Halku'l Kur'an By: armi Date: 18 Þubat 2010, 19:59:12
HALKU´L-KUR´ÂN
Kur´ân´ýn yaratýlmýþ olmasý meselesi.
Halk sözlükte; Allah´ýn mümkini yaratmasý, aslý ve modeli olmadan ve bir âlet kullanmadan var etmesi demektir. Halku´l- Kur´ân; Kur´ân´ýn yaratýlmýþ olmasý anlamýnda bir terkip olup, terim olarak, Kur´ân-ý Kerîm´in Cenâb-ý Hakk´ýn ezelî ilmine mi dayandýðý, yoksa sonradan mý yaratýldýðý konusunda Hicrî 1. asýrda çýkan fikir cereyanýný ifade eder. Konu Allah´ýn kelâm sýfatýyla yakýndan ilgilidir.
Kur´ân-ý Kerîm´in sonradan yaratýlmýþ (mahlûk) olup olmadýðý konusundan ilk defa sözedenler Mu´tezile âlimlerinden Ca´d b. Dirhem (ö. 118/736) ile Cehm b. Safvân (ö. 128/745)´dýr. Daha sonra bu ikisine, Biþr el-Merîsî (ö. 218/833) de tâbi olmuþtur.
ed-Dârimî (ö. 288/895)´nin er-Reddu ale´l-Cehmiyye adlý eserinde nakledildiðine göre Ca´d b. Dirhem, Hz. Ýbrahim´in "Allâh´ýn dostu" olduðunu ve yine Allah´ýn Hz. Musa´ya hitabettiðini inkâr ettiði için, zýndýklýk ve ilhad isnadiyle Kûfe vâlisi Hâlid b. Abdullâh el-Kasî tarafýndan öldürülmüþtür. Cehm b. Safvân da Horasan emirlerine isyan ettiði için katledilmiþtir. Hâfýz Zehebî Biþr´den sözederken "fakîh, mütekellim Biþru´l-merîsî 218 H. yýlýnda ölmüþtür. Kur´ân-ý Kerîm´in mahlûk olduðu görüþünü yaymakta idi. Bu senenin sonlarýnda göçtü. Kendisine hiçbir âlim katýlmadý. Bazý imamlar küfrüne hükmetmiþlerdir" diyor (Zehebî, el-Ýber, Kuveyt, 1960, I, 73; Ýbn Nedim, el-Fihrist, 337 vd; The Encyclopaedia of Ýslâm Ez, "Ýbn Dirham" mad.; Montgomery Watt, Ýslâm Düþüncesinin Teþekkül Devri, Terc, Ethem Ruhî Fýðlalý, Ankara 1981, s. 305; Ebû Gudde, Halk-ý Kur´ân Meselesi, Terc. Mücteba Uður, A.Ü.Ý.F. Dergisi,1975, c. XX, s. 307 vd.)
Biþr´in babasý Yahudi idi. Kendisi boyacýlýk yapar, kaval imal ederdi. Kur´ân-ý Kerîm´in mahlûk olduðu görüþünü kuvvetlendirmek için yeni deliller öne sürmüþ ve yaymaya çalýþmýþtýr. Biþr, Hârûn er-Reþîd zamanýnda (170-193/786-808) yakalandý. Kelâma âit görüþleri yüzünden eziyet gördü. (Zehebî, Mîzânü´l-Ý´tidâl, Mýsýr 1963, I, 322).
Halku´l- Kur´ân fitnesi kýsmen Ebû Hanife (70-150/689-767) zamanýnda ortaya çýkmýþtýr. Ebû Hanife konuyu en ince ayrýntýsýna kadar açýklayarak Kur´ân-ý Kerîm´in mahlûk olduðu görüþünü yayanlarý cevaplandýrmýþ ve onlarý bir süre susturmuþtur. Kevserî bu konuda þunlarý söyler: "Cehm b. Safvân´ýn öldürülmesinden sonra çok geçmedi. Kur´ân-ý Kerîm´in mahlûk olduðu görüþü iyice yayýlmadan bir grup insan çýkmaza girdi. Bir kýsmý Cehm´i tutarken bir kýsmý ona karþý çýktý. Sonunda birçok kimse bu bid´atçýnýn asýl maksadýný anlayamadaýi gerçekten uzaklaþtý. Ýfrat ve tefrîte düþtü. Bir grup, Cenâb-ý Hakk´ýn ezelî bir sýfatýný nefyederek O´nun kendisine mahsus bir kelâmý olmadýðý iddiasýnda Cehm´e katýlýrken bir grup, telaffuz edilen sözün kadîm (ezelî) olduðuna inanarak aksini ileri sürdü. Ebû Hanife durumu görünce iþi ciddiyetle ele aldý, konuyu açýklayarak þöyle dedi: "Allah´a âit sýfatlar mahlûk deðildir. Yarattýklarýna âit olanlar mahlûktur." Ebû Hanîfe´nin bununla kasdettiði þudur: Kelâm, Allah´a âit oluþu itibariyle ezelîdir ve yalnýzca O´na mahsus bir sýfattýr. Ancak Kur´ân-ý Kerîm´i okuyanlarýn dillerindeki ses, ezberliyenlerin zihinlerindeki zihnî tasavvur, mushaflardaki yazý... hepsi de mahlûktur. Onu ezberleyenlerin mahlûk oluþu gibi. Daha sonra ehl-i sünnet âlimlerinin görüþü bu noktada birleþmiþtir." (Kevserî, Te´nîbü´l-Hatîb, s. 53).
Ebû Hanife´ye göre, Kur´ân-ý Kerîm mushaflarda yazýlý, kalplerde mahfûz ve lisanlarda okunan kelâmdýr. Allah´ýn kelâm-ý nefsîsi olan Kur´ân Allah kelâmýdýr, yaratýlmýþ deðildir. Kelâm-ý nefsî; içten konuþma, sesin ve harflerin yardýmýyla söylenen söz cinsinden olmayan, fakat ses ve harflerle ifade edilen sözün belirtmek istediði asýl mânâ demektir. Nitekim þâir þöyle demiþtir:
Asýl söz kalpde olandýr, bil, Kalbe bir kýlavuz kýlýnmýþ dil, Kur´ân-ý Kerîm´de ifade edilen
"Onlar kendi nefislerinde derler..." (el-Mücâdele, 58/8) âyeti de bu anlamdadýr.
Emretmek, yasaklamak veya bir þeyden haber vermek isteyen kimsenin iç âleminde önce buna dâir bir manâ oluþur; sonra bu manâyý söz, yazý veya iþaretle ifade eder. bu, içimizdeki duygu, düþünce ve kararý dýþâ vurma yoludur.
Ýmam Eþ´arî´nýn (ö. 324/936) tercihine göre, var olan herþeyin görülmesi mümkün olduðu gibi iþitilmesi de mümkündür. el-Bâkýllânî (ö. 403/1013) de þöyle demiþtir: "Allâh´ýn kelâmý tabiî olarak iþitilemez, fakat tabiat üstü bir hâdise olarak Cenâb-ý Hak kullarýndan istediði kimselere kelâmým iþittirebilir" (Ziriklî, el-A´lâm, V, 69, VI, 313). Bu bilginlere göre, Musa aleyhisselâm Allahu Teâlâ´nýn kelâmýný ses ve harf aracýlýðý olmaksýzýn doðrudan iþitmiþtir (bkz. en-Nisâ, 4/164). Ebû Ýshâk el-Ýsfereyânî (ö. 414/1027) ile onun görüþünde olanlar Allah´ýn kelâmýnýn asla iþitilemeyeceðini söylemiþlerdir. Ehl-i sünnet´in itikad imamlarýndan Ebû Mansur el-Mâtürîdî (ö. 333/944) de bu görüþü tercih etmiþtir. Buna göre, Cenâb-ý Hak, " ... ta ki Allah´ýn kelâmýný iþitsin" (et-tevbe, 9/6) meâlindeki âyet-i kerîmesiyle " .. tâ ki Allah´ýn kelâmýna delâlet eden þeyi iþitsin" anlamýný kasdetmiþtir. Bu bilginlere göre Musa (a.s.) Allah´ýn kelâmýna delâlet eden bir ses iþitmiþtir, ancak arada kitap ve melek aracýlýðý olmadýðýndan Hz. Musa "Kelîmullâh = Allah´ýn kendisiyle konuþtuðu kimse" diye anýlmýþtýr. Çünkü Kur´ân-ý Kerîm´de Hz. Musa´nýn Allah´ýn kelâmým doðrudan iþittiðine dâir bir açýklýk yoktur. Ancak Allah´ýn ona söylediði, onunla konuþtuðu vardýr. Cenâb-ý Hak þöyle buyurur: "Allah Musa´ya konuþarak söyledi" (en-Nisâ, 4/164); "Rabbi ona söyledi" (el-A´râf, 7/143). Baþka bir âyette Allah´ýn kullarýyla konuþmasýnýn üç yolla olabileceðine iþaret edilmiþtir. " Allah, bir insanla ancak vahiyle veya perde arkasýndan konulur, yahut bir elçi gönderir de izniyle, ona dilediðini vahyeder" (eþ-Þûrâ, 42/51).
"Bu duruma göre, Kur´ân-ý Kerîm Cenâb-ý Hakk´ýn kelâm sýfatýnýn tecellisidir. O´nun konuþma (kelâm) sýfatý yukarýdaki âyetler yanýnda, Hz. Peygamber´in tevâtür derecesine ulaþan hadisleriyle sâbittir. (es-Sâbûnî, el-Bidâye fî Usûli´d-Dîn, Dýmaþk 1979, s. 34, 35).
Halku´l-Kur´ân meselesi Abbâsi Halifesi Me´mûn (170-218/776-833) zamanýna kadar gizli açýk devam etmiþ, Me´mûn´un Mu´tezile´ye kapýlarak Kur´ân-ý Kerîm´in mahlûk olduðu görüþünü benimsemesiyle yeni bir boyut kazanmýþtýr. Bu halife, alimleri, kadýlarý, muhaddisleri, hadis râvîlerini bu görüþe inanmaya dâvet etmiþ, kabul etmeyenlere karþý da zor kullanmýþtýr. Bu fitne Mu´tasým (177-227/793-842) ve Vâsýk (ö. 232/846) devirlerinde devam ederek Mütevekkil (206-247/822-861) devrinin baþlarýna kadar sürmüþtür.
Me´mûn Rakka´da bulunduðu sýrada Baðdat´taki nâibine yazdýðý mektupta, alimlerin halku´l-Kurân konusunda imtihana tâbi tutulmasýný istemiþtir. Devrin alimlerinin çoðu zorla olumlu cevap vermiþ, bir kýsmý susmuþtur. Olumsuz cevap veren sayýsýz insan hapsedilmiþ, iþkence görmüþ hatta öldürülmüþtür. Mesele zamanla devleti ve bütün müslümanlarý ilgilendiren bir konu hâline geldi. el-Vâsýk hilâfete geçince Mýsýr Kadýsý Muhammed b. Ebî´l-Leys´e bir mektup yazarak herkesi halku´l-Kur´ân meselesinden imtihan etmesini emretti. Mýsýr´da ne kadar fakih, muhaddis, müezzin, alim varsa sorguya çekildi. Zindanlar Kur´ân-ý Kerîm´in mahlûk olduðunu inkâr edenlerle doldu. Bu durum el-Mütevekkil´in halife olmasýyla sona erdi. Adý geçen halife halku´l-Kur´ân meselesini münâkaþa konusu olmaktan çýkardý ve herkesi düþüncesinde serbest býraktý (Zehebî, el-Ýber, I, 372; Ahmed Emîn, Duha´l-Ýslâm, Kahira 1949, III,184; Muhammed Ebû Zehra, Ýslâm´da Fýkhî Mezhepler Tarihi, terc. Abdülkadir Þener, Ýstanbul 1976, s. 439-451; Ebû Gudde, a.g. makale, s. 309-310).
Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) de halku´l-Kur´ân fitnesinden nasibini almýþ ve Kur´ân mahlûk deðildir, görüþünü benimsediði için iþkence görmüþ ve 28 ay kadar hapiste kalmýþtýr.
Sonuç olarak Ehl-i sünnet´le Mu´tezile arasýnda cereyan eden halku´l-Kur´ân ihtilâfýnýn özü, mânâ kelâmýnýn (kelâm-ý nefsî) varlýðýný kabul veya red ile ilgilidir. Mu´tezile, "Kur´ân mushafýn iki kapaðý arasýnda mevcut olan ve bize kadar tevâtüren nakledilen þeydir" der ve ilâve eder: "bu mushaflarda yazýlma, dillerde okunma ve kulaklarla iþitilme, sonradan olmanýn (hudûsun, yaratýlmanýn) belirtileridir." Ehl-i sünnete göre ise, Kur´ân; Allâhu Teâlâ´nýn zâtý ile kaim, kadîm, ezelî bir mânâdýr. Allah´ýn kelâmýna delâlet eden nazm ve sözler vasýtasýyla telaffuz edilir, okunur ve dinlenilir; ancak mushaflara, dillere ve kulaklara hulûl etmiþ olmaz (el-Cüveynî, Kitâbü´l-Ýrþad, Mýsýr 1950, s. 128 vd.; Taftazânî, a.g.e,170-171; Aliyyu´l-Kârî, Þerhu Fýkhý´l-Ekber terc. y.v. Yavuz, Ýstanbul 1979, s. 77-79).
radyobeyan