünyaya tercîh ederdi. En büyük arzûsu, dînin emirlerine eksiksiz uyabilmekti.

Ayaklarý açýk kalýyordu

Bir gün bir yerde yemek ikrâm edilmiþti. O gün de kendisi oruçlu idi. Tam iftâr edeceði zaman, bir hâtýrasýný anlatmasý istendi. Hemen hâtýrasýný anlatmaya baþladý:

"Benden çok hayýrlý olan Mus´ab bin Ümeyr þehîd olduðunda, onu bir kumaþ parçasý ile kefenledik. Baþýný örttüðümüz zaman, ayaklarý açýk kalýyor, ayaklarýný örttüðümüz zaman baþý açýk kalýyordu.

Sonra Hz. Hamza þehîd oldu. O da benden çok üstündü. Onu da zor þartlar altýnda defnettik. Onlar benden çok hayýrlý olduðu hâlde, dünyayý býrakýp gittiler. Sonra bize dünya kapýsý açýldý. Türlü türlü ni´metlere kavuþtuk. Bunlarýn hesâbýný nasýl vereceðiz" deyip aðlamaya baþladý.

Oruçlu olduðunu unutup, iftâr yemeðini bile yemedi. Zaten o günleri hatýrlayýnca yemek yiyecek hâli de kalmýyordu.

Halîfe Ömer Þam´a gidiyordu. Þam´da tâ´ûn ya´nî vebâ hastalýðý olduðu iþitildi. Yanýnda bulunanlarýn ba´zýsý, "Þam´a girmiyelim" dedi. Bir kýsmý da dedi ki:

- Allahü teâlânýn kaderinden kaçmýyalým.

Bunun üzerine Halife de buyurdu ki:

- Allahü teâlânýn kaderinden, yine O´nun kaderine kaçalým, þehre girmiyelim. Birinizin bir çayýrý ile, bir çýplak kayalýðý olsa, sürüsünü hangisine gönderirse, Allahü teâlânýn takdîri ile göndermiþ olur.

Sonra Abdurrahman bin Avf´ý çaðýrýp sordu:

- Sen ne dersin?

- Resûlullah efendimizden iþittim ki, (Vebâ olan yere girmeyiniz ve vebâ olan bir yerden baþka bir yere gitmeyiniz, oradan kaçmayýnýz) buyurmuþtu.

Halife de, "Elhamdülillah, benim sözüm hadîs-i þerîfe uygun oldu" deyip Þam´a girmediler.

Vebâlý yerden kaçmakAbdurrahman Bin Avf (r.a.) Cennetle Müjdelenenlerden
Abdurrahman bin Avf, ticâretle meþgul olurdu. Bu sebeple çeþitli yerlere ticâret için giderdi. Þöyle anlatýr:

Peygamber efendimize peygamberlik emri bildirilmeden bir yýl önce, ticâret için Yemen´e gittiðim zaman, Askelân bin Avâkir-ül-Himyerî´ye misâfir olmuþtum. O zât, çok yaþlý idi ve ona her varýþýmda ona konuk olurdum. O da bana Mekke´den haber sorarak derdi ki:

- Ýçinizde kendisi hakkýnda haber ve zikir bulunan zât zuhûr etti mi? Dîniniz hakkýnda size karþý olan bir kimse var mý?

Ben de hep, "hayýr, yoktur" derdim.

O´na kitap indirdi

Nihâyet, Resûlullah efendimize peygamberlik bildirilip, Ýslâm dînini insanlara gizlice teblið etmeye baþladýðý sene idi. Yemen´e yine gidip ayný zâta misâfir olduðumda bana dedi ki:

- Ben seni ticâretten daha hayýrlý bir müjde ile müjdeleyeyim mi?

- Evet, müjdele.

- Hiç þüphesiz, Allah senin kavminden, kendisinden râzý olduðu, seçtiði bir peygamber gönderdi ve O´na Kitab da indirdi. O, insanlarý putlara tapmaktan men edecek ve Ýslâmiyete da´vet edecek. Hakký buyuracak ve iþleyecek, bâtýlý da men ve iptâl edecektir. O, Hâþimoðullarýndandýr. Siz O´nun dayýlarýsýnýzdýr. Dönüþünü çabuklaþtýr! Gidip O´na yardýmcý ol! Kendisini tasdîk et ve þu beytleri de Ona götür!

Yemenli ihtiyârýn söylediði beytleri ezberleyip, Mekke-i mükerremeye döndüm ve Hz. Ebû Bekir ile buluþtum. Ona, Yemenli ihtiyârýn söylediklerini haber verdim. Ebû Bekir dedi ki:

- O kimse, Abdullah´ýn oðlu Muhammed aleyhisselâmdýr. Allahü teâlâ, Onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Hemen Ona gidip îmân et!

Hemen Resûlullahýn evine gittim. Resûlullah efendimizin beni görünce gülümsedi ve sordu:

- Arkanda ne haber var, ey Abdurrahman?

- Yâ Muhammed, bu ne demek?

- Bana tevdî edilmek üzere o kimsenin seninle gönderdiðini getir, ver. Hiç þüphesiz onu bana gönderen Hýmyeroðullarý mü´minlerinin üstünlerindendir.

Gerçek kardeþlerimdir

Resûlullah efendimizin bu sözlerini iþitince hemen Kelime-i þehâdet getirerek Müslüman olma þerefine kavuþtum ve Yemenli ihtiyârýn söylediði beytleri okuyarak, onun anlattýklarýný anlattým. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:

- Zaman zaman öyle mü´minler bulunacak ki, onlar beni görmeden bana inanacak ve beni tasdik edeceklerdir. Ýþte, bunlar, benim gerçek kardeþlerimdir.

Hz. Abdurrahman Ýslâmiyeti kabûl edince diðer Müslümanlar gibi eziyet ve iþkencelere mâruz kaldý. Böylece vatanýný terketmek suretiyle hicrete mecbur oldu. Habeþistan´a hicret eden müslümanlarla beraber bu memlekete gitti. Çok geçmeden Peygamber efendimiz Medine-i münevvereye hicretinden sonra Medîne´ye gelerek Resûlullaha katýldý.

Hz. Abdurrahman bütün harplerde bulundu. Bedir´de kahramanlýklarý çok oldu. Abdurrahman bin Avf hazretleri, Bedir muhârebesinde þâhit olduðu bir hâdiseyi þöyle anlatýr:

Savaþ esnâsýnda yanýmda ensârdan iki genç belirdi. Gençlerin gayreti hoþuma gitti. Kendilerine muhabbetle baktým. Gençlerden birisi yanýma yaklaþarak dedi ki:

- Biz, islâm düþmaný Ebû Cehil´i öldürmeye azmettik. Fakat kendisini tanýmýyoruz. Onu bize gösterir misin?

- Peki siz bu iþi baþarabilecek misiniz?

- Resûlullaha ve Ýslâm dînine hakâret eden kimse sað olduðu müddetçe, bizim sað kalmamýzýn bir önemi yoktur. Allaha yemin ederiz ki, onu gördüðümüzde, kanýmýzýn son damlasýna kadar, onu öldürmek için çalýþacaðýz.

Hanginiz öldürdü?

Gençlerin bu kararlý hâline gýpta ettim. Bu arada Ebû Cehil karþýdan geçiyordu. Gençlere dedim ki:

- Ýþte aradýðýnýz, þu karþýdan geçmekte olan kimsedir.

Ebû Cehil´i gören gençler, Ebû Cehil´in askerlerinin çokluðuna bile bakmadan, kýlýçlarýný çektikleri gibi, üzerine atýldýlar.

Ebû Cehil´in askerleri hiç beklemedikleri böyle bir durum karþýsýnda donakaldýlar. Onlarýn þaþkýnlýklarý geçmeden, gençler, Ebû Cehil´i öldürünceye kadar kýlýç darbesine tuttular.

Sonra dönüp Resûlullahýn huzuruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler. Peygamber efendimiz çok memnûn olarak, gençlere sordu:

- Bunu hanginiz öldürdü?

Ýkisi de birden dediler ki:

- Ben öldürdüm.

Bunun üzerine, gençlerin kýlýçlarýný muâyene ettikten sonra;

- Ýkiniz öldürmüþsünüz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Uhud savaþýnda yirmi yerinden yaralandý. 12 diþi kýrýldý. Peygamber efendimiz, Medîne´de kendisini Saîd bin Rebii hazretleri ile kardeþ yaptý. Kardeþi, malýna ve servetine onu da ortak yapmak istediðinde þöyle dedi:

- Aziz kardeþim, Allah sana ve çoluk çocuðuna bereket ihsân etsin, malýný çoðaltsýn! Sen bana çarþýnýn yolunu göster, ben orada ticâret yapar ihtiyâçlarýmý karþýlarým.

Bu serveti nasýl kazandýn?

Bu sözü Peygamber efendimize bildirilince, çok sevindi. Kendisine hayýr duâ etti. Bu duâdan sonra yaptýðý ticâret sebebiyle kýsa zamanda çok zengin oldu. Buyururdu ki:

- Taþa uzansam, o taþýn altýnda ya altýna veya gümüþe rast gelirdim.

Abdurrahman bin Avf hazretlerine sordular:

- Bu büyük serveti nasýl kazandýn?

- Çok az kâra râzý oldum. Hiçbir müþteriyi boþ çevirmedim.

Abdurrahman bin Avf, Resûlullahýn saðlýðýnda Allah yolunda çok mal harcadý. Üç kere malýnýn yarýsýný verdi. Birinci defa 4000 dirhem, ikincide 40.000 dirhem ve üçüncüde de 40.000 altýn sadaka olarak Allah yolunda daðýttý.

Uhud savaþý esirlerinden 30 tanesini azâd ettirdi ve her birine 1000 altýn daðýttý. Tebük seferi için 500 at ve 500 yüklü deve verdi.

Birgün buðday, un ve çeþitli zahire yüklü 700 devesi ile Medîne´ye girdiðinde, Hz. ^Aiþe, Resûlullah efendimizin;

- Abdurrahman bin Avf, Cennete emekliyerek girer, buyurduðunu bildirince, Abdurrahman bin Avf, develerin hepsini yükleriyle birlikte Allah yolunda daðýtacaðýný söz verip, onu þâhit tutmuþtur.

Resûlullaha imâm oldu

Bedir harbinde bulunup da sað kalanlarýn herbirine, kendi malýndan 400 dirhem altýn para verilmesini vasiyet etti. Vasiyeti hemen yerine getirildi.

Tebük harbi dönüþünde, Peygamber efendimiz gecikince, namaz geçmesin diye, Abdurrahman bin Avf hazretleri imâm yapýldý. Ýkinci rek´atte iken Peygamber efendimiz yetiþip kendisine uydu. Namazdan sonra;

- Bir peygamber sâlih bir kimsenin arkasýnda namaz kýlmadýkça rûhu kabzolmaz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri nakleder:

Bir gün Peygamber efendimiz yalnýz olarak, yola çýktý. Ben de geriden tâkip ediyordum.

Hurmalýk bir yere vardý. Yere kapandý. Secde o kadar uzadý ki, kendi kendime, "Aman yâ Rabbî, acaba Resûlullaha birþey mi oldu?" diyerek büyük bir korku ile yanýna yaklaþtým ve oturdum.

Resûlullah, secdeden baþýný kaldýrýp sordu:

- Sen kimsin?

- Ben Abdurrahman´ým.

- Bir þey mi oldu?

- Hayýr yâ Resûlallah, secdeniz o kadar uzadý ki, size bir hâl olmasýndan endiþe ettim.

- Yâ Abdurrahman! Cebrâil aleyhisselâm þunu müjdeledi: "Yâ Resûlallah, kim ki, sana salât ve selâm getirirse, Cenâb-ý Hakkýn magfiret ve selâmýna nâil olur." Ben de bu müjde sebebiyle þükür secdesinde bulundum.

Seni aðlatan nedir

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Resûlullahýn âhýrete teþrîfinden sonra, Onunla geçirdiði günleri hatýrlýyarak dâimâ aðlardý. Onun sohbetlerinden mahrûm olduktan sonra, kendisi için dünyanýn hiçbir kýymeti kalmadýðýný söylerdi.

Nevfel bin Ýyas hazretleri anlatýr:

Abdurrahman bin Avf hazretleri, bizi bir gün evine götürdü. Bize tepsi içinde leziz yemekler ikrâm etti. Yemeði önümüze koyunca, aðlamaya baþladý. O aðlayýnca biz de aðlamaya baþladýk. Fakat niçin aðladýðýmýzý bilmiyorduk. Sordum:

- Ey Abdurrahman, seni bu kadar aðlatan nedir?

- Biz bu kadar ni´metler içerisindeyiz. Resûlullah vefât etti. Fakat kendisi ve ehli arpa ekmeðinden bile bir defa olsun doyasýya yemedi. Biz bu yediklerimizin þükrünü nasýl yapacaðýz? Bunun için aðlarým.

Abdurrahman bin Avf, Hicretin 6. senesinde, Resûlullah efendimiz tarafýndan Kelb kabîlesini Ýslâma da´vet etmek için Dûmet-ül-Cendel´e gönderilen 700 kiþilik orduya, kumandan tâyin edildi. Dûmet-ül-Cendel, Tebük þehrinin yakýnýnda olup, büyük bir panayýr ve ticâret merkezi idi.

Resûlullah efendimiz, Abdurrahman bin Avf´ý yanýna çaðýrýp buyurdu ki:

- Hazýrlan! Seni bugün veya yarýn sabah inþâallah askerî birliðin baþýnda göreceðim.

Yolculuk elbisem üzerimdedir

Sabah namazýný mescidde kýldýktan sonra, Peygamber efendimiz onun Dûmet-ül-Cendel´e hareket etmesini ve oranýn halkýný Ýslâmiyete da´vet etmesini emir buyurdu. Dûmet-ül-Cendel´e gidecek ordu, seher vakti Medîne dýþýndaki Cürüf denilen mevkîde toplandý. Peygamber efendimiz, Abdurrahman bin Avf´ýn geride kaldýðýný görünce buyurdu ki:

- Arkadaþlarýndan niçin geri kaldýn?

- Yâ Resûlallah! En son görüþmemin ve konuþmamýn sizinle olmasýný istedim. Yolculuk elbisem üzerimdedir.

Abdurrahman bin Avf, baþýna, siyah pamuklu ve kalýn bezden, geliþi güzel bir bez sarmýþtý. Peygamber efendimiz, onun sarýðýný eliyle çözüp, sarýðýn ucunu iki omuzunun ortasýndan sarkýtarak baðladý ve, "Ey Ýbni Avf! Ýþte sarýðýný böyle sar" buyurdu. Daha sonra eline bir sancak vererek devam etti:

- Ey Ýbni Avf! Allahü teâlânýn adýyla, O´nun yolunda cihâd et ve Allahý inkâr edenlerle çarpýþ. Zulüm ve taþkýnlýk yapma. Allahýn emri dâiresinde hareket et. Çocuklarý öldürme. Eðer o belde ahâlisi senin da´vetine icâbet ederlerse, o kabîlenin reîsinin kýzýyla evlen.

Abdurrahman bin Avf, emrine verilen 700 kiþilik orduyla birlikte hareket ederek, Dûmet-ül-Cendel´e ulaþtý. Kelb kabîlesini, tatlý bir üslûbla Ýslâma da´vet etti. Üç gün orada kaldýktan sonra, Kelb kabîlesinin reîsi Esbað bin Amr ve kavminin büyük bir kýsmý Müslüman olup, Hýristiyanlýðý terkettiler. Bir kýsmý da Hýristiyan olarak kalýp, cizye vermeye râzý oldular.

Abdurrahman bin Avf, Müslüman olan Esbað´ýn kýzý Tümadýr ile evlendi. Onunla birlikte Medîne´ye geldi. Tümadýr, Abdurrahman bin Avf´ýn oðlu Ebû Seleme´nin annesidir. Ebû Seleme ise Medîne´nin yedi büyük fýkýh âlimlerinden biridir.

Bunlarý koruyalým

Hz. Ömer´in halîfeliði zamanýnda bir ticaret kervaný gelip, gece Medîne´nin dýþýnda kondu. Yorgunluktan hemen uyudular. Halîfe Ömer, þehri dolaþýrken bunlarý gördü. Abdurrahman bin Avf´ýn evine gelip dedi ki:

- Bu gece bir kervan gelmiþ. Hepsi kâfirdir. Fakat bize yabancý olanlarýn, yolcularýn; bunlarý soymasýndan korkuyorum. Gel, bunlarý koruyalým.

Sabaha kadar bekleyip, sabah namazýnda mescide gittiler. Ýçlerinden bir genç uyumamýþtý. Arkalarýndan gitti. Soruþturup, kendilerine bekçilik eden þahsýn halîfe Ömer olduðunu öðrendi. Gelip arkadaþlarýna anlattý. Roma ve Ýran ordularýný periþan eden, binlerce þehir almýþ olan, adâleti ile meþhur yüce halîfenin, bu merhamet ve þefkatini görerek, Ýslâmiyetin hak din olduðunu anladýlar. Hepsi seve seve Müslüman oldu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, fazîlet ve kemâl sâhibi bir insandý. Kalbi sadece, Allah korkusu, Resûlüne muhabbet, doðruluk, iffet, merhamet ve þefkat ile doluydu. Allah yolunda malýný daðýtmaktan zevk alýrdý.

Eshâb-ý kirâmýn en zenginlerinden olduðu hâlde, mala karþý en ufak bir sevgisi yoktu. Her zaman âhireti dünyaya tercîh ederdi. En büyük arzûsu, dînin emirlerine eksiksiz uyabilmekti.

Ayaklarý açýk kalýyordu

Bir gün bir yerde yemek ikrâm edilmiþti. O gün de kendisi oruçlu idi. Tam iftâr edeceði zaman, bir hâtýrasýný anlatmasý istendi. Hemen hâtýrasýný anlatmaya baþladý:

"Benden çok hayýrlý olan Mus´ab bin Ümeyr þehîd olduðunda, onu bir kumaþ parçasý ile kefenledik. Baþýný örttüðümüz zaman, ayaklarý açýk kalýyor, ayaklarýný örttüðümüz zaman baþý açýk kalýyordu.

Sonra Hz. Hamza þehîd oldu. O da benden çok üstündü. Onu da zor þartlar altýnda defnettik. Onlar benden çok hayýrlý olduðu hâlde, dünyayý býrakýp gittiler. Sonra bize dünya kapýsý açýldý. Türlü türlü ni´metlere kavuþtuk. Bunlarýn hesâbýný nasýl vereceðiz" deyip aðlamaya baþladý.

Oruçlu olduðunu unutup, iftâr yemeðini bile yemedi. Zaten o günleri hatýrlayýnca yemek yiyecek hâli de kalmýyordu.

Halîfe Ömer Þam´a gidiyordu. Þam´da tâ´ûn ya´nî vebâ hastalýðý olduðu iþitildi. Yanýnda bulunanlarýn ba´zýsý, "Þam´a girmiyelim" dedi. Bir kýsmý da dedi ki:

- Allahü teâlânýn kaderinden kaçmýyalým.

Bunun üzerine Halife de buyurdu ki:

- Allahü teâlânýn kaderinden, yine O´nun kaderine kaçalým, þehre girmiyelim. Birinizin bir çayýrý ile, bir çýplak kayalýðý olsa, sürüsünü hangisine gönderirse, Allahü teâlânýn takdîri ile göndermiþ olur.

Sonra Abdurrahman bin Avf´ý çaðýrýp sordu:

- Sen ne dersin?

- Resûlullah efendimizden iþittim ki, (Vebâ olan yere girmeyiniz ve vebâ olan bir yerden baþka bir yere gitmeyiniz, oradan kaçmayýnýz) buyurmuþtu.

Halife de, "Elhamdülillah, benim sözüm hadîs-i þerîfe uygun oldu" deyip Þam´a girmediler.

Vebâlý yerden kaçmak

Vebâ bulunan yerden dýþarý çýkmanýn yasak edilmesine sebep, saðlam olanlar çýkýnca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helâk olurlar. Vebâlý yerde kirli hava, herkesin içine yerleþince, kaçanlar hastalýktan kurtulamaz ve hastalýðý baþka yerlere götürmüþ, bulaþtýrmýþ olurlar. Hadîs-i þerîfte buyuruluyor ki:

(Vebâ hastalýðý bulunan yerden kaçmak, muharebede kâfir karþýsýndan kaçmak gibi, büyük günâhtýr.)

Hz. Ömer vefât ederken halîfeliðe aday olarak gösterdiði 6 kiþiden biri de Abdurrahman bin Avf´dýr. Hz. Ömer´in defninden sonra, tâyin edilen bu altý sahâbî toplandýlar. Ýlk olarak Abdurrahman bin Avf söz alýp þöyle dedi:

- Ey Cemâ´at! Bu husûsta hepimizin de görüþleri var. Dinleyiniz, öðrenirsiniz, anlarsýnýz. Muhakkak ki, hedefe isâbet eden ok, isâbet etmeyenden üstündür. Bir yudum yavan fakat soðuk su, hastalýða sebep olan tatlý sudan daha faydalýdýr.

Sizler, Müslümanlarýn rehberleri, mürâcaat olunan âlimlerisiniz. O hâlde, aranýzda meydana gelecek ihtilâflarda býçaðýn aðzýný köreltmeyin. Kýlýçlarý düþmanlarýnýzdan ayýrýp kýnlarýna sokmayýnýz. Yoksa düþmanlarýnýz karþýsýnda tek kalmýþ, amellerinizi noksanlaþtýrmýþ olursunuz.

Fitne ehli

Herkesin muayyen bir eceli, her evin emrine itâat edilen, yasaklarýndan çekinilen bir emîri, reisi vardýr. Öyleyse aranýzdan, iþlerinizi görecek birisini emir tâyin edin. Böylece maksada eriþirsiniz. Þâyet, kör fitne, þaþýrtan dalâlet olmasaydý niyetlerimiz bildiklerimizden, amellerimiz niyetlerimizden baþka olmazdý. Zîrâ fitne ehli; gözlerinin görmediðini, fitnenin kendilerini, çölde þaþkýn, nereye gideceðini bilmez bir þekilde býraktýðýný söylerler.

Nefslerinize ve fitnecilerin sözlerine uymaktan sakýnýnýz. Sözle olan hîle, kýlýcýn yarasýndan daha þiddetlidir. Halîfeliði; musîbet ve felâket zamanlarýnda metânet ve sabýrlý, bu iþte muvaffak olacaðýný umduðunuz, onun sizden, sizin ondan râzý olacaðýnýz birisine veriniz. Size nasîhat eder görünen fesatçýlara itâat etmeyiniz. Size yol gösteren rehbere muhâlefet etmeyiniz. Söyleyeceklerim bundan ibârettir. Allahü teâlâdan kendim ve sizin için magfiret dilerim.

Abdurrahman bin Avf bundan sonra, þu teklifte bulundu:

- Ýçimizden üçümüz, diðer üçümüz lehine adaylýktan çekilsin.

Abdurrahman bin Avf´ýýn bu teklifi hemen kabûl olunarak Zübeyr Ali´ye, Talhâ Osman´a, Sa´d bin Ebî Vakkâs da Abdurrahman bin Avf´a oylarýný verdiler. Arkasýndan Abdurrahman bin Avf da çekildi ve Hz. Osman ile Hz. Ali kaldýlar. Netîcede Hz. Osman´a bîât olundu.

Sen emînsin

Hz. Abdurrahman yüksek ahlâk, fazîlet ve kemâl sahibi, çok iyi ve çok temiz, seciyeli bir insandý. Onun kalbi, Allah korkusu ile Resûl-i ekreme muhabbetle, doðruluk ve iffetle, rahmet ve þefkatle dolu idi. Cömertti. Allah yolunda malýný daðýtmaktan zevk alýrdý. Kalbinde Allah korkusu o kadar yer etmiþti ki, kendisi hiç bir vakit dünyasýný dînine tercih etmemiþ, hayatta servet ve mal sahibi olmaya ehemmiyet vermemiþ, tam Müslüman olarak yaþamayý herþeyin üstünde tutmuþtu.

Abdurrahman bin Avf´ý Peygamber efendimiz ve Eshâb-ý kirâmýn büyükleri methetmiþlerdir. Resûlullah efendimiz onun hakkýnda buyurdu ki:

- Göktekiler ve yerdekiler katýnda, sen emînsin.

Abdurrahman bin Avf 651 senesinde 75 yaþýnda vefât etti.


radyobeyan