Haberlerin tetkiki By: armi Date: 17 Þubat 2010, 17:18:33
HABERLERÝN TETKÝKÝ
Gelen haberlerin doðruluðunu tetkik etmek, fâsýk kimselerin getirdiði bilgileri hemen kullanmayýp araþtýrmak.
Ýslâm´ýn ilk günlerinden günümüze kadar toplum içinde yayýlan haberlerin doðruluðunun araþtýrýlmadan kabul edilmesi anlaþmazlýklara sebep olduðu gibi huzursuzluk ve problemler çýkarmaktadýr. Onun için islâm her probleme çözüm getirdiði gibi bu hususu da halletmiþ ve müslümanlarýn bu konuda nasýl davranacaklarýný Kur´an nassýyla belirlemiþtir: "Ey iman edenler; Bir fâsýk size bir haber getirirse onu iyice araþtýrýnýz. Yoksa bilmeyerek bir kavme kötülük yaparsýnýz da yaptýðýnýz iþten piþman olursunuz" (el-Hucurât, 49/6) buyurulmaktadýr. Bu ayetin nüzul sebebi olarak Hz. Peygamber devrinde meydana gelen þöyle bir olay rivayet edilmektedir: Resulullah, Huzaa kabilesinin ileri gelenlerinden olan Haris b. Dirâr´ýn Ýslam´ý teblið etmesine, müslüman olanlarýn zekâtlarýný toplamasýna izin verir. Toplanan zekâtýn teslimi ile ilgili olarak bazý hususlar üzerinde anlaþýrlar. Buna göre Resulullah (s.a.s) zamaný gelince Hâris b. Dýrar´a bir elçi gönderecek, o da topladýðý zekâtý teslim edecektir.
Hâris kabilesi içinde Ýslâm´ý teblið etti; müslüman olanlarýn da zekâtlarýný topladý. Aralarýnda belirlenen zaman gelince de Resulullah (s.a.s)´ýn elçisini beklemeye koyulur. Fakat kimsenin gelmediðini görünce Hâris, kabilesinin ileri gelenlerini toplayarak durumu anlatýr, elçinin gelmemesini, yaptýðý bir hatadan dolayý Resulullah´ýn elçi göndermekten vazgeçtiði þekilde yorumlar. Toplanan zekâtý alarak birlikte Hz. Peygamber´e gitmelerini ister. Onlar da bunu kabul ederler ve birlikte Medineye doðru çýkarlar.
Diðer taraftan günü gelince Resulullah (s.a.s) toplanan zekâtý almak üzere Hâris´e elçi olarak Velid b. Ukbe´yi görevlendirir. Velid bir süre gittikten sonra geri döner ve Resulullah (s.a.s)´e Hâris´in zekâtý vermediðini, bununla da kalmayarak kendisini öldürmeye kalkýþtýðýný söyler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) askerî bir birlik hazýrlayarak Hâris´in üzerine gönderir.
Hâris ve arkadaþlarý Medine yakýnlarýnda üzerlerine gönderilen bir birlikle karþýlaþýrlar. Durumu öðrenince hep beraber Resulullah´a gelirler. Hâris yemin ederek zekâtý topladýðýný, fakat onu almak için kimsenin gelmediðini anlatýr. Bunun üzerine yukarýda sözkonusu olan ayet nazil olur (Ýbn Kesir, Tefsirü´l-Kur´ani´l-azim, VII, 350 el-Hucurât, 40/6. ayetin tefsiri).
Ayetin nüzul sebebi anlamýný hiçbir tevil ve yoruma gerek býrakmayacak biçimde ortaya koymaktadýr. Buna göre fýský sabit olan bir kimsenin þehadeti ve rivayetleri kabul edilemez. Fâsýklarýn haberlerinin mutlaka araþtýrýlmasý gerekir. Haberlerin araþtýrýlmadan kabul edilmesi halinde, ayette bildirildiði üzere, piþman olunacak sonuçlarla karþýlaþýlmasý kaçýnýlmazdýr.
Burada açýklanmasý gereken nokta fýsk´ýn ve fâsýkýn ne ve kim olduðu konusudur. Ýslâm tarihinin ilk dönemlerinde fýsk, genellikle imandan çýkarmayan yasak davranýþlar; fâsýk da bu yasak davranýþlarý yapan kimse olarak kabul edilmiþtir. Bu anlamýyla fýsk Ýslâm þeriatýn´ýn koymuþ olduðu sýnýrlardan çýkmak demektir. Kelimeyi Lisanu´l-Arab, "Ýsyan ederek Allah´ýn emrini terketmek" olarak tanýmlarken, Raðýb el-Ýsfâhânî de fâsýký,"Ýman ettikten sonra þerîatýn bazý hükümlerini çiðneyen ve uygulamayan kimse olarak açýklamaktadýr. Muhammed Hamdi Yazýr fýsk´ý üç mertebeye ayýrýr: 1- Günahý çirkin saymakla birlikte açýkca iþlemek, 2- Günahýn üzerine düþmek, yani günahta ýsrar etmek, 3- Çirkin olduðunu inkâr ederek günah iþlemek fýskýn bu üçüncü çeþidi küfürle ayný kategoride ve ayný anlamdadýr.
Ayetin tefsirinde müfessir Kurtubî þöyle demektedir: "Fýský sabit olan kimsenin haberlerindeki sözleri geçersizdir. Çünkü haber emanettir; fýsk ise onun iptalini gerektirir."
Diðer bir hukukçu müfessir Cessâs da sözkonusu ayetin tefsirinde þunlarý söyler: "Ayetteki "tahkik ve tetkik edin" ifadesi fâsýkýn þehadetinin kabulünün yasaklandýðýný gösterir. Çünkü þehadet birliðini haber vermektir. Fâsýkýn þehadeti kabul edilmediði gibi diðer hususlardaki haberleri de kabul edilmez"
Durumu belirsiz olan, yani adil veya fâsýk olduðu kesin olarak bilinmeyen kimsenin þehadet ve rivayetleri kabul edilir mi? Hanefî bilginleri böyle bir kimsenin þehadet ve haberinin kabul edileceði görüþündedirler. Çünkü ayette ancak fâsýklarýn haberlerinin araþtýrýlmasý emredilmektedir. Müminlerin temel niteliði ise adalettir. Baþka bazý bilginler ise durumu belirsiz olan kimsenin haberinin de ancak durumun araþtýrýlmasýndan sonra kabul veya reddedilebileceðini söylemektedirler. Bunlara göre araþtýrma sonunda adaleti kesinlik kazanýrsa haberi kabul edilir, fýský sabit olursa haberi reddedilir.
Söz konusu ayetin hemen devamýnda, "Ýçinizde Allah´ýn peygamberi vardýr" (el-Hucurât, 49/8) buyrulmaktadýr. Fahreddin er-Râzî bu cümleyi þöyle açýklar: "Ey kullarým, herhangi bir güçlüðün çözümünde Allah Resulune baþvurunuz." Buna göre bu ayet, bugün bize gelen haber ve rivayetler konusunda takýnmamýz gereken tavýr konusunda da uyarýda bulunmaktadýr. Öyleyse müminler gelen haberler konusunda bir çýkmazla karþýlaþtýklarý zaman öncelikle bu haberi Kur´an ve Sünnet ölçülerine vurarak çýkan sonuca göre hareket etmek zorundadýr.
radyobeyan