Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Haciz By: armi Date: 17 Þubat 2010, 17:37:24
HACÝZ, HACZ




Ayýrmak, bölmek; Ýslâm hukukuna göre, borçlunun malýna hâkim kararý ile el koymak.

Fýtratýnýn gereði olarak yaptýðý iþlerde iradesine göre hareket etme serbestisinde bulunan insan bu serbestisini aklî yetenekleri var olduðu sürece devam ettirir. Ancak akýl ve þuur ile ilgili bir kýsým noksanlýklarýnda þahsýn adýna faaliyette bulunmasý hem kendine hem de ilgili bulunan bir baþkasýna zararý olacaðý nedenle Ýslâm hukuku bu þahsý "hacr" altýna alýr.

Hacr, lügatta engel olmak demektir. Ýslâm hukukunda hacr, bir kimseyi sözle olan tasarruflarýndan alýkoymaktýr. Hukukî ifadeyle "bir muayyen þahsý tasarruf-ý kavlîsinden men etmektir ki, o þahsa bu hacr´den sonra "mahcur" denir. Tasarruf-ý kavlîden men, o tasarrufu hükümsüz, gayrý sâbit ve gayr-ý nâfiz addetmektir (Mecelle, mad, 942). Bir þahsýn "hacr" altýna alýnmasý için çocukluk, cinnet hâli, bunama hâli ve kölelik gibi gerekli sebepler olmalýdýr. Bu grup insanlar, hâkimin kararýna gerek olmaksýzýn aslýnda hacr altýnda kabul edilir ve kendiliklerinden yaptýklarý muâmeleler hükümsüz sayýlýr. Hâkim kararý ile hacr altýna alýnanlar ise: a) Borçlu olanlar; b) belâhet (ahmaklýk, düþüncesizlik, ne yaptýðýný iyi bilmemek); c) sefâhet (zevk ve eðlenceye ve yasak þeylere düþkünlük, akýlsýzlýk edip lüzumsuz yere sonunu düþünmeden, hazz-ý nefs için masraf etmek); d) amme zararýna çalýþma (câhil olan tabîbin tedavide bulunmasý, insanlara müctehidlerin ictihadlarýna aykýrý birtakým bâtýl hileleri öðreten, bilmediði halde fetvâ vermeye kalkýþan "müftî-i macin" ve kendisinin muntazam nakil vasýtalarý ve parasý olmadýðý halde yolcularýn naklini deruhte eden ve nakil zamaný ortadan kaybolarak yolcularý aldatan "Mükari-i müflis" gibi kimseler) gibi haller, bu icraatta bulunan þahýslarý hâkimin kararý ile hacr altýna almayý gerekli kýlan sebeplerdir.

Borçlanmanýn, hacrin sebebi olduðu Ýslâm hukukunda belirtilmiþ olmakla birlikte borçluya geniþlik verilmesi ve ödemek kastýyla borçlanana Allah´ýn yardým edeceði hususunda Allah ve Rasûlü þöyle buyurmaktadýr:

"Eðer (borçlu) darlýk içinde ise, bir kolaylýða çýkýncaya kadar beklemek (lâzýmdýr). Eðer bilirseniz (verdiðiniz borcu, eli darda olan borçluya) sadaka olarak baðýþlamanýz sizin için daha hayýrlýdýr" (el-Bakara, 2/280, 282,, 283. Ayrýca bk. en-Nisâ, 4/11,12, et-Tevbe, 9/60, 88, et-Tur, 52/40, el-Vâkýa, 56/66, el-Kalem, 68/46).

Hz. Peygamber (s.a.s) "Her kim halkýn malýný ödemek niyetiyle (istikraz eder veya bir muâmele sebebiyle) alýrsa, Allah o kimseye (dünyada) edâsýný müyesser kýlar. Her kim de halkýn malýný itlaf etmek kastýyla alýrsa, Allah (onun malýný) telef ettirir" (Nesai, Buyû, 99) buyurmaktadýr.

Hz. Âiþe bir kere borç almýþ da kendisine "Ey Ümmü´l-Mü´minîn. Ne cesaretle borçlanýyorsun? ödeyecek malýn yoktur," denilmiþ. Hz. Âiþe de:

"Ben her zaman Rasûlullah´ýn; "Borcunu ödemek niyetinde bulunan her kula Allah yardým eder" buyurduðunu iþittim. Ben de Allah´ýn bu yardýmýný dilerim, demiþtir (Sahih-i Buhârî, Tecrid-i Sarîh Tercümesi Hadis no: 1074).

Hacr altýna alýnan borçlunun malýna el konulmasý demek olan "hacz" hususunda müctehidler þu görüþleri ile sürerler:

Genel olarak, borçlunun yaptýðý tasarruflar, alacaklýlarýna tesir etmektedir. Mesela borçlu arsasýný satýp mülkiyetinden çýkarýnca alacaklýnýn bu arsa üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmasý mümkün olamaz... Bunun aksine borçlu, bir mülk edindiði zaman alacaklýnýn, alacaðý nisbetinde bu mülk üzerinde de tasarruf hakký doðar. Borçlunun, ölümle neticelenen son hastalýðý döneminde yaptýðý teberru cinsinden tasarrufu vasiyyet hükmüne girmektedir. Bu durumda vasiyyet, borçlarýn ödenmesinden sonra kalan malýn üzerinde geçerli olmaktadýr. Dolayýsýyla teberru cinsinden yapýlan tasarruf, alacaklýnýn alacaðýný almasýna engel teþkil etmez, yani teberrunun borç karþýlýðý olan kýsmý geçersiz sayýlýr. Ancak saðlýklý döneminde yaptýðý tasarruflar borçluyu iflâs durumuna getirmedikçe ve alacaklýyý zarara uðratmadýðý ölçüde geçerli olur.

Ýmam Ebû Hanife´ye göre borçlunun mal varlýðý borcundan daha az olsa ve alacaklýlarý da borçlunun hacrini (sözlü tasarruflarýný) talep etseler, borçlu hacredilmez. Ancak, alacaklýlarý borçlunun hapsedilmesini talep ederse, malýný satýp borcunu ödemesi için borçlu hapsedilir. Ýmam Ebû Yûsuf ve Ýmam Muhammed´e göre ise, iflâs hâlindeki borçlunun, alacaklýlarýn isteði ile hacredilmesi câizdir (Mecelle mad, 998). Diðer bir görüþe göre ise borçlu iflâs hâlinde olmasa bile, imkâný olduðu halde borcunu ödemekten kaçýnmasý hâlinde borçlu hacredilebilir. Mecelle, sözkonusu maddede bu görüþü kanunlaþtýrmýþtýr. Borçlunun hapsedilmesi ya da hacredilmesi þâhitlerle ispat ve ilân edilir (Mecelle mad, 961). Netice olarak borçlunun varsa mevcut parasý, kâfî gelmezse ticaret mallarý, o da yetmezse diðer akarý borcuna karþý haczedilir, satýlýp borcu ödenir. Ancak mesken, giyim gibi borçlu için kâfi miktarda, lüks olmamak þartýyla, zarûrî ihtiyaçlarýn haczine gidilmez (Mecelle mad. 998-999).

Hacr müddetince borçluya ve bakmakla görevli olduðu þahýslara kendi malýndan, yeme içme hakký ve imkâný verilir. Hacr hâli borçlunun hacredildiði andaki mülkiyeti üzerinde geçerlidir.

Mâlikiler de borçlunun hacri hususunda Hanefiler gibi düþünürler. Ýflasýna hükmedildiði zaman borçlunun mevcut mallarý, hâkim tarafýndan, borçlunun huzurunda imkân nisbetinde en yüksek fiyatla satýlýr; elde edilen bedel, alacaklýlara hisseleri oranýnda paylaþtýrýlýr. Bu iþlemin sonunda borçlu hacr hâlinden kurtulur. Bu halden sonra borçlunun miras, hibe, vasiyyet yoluyla elde ettiði yeni mallar üzerinde eski hacr kararý geçerli olmaz. Gerekirse yeniden dava açmak icap eder. Borçlu borcunu ödemek için çalýþmaya zorlanmaz; iþ ve zanaatý ile ilgili aletleri, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduðu kiþilerin nafakasý ve elbiseleri haczedilerek satýlamaz.

Bütün mezhepler hacrin, ancak vadesi gelmiþ borçlarýn mal varlýðýný aþmasý, alacaklýlarýn hacri talep etmeleri, hacre hâkimin hükmüyle karar verilmesini, bu hükme þâhid tutulmasý ve verilen hükmün ilân edilmesi gereðinde ittifak hâlindedirler.

Ebû Hanife´ye göre borçlu hayatta kaldýðý sürece borcundan ve iflâsýndan dolayý onu hacretmek ve mallarýný haczederek cebren satmak câiz deðildir. Ýmam Ebû Yûsuf ve Ýmam Muhammed aksi görüþtedirler. Diðer bir ictihad da Hanefî mezhebi tükenmek durumunda olan malý borcundan çok olan borçlunun hacrini câiz görürken; bir baþka ictihadda da malý borcuna yetmediði zaman borçlunun hacrini câiz görür.

Malikî hukukçular, ikinci bir görüþte yalnýz ödeme tarihi gelmiþ borç, malýný aþtýðýnda hacre gerekli gördüðü gibi, vadesi gelmiþ ve gelmemiþ borçlar toplamý, mal varlýðýný aþtýðý zaman da borçlunun hacrini câiz görüyor. Ancak borçlu temerrütte bulunmazsa yani imkân nisbetinde borcunu ödemekten kaçýnmazsa hacrine karar verilmez.

Þâfiî hukukçular borçlunun gideri gelirinden fazla olunca ve iflâs âlametleri belirince, malý, vadesi gelmiþ borçlarýný ödemeye yeterli olan borçlunun dahi hacredilmesini câiz görüyor. Ayný mezhebe göre borçlu, hâkime baþvurarak kendini hacrettirebilir.

Bütün mezhebler hacr altýna alýnan borçlunun mallarýnýn satýlacaðý; bozulmasý ve deðiþmesi muhtemel olanlarýn hemen satýlacaðý, diðerlerinin en yüksek fiyatla satýlmasý hükmünde ittifak hâlindedirler. Hanefî ve Mâlikîlere göre hacr, yalnýzca hacre hükmedildiði zaman mevcut bulunan mallarý kapsadýðý halde, Þâfiî ve Hanbelî hukukçulara göre, yeni bir hacr kararý alýnmaksýzýn, sonradan edinilen mallarda da eski alýnan hacr kararý uygulanabilir. Ebû Hanife, mahcurun mallarýnýn zorla satýþýný câiz görmez; onu satýp borcunu ödemeye zorlamak maksadýyla hapsedilmesini câiz görür. Ýmam Ebû Yûsuf ve Ýmam Muhammed ise hem zorla satýþý (haczi) hem de hapsi câiz görürler.

Hacr altýna alýnan borçlunun zanaat ve iþ aletleri ve nafakasý için gerekenler satýlmaz. Bu hususta bütün Ýslâm hukukçularý görüþ birliðindedirler. Mâlikî ve Þâfiîlere göre oturduðu ev satýlýr. Hanefî ve Hanbelilere göre satýlmaz. Üç mezhebe göre mallarý haczedilerek satýlan borçlunun, diðer borçlarýn ödenmesi için çalýþmaya zorlanmaz. Hanbelilere göre ise çalýþmaya zorlanýr.

Alacaklýlar haczedilip satýlan mallarýn bedellerinden alacaklarý nisbetinde mal alýrlar. Sonradan ortaya çýkan alacaklý, alacaklýlara baþvurarak onlardan hakkýný alýr. Bir alacaklý, sattýðý malý, vasfý deðiþmemiþ olduðu halde borçlunun elinde mevcut olursa; ya satýþ akdini feshederek malýnýn aynýsýný alýr, ya da diðer alacaklýlar arasýna katýlarak alacaðý nisbetinde hakkýný alýr.

Mâlikîlere göre borçlunun, vadesi gelmemiþ borçlarý, hacr sebebiyle vadesi gelmiþ borç sayýlýr. Diðer üç mezheb bunun aksini savunur. Bu duruma göre vadesi gelmemiþ alacak sahipleri, haczedilip satýlan malýn bedelinden birþey alamazlar. Hanefîler bir alacaklýnýn, mahcur borçlu yanýnda malýný deðiþmemiþ ve üzerinde baþkasýnýn hakký sâbit olmamýþ malýntn aynýsýný bulmasý hâlinde satýþ akdini feshederek bu malý alma hakkýna sahip olduðunu kabul etmez. Ancak satýlan mal, henüz satýcýnýn yanýnda bulunuyor ise bu takdirde bedeli ödeninceye kadar malý kendi yanýnda hapsedebilir. Dört mezhebe göre borçluyu, iflâs etmese de borcunu ödemeye zorlamak maksadýyla hapsettirmek caizdir.


radyobeyan