Hacr By: armi Date: 17 Þubat 2010, 17:46:03
HACR
Men etmek ve kýsýtlamak. Ayný. kökten hicr; akýl, yakýnlýk, hýsýmlýk, men etmek ve himaye anlamýna gelir. Terim olarak hacr; Ýnsaný maldan tasarruftan men etmektir. Hanefîlerin tarifi þöyledir: Hacr; bir kimseyi belli sebeplerden ötürü kavlî tasarruflarýndan ve yaptýðý akitlerin baðlayýcý olmasýndan alýkoymaktýr. Hacr altýnda bulunan kimseye "kýsýtlý (mahcûr)" denilir. Kýsýtlý kimse satým veya hibe gibi bir akdi veya kavlî tasarrufu bizzat yapsa, bu baðlayýcý olmaz. Buna bir hüküm gerekmez ve kabzla mala mâlik olunmaz. Kýsýtlýk daha çok sözlü tasarruflarda etkisini gösterir. Fiillerde hacr tasavvur olunmaz. Çünkü vuku bulmuþ olan fiili kaldýrmak mümkün deðildir. Kýsýtlýnýn yapacaðý akit mevkûftur. Yani geçerli olmasý hukukî temsilci olan velî veya vasînin icazetine baðlýdýr (Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, Mýsýr 1307, V, 97, 99,108; el-Meydânî, el-Lübâb, II, 66). Þâfiî ve Hanbelîlere göre, hacr; Kiþiyi belli ehliyet arýzalarýndan dolayý mâlî tasarruflardan alýkoymaktýr. Bu men, küçük, akýl hastasý ve sefîhte olduðu gibi ya þer´î bir hüküm þeklinde olur veya peþin konuþulan satýþ bedelini ödemeyen müþteriyi, hâkimin kendi malýnda tasarruftan alýkoymasý tarzýnda ortaya çýkar (Ýbn Kudâme, el-Muðnî, V, 465).
Kiþiyi hacr altýna almanýn meþrûluðu Kitap ve Sünnete dayanýr. Âyetlerde þöyle buyurulur: "Allah´ýn sizi baþýna diktiði mallarýnýzý beyinsizlere vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin onlara güzel söyleyin" (en-Nisâ, 4/5). Cenab-i Hak bu âyette, velîlere mallarýný sefîhlere vermelerini yasaklamaktadýr., Bu, onlarý mallarýnda tasarruftan alýkoymak anlamýna gelir. Baþka bir âyette þöyle buyurulur: "Yetimleri nikâh çaðýna erdikleri zamana kadar gözetip deneyin. Kendilerinde bir olgunluk (rüþd) görürseniz, mallarýný onlara teslim edin" (en-Nisâ, 4/6). Burada, yetimlerin mallarýný koruyup koruyamayacaklarýný anlamak için onlarýn denenmesi istenmektedir: Âyet, rüþd´ten önce mallarýn onlara teslimini yasaklamaktadýr. Diðer bir âyette de þöyle buyrulur: "Eðer üstünde hak bulunan borçlu bir beyinsiz (sefîh) veya zayýf akýllý olur, yahud da bizzat yazdýrmaya gücü yetmezse, velisi dosdoðru yazdýrsýn" (el-Bakara, 2/282). Burada, borcu yazdýrmaya, onu bir teminata baðlamaya gücü yetmeyen borçlunun yerine bu görevi velisinin yapmasý istenmektedir.
Hz. Peygamber, Muaz (r.a.)´ý mal, konusunda hacretmiþ, Hz. Osman da (ö. 35/655), malýný saçýp savurmasý yüzünden Abdullah b. Ca´fer´i tasarruflarýnda kýsýtlamýþtýr (eþ -Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, V, 245).
Kiþiyi hacr altýna almanýn iki sebebi olabilir. Ya þahýs kendisi veya malý bakýmýndan korunur, yahut da baþkalarýnýn menfaatý gözetilir. Akýl has tasý, küçük, sefih ve malýný saçýp sa vuran kiþinin kýsýtlanmasý kendi yaran içindir. Ýflâs eden borçlunun kýsýtlanmasý, alacaklýlarýn; Ölüm hastasýnýn kýsýtlanmasý ise, terekenin üçte birinden fazlasýnda mirasçýlarýn haklarýný korumak amacýna yöneliktir.
Hacr´i gerektiren sebeplerin bir bölümü üzerinde Ýslâm hukukçularýnýn görüþ birliði vardýr. Bir bölümü ise tartýþmalýdýr.
Ýslâm hukukçularý tarafýndan ittifakla kabul edilen hacr sebepleri þunlardýr: Küçüklük (sýðâr, sabâvet), Âkýl hastalýðý (cünûn), bunaklýk (ateh), kölelik (rikk), umuma zarar verme (zarar-ý ûmm), ölüm hastalýðý (maradu´l-mevt).
Ebû Hanife (ö. 15/767) ve diðer bazý hukukçulara göre, sefihlik (sefeh, sefâhet), aptallýk (beleh, belahat, gaflet) ve borç (deyn) hacr sebebi deðildir. Bu sonuçlarý hacr sebebi sayanlara göre, bunun ayrýca hâkim kararýna dayanmasý gereklidir. Umûma zarar verenlerin durumu da ayný hükme tabidir. Küçüklük, akýl hastalýðý, bunaklýk ve kölelik ise, hâkim kararýna gerek olmaksýzýn, kendiliðinden hacr sebebi olarak ortaya çýkar.
1. Küçüklük
Hanefi ve Malikîlere göre küçükler, mümeyyiz ve gayri mümeyyiz olmak üzere ikiye ayrýlýr. Gayri mümeyyiz çocuk yedi yaþýndan küçük olanlar, mümeyyiz de yedi yaþla büluð çaðý arasýndaki çocuklardýr: "Yedi yaþýna girdikleri zaman çocuklarýnýza namaz emredin"(Ebû Dâvûd, Salât, 26; Ahmed b. Hanbel, II,180,187). Mümeyyiz iyi ile kötüyü, almakla vermeyi, satmakla satýn almayý birbirinden ayýrdedebilen bir fikrî, zihnî ve beden olgunluðuna ulaþan kimsedir. Yukarýdaki hadis, bunun yedi yaþýndan itibaren baþladýðýna iþaret eder. Beþerî hukukta, mahkemelerde küçüklerin herhangi bir haksýz fiilden sorumlu olup olmadýklarýný tayin için, doktora muayene ettirilmesi, özellikle fakir ve mümeyyiz olup olmadýklarýnýn adlî týp müessesinden sorulmasý yoluna gidilmektedir.
Tasarruflar fiille veya sözlü olur. Gasb veya itlaf gibi fiillerin küçük ve akýl hastasýnýn hacr altýna alýnmasýnda bir etkisi olmaz. Telef edilen þeyin tazmini gerekir. Çünkü hacr, fiiller üzerinde deðil, yalnýz sözler üzerindedir. Bu sebeple, gayri mümeyyiz küçüðün bütün tasarruflarý bâtýldýr. Onun eda veya tasarruf ehliyeti yoktur. Çünkü akýl ve temyiz gücüne sahip deðildir. Bu yüzden, onun rýza ve kastý söz konusu olmaz. Tasarruf; küçüðe yararlý olsun veya zararlý bulunsun yahut da yararla zarar arasýnda bir özelliðe sahip olsun hüküm deðiþmez.
Mümeyyiz küçüðün tasarruflarý üçe ayrýlýr:
a) Tamamen yararýna olan tasarruflar geçerlidir. Hibbe, sadaka ve vasiyeti kabulü veya mübah mallarý mülk edinmesi gibi. Baþkasýna vekil sýfatýyla alýþ-veriþ, nikâh, talâk, dava ve tesellüm gibi tasarruflarý da geçerlidir. Bunlar, çocuðun yetiþmesine yardýmcý olur ve muhtemel zarar müvekkile aittir.
b) Tamamen zararýna olan tasarruflar geçersizdir. Hibbe, sadaka, vakýf, âriyet, borca keffâlet ve talâk gibi. Bunlar, onun adýna velisi tarafýndan da yapýlamaz.
c) Hem menfaate, hem de zarara ihtimali bulunan tasarruflar. Alýþ-veriþ, kiraya vermek, kiralamak, rehin vermek ve almak gibi. Ancak, bu tasarruflar velinin iznine baðlý olarak meydana gelir. Veli icazet verirse akit yürürlük kazanýr, vermezse ortadan kalkar. Velî, fâhiþ gabin derecesinde, küçüðün aleyhine olan tasarrufa icazet veremez. Diðerlerinde küçük için maslahat olup olmadýðýný araþtýrýr ve buna göre karar verir.
Þâfiî ve Hanbelîlere göre ise, mümeyyiz veya gayr-i mümeyyiz küçüðün mâlî tasarruflarý bâtýldýr. Ancak Þâfiîlere göre, mümeyyiz küçüðün tasarruflarý, velî izin verse bile geçerli olmaz. Hanbelîler aksi görüþtedir. Velinin izin verdiði konularda, mümeyyiz küçük üzerinde hacr kalkar.
Mümeyyiz küçüðün, namaz, oruç, hac gibi ibadetleri yapmasý buluðdan önce farz deðilse de edasý sahihtir ve sevabý ana baba ile bunlarýn yapýlmasýna vesile olanlara gider (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi Beyrut 1910, VII, 171; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, VII, 310 vd; el-Meydânî, a.g.e., II, 67; Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, II, 278).
Ýslâm hukukçularý, rüþd çaðýna ulaþmadýkça, çocuða malýnýn teslim edilmemesi gerektiðinde görüþ birliði içindedir. Çünkü Cenab-ý Hak, mallarýný onlara teslimi için büluð ve rüþdü þart koþmuþtur (en-Nisâ, 4/6).
Rüþd sözcükte; ma´kul davranmak, doðru yolu bulmak anlamýna gelir. Mecelle´deki tarifi þöyledir: "Rüþd, malýn muhafaza hususunda takayyüd ederek sefeh ve tebzirden tevakki eden kimsenin vasfýdýr" (mad. 946. 947). Küçük, büluða reþid olarak ulaþýrsa; malý kendisine verilir ve üzerinden hacr kalkar. Ancak mal teslim edilirken þahit bulundurmak, daha sonra çýkabilecek anlaþmazlýklarý önler. Âyette þöyle buyurulur: "Mallarýný kendilerine verdiðiniz zaman, verdiðinize dair þahit tutun" (en-Nisâ, 4/6). Çoðunluða göre, böyle bir kimseden hacrin kalkmasý hâkim kararýný gerektirmez (el-Kâsânî, a.g.e., 170; Ýbn Rüþd, a.g.e., II, 277; Ýbn Kudâme, a.g.e., IV, 457 vd).
Mümeyyiz küçük büluð çaðýna, reþid olmaksýzýn girerse malý kendisine teslim edilmez. Aptallýk sebebiyle hacri devam eder. Nisâ sûresi altýncý âyette buna iþaret vardýr. Saîd b. Cübeyr (ö. 95/713); "Kiþi sakalýndan tutulur ama reþid olmayabilir" demiþlerdir. Sefâhet devam ettikçe kiþi altmýþ yaþýna da girse hüküm deðiþmez. Âyette þöyle buyurulur: "Allah´ýn, yaþayýþýnýzýn sebebi kýldýðý mallarýnýzý, aklý zayýf olanlara (süfehâ) vermeyin" (en-Nisâ, 4/5).
Ebû Hanife´ye göre, reþid olmadan büluða erenler yirmi beþ yaþýna kadar hacr altýnda kalýrlar. Sonra reþid olmasa da mallarý kendilerine verilir. Aksi halde, insanýn þerefi ayak altýna alýnmýþ olur. Âyette þöyle buyurulur:
"Yetim, rüþdüne erinceye kadar, onun malýna en güzel yolun dýþýnda yaklaþmayýn" (el-En´âm, 6/ 152). Yirmibeþ yaþ, dede olabilecek bir yaþ olup, kiþi bu yaþta son olgunluk çaðýna ulaþmýþ bulunur. Tasarruftan alýkoymanýn amacý te´diptir. Bu yaþtan sonra çoðunlukla te´dip gerçekleþmez (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 171; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VII, 316; el-Meydânî, a.g.e., II, 69).
2. Akýl Hastalýðý
Akýl ve temyiz kabiliyeti arýzalanýnca edâ ehliyeti dayanaksýz kalýr ve ortadan kalkar. Burada önemli olan husus, tasarruf sýrasýnda temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadýðýdýr. Bu yüzden akýl hastalýðý sürekli ve süreksiz diye ikiye ayrýlýr.
a) Sürekli akýl hastalýðý (mecnûn-ý mutbak). Bunlar gayr-i mümeyyiz küçükler gibi tamamiyle ehliyetsizdirler. Hiçbir kavlî tasarruflarý geçerli olmaz. Velâyet yetkileri kalkar. Sadaka ve hibe gibi teberrularý geçerli olmaz. Alým-Satým, ikrar, talâk gibi tasarruflarý ve tüm akitleri bâtýl olur. Ancak hâmile býrakma ve baþkasýnýn malýný telef etme gibi fiilleri, hukukî sonuçlarýný doðurur. Þahýs ve mal aleyhine vereceði zarar tazmin edilir. .
b) Süreksiz akýl hastalýðý (mecnûn-i gayri mutbak). Bunlar, akýl hastalýðý sürekli olmayan, ara sýra iyileþen hastalardýr. Hasta, aklý baþýnda iken yaptýðý hukukî tasarruflardan sorumludur. Yeter ki, o iþi yaparken temyiz kudretinin bulunduðu sâbit olsun. Meselâ; epileptiklerin iki nöbet arasýndaki zamanda aklý baþýndadýr. Uykuda gezenler (seyr fi´l-menâm) diðer zamanlarda mümeyyizdirler. Melankolik ve nevrastenik kimselerin durumu da böyledir (el-Merginânî, el- Hidâye, mýsýr 1936, III, 204; el-Mevsilî, el-Ýhtiyâr, Mýsýr 1951, II, 94, 95; Mecelle, mad. 979 980; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmi ve Edilletüh, Dimaþk 1985, V, 437).
3. Bunaklýk
Bunak (ma´tuh); akýl ve þuuru bozulmuþ, anlayýþsýz ve konuþmasý karýþýk olmakla birlikte, akýl hastasý gibi rast geldiðine sövüp sataþmayan kimsedir. Bunaklýk doðuþtan veya sonradan olabilir. Bunama, ileri derecede ise, bunak gayri mümeyyiz sayýlýr ve akýl hastasý gibi olur. Bütün tasarruflarý geçersizdir. Bunama hafif olur ve bunak temyiz gücüne sahip bulunursa, Hanefî ve Mâlikîlere göre, zararlý tasarruflarý bâtýl, yararlý olanlar sahîh, zararla yarar arasýnda yeralanlar ise velisinin icâzetine baðlý (mevkûf) bulunur. Bu, mümeyyiz küçük gibi olur (el-Kâsânî, a.g.e., VII,170; Ýbnü´l-Hümam, a.g.e., VII, 310, 313; el-Meydânî, a.g.e., II, 66 vd; Ýbn Abidîn, a.g.e., V,100 vd; Molla Hüsrev Daru´l-Hukkâm, Ýstanbul 1317, II, 275).
4. Kölelik
Köleliðin sebebi savaþ ve esirliktir. Kölelik arizi bir haldir. Ýslâm, çeþitli yollarla köle azadýný teþvik eder. Köle cezalarýn yarýsýný çeker. Köle ve cariyenin efendisinin izni ile evlenme hakký vardýr. Akrabalýk ile kölelik baðdaþamaz. Köle, namaz, oruç, gibi bedenî ibadetlerle yükümlüdür. Fakat hacla yükümlü deðildir. Kölelik, mal edinmeye, mirasa, þehâdet, velâyet, kaza ve hilâfet gibi tasarruflara engeldir (Bilmen, Ýstilâhât-ý Fýkhiyye Kâmusu, Ýstanbul 1967, I, 232, 233).
5. Ölümle sonuçlanan hastalýk (maradu´l-mevt)
Bir hastalýðýn, ölümle sonuçlanan hastalýk sayýlmasý için, genellikle ölüme götüren cinsten olmasý ve ölümün araya saðlýk girmeden bu hastalýða baðlý olarak meydana gelmesi gereklidir (Mecelle, mad.1595). Bir hastalýk, temyiz gücü devam ettiði sürece aslýnda ehliyetleri ortadan kaldýrmaz. Ne Allah ve ne de kul haklarý düþmez. Namaz, Zekât ve borçlarýn düþmemesi gibi. Ancak Allah hakký olan yükümlülükler kudretle sýnýrlý olduðu için, meselâ hasta, namazýný ayakta kýlmazsa, oturarak veya ima ile kýlar. Oruç tutamazsa iyileþince kaza eder, iyileþme ümidi yoksa tutamadýðý oruçlarýn yerine fidye verilir.
Mirasçýlarýn hakkýný korumak için, ölüm hastasýný hacr altýna almanýn cevazýnda mezhep imamlarý görüþ birliði içindedir.
a) Hastanýn borcu servetine denk veya daha fazla ise her çeþit teberru ve vakýf tasarrufunda mahcûr sayýlýr. Alacaklýlar razý olmadýkça bu tasarruflar yürürlük kazanamaz. Borcu malýndan az ise (artan malý üzerindeki teberrularý) kalan malýn üçte birini geçmediði takdirde muteber olur, geçerse mirasçýlarýnýn rýzasýna baðlý olur.
b) Borcu yoksa, yine malýnýn üçte birinden fazlasýný teberru edemez. Bir de mirasçýlara hibe yapamaz. Bütün bunlar mirasçýlarýn rýzasý olmadýkça yürürlük kazanmaz.
Ölüm hastasýnýn þahsý veya ailesi ile ilgili nafaka, tedavi masrafý vb. tasarruflarý baþkasýnýn icazetine baðlý olmaksýzýn yürürlük kazanýr (el-Merginânî, a.g.e., III, 137, IV,171; Mecelle, mad. 877, 880, 1595, 1605)
6. Sefâhet
Sefih; aklý baþýnda, temyiz gücü tam olmasýna raðmen malý üzerinde akýl ve mantýk dýþý tasarruflarda bulunan kimsedir. Malýný yerli yersiz saçýp savurur. Ebû Hanife bunlarýn hacrini câiz görmez. Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed, Ýmam Þâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel´e göre, bunlarýn, mallarýný telef etmelerini önlemek için hacredilmeleri gerekir. Uygulama bu sonuncu görüþe göre olmuþtur. Ýmam Muhammed, bunlarýn hacrinde hâkimin hükmünü gerekli görmez.
Sefihler, her türlü ibadet ve tekliflere muhataptýrlar. Evlenme, boþanma gibi, rucû edilmeyen kavlî tasarruflarý geçerlidir. Bunun dýþýndaki tasarruflarý mümeyyiz küçüðün tasarruflarý gibidir (es-Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324, 1331, XXIV, 168; Ýbn Abidîn, a.g.e., V, 101, 102).
7. Aptallýk (beleh)
Alýþ-veriþlerinde, ellerinde olmaksýzýn fâhiþ bir þekilde aldanan iyi kalbli ve þuuru bozuk kimselerdir. Bunlar hüküm bakýmýndan, malý telef ve israftan ötürü hacredilen sefihlerin aynýdýr. Hâkim isterse bunlarý hacreder (el Merginânî, a.g.e., III, 207; Mecelle, mad. 946).
8. Borçluluk
Borçlular üçe ayrýlýr: Mâlî durumu iyi olduðu halde borcunu vermek istemeyen ve onu sürekli geciktiren kimse. Malý borcuna denk veya borcundan daha az olanlar. Ödeme güçlüðü çeken ve elinde hiçbir karþýlýðý bulunmayan kimse.
Ebû Hanife´ye göre, borçlular hacredilmez. Hâkim bunlarýn mallarýný satamaz. Varsa para ve borç cinsinden mallarýný alacaklýlarýna istihsanen verebilir. Mal satýlýp borç ödenmezse, hâkim alacaklýlarýn isteði üzerine borçluyu hapseder. Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed ve öteki üç mezhebe göre, borçlular, alacaklýlarýn isteðiyle hâkim tarafýndan hacredilir.
Mâlî durumu iyi olan borçlular, mallarýný satýp borçlarýný ödemekten kaçýnýrlarsa, hâkim onlarýn mallarýndan yeteri kadarýný satar ve bedelini alacaklýlara daðýtýr. Ancak hâkim, borçlunun âilesi için zarûrî ihtiyaçlarýndan olan yiyecek, bir iki kat elbise gibi giyecek, mesken ve benzerlerini satamaz (el-Meydânî, a.g.e., II, 20; Ýbn Âbidîn, a.g.e., V, 101).
9. Umuma zarar verenler
Bunlar aslýnda kavlî tasarruflarýndan alýkonmaz, fakat hacir olarak meslekten men edilirler. Topluma zararlý kimselerden bazýlarý þunlardýr: Sapýk Müftî; Böyle müftîler halký saptýrmamalarý için fetva vermekten men edilirler. Câhil tabipler; Bunlar halkýn saðlýðýný tehlikeye sokacaklarý için meslekten men edilirler. Bu gibi yasaklamalar, "Ýyiliði emir ve kötülüðü nehiy" türündendir. Mecellenin 26. maddesinde "Zarar-ý ümmü def için zarar-ý has ihtiyar olunur" denilmektedir (es-Serahsî, a.g.e., XXIV,157; el-Merginânî, a.g.e:, III, 205; Ýbn Âbidîn, a.g.e., V, 101).
Hacri gerektiren sebepler ortadan kalkýnca hacr de kalkar. Buna göre, sefih aklýný baþýna alýp malýný korumaya baþlayýnca, akýl hastasý ve bunak iyileþince, borçlu malýný satýp borcunu verince, ölüm hastasý ölmeyip iyileþince, umuma zarar veren kimse, kendisini ýslah edip zararsýz hale gelince ve mümeyyiz küçük reþid olarak, büluð çaðýna ulaþýnca hacr kalkmýþ olur (M. Muhyiddin Abdülhamid el-Ahvâlü´þ-Þahsîyye, Mýsýr 1958, s. 433, 434).
radyobeyan