Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Halk By: armi Date: 18 Þubat 2010, 19:58:10
HALK (Avam)



Ýnsan topluluðu. Belirli ortak noktalarý olan insan kütlesi.

Halk kelimesi arapça "ha-le-ka" kökünden gelmektedir. Genel olarak takdir etmek, birþeyi yoktan varetmek mânâlarýnda kullanýlmýþtýr. Kur´ân-ý Kerîm´de genellikle dünyanýn, insanýn ve diðer varlýklarýn yaratýlmasý beyan edilirken "halk etme" kavramý geçmektedir. Kelime "yaratýlmýþlar" anlamýnda ism-i mef´ul olarak kullanýlmýþtýr. Ancak Arap dilindeki "halk etme" kavramý bugünkü mânâda "insan topluluðu" mânâsýný ifade etmez. (Yûsuf Kerimoðlu, Mükellef mi, Halk mý?, Mektep Dergisi, Ýstanbul I986, SAYI. 4, s. 36).

Halk kelimesi Latince "Populus´´tan gelmekte "people", "peuple" gibi diðer dillere geçmiþ bulunmaktadýr. Buna göre belirli bir toprakta oturan bir cinsten olan ve ayný dili kullanan insan kitlesine halk denmiþtir. Bir halk kitlesi içinde çeþitli ýrktan olanlar vardýr. Bu bakýmdan kavimden ayrýlýr. Ancak, ýrz bakýmýndan bir cinsten olan "halk kitleleri" de vardýr.

Halk kelimesinin eski Yunan´da toplum sýnýflarý içerisinde farklý sýnýflarý çaðrýþtýran bir özelliði vardýr. Asiller ve din adamlarý, halktan seçilmiþ kimselerdi. Köylüler ve köleler ise, halkýn aþaðý sýnýflarýdýr. Batý´da uzun toplumsal mücâdeleler sonucunda bu tür sýnýflamalar resmiyette ortadan kalktý. Fakat, asillerin yerini sanayici tröstler aldý;, köylülerin yerini ise iþçiler... Sýnýf farklarý psikolojik ve ekonomik alanlarda eskisi gibi devam etti. Zenginler fakirlerle birarada bulunmak, oturmak ve yaþamak istemediler. Zamanla bu husus, okumuþ ve okumamýþ kesimler arasýnda da ortaya çýktý. Avrupa´daki eðitimin yaygýnlaþmasý ve halk kitlelerinin onurlandýrýlmasý sebebiyle bu konu fazla bir problem getirmedi. Fakat, Avrupa dýþýndaki toplumlarýn okumuþ ve özellikle Batý´yý görmüþ aydýnlarý, kendi halklarýna karþý "yabancý" bir tutuma girdiler. Bu durum, sadece okumuþ olmalarýndan geliniyordu. Batý´da edinmiþ olduklarý yeni kültür deðerleri ve yaþama biçimlerine alýþmamýþ kendi toplumlarýnýn insanlarýný küçük görmelerinden kaynaklanmaktaydý.

Bizim müslüman toplumumuzda eskiden entelektüel aydýn ile halk yýðýnlarý arasýnda bir ihtilâf yoktu. Çünkü büyük Ýslâm bilgini fakîhler, usûlcüler, kelâmcýlar, müfessirler, edebiyatçýlar Ýslâmî eðitim kurumlarýnda hem okur, hem okuturlardý. Bilginlerimiz, fakîhlerimiz dünya çapýnda ün sahibi olduklarý halde halk kitlelerinin içlerinde yaþýyorlardý. Oysa esefle görüyoruz ki, günümüz eðitim düzeninden geçen gençlerimiz, duvarlarý göklere yükselen üniversitelerde eðitim görürler ve kendilerini halktan ayýrýrlar; asiller gibi özel arabalarla halk arasýnda dolaþýrlar ki, halk onlarý tanýmasýn, temas kurup aydýnlanmasýn. Aydýn, halkla arasýnda köprü kurmak zorundadýr. Bu öyle bir köprü ki, topluma kapalý olan ve ihtiþam ile, sýrlarla kaplý aydýnlarýn adasýný halka açacak, oradan aydýn halka rahatça inecek, halk da aydýna çýkabilecektir (Ali Þeriati, Medeniyet ve Modernizm, Ýstanbul 1980, s. 1126).

Toplum içinde insanlarýn çeþitli görevleri vardýr. Her grup, bir boþluðu doldurur ve cemiyetin iþlerliði böylece saðlanýr. Bu bakýmdan, toplumun aydýn-aydýn olmayan gibi birbirinden farklý hizmetleri yüklenmiþ tabakalarý olmasý gereklidir. Bu durum, aydýn olmayan sýradan insanlarýn aþaðýlanmasý veya deðersiz görülmesine sebep olamaz.

Kur´ân-ý Kerim´de Allah þöyle buyurmaktadýr: "Þüphesiz ki, Allah size emanetleri ehil (ve erbâb)ýna vermenizi; insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder. Allah bununla size, gerçek ne güzel öðüt veriyor? Þüphesiz ki Allah (sözlerinizi, hükümlerinizi) hakkýyla iþitici (bütün yaptýklarýnýzý) hakkýyla görücüdür" (en-Nisa, 4/58). Taberî, "Þüphesiz ki Allah size emânetleri ehil (ve erbâbýna vermenizi emreder" âyetinin, devlet adamlarý hakkýnda nazil olduðunu söylüyor ve "Âllah´â, Peygamber´e ve sizden olan ulü´l-emre itâat ediniz" âyeti vatandaþlara yapýlan nasihattir diyerek idarecilere þöyle hitabediyor; "Ey müslümanlarýn iþlerini idare edenler, Allah size vatandaþlarýnýz idareniz altýna girdikten sonra, sahip olduklarý haklarýný, mallarýný, sadakalarýný Allah´ýn size emrettiði gibi, kalbinizin yattýðý þekilde yerine getirmenizi emrediyor. Onlara zulmetmeyin; emredilenden baþkasýyla emretmeyiniz; Allah´ýn izin verdiðinin dýþýnda, onlarýn mallarýndan almayýnýz; vatandaþlarýnýzýn aralarýnda hükmettiðiniz zaman adâlet ve insafla hükmediniz. Bu, Allah´ýn indirdiði Kitâbýnda ve Peygamber´in lisânýnda beyan ettiðidir; bundan vazgeçmeyiniz ve onlarýn aleyhine hükmetmeyiniz (En-Nebhân, Ýslâm Anayasa ve Ýdare Hukukunun Genel Esaslarý, Ýstanbul 1980, s. 167).

Ýslâm insanlarý içiçe dairelerden ibaret görür. Birinci ve en büyük daire, insanlýk dairesidir. Ýnsanlar, bir tek asýldan gelmiþlerdir. Ve aralarýndaki dil ve gelenek farklarý, sýrf, bir varlýk çeþitliliðinden ileri gelmektedir. Renk, dil, vücut yapýsý, erkeklik-kadýnlýk hep birbirinden seçilebilmeleri, birbirlerine daha çok yardýmcý ve yararlý olabilmeleri için kendilerine verilmiþ özelliklerdir. Giyim ve hayat tarzý, zevk farklarý da bundandýr. Yoksa, ayný matbaada basýlmýþ kâðýt paralar gibi birbirinin ayný olmalarý, ayný insanýn milyarlarca sayýda bulunmasý demek olacaktý ki bunu düþünmek bile insaný rahatsýz eder.

Millet, Ýslâm topluluðunun objektif adýdýr. Onu meydana getiren insanlara ve birim mü´mine bakýlarak, bu mü´minlerdeki ortak muhtevâdan ötürü, bir topluluk hâlinde görülmüþler ve bir bütün, bir birlik olarak düþünülmüþlerdir. Gerçekten, bu bütünlük, bu birlik sadece farazî ve mevhum bir bütünlük ve birlik de deðildir. Tarihe gerçek bir bakýþ, bütün peygamberlerin, ayný medeniyeti, gittikçe açýlan ve geliþen ayný kültürü yaþadýklarýný, ayný insan ve toplum gerçeðini dile getirdiklerini görecektir.

Bu anlayýþ ýrk, kan, renk, dil ve gelenek farklýlýklarýný inkâr etmek demek deðil; belki, milletin meydana geliþinde esas faktörün, iman inanýþ þuurunu, irade ve eþyaya iþleme özelliklerini taþýma olduðunu belirtmektedir (Sezai Karakoç, Yazýlar. Ýstanbul 1967, s. 101-102).


radyobeyan