Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Hak By: armi Date: 18 Þubat 2010, 19:31:33
HAK, HAKLAR




Allâhu Teâlâ´nýn isimlerinden biri. Kur´ân-ý Kerim, yakîn, sâbit ve þüphe olmayan þey. Hüküm, fasýl ve kaza olunmuþ iþ, adâlet, Ýslâm, mal, mülk, vâcip, sâdýk, lâyýk, yaraþýr, þans ve hisse. Çoðulu; hukuk ve hýkâk´týr. Hakkýn, bu çeþitli anlamlarý, "kesin olarak sâbit olma ve gerekli olma (sübût ve vücûb) "kavramýnda toplanýr. Kur´ân-ý Kerim´de Hakk kelimesi ve türevleri 285 kadar âyette geçer.

"Þüphesiz, onlarýn çoðunun üzerine o söz (azap hak olmuþtur" (Yâsîn, 36/7). Burada "hak oldu"; sâbit ve vâcip oldu, anlamýndadýr. "O günahkarlar istemese de, Allah hakký sâbit ve üstün kýlacaktýr (el-Enfâl, 8/8). " De ki: Hak geldi, bâtýl yok oldu " (el-Ýsrâ,17/81) "Boþanan kadýnlarýn da ma´ruf þekilde yararlanmalarý haklarý olup, bu, Allah´tan korkanlar için bir vaciptir" (el-Bakara, 2/241). Burada "hak", vâcip anlamýndadýr. Bazan, zulmün aksi olan "adâlet" .anlamý görülür. "Allah hak (ve adâletle hükmeder" (el-Mü´min, 40/20). Þu âyette de hisse, pay anlamýndadýr. "Mallarýnda, hâlini arz eden ve edemeyen yoksular için belli bir hak (pay) vardýr" (el-Meâric, 70/24).

Sonraki bazý Ýslam hukukçularý hakký; "þer´an sâbit hüküm" þeklinde tarif etmiþlerse de bazan hak kelimesi, mülk edinilmiþ mal için kullanýlýr ki -bu hüküm deðildir. Yine, velâyet hýdâne ve muhayyerlik hakký gibi þer´i özellikler veya yol, geçit ve su geçirme hakký gibi gayri menkule baðlý irtifak haklarý * için kullanýlýr ki, bütün bunlar hüküm niteliðinde deðildir.

Bazan genel anlamda þu þekilde tarif edildiði görülür: "Þerîatýn yetki veya yükümlülük olarak tesbit ettiði þahsa ait haklardýr. Bu tarif, hakkýn dînî, medenî, te´dib, genel, mâli olan veya olmayan bütün çeþitlerini kapsamýna alýr. Namaz, oruç gibi Allah´ýn kul üzerindeki haklarý dînî; mülk edinme gibi haklar medenî; babanýn çocuðunu, kocanýn karýsýný terbiye etmesi gibi haklar te´dip; Devlet baþkanýnýn tebeayý yönetmesi gibi haklar amme; eþin-küçük çocuklarýn ve yoksul hýsýmlarýn nafakasý gibi haklar mâlî; þahýs üzerinde velâyet gibi haklarda mâlî yönü bulunmayan hak niteliðindedir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletühu, Dýmaþk 1985-IV, 9).

Bu tarife göre hakkýn özü þahsa baðlýdýr. Satýcýnýn satýþ bedeli üzerindeki hakký gibi. Eðer hak, belirli bir þahsa baðlý deðilse "genel mübahlýk" tan söz edilir. Avlanmak, herkese açýk ormandan odun toplamak, umûmî yollardan yararlanmak gibi. Bunlar, özel bir hak olmaktan çok, herkese tanýnan genel ruhsatlar türündendir.

Ýslâm nazarýnda, hakkýn kaynaðý ilâhi iradedir. Bu yüzden Ýslâm´da haklar, kendisinden þer´î hükümlerin çýkarýldýðý kaynaklara (kitap, sünnet, icmâ, kýyas) dayanan ilâhi ihsanlardýr. Bir delile dayanmayan þer´î haktan söz edilemez. Hakkýn kaynaðý Allâhü Teâlâ´dýr, çünkü ondan baþka hâkim yoktur.

Dînî haklarda, hakkýn sahibi Allah, diðer haklarda gerçek veya tüzel (hükmî) kiþilerdir. Ýslâm hukukuna göre þahsiyet, sað doðmak þartýyla, çocuðun ana karnýna düþtüðü andan baþlar ve cenini suç iþleme yoluyla düþürene bazý cezalar uygulanýr. Hanefîlere göre çocuðun yarýdan fazlasýnýn doðmasý, sað doðum sayýlýr. Diðer fakihler ise, sað sayýlmak için çocuðun tam olarak doðmasýný ve annesinden ayrýlmasýný þart koþarlar. Ýþte sað doðmak þartýyla cenin, daha ana karnýnda iken bazý´medenî haklardan yararlanýr. Örneðin; Mirasçý olur ve mirastan büyük pay ayrýlarak bekletilir. Lehine vakýf ve vasiyyet geçerlidir (Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, IV 455).

Hakkýn Çeþitleri

Hak, çeþitli bakýmlardan kýsýmlara ayrýlýr. Hak sahibi açýsýndan üçtür. Allah hakký, insan hakký ve müþterek hak.

1. Allah hakký (hukukullah): Allah hakký; kendisiyle Allah´a yaklaþmak, O´nu yüceltmek ve dininin prensiplerini veya topluma ait menfaatlerin gerçekleþtirilmesi kastedilen haklardýr. Bunlar, karþýlýðýnýn büyüklüðü ve yararýnýn geniþ olmasý yüzünden Allah´a nisbet edilmiþtir. Allah hakký sayýlan baþlýca fiil ve ibadetler þunlardýr: Namaz, oruç, hac, zekât, cihâd, emr-i bi´l ma´ruf ve nehy-i ani´l münker (iyiliði emretmek, kötülüðü yasaklamak), adak, yemin, hayvan keserken veya her iyi iþe baþlarken besmele çekmek gibi ibadetler. Suçlardan sakýnmak, zina, zina iftirasý (kazf), hýrsýzlýk, yol kesme ve içki içme cezasý gibi hadlerle; diðer ta´zir cezalarýný uygulamak; nehir, yol, mescid gibi genel irtifak (ortak kullaným) haklarýný korumak.

Allah haklarýnýn hükümleri þunlardýr: Allah haklarýnýn af, sulh veya kaldýrma ile düþürülmesi yahut deðiþtirilmesi caiz deðildir. Meselâ; hýrsýzlýk cezasý, iþ hâkime intikal ettikten sonra, çalýnan malýn sahibinin affetmesi veya onun hýrsýzla anlaþmasý hâlinde bile düþmez. Ancak bazý Hanefî fakihleri hýrsýzlýk cezasýnýn tatbikini husûmet ve davanýn varlýðýna baðlamýþtýr. Bu ise, tamamen kul hakkýna ait bir özelliktir. Yine zina cezasý, kocanýn veya baþkasýnýn affetmesi yahut kadýnýn kendisini mübah kýlmasýyla düþmez. Allah haklarý mirasla geçmez. Bunun bir sonucu olarak, mirasçýlar, miras býrakanlarýn yapamadýðý ibadetlerden ancak vasiyyet etmeleri hâlinde sorumlu olabilir. Bunlarýn ödemediði zekât borçlarýný, mirasýn üçte birinden ödenmesini vasiyet etmesi gibi. Yine mirasçý, vârisin iþlediði suçtan sorumlu tutulamaz. Diðer yandan bir kimse defalarca zina etse, defalarca hýrsýzlýk yapsa, her defasýnda cezalandýrýlmamýþsa, tek ceza yeterli olur. Çünkü cezadan maksat, menetmek ve alýkoymaktýr. Bu maksat, bununla da gerçekleþir. Ýþlenen suçlarýn cezalarýný uygulamak hâkime ait bir görevdir. Hâkim (kâdî) ibadetleri terkeden veya bu konuda tenbellik gösterenleri te´dip eder, suç iþleyenlere had ve ta´zîr cezalarýný tatbik eder (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 185; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanayi; VII, 52 vd.; Ebû Zehra, Usûlü´l-Fýkh, Kahire (t.y), s. 324-326; ez-Zühaylî, a.g.e, IV, 13, 14).

2. Ýnsan hakký(hukuku´l-ibâd):


Bunlar, özel olarak fertlerin maslahatýný korumayý hedef alan haklar olup, bazý hallerde hak sahibine bir bedel verilir veya düþebilir. Kul haklarý ya genel olur. Kiþinin saðlýðýný, çocuklarý ve mallarý korumak, güvenliði saðlamak, suç ve düþmanlýklara engel olmak ve devlete ait genel irtifak haklarýndan yararlanmak gibi. Yahut nitelikte olur. Mâlikin mülkünde hakkýný gözetmek, satýcýnýn semende (sâtýþ bedeli) alýcýnýn maldaki hakký, kiþinin telef edilen malýnýn bedeli ve gaspedilen malýn geri verilmesi konusundaki hakký, kadýnýn kocasý üzerindeki nafaka hakký, annenin küçük çocuðu üzerindeki bakým yani (hýdâne) hakký ve babanýn çocuðu üzerindeki velâyet hakký, özel nitelikli kul haklarýndandýr.

Ýnsan haklarýnda, hak sahibinin af, sulh, ibra ya da mübah kýlma yollarýyla hakký düþürmesi mümkün ve caizdir. Bunlarda miras cereyan eder. Tedâhül hükümleri uygulanmaz. Yani insan hakký aleyhine iþlenen her suç için ayrý ceza gerekir. Ayrýca bu çeþit cezanýn uygulanmasý hak sahibinin veya velisinin þahsi þikâyetine baðlýdýr.

3. Müþterek hak:


Allah ve insan hakký, ikisi bir arada bulunan haklara müþterek hak denir. Ancak bunlarý bazýlarýnda kul hakký üslün olur. Meselâ; boþanan kadýnýn iddetinde bu iki hakký bir arada görmek mümkündür. Onda Allah hakký vardýr, çünkü amaç neseplerin karýþmasýný önlemektir. Kul hakký yönü vardýr, çünkü, çocuðun nesebini korumak da söz konusudur. Ancak Allah hakký daha üstündür. Çünkü nesepleri korumada toplumun genel menfaati vardýr. Yine insanýn hayatýný, aklýný, sýhhatini ve malýný korumada iki hak vardýr, fakat Allah hakký, toplum menfaatinin umûmî olmasý yüzünden daha üstündür. Zina isnadýnda bulunup ta bunu dört þahitle ispat edemeyen kimseye seksen deðnek vurma cezasýnda (kazf) da iki hak vardýr, iftiraya uðrayandan âr ve ayýbý kaldýrmak, þeref ve itibarýný iâde etmek kul hakkýdýr. Ýnsanlarý ýrz ve iffetlerini korumak ise Allah hakký olup, bu daha üstündür. Ancak Ýmam Þâfiî´ye (Ö. 204/819) göre, kazf haddi hâlis kul haklarýndandýr. Bu kabil haklar hüküm bakýmýndan Allah haklarýna dahildir (es-Serahsî, a.g.e, IX, 112; el-Kâsânî, a.g.e., VII, 52, 56; Ýbnü´l-Hümâm" Fethu´l-Kadîr, Kahire (t.y), IV, I94; Ebû Zehra. a.g.e, s. 324-326).

Kul hakký üstün olan haklarýn baþýnda kýsas ve diyet gelir. Toplumu katl suçundan temizlemek Allah hakký, maktûlün velisinin kinini dindirmek ve onun gönlünü hoþ etmek ise kulun hakkýdýr. Bu hak daha üstündür. Çünkü kýsas mümâselet (benzerlik) üzerine bina edilmiþtir. Âyette þöyle buyrulur: "Biz Tevrat´la göze göze, buruna burun, kulaða kulak, diþe diþ ile kýsas yapýlýr" (el-Mâide, 5/45). Kýsasta kul hakký üstün olduðu için kiþinin bu gibi cezalarý affetme yetkisi vardýr. Hatta bu konuda af teþvik edilmiþtir. Kur´ân´da þöyle buyrulur:

"Ölenin kardeþi (velisi) tarafýndan baðýþlanmýþsa, öldürene, örfe uymak ve ona güzellikle diyet ödemek vardýr" (el-Bakara, 2/178). Maðdur tarafýn hakký þu âyette açýkça ifâde edilmiþtir: "Haksýz yere öldürülenin velisine bir yetki tanýdýk. Artýk o da, öldürme konusunda aþýrý gitmesin. Çünkü kendisi yardým görmüþtür"(el-Ýsrâ., 17/33).

Gerçek kiþiye ait kul haklarý, hak sahibi dikkate alýnarak, düþürmeye (iskat) elveriþli olup olmamasý bakýmýndan ikiye ayrýlýr.

l. Ýskata elveriþli haklar. Þahýs haklarýnýn hepsi, aynî (eþya) haklarýn aksine iskata elveriþlidir. Kýsas, þuf´a ve muhayyerlik hakký gibi. Hakký düþürmek ivazlý (bedel karþýlýðýnda) veya ivazsýz olabilir.

2. Ýskata elveriþli olmayan haklar. Kadýnýn, kocasýnýn evinde geceleme ve geleceði ait nafaka hakkýný, müþterinin malý görmeden önce, görme muhayyerliði hakkýný, þuf´a hakký sahabinin (þefi´) satýþýndan önce hakkýný düþürmesi ile bütün bu haklar düþmüþ olmaz. Baba veya dede küçük çocuk üzerindeki velâyet hakkýný düþürse, bu tasarruf hukuki sonuç doðurmaz. Çünkü bu, þahsa baðlý özlük haklarýndandýr. Ebû Yusuf´a göre, vakfedenin vakýf mal üzerindeki velâyet hakký da böyledir. Yine, cayýlabilir(ric´i) talakla boþanan erkeðin, karýsýna dönme (ric´at) hibe edenin hibeden dönme, vasiyette bulunanýn vasiyetten dönme hakkýný düþürmesi geçersizdir. Annenin küçük çocuk üzerindeki hidâne malý çâlýnan hýrsýzýn cezalandýrýlmasý hakkýný düþürmesi de sonuç doðurmaz.

Haklar mirasla intikal edip etmemesi bakýmýndan da ikiye ayrýlýr:


Ýslâm hukukçularý teminat veya irtifak yahut ta´yin ve ayýp muhayyerliði haklarýnýn miras yoluyla intikal edeceði konusunda görüþ birliði halindedir. Borcu alabilmek için, rehni, satýþ bedelini alabilmek için de mebi (satýlan malý);hapsetmek ve borca kefil isteme hakký, teminat kabilindendir. Hakku´l-Mecra ve Hakku´l-Mesil yani sulama ve geçiþ hakký ise irtifak haklarýndandýr. Þart ve görme muhayyerliði, borcun vadesi ve ganimet üzerindeki hakkýn taksimden önce mirasçýlara geçip geçmeyeceði ihtilaflýdýr.

Hanefilere göre, mücerred hak ve menfaatler mirasla geçmez. Çünkü miras, mevcut bir mal (ayn) üzerinde cereyan eder. Bunlar ise mal deðildir. Borçlar da zimmetle devam ettiði sürece mal sayýlmaz. Bunlar sadece zimmeti iþgal eder, fakat gerçek kabýzlarý tasavvur olunmaz. Ancak bunlara denk olan þeyler kabz edilebilir. Fakat bunlar hükmî mal sayýldýðý için mirasla geçer. Hanefilerin dýþýndaki fakihlere göre ise; mücerred haklar; menfaat ve borçlar mirasla geçer. Çünkü bunlar da mal sayýlýr. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Kim bir mal veya hak býrakýrsa, bu mirasçýlarýna aittir. Kim Haciz ve bakýma muhtaç yoksul kimseleri býrakýrsa bunlar bana aittir" (Buhârî, Nafakat, I5; Müslîm, Feraiz, 15-17; Ebû Davud Büyu´, 9; Tirmizî, Feraiz, 1; Ýbn Mace, Feraiz, 9, 13).

Haklar konusuna göre mâlî olan ve olmayan þahsî ve aynî, mücerred olan veya olmayan diye üçe ayrýlýr.

1. Mali olup olmamasýna göre ikiye ayrýlýr.

Mali Haklar: Konusu mal veya menfaat olan haklar: Satýcýnýn semende, alýcýnýn mebi´ (satýlan) ya da hakký þufâ hakký, irtifak haklarý, muhayyerlik hakký ve kiracýnýn kiralanandaki hakký gibi.

Malî olmayan Haklar: Bunlar mali yönü bulunmayan haklardýr. Kýsas hakký, Nafaka yokluðunda kadýnýn boþanma veya tefrik (ayrýlma hakký, hidâne ve þahýs üzerinde velayet hakký gibi). Siyâsî, temel hak ve hürriyetlerde bu guruba girer.

Þahsî ve aynî haklar:

Þahsî hak; Ýslâm´ýn bir kimse için baþkasýnýn üzerine koyduðu haklardýr. Bu, bir iþi yapmak veya birbirinden kaçýnmak tarzýnda olabilir. Satýcýnýn semeni, alýcýnýn mebi´i teslim hakký, insanýn borç veya telef edilen yahut gasb edilen þeylerin bedeli üzerindeki hakký, karýnýn veya diðer hýsýmlarýn nafaka hakký ile emanete mal verenin, bu malýn kullanýlmamasý konusunda emanetçi üzerindeki hakký gibi.

Aynî Hak: Ýslâm´ýn belirli bir þahsa ait kýldýðý haklardýr. Hak sahibi ile belli bir maddi eþya arasýndaki iliþki böyledir. Belirli bir gayri menkul üzerindeki, geçit, su geçirme gibi irtifak haklarý gibi.

3. Mücerred olan ve olmayan haklar.

Sulh veya ibra yoluyla düþürülünce hiç bir sonuç býrakmayan haklara mücerred hak denir. Þüf´â hakký sahibinin þüf´â hakkiný düþürmesi gibi. Düþürüldüðü zaman bir iz (sonuç) býrakan haklarda mücerred olmayan haklarda Kocanýn boþanmakla karýsýnýn cinsî yönlerinden yararlanma hakkýný düþürmesi gibi. Bu takdirde kadýn serbest kalýr ve dilediði ile evlenebilir (Alî el-Hafýf, Ahkâmü´l-Muâmelâtiþ-Þeriyye, s. 38 vd; ez-Zuhaylî, a.g.e. IV, 16 vd).

Haklar, kazaya tabi olup olmamasý bakýmýndan dînî ve kazaî olmak üzere ikiye ayrýlýr:

1.
Diyanî haklar. Bunlar kaza velâyeti altýna girmeyen haklar olup mahkeme yolu ile takibi mümkün olmaz. Kiþi sadece Rabbi ve vicdaný önünde sorumlu olur. Meselâ, bir kimse, alacaðýný hâkim önünde ispat etmekten aciz kalsa, buna hak kazanmýþ olmaz. Belki borçlunun diyâneten (vicdanen) borcunu ödemesi gerekir. Resmi makamlarca tescil edilmiþ dinî rýikâh akitleri diyâneten sabit sayýlýr ve bunlara nafâka, çocuklarýn nesebinin subutî gibi þer´i hükümler lâzým gelir.

Kazaî haklar. Hâkimin velâyeti altýna giren ve hâkim önünde isbatý mümkün bulunan haklardýr. Diyânî hükümler niyete, vâkýaya ve gerçeðe dayanýr. Kazaî hükümlar ise, iþin dýþ görünüþüne göre ortaya çýkar. Bunlar da niyete, iþin vâkýsýna ve gerçeðine bakýlmaz. Meselâ, bir kimse eþini yanlýþlýkla (hataen) boþasa, fakat boþamayý kastetmemiþ bulunsa, hâkim zâhire göre hüküm vererek boþanma tasarrufunu geçerli sayar. Kiþi Allah´la kendi arasýnda diyaneten bu talakýn yokluðuna hükmebedilir. Müftî de buna göre fetva verebilir. Çünkü koca, gerçekte boþamayý kastetmemiþtir (ez-Zühaylî, a. g. e., I V, 21, 22).

Hakkýn Hükümleri:


Bir hak, sahibi için sâbit olduktan sonra aþaðýdaki hükümler cereyan eder.

a) Hakkýn ifasý. Hak sahibi hakkýný meþrû þekilde kullanma yetkisine sahiptir.

Allah hakký olan ibadetleri, normal zamanlarda azîmete; acz, hastalýk veya yolculuk hallerinde ise ruhsata uyarak ifa etmek mü´min için bir hak ve görevdir. Mukîmin namazý tam kýlmasý, oruç tutmasý, yolcunun ise namazý kýsa kýlmasý, orucu kazaya býrakabilmesi gibi. Müslüman, zekât gibi mâli bir ibadeti yerine getirmezse, hâkim zekâtý ondan zorla alýr ve Ýslâm´a göre verilmesi gereken yerlere (bk. et-Tevbe, 9/60) daðýtýr. Mâlî olmayan ibadetleri açýkça terkederse, hâkim sahip olduðu çarelere baþvurur. Gizli terk varsa, Allah´ýn bu kimseleri dünyada elem, belâ ve musîbetlerle, âhirette ise elem verici bir azapla cezalandýrýlmasýndan korkulur.

Kul haklarýnýn yerine getirilmesinin, yükümlünün ihtiyar ve rýzasý ile olmasý asýldýr. Eðer o, bu hakký teslimden kaçýnýrsa duruma bakýlýr; gasbedilen, çalýnan veya emânet verilen malda olduðu gibi, hakkýn kendisi (ayný) veya istihkâk edilmiþ olan gasbolunmuþ malýn misli elde mevcutsa mal misli ile alýnýr. Ancak bunlarý bizzat almak fitne ve zarara yol açacaksa yahut elde hakkýn cinsinin aksine mal varsa, hak sahibinin hakkýný bizzat alma hakký yoktur. Ancak bu konuda mahkemeye baþvurabilir. Bunda görüþ birliði vardýr.

Hanefilere göre, mal, alanýn elinde, hak cinsinden bir mal olarak mevcut olur ve bizzat alýnmasýnda fitne ve zarar tehlikesi bulunmazsa, hak sahibi bunu hâkim kararý olmaksýzýn bizzat alabilir. Hatta Ýbn Âbîdîn (Ö. 1252/1836) insanlarýn borçlarýný ödemede gevþek davranmalarý ve teminatlarýn bozulmasý sebebiyle, borçlunun elindeki malýn hak cinsinden olup olmamasýna bakýlmaksýzýn, bunun alacaklý tarafýndan bizzat alýnabileceðini söyler. Þâfiîlerin görüþü de böyledir: " Kötülüðün cezasý benzeri bir kötülükle mukabeledir" (eþ-Þûrâ, 42/40). "Ceza verirken, size verilenin aynýyla karþýlýk verin "(en-Nah/, 16/ 126). Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Bir kimsenin yanýnda kendi malýný bulan, bu malda daha fazla hak sahibidir"(Ahmed b. Hanbel, V, 13; Ýbn Mâce, Ahkâm, 26):

Mâlikî ve Hanelîlerin meþhur görüþüne göre, borçlunun elinde hak cinsinden bir mal bulunur ve bunun bizzat alacaklý tarafýndan alýnmasýnda bir fitne ve zarar olmasa bile, bunu hak sahibi ancak hakim kararýyla alabilir. Delil olarak þu hadisleri ileri sürerler: "Emâneti, sahibine ver ve sana hýyânet edene hâinlik etme" (Ebû Dâvud, Büyû, 79; Tirmizî, Büyû, 38; Dârimî, Büyû, 57; Ahmed b. Hanbel, III, 414). Ebû Süfyân´ýn (Ö. 31/651) karýsý Hind, Hz. Peygamber´e, kocasýnýn malýndan kendisi ve çocuklarý için habersiz olarak alýp alamayacaðýný sormuþ, Rasûlullah (s.a.s) O´na þöyle cevap vermiþtir: "Ma´rûf üzere sona ve çocuðuna yetecek kadar al " (Buhârî, Büyû´, 95; Nesâî, Kadâ, 31; Ýbn Mâce, Ticârat, 65; Dârimî, Nikâh, 54).

Sonuç olarak, baþkasýnýn yanýnda bir hakkýný mal veya ticaret eþyasý (urûz) olarak bulan kimsenin borçlu, ödemede gevþek davranýyor veya borcu inkâr ediyorsa, bunu mahkeme kararý olmaksýzýn, zarûret sebebiyle, diyâneten almasýnýn mübah olduðu konusunda, görüþ birliði vardýr (Ýbnü´l-Humâm, a. g. e. IV, 219-265; ez-Zühaylî, a.g.e, IV, 25, 26).

Borçlarýn ifasýnda, adâlet ilkesine uyulur. Ancak hakkýn çeþit veya miktarý belirli deðilse, insanlar arasýndaki ortalama ölçüsü esas alýnýr. (Haklarda orta yol için bk. el-Bakara, 2/233, el-Mâide, 5/89). Eðer borçlu darlýk içinde ise, ona kolaylýk göstermek gerekir: "Eðer borçlu darda ise, ona geniþliðe çýkýncaya kadar süre verin, baðýþlamanýz sizin için daha hayýrlýdýr" (el-Bakara, 2/280). Kadýnýn mehir, kýsas hakký sahibinin kýsas hakkýndan vazgeçmesinde de böyle bir kolaylýk söz konusudur (bk. en-Nisâ, 4/4; el-Ýsrâ, 17/33).

Bir kimsenin sahip olduðu bir haktan vazgeçmesi kendisi için bir ecir kaynaðýdýr. Âyette þöyle buyurulur: "Kötülüðün cezasý, onun gibi bir kötülüktür. Kim kendine yapýlan kötülüðü affedip barýþýrsa, onun mükâfatý Allah´a aittir. Þüphesiz ki Allah, Zâlimleri sevmez" (eþ-Þûrâ, 42/40).

b)
Hakkýn himâyesi. Ýslâm, kendi tanýdýðý haklarý hem dünyevî, hem de uhrevî müeyyidelerle koruma altýna almýþtýr. Allah hakký olan ibadetlerin uhrevî ecir veya terki halinde azaba sebep olmasý, dünyevî bakýmdan da "iyiliði emir ve kötülükten nehiy" çerçevesinde müeyyide baðlanmasý koruyucu niteliktedir. Kul haklarý içinde herkes birbirinin mal, can ve ýrz gibi temel haklarýna saygý göstermek zorundadýr. Aksi halde Devlet gücü devreye girer ve saldýrýyý önler.

c)Hakkýn meþrû þekilde kullanýlmasý. Haklarýn Ýslâm´ýn emrettiði þekilde izin verdiði ölçüler içinde kullanýlmasý gerekir. Bir kimse mülkiyet hakkýný dilediði gibi kullanýr, fakat komþusuna ýþýðýný veya havasýný keserek vb. þekillerde zarar vermemesi de gereklidir. Ýslâm, baþkasýna zararý ve zulmü yasaklamýþtýr. Bu prensip, tüm Devlet yöneticileri için de geçerlidir. Nitekim Halkýn þikâyeti üzerine Hz. Ömer (Ö. 23/643), Ammar b. Yâsir´i (Ö. 34/657) kûfe vâliliðinden azletmiþtir.

d)
Hakkýn baþkasýna nakli. Bazý haklarýn baþkasýna nakledilmesi mümkün ve câizdir. Bu hak mâlî veya gayrî mâlî olabilir. Meselâ; satýlan maldaki mülkiyet hakký, satým akdi sebebiyle satýcýdan alýcýya geçer. Alacak hakký, borçlunun ölümü hâlinde mirasa intikal eder. Yine mâlî olmayan haklardan küçük çocuk üzerindeki velâyet hakký, babanýn ölümü hâlinde dedeye, hýdâne hakký, annesi çocuðun mahremi olmayan birisiyle evlenmesi hâlinde anneden ana cihetinden nineye geçer, hakkýn intikal sebeplerinin bazýlarý þunlardýr: Akit, ölüm, alacaðýn veya bir hakkýn baþkasýna havâlesi (ciro).

e)
Hakkýn sona ermesi. Hakkýn sona erme sebepleri, hakkýn çeþidine göre deðiþir. Nikâh akdi talâkla, çocuðun babasý üzerindeki nafaka hakký ise, kazanacak çaða ulaþmasýyla son bulur. Yine mülkiyet hakký satýmla, intifa hakký icâre akdinin feshi veya kira süresinin bitmesi yahut da akdin bazý özürler veya evin yýkýlmasý gibi sebeplerle sona erer. Alacak hakký; edâ, takas, sulh, hibe, iskat veya ibrâ yollarýyla ortadan kalkar.

Sonuç olarak Ýslâm hukuku açýsýn dan haklarýn asýl kaynaðý Ýslam´dýr. Durum böyle olunca, hakkýn doðmasý, kullanýlmasý, korunmasý ve sona ermesi ile ilgili hükümleri de Ýslâm´ýn belirlemesi tabiîdir.


radyobeyan