Hz Hasan By: armi Date: 19 Þubat 2010, 21:35:28
HASAN B. ALÝ B. EBÎ TALÎB
(3-50/624-670)
el-Hasan b. AIi b. Ebî Talib el-Hâþýmî el-Kuraþî, Hz. Peygamber´in en çok sevdiði torunlarýndan ve O´nun "Reyhânesi", Hz. Ali´nin, Hz. Fatýma´dan doðan büyük oðlu. Hulefâ-i Raþidîn´in beþincisi kabul edilir. Ýmamiyye´ye göre ise 12 imamýn ikincisidir.
Üçüncü hicrî yýlý, Ramazan ayýnýn ortalarýnda Medine´de doðdu. Þaban ayýndan; 4. veya 5. hicrî senesinde doðduðuna dair rivâyetler varsa da, en doðru görüþ, 3. hicrî senede doðduðuna dair rivayettir (Ýbnü´l-Esîr, Üsdü´l-Gâbe, II, 10; Ýbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbü´t-Tehzîb, Haydarabad 1325, II, 296). Hz. Hasan doðduðunda, Hz. Peygamber bir torununun olduðunu duyunca hemen Hz. Ali´nin evine giderek "oðlumu bana getirin´ Adýný ne koydunuz?´ diye sordu. "Harb" ismini koyduklarýný duyunca, bu ismi beðenmedi. Çocuða isim olarak, câhiliye döneminde bilinmeyen "Hasan" ismini koydu. Künye olarak da, "Ebû Muhammed" adýný verdi. Arkasýndan da kulaðýna ezan okudu (Ýbnü´l-Cevzî, Ebu´l-Ferec, Sýfatü´s-Saffe, Haleb (ty), I, 759; Üsdü´l-Ðâbe, II, 10; Tehzîbü´t-Tehzîb, II, 296). Rasûlullah Hz. Hasan yedi günlük olunca akîka kurbaný kesilmesini ve saçlarýnýn kesilerek, aðýrlýðýnca gümüþ tasadduk edilmesini emretti (ez-Zehebî, Siyer A´lami´n-Nübelâ, Beyrut 1406/1986, III, 246).
Hz. Hasan, Hz. Peygamber´in terbiyesinde yetiþti. Sahih hadis kitaplarý dahil bir çok Ýslâmî literatürde, Hz. Peygamber´in torunu ile ne kadar ilgilendiðini ve onu ne kadar çok sevdiðini ifade eden rivayetler bu gerçeði göstermektedir. Onunla her an ilgilendiðini, hemen hemen yanýndan hiç ayýrmadýðýný; bilhassa namazlarda bile torununun gelip üzerine çýktýðýndan dolayý, Hz. Peygamber´in sýrf onu incitmemek için secdesini uzattýðýný ifade eden hadisler, ilahî vahye mazhar dede ile, onun "reyhanesi" arasýndaki sevgiyi anlatmaktadýrlar (Ahmed b. Hanbel, III, 493, 494; Nesâî, Talbîk, 82). Hatta Hz. Peygamber rukû´da iken torunu gelir, ayaklarýný açar bir yönden girer, öbür taraftan çýkar (el-Haysemî, Mecmau´z-Zevâid, Beyrut 1967, IX, 175; Tehzîbü´t-Tenzîb, II, 296) ve Hz. Peygamber ses çýkarmazdý. Bazen secde ederken üzerine bindiðinde, onu yavaþça sýrtýndan indirirdi. Hatta bir defasýnda Hz. Peygamber hutbe okurken Hz. Hasan ile kardeþi Hz. Hüseyin üzerlerindeki uzun ve kýrmýzý elbiseleri ile düþe kalka yürüdüklerini görünce, hutbesine ara verip, minberden inerek, torunlarým kucaðýna aldýðý ve önüne oturttuðu, daha sonra da " "Allah Teâla" "Mallarýnýz ve evlatlarýnýz sizin için birer imtihan vesilesidir"(et-Teðâbün, 64/15) derken doðru söylemiþtir. Þu ikisini bu þekilde görünce sabredemedim" diyerek hutbesine devam ettiði kaynak hadis kitaplarýnda anlatýlmaktadýr (Ahmet b. Hanbel, V, 254; Ebu Davud, Salât, 233; Tirmizî, Menâkýb, 31; Ýbn Mace, Libas, 20; Neseî, Salatu´l-Ýdeyn, 27; Zehebî, a.g.e., III, 256).
Hz. Peygamber zaman zaman her iki torununu da sýrtýna alýp namaza geldiðine (Ahmet b. Hanbel, III, 493). Hz. Hasan´ý omzuna alarak dýþarda gezdirdiðine dair (Tirmizî, Menâkýb, 31) bir çok hadis þunu gösteriyor ki, Hz. Peygamber her iki torunuyla devamlý ilgilenmiþler, her türlü ihtiyaçlarýný gidermeye çalýþmýþlardýr. Kýzý Hz. Fatýma´yý ziyarete gittiklerinde, torunu Hasan uyku arasýnda su istediði zaman bizzat kendileri kalkýp su getirerek, hem ona, hem de kardeþine içirmeleri (Ahmed b. Hanbel, I, 101; Tayalisî, II,129-130) vb. hareketleri dede þefkati ve merhametinin fiili iþaretleridir. Yine Hz. Peygamber´in bu iki torununu çok sevdiði ve "Allah´ým ben bu ikisini seviyorum, sen de sev" diye dua etmeleri (Tirmizî, Menâkýb, 31) bu sevgi ve ilginin dil ile ifadesini göstermiþtir (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedailit´s-Sahabe, 56-60).
Öbür taraftan Hz. Peygamber torunlarýný öper (Ahmed b. Hanbel, IV, 93 ; Tabaranî, hadis no: 2658) ve her iki torununun cennet ehli gençlerinin efendileri olduðunu da söylerdi (Tirmizî, Menâkýti, 31; Ahmed b. Hanbel, III, 3; el-Hatîb el-Baðdadî, Târihu Baðdad, Beyrut (ty), I,140), hatta onlarý sevenleri Allah´ýn sevmesini dilediði dualarý da rivayetler arasýnda yer almýþtýr (Ahmet b. Hanbel, II, 249, 331; Tehzîbü´t-Tehzîb, II, 297 vd.).
Hz. Hasan fizik olarak dedesi Hz. Peygamber´e çok benzerdi (Tirmizî, Menâkýb, 31). Öyle ki, bir defasýnda Hz. Ebu Bekr ikindi namazýndan çýktýktan sonra, Hz. Ali ile beraber yürürken, çocuklarla oynayan Hz. Hasan´ý görürler. Hz. Ebu Bekr onu omuzuna alýr ve "Nebiye benzeyen, Ali´ye benzemeyen, sana babam feda olsun!" diye bir mýsra söyler (Buhârî, Fadâilü´l-Ashâb, 22). Hz. Ali bu hâdise ve sözler karþýsýnda gülümser.
Hz. Hasan, Hz. Peygamber´in âhirete göçtüðü sýralarda sekiz yaþlarýnda idi. Henüz çok küçük olduðu için, Hz. Peygamber´den doðrudan doðruya rivayet ettiði hadislerin sayýsý oldukça azdýr. Bunlardan biri Ebu´l Havrâ´nýn rivayet ettiði þu hadistir:
"Hz. Hasan´a, Hz. Peygamber´den duyduðun hangi hadisi hatýrlýyorsun? diye sordum. O da þunu anlattý: "Þu hadiseyi hatýrlýyorum: Zekat hurmalarýndan bir hurma alýp, aðzýma atmýþtým. Hz. Peygamber o hurmayý aðzýmdan salya ile çýkardý. Oradakiler "ya Rasûlallah, bu çocuðun aðzýna attýðý tek bir hurmayý, niçin geri çýkardýn?" dediler. O da "biz Âl-i Muhammed´e sadaka (zekat) helâl deðildir" buyurdu. Hatýrladýðým diðer bir hadis de "Seni ilgilendirmeyen þeyleri býrak, ilgilendiren þeylere bak..." hadisidir. Yine Dedem Hz. Peygamber bana þu duayý da öðretmiþti: "Ey Allah´ým! beni hidayete erdirdiðin kimselerden eyle, âfiyet verdiðin kiþilerden eyle, dost edindiðin kullarýnýn arasýna kat! Verdiðin þeyleri benim hakkýmda mübarek kýl ve hüküm verdiðin (takdir ettiðin) þeyleri þerrinden de koru. Senin dost edindiðin bir kiþi asla zelil olmaz" (Ahmed b. Hanbel, I, 200; Ebu Dâvûd, Salat, 340; Tirmizî, Ebvâbu´s-Salât, 341 Neseî, Kýyamü´lleyl, 50; Üsdü´l-Ðâbe, II, I1).
Buna mukabil Hz. Hasan´ýn bu hadislerin dýþýnda baþta babasý Hz. Ali olmak üzere bir çok sahabîden rivayet ettiði hadisleri vardýr.
Kendisinden de mü´minlerin Annesi Hz. Aiþe, kardeþinin oðlu Ali b. Hüseyin, onun iki oðlu Abdullah ve el-Bakýr ile Ýkrime, Ýbn Sirin, Cübeyr b. Nefir, Ebû´l Havrâ, Rebia b. Þeybân, Ebû Miclez, Hübeyre b. Berîm, Þeybân b. el-Leyl, Þa´bî, Þakîk b. Seleme, el-Müsebbib b. Nuhbe, Ýshak b. Beþþâr ve diðer raviler (radiyallahü anhüm) hadis rivayet ettiler (Ýbn Hacer el-Askalânî, el-Ýsâbe fi Temyîzi´s-Sahâbe, Mýsýr 1358/ 1939, I, 327-330; Ýbnü´l-Esir Üsdü´l-Ðâbe, II, 10; Tehzîbü´t-Tehzîb, II, 295-296).
Gerek tabakat kitaplarý, gerekse hadis kitaplarý, Hz. Hasan´ýn çocukluðuna dair yukardaki rivayetlere bolca yer verdikleri halde, Hz. Ali´nin þehid edilmesiyle onun halife seçilmesine kadar olan hayatý hakkýnda pek fazla bilgi vermemektedirler. Bilinen bir kaç husustan birisi, Hz. Ömer divan teþkilatýný kurduðu sýrada, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn´i babalarýnýn "farizasýna" katarak, her birine beþ bin dirhem hisse ayýrdýðýna dair haberdir (Zehebî, a.g.e., III, 259). Bir diðer hadise de Hz. Osman´a baþ kaldýranlara karþý, halifeyi savunmak için Hz. Osman´ýn yanýnda ona yardým etmek için kalan þahýslarýn arasýnda Hz. Hasan´ýn isminin de yer aldýðýna dair haberlerdir (Zehebî, a.g.e., III, 260).
Hz. Hasan´ýn tarihî bir þahsiyet olarak ortaya çýkmasý, babasý Hz. Ali´nin þehid edilmesini müteâkiben, Kufelilerin kendisine beyat ederek halife seçmeleriyle baþlar (h. 40/660).
Hz. Hasan halife seçilirken ilk beyat edenin Kays b. Sa´d olduðu söylenir. Bu kiþiyi Hz. Ali Azarbaycan´a gönderilen ve Iraklýlardan toplanarak hazýrlanan ordunun komutaný olarak atamýþtý. Bu zat, sýrf Araplardan oluþturulan kýrk bin kiþilik diðer bir ordunun da komutanýydý. Bu ordu Hz. Ali´yi ölünceye kadar müdafaa etmek üzere and içmiþti. Ýþte babasýnýn da en çok güvendiði komutanlardan olan Kays, beyat esnasýnda, Hz. Hasan´dan elini uzatmasýný isteyerek, Allah (c.c)´nun Kitab´ý, Rasûlü´nün sünneti ve âsîlerle savaþmak üzere beyat edeceðini söyledi. Hz. Hasan bu söze karþý çýktý. Sadece Allah´ýn Kitabý ve Rasûlü´nün sünneti üzere beyat edilebileceðini, bunun içine saydýðý ve saymadýðý diðer þartlarýn girdiðini söyledi. Kays bunun üzerine bir þey söylemeden beyat etti. Arkasýndan da diðer Iraklýlar beyat ettiler (Taberî, Târihu´r-Rusül ve´l-Mulûk, Dâru´l-Meârif 1963, IV, 158).
Hz. Hâsan beyattan sonra "el-Mescidü´l-Camiye" çýkýp, uzunca bir hutbe okudu. Sonra babasýnýn katili Abdurrahman b. Mülcem´i getirtti. Ýfadesini aldýktan sonra ölümle cezalandýrdý (Ya´kubî, Ahmed b. Ebî Ya´kub, Tarihu Ya´kubî, Beyrut, ty. II, 214).
Iraklýlar derhal, babasýnýn öldürülmesini, seçtikleri halifeye hatýrlatarak, Þam´da hüküm süren Muaviye b. Ebî Süfyan ile savaþmasý için, onu Þam üzerine yürümeye teþvik ettiler. Hz. Hasan da onlarýn sözlerine kanarak bir ordu hazýrladý ve savaþmak üzere yola çýktý (Ziriklî, a.g.e., II, 214); Ayrý bir görüþ için bkz. Ýbn Hýbbân, es-Siretü´n-Nebeviyye, Beyrut 1407/ 1987, s. 554). Hz. Hasan bu sýralarda 37 yaþlarýnda idi. O topladýðý on iki bin kiþilik ordusuyla Medâin´e kadar geldi. Ordu komutaný olarak kendisine ilk bey´at eden Kays b. Sa´d´ý atadý. Diðer bir rivayete göre Ubeydullah b. Abbas´ý komutan yapýp, Kays´ý da ona yardýmcý atayarak, Kays´a komutanýn her türlü emrine itaat etmesini emretti (Ya´kubî, II, 214).
Araplarýn dört "dâhîsi"nden biri olan Hz. Muaviye, Hz. Hasan´ýn kendisi ile savaþmak üzere yola çýktýðýnýn haberini alýnca, o da derhal Þam´dan hareket ederek el-Enbar´ýn kazalarýndan biri olan Mesiken´e gelerek konakladý (Taberî, V,159). Hz. Ali´nin þehid edilmesi üzerinden henüz on sekiz gün geçmiþti, iki tarafýn ordusu sýrf siyasî kaygýlarla karþý karþýya geldiler (Ya´kubî, II, 214).
Muaviye derhal durumun kritiðini yaparak, akýbetin lehine olmasý için çeþitli çarelere baþ vurmaya baþladý. Elindeki en büyük koz, hasmýnýn tecrübesizliði ve þiddetten hoþlanmayan, fitneden adeta korkan ve müslümanlara karþý derin sevgi besleyen, onlardan birinin bile kanýnýn dökülmesine razý olamayacak kadar yumuþak bir kalbe sahip þahsiyette olmasýdýr. Onun için ilk iþi, Hz. Hasan´ýn, Kays b. Sa´d komutasýndaki ordusu arasýnda bir kargaþa yaratmak oldu (Tehzîbü´t-tehzîb, II, 299). Hz. Hasan´ýn ordusu içinde bir kaç kiþi þöyle baðýrmaya baþladý: "Haberiniz olsun, Kays b. Sa´d öldürüldü!" Diðer bir kaynaða göre ise, bu münâdîler Kays´ýn Muaviye ile sulh yaptýðýný ve onun tarafýna geçtiðini, hatta Hz. Hasan´ýn bile Muaviye´ye sulh yapma teklifinde bulunduðunu ve Hz. Muaviye´nin bu teklifi kabul ettiðini söylüyorlardý. Böylece ordu içinde dedi kodu çýkarýyorlardý (Ya´kubî, s. 214-215). Hz. Hasan´ýn ordusu içinde kargaþa baþladý, büyük bir panik çýktý. Derken bu panik yaðmalamaya dönüþtü. Askerler her þeyi yaðmalamaya baþladý. Hatta Hz. Hasan´ýn ordugah çadýrýný, altýndaki sergisine varýncaya kadar yaðmaladýlar. Bu yaðmalama her tarafa yayýldý. Sözü edilen bu yaðmalamadan sonra da ordu daðýlýp gitti (el-Ýsabe, I. 327-328; Taberî, V.158-159).
Bu kargaþadan istifade etmek isteyen el-Cerrâh b. Sinan el-Esedî isimli þahýs, þehirden geceleyin ayrýlmak isteyen Hz. Hasan´a saldýrdý. Elindeki hançerle onu baldýrýndan yaraladý. Fakat Hz. Hasan kendini savunup, o katilin hakkýndan gelmeyi baþardý (Ya´kubî, II, 228 ; el-Ýsâbe, I, 327-328). Bu durumda çaresiz kalan Hz. Hasan Medâin´deki "el-Maksuratü´l-Beydâ"ya dönmek zorunda kaldý. O sýrada Medâin´in valisi Sa´d b. Mes´ud idi. Henüz çocuk denilebilecek yaþta olan bu genç valiyi atayan el-Muhtar b. Ebî Ubeyd ona bir teklifte bulundu. Hz. Hasan´ý baðlayýp Hz. Muaviye´ye götürme karþýlýðýnda kendisinin çok zengin ve þerefli birisi yapacaðýný söyledi. Genç vali bu teklifi þiddetle reddederek "Allah´ýn laneti üzerine olsun! Ben Allah´ýn Rasûlünün kýzýnýn oðlunun üzerine atlayacaðým ve onu baðlayacaðým ha! Sen ne iðrenç herifsin" dedi (Taberî, V, 159-160).
Hz. Hasan içinde bulunduðu durumu gözden geçirdi. Güvenemeyeceði bir ordu ve güçlü bir düþmanla karþý karþýya olduðunu anladý. Ayrýca mizaç olarak fitne ve kan dökmekten de nefret eden birisi olduðu için, gerek kendi þahsý, gerekse Ýslâm ümmetinin selameti için hilafeti Hz. Muaviye´ye býrakarak, bu iþten feragat etmekten baþka bir çare bulamadý. Anlaþma yollarýný araþtýrmaya ve her iki tarafýn da razý olacaðý çözümler aramaya baþladý. Amr b. Seleme el-Erhâbî´yi çaðýrarak, anlaþma teklifini içeren bir mektupla Muaviye´ye gönderdi (el-Ýsâbe, I, 327-330). Muaviye aldýðý ve beklediði bu teklifi derhal kabul etti. Hz. Hasan´a elçi olarak Abdullah b. Âmir el-Küreyz ve Abdurrahman b. Semure´yi gönderdi. Bu iki elçi Medâin´e geldiler ve Hz. Hasan´a, ne isterse hepsinin kendisine verileceðini bildirmekle kalmayýp, kendilerini kefil göstererek, bu anlaþmayý teahhüt edeceklerini de ona söylediler (Ýbn Hacer, Fethu´l-Bârî fi Þerhý Sahîhý´l-Buhârî, Mýsýr,1959, VI. 235, Buharî rivayeti).
Bu sýrada Hz. Hüseyn durumdan haberdar oldu ve anlaþma teklifine karþý çýktý. Muaviye´nin haklýlýðýný tasdik, Hz. Ali´nin davasýný yalanlamýþ olacaðý gerekçesi ile aðabeysi Hz. Hasan´a, bu anlaþmayý yapmamasý gerektiðini söyledi. Hz. Hasan onu susturarak, yönetim iþini kendisinin ondan daha iyi bildiðini iddia ederek, anlaþma yapmakta ýsrar etti (Taberî, V. 160).
Bu sýrada Hz. Hasan´ýn hilâfeti Hz. Muaviye´ye býrakacaðýný anlayan ordu komutanlarýndan Ubeydullah b. Abbas, Muaviye´ye bir mektup göndererek kendisi için eman istedi. Karþýlýk olarak elindeki mallarýna dokunulmamasýný ve can güvenliðini þart koþtu. Muaviye bu teklifi kabul etti. Ubeydullah bunun üzerine ordusunu býrakarak karþý tarafa geçti. Hz. Hasan´ýn ordusu bu durum karþýsýnda, Kays b. Sa´d´a, Hz. Ali ve taraftarlarýnýn kanlarýný ve mallarýný korumak ve sonuna kadar Muaviye ile savaþmak üzere beyat yaptýlar. Bir görüþe göre, zaten komutan olduðu için, bu beyat´ý yenilemek olarak anlamak da mümkündür (Ýbnü´l-Esîr, el-Kâmil fi´t-Tarîh, Beyrut 1385/1965, III, 408).
Nihayet Hz. Muaviye´nin elçileri Hz. Hasan ile anlaþtýlar. Anlaþmaya göre, þayet, Muaviye, Hz. Hasan´dan önce ölürse, Hz. Hasan halife olmak þartý ile, hilafeti Muaviye´ye býrakýyordu. Ayrýca Kûfe hazinesindeki beþ milyon dirhem Hz. Hasan´ýn olacaktý. Muaviye Hz. Ali ve taraftarlarýna hutbede sövme adetine son verecekti (Tâberî, V, 158-159). Karþý taraf bu teklifleri kabul etti. Anlaþmayý yapan Hz. Muaviye´nin elçileri Hz. Hasan´ýn yanýndan çýktýklarýnda "Rasûlullah´ýn oðlu sayesinde kan dökülmesi önlendi, fitne sona erdi, sulh yapýldý" diyorlardý (Ya´kubî, II, 214-215). O sýrada yaralarý da aðýrlaþan Hz. Hasan kalkýp, Iraklýlara uzunca bir hutbe irat etti. Onlara dedesi Hz. Peygamber vasýtasýyla Yüce Allah´ýn insanlarý hidayete erdirdiðini hatýrlattý. Kendisi vasýtasýyla da kan dökülmesini önlediðini söyleyerek, Muaviye ile anlaþma yaptýðýný haber verdi. Muaviye´ye beyat etmelerini de istedi (Ya´kubî, II, 215). Kendilerini babasýný öldürmeleri, kendisine saldýrýp mallarýn yaðmalamalarý sebebiyle terkettiðini de ilan etti (Taberî, V. 158).
Yapýlan anlaþma üzerine Hz. Muaviye Medâin´e geldi. Hz. Hasan´ý yanýna alarak Kufe´ye girdi. Hz. Hasan kendi eli ile hicrî 41 yýlýnýn Rabîu´l-Evvel ayý sonlarýnda Kufe´yi Muaviye´ye teslim etti. Böylece Hz. Peygamber´in þu hadisi tecellî etmiþ oldu:
"Hiç þüphe yok ki, bu oðlum bir þeyittir. Umulur ki, Allah onun sayesinde iki büyük mü´min grubunu barýþtýracak" (Buhârî, Fiten,, 20, Sulh, 9; Ebu Davud, Sünne, 12...). Hz. Hasan, Muaviye´nin huzuruna çýktýðýnda, Muaviye ona "seni senden önce hiç kimseyi mükafatlandýrmadýðým ve senden sonra da kimseyi mükafatlandýrmayacaðým bir mükafatla mükafatlandýracaðým" dedi ve ona 400.000 (dirhem) verdi (el-Ýsâbe, I, 327-328). Ayrýca her sene bir milyon dirhem maaþ baðladý. Ama bunlarýn çoðunu sonradan kýsýtladý ve ona çok az bir þey verdi.
Hz. Hasan ile Hz. Muaviye arasýndaki bu anlaþmaya þahit olan Ýmam Þa´bi hadiseyi þöyle anlatýr: "Muaviye dedi ki, Kalk da, hilafeti bana býraktýðýný ve teslim ettiðini insanlara haber ver". Hasan kalktý ve Allah´a hamd ve senâ´dan sonra söyledi: Akýllýlarýn en akýllýsý, muttaki olandýr; ahmaklarýn en ahmaðý da fâcir olandýr. Muaviye ile benim aramda anlaþmazlýk konusu olan bu iþ, ya benden daha layýk birisinin hakký idi; ya da benim hakkýmdý. Ben ümmetin sulh içinde olmasý, birliðinin bozulmamasý ve kan dökülmesine mani olunmasý için hilafeti ona býraktým". Arkasýndan "bilmem belki de o, sizi denemek ve bir süreye kadar yaþatmak (metâ) içindir" (el-Enbiya, 21 / I 11) âyetini okuyarak hutbesini bitirdi (Hýlye, 11, 37).
Hz. Hasan´ýn hilâfette ne kadar kaldýðý kaynaklarda farklý farklý olmakla birlikte, 6 ay 5 gün olduðu konusundaki görüþ en kuvvetlisidir (Ziriklî, II, 214-215).
Bu devir-teslim töreninden sonra ordusunun komutaný Kays b. Sa´d´a bir mektup göndererek Muâviye´nin emrine girmesini istedi. Kays da bu konuda ordusu ile istiþare yaptý. Onlara dalâlet içindeki bir imama mý itaat etmek istediklerini; yoksa imamsýz savaþmak mý istediklerini sordu. Onlardan dalâlet içinde de olsa imama itaati tercih ettiklerine dair cevabý alýnca, o da Muaviye´ye beyat edip emrine girdi (Taberî, V,160). Ya´kubi´ye göre Muaviye anlaþmadan önce, Kays b. Sa´d´a bir milyon dirhem ile bazý mallar göndererek, davasýndan vaz geçip, kendisine katýlmasýný istedi. Sa´d ona cevaben "benim dinimle ilgili bir konuda beni aldatmaya çalýþýyorsun (satýn almaya çalýþýyorsun)" diyerek bu tuzaða düþmedi (Ya´kubî, II, 215). Diðer bir kaynaða göre ise, Hz. Hasan Muaviye ile anlaþýnca, Muaviye Kays´a bir mektup yazarak, itaat etmeye çaðýrdý. Mektupla birlikte imzalý ve mühürlü boþ bir kaðýt daha göndererek, üzerine dilediðini yazabileceðini, yazdýðý her þeyin kendisinin olacaðýný bildirdi. Kays çaresizlik içinde, sadece can ve mal güvenliði karþýlýðýnda Muaviye´nin emri altýna girdi (Ýbnü´l-Esîr, el-Kâmil, III, 408. Diðer bir görüþ için bkz. Taberî, V, 158-159).
Hz. Hasan hilâfeti Muaviye´ye býraktýktan sonra, geri kalan on yýllýk ömrünü Medine´de geçirmek üzere yola çýktý. Kufeliler onun þehirden ayrýlýþý sýrasýnda aðlaþýyorlardý. Fakat o kendilerine hiç güvenilemeyeceðini söylemekten çekinmedi. Babasý Hz. Ali´ye de yaptýklarýný kendilerine hatýrlatarak, akýbetlerinin hiç iç açýcý olmadýðýný belirterek hallerine acýdýðýný söyledi.
Yolda birisi kendisine "Ey müslümanlarýn yüz karasý!" diye hakarette bulundu. Hz. Hasan Hz. Peygamber´den naklettiði bir hadisle Ümeyye oðullarýnýn bu makama gelmesinin mukadder olduðunu hatýrlatmaya çalýþtý (Ýbnü´l-Esîr, el-Kâmil, III, 407). Bir baþkasý "Ey mü´minlerin emirinin utancý" diye baðýrýnca, ona da "âr, ateþten daha hayýrlýdýr" dedi (el-Ýsâbe, I, 327-330).
Medine´de on yýl yaþayan Hz. Hasan (Zehebî, a.g.e, III, 264) vefatý yaklaþýnca Hz. Aiþe´ye haber göndererek, Hz. Peygamber´in yanýna defnedilmek istediðini söyledi. Hz. Aiþe de bu isteði kabul etti. Bunun üzerine kardeþine þöyle vasýyyet etti. "Ben ölünce Hz. Aiþe´den, Hz. Peygamber´in yanýna gömülmem için izin iste. Ben ondan bu izni almýþtým. Bana karþý çýkmadý. Belki de benden utandý. Þayet izin verirse, beni onun evine defnet. Ben yine de Ümeyyoðullarýnýn seni bundan mahrum edeceklerini zannediyorum. Bunu yaparlarsa, onlarla uðraþma beni Bakî mezarlýðýna defnet"
Hz. Hasan kýrk gün hasta yattý. 5 Rabîu´l-Evvel 50 (2 Nisan, 670) günü vefat etti (Sýfatü´s-Safve, I, 762). (Bazýlarý bu tarihin hicrî 49, 50, 51, hatta, 54. yýlý olduðunu söylemiþlerdir. (el-Ýsâbe, I, 330). Ölüm sebebi olarak zehirlendiði söylenir. Zehirleyenin de kendi hanýmý Ca´de binti el-Eþ´as b. Kays olduðu rivayet edilir. Hasta yatarken kardeþi kendisine kimin zehirlediðini sorduysa da, o buna cevap vermekten kaçýndý. Hatta bu zehirlenmeden önce üç defa daha ayný giriþimde bulunulduðunu, fakat onlarý atlatmayý baþardýðýný söyler. Bu son içtiði zehirin baþka olduðunu ve herhalde öleceðini ona açýklar (Ýbnü´l-Esîr, Üsdü´l-Ðâbe, II, 15).
Vefat edince Hz. Hüseyin, Hz. Aiþe´ye müracaat ederek, durumu anlattý. Hz. Aiþe de Hz. Hasan´ýn vasiyyetine "memnuniyetle kabul ederim, baþ üstüne" dedi. (Ya´kubiye göre Hz. Aiþe bu isteðe þiddetle karþý çýkmýþtýr (Ya´kubî, II. 225). Fakat bu iddiayý Ya´kubî´den baþkasý öne sürmemektedir. Bu durumdan Mervan ve Ümeyyeoðularýnýn haberi olunca "vallahi, asla ve ebedî olarak Hz. Peygamber´in yanýna gömülemez" dediler. Bu keyfiyet Hz. Hüseyin´e ulaþtý. Hemen kendisi ve beraberindekiler silahlandýlar. Hz. Ebu Hüreyre durumun vehâmetini anlayarak, önce, Hz. Hasan´ý buraya defnetmeyi engellemenin mutlak surette zulüm olacaðýný söyledi. Daha sonra da hiç olmazsa Hz. Hüseyin´e laf anlatýrým düþüncesiyle ona geldi. Onu bu ýsrarýndan vaz geçirmeye çalýþtý. Kardeþinin vasiyetini hatýrlatarak onun "þayet herhangi bir fitneden çekinirsen beni müslümanlarýn mezarlýðýna defnet" dediðini hatýrlattý. Hz. Hüseyin de fitneden çekinerek, kardeþini bir çok sahabînin defnedildiði el-Bakî´ mezarlýðýna defnetti.
Hz. Hasan´ýn cenazesine Ümeyyeoðullarýndan, Medine valisi olan Saîd b. el-Ass´dan baþka hiç kimse katýlmadý. Hz. Hüseyin, cenaze namazýný kýldýrmayý valiye teklif etti. Vali de teklifi kabul etti ve cenaze namazým kýldýrdý. Cenazesine çok sayýda kiþi katýldý, hatta "iðne atsan yere düþmeyecek" kadar kalabalýk vardý (Ýbnü´l-Esîr, Üsdü´l-Ðâbe, II. 15). Hz. Hasan vefat ettiðinde 47 yaþýnda idi (Tehzîbü´t- Tehzîb, II, 301).
Hz. Hasan cömert ve kerîmdi. Fizik ve ahlâk olarak Hz. Peygamber´e çok benzerdi. Çok takva sahibi idi. Medine´den Mekke´ye yürüyerek 15 defa hac yaptýðý meþhurdur.
Hayýr yapmayý çok severdi. Öyle ki, mallarýnýn tamamýný iki defa fakirlere daðýttý; üç defa da Allah (c.c) ile "kasame" yaptý. Yani iki ayakkabýsý varsa, birini tasadduk edip, birini kendisine býrakarak; herhangi bir yiyeceðinin bir avucunu daðýtýp, bir avucunu kendine ayýracak kadar adil davranarak, mallarýný fakirlere daðýttýðý kaynaklarda geçmektedir. Onun güzel ahlâka ve baþkalarýna ikram etmenin faziletine dair bir çok vecizesi vardýr. Meselâ ona "mekârim-i ahlâk"ýn ne olduðu sorulunca, o bunu þöyle özetler: Doðru söz, isteyene vermek, güzel ahlâk, sýlaý rahim, komþu hakkýnda utanmak, arkadaþ hakkýna riayet, misafire ikram, ve nihayet bunlarýn da baþýnda haya´dýr (Hýlye, II, 37-38; Üsdü´l-Ðâbe, II. 13; Ya´kubî, II. 225 vd).
Hz. Hasan çok evlenip, boþanmasýyla de üne sahiptir. Hatta bir ara babasý Hz. Ali, bu yüzden, onun evlendiði kadýnlarýn kabilelerinin kendi ailesine karþý düþman olacaklarýndan korkarak, Kufelilere açýkça oðluna kýz vermemelerini söylemiþ, oradan kalkan bir adam da, yemin ederek, onu evlendirmeye devam edeceklerini bildirmiþ ve arkasýndan þöyle demiþtir:
"Biz evlendiririz, o istediðini tutar, istediðini boþar" (Zehebî, a.g.e., III, 267).
Onun sekiz veya on iki oðlu vardý: 1- Hasen b Hasen (annesi Havli binti Manzûr el-Fezâriyye), 2- Zeyd (annesi Ümmü Beþîr binti Ebî Mes´ud el-Ensarî el-Hazrecî), 3- Ömer, 4- Kasým, 5- Ebu Bekr, 6- Abdurrahman (bunlarýn da anneleri ümmü veled olup, hepsinin anneleri ayrýdýr): 7-Talha, 8- Ubeydullah. (Ya´kubî, II, 228). Bir tane de kýzý olduðuna dair rivayetler vardýr (Zirikli, II, 215).
Hz. Peygamber´in soyu torunlarý Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin´in çocuklarý vasýtasýyle devam etmiþtir. Hz. Hüseyin´in soyundan gelenlere halk arasýnda "seyyid" Hz. Hasan´ýn soyundan gelenlere de "þerîf" veya "emir" adý verilir.
radyobeyan