Haricilik By: armi Date: 19 Þubat 2010, 21:31:40
HÂRÝCÎLÝK
(HÂRÝCÝYE, HAVÂRÝC)
Hz. Ali döneminde ortaya çýkan siyasî ve itikadî mezhep. Mezhebe Hâricý"lik adýnýn verilmesi konusunda çok çeþitli yorumlar yapýlýr. Mezhepler tarihçilerince en çok kabul gören yoruma göre, mezhep üyeleri, ümmetin baþýndaki hak imam olan Hz. Ali´ye karþý çýkarak itâattan ayrýldýklarý için Havâric (Hâriciler) olarak anýlmýþ, mezheblerine de Hâricilik adý verilmiþtir. Kendi ifadelerine göre ise, Allah yolunda huruc etmelerinden dolayý hâricîler adýný almýþlardýr.
Hâricîler baþka adlar ve lâkablarla da anýlmýþ, tanýnmýþlardýr. Sözgelimi Hz. Ali´nin ordusundan ayrýldýklarýnda ilk toplandýklarý yer olan Harûra´nýn adýna izafetle Harûrîler (Harûrîye); Allah´tan baþka kimsenin hüküm verme yetkisine sahip olmadýðý gerekçesiyle hakem olayýna karþý çýktýklarý için el-Muhakkime adýyla anýlmýþlardýr. Kendilerinin ençok hoþlanarak kullandýklarý isim ise Þürât´týr. Satýn alýcý anlamýndaki Þârî´nin çoðulu olan Þürât´ý kendini Allah´a verenler, satanlar anlamýnda kullanýyorlardý. Hâricîler iman sorununa yanlýþ bir usulle yaklaþarak bu konuda kimlerin kâfir olduðunu tartýþtýlar. Hakem olayýnda hakemlik yapanlarý ve taraflarýný kafir ilan ettiler. Cemel Vak´asý´na karýþanlarý ve taraftarlarýný lânetlediler. Adâletsiz hükümdara karþý isyaný bütün mü´minlere farý kabul ettiler. Büyük günâhlar iþleyen (mürtekîbü´l-kebâir) herkesi kâfir ilân ettiler (el-Baðdâdî, el-Fark beyne´l-Firâk, s. 55).
Hâricîler, Hz. Ali ile Þam valisi Muâviye arasýnda yapýlan Sýffin savaþýnda, sorunun çözümü için taraflarýn birer hakem atamalarý üzerine ortaya çýktýlar. Onlara göre Allah´tan baþka kimsenin herhangi bir konuda hüküm verme yetkisi yoktur. (lâ hukme illâ lillâh). Böyle bir yetkiyi kabul edenler kâfir olurlar. Sorunu hakemler aracýlýðý ile çözmeyi kabul ettiði için Hz. Ali de kâfir olmuþtur. Kâfir olduðuna inandýklarý Hz. Ali´den ayrýlmanýn farz olduðu düþüncesiyle Hâricîler, gizlice ordudan ayrýlarak Harûra´da toplandýlar. Bu huruc (çýkýþ) hareketi ile Ýslâm tarihindeki ilk siyasî parçalanma gerçekleþti. Harûra´dan sonra Nehrevân´da üslenen bu grup, Ýslâm tarihinin en katý, en savaþçýl partisini oluþturdu (Ahmet Emin, Duha´l-Ýslâm, III, 5).
Ýþin ilginç yaný, Kur´ân´ý mýzraklarýnýn ucuna takarak Hz. Ali ve ordusunu kitab´ýn hükmüne çaðýranlar, bunu düpedüz yenilgiden kurtulmak amacýyla bir hile olarak yapmýþladý ve ilk baþta buna aldanarak savaþý durdurmasý ve isteklerini kabul etmesi için Hz. Ali´yi zorlayanlar, hattâ tehdit edenler, sonradan hurûc edenlerle ayný insanlardý. Savaþý kendileri durdurmuþ, Hz. Ali adýna, onun hiç istemediði bir kiþiyi hakem atamýþlar, sonra da bütün bunlardan dolayý Hz. Ali ve ona uyanlarý kâfir ilân ederek ayrýlmýþlardý. Bu durum, en baðnaz düþmanlarýnca bile teslim edilen doðruluk ve samimiyetleri konusunda þüphe uyandýrdýktan baþka, hareketin kökeninde sadece inanç farkýnýn yatmadýðýný da düþündürmektedir.
Mezhepler tarihçileri, Hâricîlerin ortaya çýkýþýný ünlü hakem olayýna baðlamakla birlikte baþka nedenlerin varlýðýndan ve etkisinden de sözetmektedirler. Bunlarýn en önemlileri þöyle özetlenebilir:
1. Hâricîlik hareketi, kurra diye bilinen son derece dindar ve bilgili bir kesimin öncülük ettiði bir düþünceyi temsil etmektedir. Bu kesim siyas"ý çalkantýlardan ve toplumsal dengesizlikten rahatsýz olmakta, Ýslâm´ýn ilk yýllarýndaki ideal toplumun özlemini duymaktadýrlar. Hâricîlik hareketi, bu idealist grubun özlemlerini gerçekleþtirme giriþimidir.
2. Hâricîliðin ortaya çýkmasýndaki önemli bir neden, merkezî yönetime karþý süregelen geleneksel direniþ psikolojisidir. Buna, câhiliye döneminin zihin yapýsýný karakterize eden bireysel baðýmsýzlýk eðiliminin de önemli bir etkisi olduðu eklenebilir.
3. Hâricîlik hareketinde, çeþitli Arap kabîleleri arasýnda eskiden beri süregelen kavmiyet psikolojisi ile babadan oðula geçen savaþ ruhu da önemli ölçüde kendisini göstermektedir.
4. Hâricîlerin ortaya çýkmalarýna yol açan nedenlerden biri de, bu kiþilerin aþýrý Þii fýrkalardan olan Sebeiyye ile olan baðlantýlarýdýr. Hz. Osman´ýn þehid edilmesiyle sonuçlanan isyan hareketleri sebeiyye tarafýndan baþlatýlmýþ ve yürütülmüþtü. Hâricîler ve önderleri de bu hareketler içinde yeralmýþlardý. Hâricîler, Hz. Osman´ýn þehîd edilmesi sorumluluðuna katýlýyorlar, hattâ bununla övünüyorlardý. Haremlerin bir anlaþma saðlamalarý durumunda hiç þüphesiz bundan en çok zarar görecekler Hâricîler olacaklardý. bu riedenle Hz. Ali´yi terkederek bu yoldaki muhtemel bir geliþmenin etkilerinden kendilerini kurtarmak istemiþlerdi.
Hz. Ali´den ayrýlarak önce Harûra´da, daha sonra Nehrevân´da toplanan ve Abdullah b. Vehb er-Râsibî el-Ezdî´yi kendilerine halife seçen Hâricîler, kýsa zamanda tam bir terör havasý estirmeye baþladýlar. Görüþlerine katýlmayan, önderlerini halife olarak tanýmayan, Ali ve Osman´ý kâfir ilân edip lânetlemeyen her müslümaný kâfir sayýyor, acýmasýzca öldürüyorlardý. Baþlangýçta sayýlarý on iki bin kadardý. Hz. Ali´nin çeþitli giriþimleri sonucunda büyük bir bölümü isyandan vazgeçerek Ali saflarýna katýlmýþ, geride yalnýz dört bin kiþi kalmýþtý. Bunlarýn bütün uyarýlara raðmen eylemlerini sürdürmeleri, Hz. Ali´nin ordusuyla üzerlerine gelmesine neden oldu. Nehrevân´da, Hz. Ali´nin ordusuyla Hâriciler arasýnda yapýlan savaþ, güçler arasýndaki dengesizlik nedeniyle Hâricîler için tam bir felâketle sonuçlandý. Bazý rivâyetler bu savaþtan ancak sekiz-on Hâricînin kurtulabildiðini belirtir. Bu büyük hezimetten sonra hayatta kalabilen Hâricîlerin her birinin baþka bir yere kaçtýklarý ve çok sayýda hâricî kollar oluþturduklarý söylenir.
Nehrevân bozgunu Hâriciler üzerinde silinmez bir etki býrakmýþ, onlar için Allah yolunda ölmenin, þehâdetin bir simgesi hâline gelmiþtir. Bu olaydan sonra hâricileri yönlendiren en önemli duygu, intikam duygusu olmuþ ve bu, bir türlü tatmin edilememiþtir. Hz. Ali bir Hâricî tarafýndan þehîd edilmiþ; Hâricîler, Emevîler ve Abbasîler döneminde de sayýsýz isyan hareketiyle varlýklarýný sürdürmüþlerdir (Taberî, Tarih, VI, 29 vd).
Hâricîlerin büyük çoðunluðunu bedevî çöl Araplarý oluþturuyordu. Yaþama þartlarý ve biçimleri, çoðu yoksul olan bu insanlarý sertliðe, þiddete ve kabalýða sürüklemiþti. Taþkýn bir ruha, atýlgan bir mizaca sahiptiler. Ýslâm´a samimiyetle inanmýþlardý ancak ufuklarý dar, düþünceleri yüzeyseldi. Onlar için hareket her zaman bilgiden önce geliyordu. Bu nedenle inançlarýndaki samimiyet onlarý baðnazlýða, katýlýða, hoþgörüsüzlüðe götürmüþtü. Kendilerini bilgi deðil, bir din hâline getirdikleri slogan ve heyecanlarý yönlendiriyor, muhâlif olma düþüncesi gerçeðe ulaþmalarýný engelliyordu. Kur´ân´ý çok okuyor, zâhir anlamýna sarýlýyor, kendi anladýklarýnýn dýþýnda baþka bir anlam tanýmýyorlardý. Kendilerinin haklýlýk ve doðruluðundan öylesine emindiler ki, her an ölmeye, kendilerini fedâ etmeye hazýrdýlar. Hiçbir önemli neden olmadan tehlikelere atýlmaktan sakýnmýyorlardý. Kendileri gibi düþünmeyen bütün insanlarý kâfir sayýyor, öldürülmeleri gerektiðine inanýyor ve bu yolda son derece acýmasýz davranýyorlardý. Baþlangýçta tek bir slogan (lâ hukme illâ lillâh) etrafýnda toplanan Hâricîler, Nehrevân olayýndan sonra çeþitli kiþileri önder tanýyarak kollara ayrýldýlar ve kendilerine özgü kimi inanç ve düþünce ilkeleri belirlediler. Bu kollar arasýnda, ayný kökten geldiklerinden þüpheye düþürecek kadar derin görüþ ayrýlýklarý görülür. Muhâlif tavýrlarý ve savaþçýlýklarý bir yana, düþünce ve inanç açýsýndan paylaþtýklarý görüþler son derece azdýr. Mezhepler tarihçilerinden Ka´bî ve Þehristânî´ye göre bütün Hâricîler yalnýzca þu üç noktada görüþ birliði içindedirler.
1. Hz. Ali ve Hz. Osman´ý, hakemler Amr b. el-Âs ve Ebû Musa el-Eþ´arî´yi, Cemel savaþýna katýlan Hz. Âiþe, Talha ve Zûbeyir´i hakemlerin hükmüne razý olan herkesi kâfir kabul etmek.
2. Büyük günâh iþleyen kimseyi cehennemde ebedî olarak kalacak kâfirlerden saymak.
3. Zâlim devlet baþkanýna karþý isyaný farz kabul etmek. Bunlara göre ayrýca devtet baþkanýnýn Kureyþ´ten olmasý gerekli deðildir. Hür seçimle iþbaþýna gelmesi þartýyla herkes Ýmam olabilir. Hattâ zulme saptýðýnda görevden alýnmasý daha kolay olacaðý için Ýmam´ýn Kureyþ´ten olmamasý daha iyidir. Seçimle baþa geçirilen kiþi doðru yoldan saparsa görevden alýnmasý, hattâ öldürülmesi farz olur.
Eþ´arî ve Baðdâdî´ye göre hâricîler yukarýda sýralanan maddelerden yalnýzca birinci ile üçürýcüde sözbirliði içindedirler. Ýsferâyînî ve Razi´ye göre ise, yalnýz birinci ve ikinci maddede ittifak edebilmektedirler. Bu bilginlere göre Hâricîler yalnýz büyük günâh iþleyenleri deðil, küçük günâh iþleyenleri, hattâ bir hata yapanlarý bile kâfir saymaktadýrlar.
Muhakkime-i Ulâ da denilen ilk Hâricîlerden sonra Hâricîlik çok sayýda kola ayrýldý. Bunlar içinde en önemlileri, kendilerinden de birçok kollara aynlan Ezânka, Necâdât, Sufriyye, Acâride, Ýbâdiyye ve Þebibiye´dir.
Ezârika, Ebû Râþid Nâfi b. el-Ezrâk´ý Ýmam tanýyan Hâricîlerin oluþturduðu koldur. el-Ezrâk, taraftarlarýyla birlikte 64/683 yýlýnda Basra´da isyan etti, Ehvâz´da Basra valisinin kuvvetleriyle savaþýrken öldürüldü (ö. 65/684). Ezârika´nýn görûþleri þöyle özetlenebilir: Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Âiþe, Hz. Talha, Hz. Zübeyir, Hz. Abdullah b. Abbâs ve bunlarla birlikte hareket edenlerin tümü kâfirdir ve cehenemde ebedî kalacaklardýr. Savaþlarda kendilerine katýlmayarak bir kenarda oturmayý seçenler de kâfirdir. Hem bunlar, hem de kadýn ve çocuklarýnýn öldürülmesi mübahtýr. Zinâ suçunun cezasý kýrbaçtýr, recm uygulamak yanlýþtýr. Müþriklerin çocuklarý da babalarý ile birlikte cehennemde ebedî olarak kalacaklardýr. Takiyye hiçbir þekilde câiz deðildir. Büyük günâh iþleyen kimse Ýslâm´dan çýkmýþtýr. Ýmam´ýn emrine itâat, emri ister haklý, ister haksýz olsun, farzdýr. Ýmamýn emrine karþý gelen kâfir olur ve öldürülmesi gerekir.
Necedât, Necde b. Âmir el-Hanefiyye´yi Ýmam tanýyan Hâricîlik koludur. Necde, Yemâme´de isyan etti. Yemen, Hadramût ve Taif´i istilâ etti. Kendisi ve taraftarlarý Haccac tarafýndan öldürüldü (ö. 69/688). Necedât´a göre din iki bölümdür. Birincisi, Allah´ý, Peygamber´i, müslümanlarýn (yani kendilerinin) kanlarýnýn haram olduðunu ve Allah katýndan gelen þeylerin tümünü bilmektir. Bunlarý bilmek farzdýr, bilmemek özür sayýlmaz. Ýkincisi ise bu sayýlanlarýn dýþýnda kalan hususlardýr. Ýnsanlar, haram ve helâl olan hususlarda kendilerine delil gösterilene kadar bilgisizliklerinden dolayý mazurdurlar. Kendileriyle anlaþma yapýlan kiþilerin kan ve mallarý helâldir. Küçük, zararsýz bir yalan söyleyip bu yalanýnda ýsrar eden kiþi müþriktir. Buna karþýlýk zinâ eden, içki içen, hýrsýzlýk yapan fakat bu hareketinde ýsrar etmeyen kimse müþrik deðildir. Can korkusu varsa takiyye câizdir. Ýnsanlarýn baþýnda bir imam´ýn bulunmasý þart deðildir.
Sufriyye Ziyâd b. el-Asfar´a uyanlarýn oluþturduklarý koldur. Buna Ziya´diyye de denir. Sufriyye´ye göre kendileriyle birlikte isyan ettikleri halde savaþa katýlmayanlar, inançlarý kendilerininkine uyuyorsa, tekfir edilmez. Zinâ eden recmedilir. Müþriklerin çocuklarý cehennemlik deðildir. Takiyye, amelde deðil, ancak sözde câizdir. Zinâ, içki ve iftira gibi dünyada cezayý gerektiren fiilleri iþleyenlere kâfir ya da müþrik denilemez. Fakat bu dünyada cezasý olmayan namazý terk gibi büyük günâhlarý iþleyenler kâfirdir. Birisi þeytana uymak, diðeri putlara tapýnmak olmak üzere iki çeþit þirk vardýr. Küfür de, birisi nimeti inkâr, diðeri Allah´ý inkâr olmak üzere iki çeþittir. Berâet de ikiye ayrýlýr; birisi, sünnet olan, haddi gerektiren fiilleri iþleyenlerden uzaklaþmak; diðeri de farz olan ve Allah´ý inkâr edenlerden uzaklaþmak.
Acâride, Abdulkerim b. Acred´e uyanlarýn oluþturduðu Hâricîlik koludur. Kurucusu hakkýnda hemen hiçbir þey bilinmeyen bu kolun baþlýca görüþleri þunlardýr: Yûsuf sûresi Kur´ân´dan deðil, yalnýzca bir kýssadýr. Böyle bir aþk kýssasýnýn Kur´ân´da yer almasý câiz deðildir. Büyük günâh iþleyenler dinden çýkmýþlardýr. Savaþa katýlmayanlar, ayný inancý paylaþýyorlarsa düþman sayýlmazlar. Acâride kolu, kendi içinde Hazýmiyye, Þu´aybiyye, Halfiyye, Ma´lûmiyye, Mechuliyye, Saltýyye, Hamziyye ve Sa´lebiyye olmak üzere sekiz kola ayrýldý. Sa´lebiyye´den de Ma´bediyye, Ahnesiyye, Þeybaniyye, Rûþeydiyye, Mukremiyye adlarýyla anýlan kollar sürdü.
Ýbâdiye, Abdullah b. Ýbâd tarafýndan kurulan Haricilik koludur. Günümüze kadar varlýðýný sürdüren tek Hâricîlik kolu budur. Haliç ülkelerinden Umman sultanlýðý ve Zengibar´da resmî mezheb durumundadýr. Bu kola göre kendi görüþlerini paylaþmayanlar kâfirdir. Ama bunlarla evlilik iliþkisi kurulabilir, miraslarý helâldir. Bu kimselerle savaþýldýðý zaman ele geçirilen ganimetler helâl, kalanlarý haramdýr. Muhâliflerin þâhitliði câizdir. Büyük günâh iþleyenler mü´min deðildirler. Müþriklerin çocuklarýný ne olacaðým yalnýz Allah bilir. Ýntikam amacýyla iþkence câizdir. Nifak çýkaran kimse müþrik deðildir. Ýbâdiyye´nin Hafsýyye, Harisiyye ve Beyhesiyye adlarýyla anýlan üç kolu vardýr (bk. E. Ruhi Fýðlalý, Ýbadiyenin Doðuþu ve Görüþleri, s. 53).
Þebibiyye, Þebib b. Yezid eþ-Þeybâni´ye uyanlarýn oluþturduðu koldur. Abdulmelik b. Mervan zamanýnda huruç eden Þebib, Haccac ve Abdulmelik tarafýndan üzerine gönderilen yirmi ayrý askerî birliði bozguna uðrattý. Sonunda Kûfe´yi bastý. Mescide giderek orada bulunanlarý öldürdü. Ancak sabahleyin toplanan Haccac´ýn askerlerince kaçmak zorunda býrakýldý. Þebib, Duceyl (Küçük Dicle) ýrmaðý üzerindeki asma köprüden geçerken, Haccac´ýn askerlerinin köprüden iplerini kesmesi üzerine ýrmaða düþerek boðuldu. Þebib, kiþisel isteklerinin yerine getirilmemesi üzerine isyan ettiði için düþünce ve inançlarý konusunda bilgi yoktur. Fakat kendisinin ve taraftarlarýnýn Hâricîliðin genel inançlarýný benimsediði bilinmektedir.
Hâricîler "Allah´ýn vahyettiði ile hükmetleyenler kâfirdirler" (el-Mâide, 5/47) âyetini "Lâ hukme illâ lillâh" (Allah´tan baþka kimse hükmedici deðildir) þeklinde formüle ediyorlardý. Akîdelerini de mâsum mü´minleri kýlýçlarýyla katlederek tatbike geçtiler ve öldürülünceye kadar öldürmeye doymadýlar (el-Malatî et-Tenbîh, Neþr. Ýzzet el-Attar el-Hüseynî, s. 51).
Hâricîler Allah´ýn sýfatlarýnda teþbihe karþýdýrlar. Kur´ân´ýn mahluk olduðunu, çünkü yalnýzca Allah´ýn Kadîm olduðunu ifade ederler. Ýmâmet hakkýnda imamlarýn Kureyþ´ten olmasýna karþýdýrlar. Son derece sert ve acýmasýz bir adâlet görüþüne sahiptirler. Emr-i bi´l-ma´ruf ve nehy-i ani´lmünker ilkesini þiddet yoluyla müslümanlara tatbik etmiþlerdir. Hâricîler bu görüþleriyle Mu´tezile´ye tesir etmiþlerdir.
Bazý görüþlerinde Kur´ân ve Sünnet´e dayandýklarýndan ehl-i sünnet´e uygun görüþleri de vardýr. Ancak ehl-i sünnet´le temel de ters düþtükleri meseleler de vardýr. Allah´ýn hem dünyada hem âhirette görülemeyeceði, haktan ayrýlan imamý azletmek için isyan etme, ehl-i kýbleyi tekfir, Ýslâm´ýn imandan olduðu, Kur´ân´ýn yaratýlmýþ olmasý, Hz. Peygamber´in günahkârlara þefâatini red, büyük günâh iþleyenin ebedî cehennemde kalacaðý gibi görüþleriyle ehl-i sünnet´e karþý çýkmýþlardýr.
radyobeyan