Harac By: armi Date: 19 Þubat 2010, 21:26:04
HARÂC
Topraðýn geliri, toprak vergisi, tazminat. Harac arazisi diye adlandýrýlan veya ihya edilen ölü topraklardan devletçe alýnan verginin adý. Ayrýca zimmîlerin ödediði vergi anlamýnda da kullanýlmýþtýr (el-Mâverdî, el-Ahkâmü´s-Sultâniyye, s. 141, 142; Ömer Nasuhî Bilmen, Istilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusî, IV, 75).
Ýslâm hukukuna göre araziler genel olarak öþür ve harac arazisi olmak üzere ikiye ayrýlýr:
1- Öþür arazisi. Kendisinde ibadet anlamý bulunan onda bir (öþür) vergisinin alýndýðý arazilerdir. Bu topraklar þunlardýr. a) Kûfe yakýnlarýndan Yemen ve Aden´e kadar uzanan arap topraklarý. Çünkü Hz. Peygamber ve dört halîfe bu topraklardan harâc almamýþtýr. b) Halký, kendi istekleriyle Ýslâm´a giren yerler. c) Zorla fethedilen ve ganîmet hakkýna sahip müslümanlar arasýnda taksim edilen topraklar. d) Müslümanýn bahçe yapýp, öþür arazilerden gelen suyla suladýðý yerler, harac topraklardan gelen suyla sulanan yerler harac arazisi sayýlýr. Ölü topraklardan Devletin izniyle ihyâ edilen yerler, Ebû Yûsuf (ö.,182/798) göre, öþür arazisine bitiþikse öþür; harac arazisine bitiþikse harac arazisi sayýlýr. Bir yüzden sahabenin icmaý ile Basra yöresi öþür arazisi kabul edilmiþtir. Ýmam Muhammed´e (ö.189/805) göre, ölü topraklar; yaðmur, kuyu veya Fýrat ve Dicle gibi büyük nehir sularýyla sulanarak ihya edilmiþse öþür, aksi hâlde harac arazisi olur.
2- Harac arazisi. Bunlar, harac vergisine tabi olan yerler olup, kökünde ehl-i küfre ait iken Ýslâm ordusu tarafýndan zorla fethedilen topraklardýr. Ýslâm Devleti bu topraklan eski gayr-i müslim sahiplerinin elinde býrakýr. Müslüman olmadýklarý sürece þahýslarý için "cizye", müslüman olsun veya olmasýnlar, arazileri içinde "harac" koyar. Irak, Þam ve Mýsýr topraklarý gibi (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, II, 57 vdþ Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, IV, 358 vd; el-Meydânî, el-Lübâb, IV, 137, 139; el-Fetâvâ´ý Hindiyye, el-Emiriyye tab´ý, II, 219).
Hanefî ve Zeydîlere göre, Ýslâm Devleti, zorla fethedilen topraklar hakkýnda seçim hakkýna sahiptir. Dilerse bu topraklarý, Hz. Peygamberin Hayber uygulamasýnda olduðu gibi müslümanlar arasýnda paylaþtýrýr, dilerse, gayri müslim olan eski sahiplerinin efinde býrakýr ve þahýslarý için ciýye, arazileri için de harac koyar. Böylece, bu araziler harac arazisi, üzerinde yaþayan halk da zimmet ehli olur. Ýbn Âbidin (ö. 1252/1836) bu konuda þöyle der: "Düþmandan zorla alýnan yerleri, ganimet hakký sahiplerine, eðer bunlara ihtiyaçlarý varsa daha uygundur. Çünkü bu yolla, müslümanlara gelecek için bir güç meydâna getirilmiþ olur" (es-Serahsî, el-Mebsût, 15, 37; Ýbnü´l-hümâm, a.g.e., IV, 303; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtar, III, 316, 353)..
Harac çeþitleri:
Harac arazisi, alýnan verginin durumuna göre muvanafa ve mukâseme olmak üzere ikiye ayrýlýr.
a) Muvazzafa veya vazife haracý. Tarýma elveriþli arazi için dönün (cerîb) baþýna miktarý kesin olarak belirlenen vergi olup, Hz. Ömer (ö. 23/643) tarafýndan geniþ Irak ve Sureyi topraklarýna bu çeþit vergi uygulanmýþtýr. O, her cerîb (60 x 60 zira´ = 1600 m´) için, yetiþtirilen ürün cinsinden bir kafiz (yaklaþýk 18 kg) ve bir dirhem alýyordu. Verginin nisbeti, ekin ve meyve bahçelerinin cinsine, arazinin sulama ve verim durumuna göre deðiþik olur. Devletin bu vergiyi miktar olarak serbestçe tayin etmesi, azaltmasý, hatta bazý yöre halkým bundan muaf tutmasý mümkündür. Nitekim Hz. Ömer´in, Hilvan yakýnýndaki Sevâd hurmalýklarýný haraçtan muaf tuttuðu bilinmektedir. Sahibinin araziyi iþletip iþletmemesi vergiyi etkilemez. Onun topraða yerleþmiþ olmasý yeterlidir.
b) Mukâseme hâracý. Haraç arazisinden elde edilecek ürünler belli oranlarýný vergi olarak almaktýr. 1/2,1/3, 1/4´ünü almak gibi. Burada uygulama öþür gibi olur. Ürün çok olursa Devletin payý büyük olur, az olursa azalýr. Hiç ürün olmazsa, toprak sahibi vergiden muaf sayýlýr. Bir yýlda birden fazla ürün almýþsa, vergi de buna göre tahakkuk ettirilir. Ancak alýnacak miktarýn 1/2´yi geçmemesi esasý benimsenmiþtir. Hz. Peygamber Hayber ve Fedek arazilerine bu çeþit vergi koymuþ ve burada oturan yahudilerden 1/2 nisbetinde, yani çýkan ürünün yarýsýný almýþtýr. Ancak yahudiler bu topraklarda mülkiyet hakkýný kaybettiði için, onlarla yapýlan bu anlaþmanýn bir "zirâat ortakçýlýðý" olduðunu söyleyen bilginler de olmuþtur (el-Kasânî, II, 62, vd.: Ebû Yûsuf, Kitabü´l-Harâc, s. 38, 55; el-Mâverdî, a.g.e., s. 146, 152; el-Meydânî, el-Lübâb, s. 350; Ebu´l-Ulâ Madin, "Harac", ÝA., V/I, 222).
el-Ferrâ´ (ö. 458/1066), bu iki çeþit haracýn üç özellik dikkate alýnarak belirlenebileceðini söyler. Arazinin dönümü, ekinin dönümü, ondalýk hesabý ile ürünün kendisi (Ebû Ya´lâ, el-Ferkâ ; el-Ahkâmü´s-Sultâniyye, Mýsýr 1938, s. 152).
Ýslâm hukukçularý, gayr-i müslime ait bir mülk olan haraç arazisine yalnýz harac vergisi konabileceði, öþür gerekmediði konusunda görüþ birliði içindedir. Müslümana ait öþür arazisine de yalnýz öþür gerekir. Müslümanýnýn satýn aldýðý veya mülk edindiði harac arazisinin zekâtý konusunda bazý görüþ ayrýlýklarý vardýr. Böyle bir arazinin yalnýz harac vergisi devam eder, yahut öþürle harac birlikte mi uygulanýr. Yahut da haracý öþre mi dönüþür gibi. .
Hanefilere göre, müslümana intikal eden arazi harac arazisi ise, harac vergisi devam eder, ayrýca, çýkan ürüne öþür gerekmez. Öþürle harac tek arazide birleþmez. Bu görüþü savunanlar Abdullah b. Mes´ûd (r.a)´ýn naklettiði þu hadis-i þerîfe dayanýrlar. Rasûlullah (s.a.s) þöyle buyurur: "Öþür ve harac, müslümanýn topraðýnda birleþmez" (ibnü´l-Hümâm, a.g.e.,, IV, 366). Ancak bu hadisin zayýf olduðu, hadis sabit olsa bile, buradaki haracýn cizye anlamýnda olabileceði ileri sürülmüþtür. Diðer yandan harac hükümleri uygulanan geniþ topraklarýndan, ne dört halife döneminde ve ne de daha sonra öþür talep edilmemiþtir. Bu da icmâ anlamýna gelir. Yine harac ve öþürün sebebi birdir: Bu da tarýma elveriþli toprak olmasýdýr. Bir malda iki zekât birleþemediði gibi bir arazide harac ve öþür de birleþmez (Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., IV, 365 vd; el-Kâsânî, a.g.e., II, 57; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 154).
Þâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise, haracla öþür, bir arazide birleþebilir. Zekâtýn farz olduðunu bildiren âyet ve hadislerin umum ifade etmesi, hem öþür, hem de harac iki ayrý haktýr. Öþürde ibadet, haraçta ise ceza (ukûbet) anlamý vardýr. Öþür, elde edilen ürüne, harac ise zimmete baðlý olur. Öþürün sebebi, çýkan ürünün kendisi olup, onsuz bulunmaz. Haracsýz sebebi ekilip biçilmezse bile arazinin tarýma elveriþli olmasýdýr. Öþür fakirlere, harac ise toplum yararýna veya cihada sarfedilir. Öþürün delili nass, harcýn ise, toplum yararýna dayalý ictihadtýr. Bütün bu ayrýlýklar sabit olunca, öþür ve haracýn ayný araziye birlikte uygulanmasýnýn mümkün olduðu anlaþýlýr (eþ-Þîrâzî, el-Mühizzeb, s. 157; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, II, 725, 727; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletühu, II, 823, 825).
Harac arazisinin satýþý veya satýn alýnmasý mümkün ve câizdir. Ebû Yusuf (ö. 182/798), Necranlýlardan birisinin elindeki harac arazisini, bir müslümana veya zimmîye satmasý halinde, haracýnýn deðiþmeyeceðini, yeni mâlikten ayni verginin alýnacaðýný befirtir (Ebû Yûsuf, Kitabü´l-Harac, s. 75). Bir kimse harac arazisini kendiliðinden öþür arazisine çevirmeyeceði gibi öþür topraðýný da harac topraðý yapamaz (Ebû Yûsuf, a.g.e., s. 85, 86).
Ýmam Mâlik (ö. 179/795), zimmîlere ait bir arazinin aslýnýn satýlýp satýlmayacaðý, sorusuna þu cevabý vermiþtir: "Bu konu ihtilaflýdýr. Satan kimseler ve arazileri silâh zoruyla alýnmýþ, sonra da kendilerine býrakýlmýþsa, bunlar arazilerinin aslýný satamazlar, satýn alamazlar. Çünkü topraklarý ve kendileri müslümanlarýndýr. Eðer bu araziler sulh yoluyla keýidilerine býrakýlmýþsa, bu takdirde satabilirler ve istedikleri gibi tasarrufta bulunabilirler. Ashab-ý Kiradan Abdullah b. Mes´ud (ö. 32/652) böyle bir arazi satýn almýþtýr (Mâlik 6. Enes, el-Müdevvene, Baðdad 1970, týpký basým, IV, 273). Hz. Ömer´in harac araziler .için koyduðu satýþ yasaðý, bazý yanlýþ anlamalara yol açmýþtýr. Ancak bu yasak, silâh zoruyla fethedilen ve kuru mülkiyeti (Rakabesi) devletin elinde tutan, önceki gayr-i müslim sahiplerine yalnýz yararlanma hakký (intifa hakký) verilen harac arazi çeþidi ile ilgilidir (bk. Ali Þafak, Ýslâm Arazi Hukuku, Ýstanbul 1977, s. 117,118).
Harac arazisinin, sahipleri tarafýndan kiraya verilmesi de caizdir. Nitekim Ýbn Sîrîn´in harac arazisini üçte bir, dörtte bir ite kiraya verdiði nakledilir. Harac arazisi müslüman tarafýndan kiralanýrsa, haracý (vergisi) kuru mülkiyete sahip olana aittir. Ebû Hanîfe´ye göre, kira akdinde harac mâlike; âriyette ise, âriyet alana (müsteîr) aittir (el-Mâverdî, a.g.e., 119, 151; Ýbn Kayyim, Ahkâmu Ehli´z-Zimme, thk. Subhi salih, 1. baský, Þam 1381/ 1961, I, I22, 123).
Öþrün, bir Ýslâm toplumunda yoksul kesime sarfedilmesine karþýlýk, harac vergileri, devlet tarafýndan toplumun maslahat ve ihtiyaçlarý gözetilerek serbestçe tasarruf edilebilir (Muhamed Hamidullah, Ýslâm Peygamberi, terc. M. Sait Mutlu-Salih Tuð, Ýstanbul 1966-69, II, 220; Ebû´l-Ulâ Mardin, "Harac", ÝA., V/1, 224).
radyobeyan