Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Haber By: armi Date: 17 Þubat 2010, 17:16:51
HABER




Birþey veya konu hakkýnda aktarýlan bilgi. Çoðulu "ahbâr" gelir. Kur´an-ý Kerîm´de, Tebük seferine çeþitli bahanelerle katýlmayanlar hakkýnda inen þu ayette sözkonusu kelime çoðul olarak geçmektedir: "Münâfýklar (savaþtan) döndüðünüz vakit sizden özür dilerler. De ki, özür dilemeyin! Size asla inanmayacaðýz. Allah bize haberlerinizi açýkça bildirmiþtir." (et-Tevbe, 9/94). Nitekim Allah´ýn sýfatlarýndan olan ve herþeyden haberdar olan manasýna gelen "Habîr" sýfatý da ayný kökten gelir.

Hadis ýstýlahý olarak haber kelimesi birkaç manada kullanýlmýþtýr. En yaygýn ve kabul gören tanýmý;"hadis" terimiyle eþ anlamlý olarak kullanýlmýþ ve Hz. Peygamber´in hadislerine "haber" denmiþtir. Bu tarif özellikle Horasan hadisçilerinin tarifinden biraz farklý olup, onlar, sahabe ve tâbiinden gelen rivayetlere "eser" ismini vererek iki kelime arasýnda ayýrým yapmýþlardýr (Ýbn Hacer, Nühbetü´l-Fiker, Ýstanbul 1327, s. 4; Suyutî, Tedrîbü´r-Râvî,Beyrut 1405/1985, II. 23). Fakat yukarýda da belirtildiði gibi, bu iki terimi, birbirine benzeyen luðat manasýnýn yanýnda, râvilerin bizzat Hz. Peygamber (s.a.s)e ulaþan hadisleri (merfû) nakletmekle yetinmeyerek, ayrýca sahabeye dayanan (mevkuf) ve tâbiîn´e varan (maktu´) nakillerle de meþgul olduklarýný göz önüne alarak, hadisçilerin büyük çoðunluðu, her türlü rivayeti ihbar manasýnda kullanmýþlardýr. Bu duruma göre "hadîs"e, "haber"; "haber"e de "hadîs" demekte bir sakýnca yoktur (Subhi es-Salih, Hadis Ýlimleri, trc. M. Yaþar Kandemir, Ankara 1986, s. 7).

Buna karþýlýk hadis ile haberi farklý manada kullananlar da olmuþtur: Bunlara göre de, "hadis" sadece Hz. Peygamber´e ait "merfû"´ rivayetleri; "haber" ise Hz. Peygamber´in´ hadîsleri dýþýndaki (mevkûf ve maktu´) rivayetleri ifade eder. Bunun içindir ki, hadisle meþgul olanlara "muhaddis" dendiði halde, tarih, hikâye veya kýssa ile uðraþanlara "ihbarî" denmiþtir. Bu izahlarýn yanýnda "iki kelime arasýnda umum, husus, mutlak farký vardýr. Her hadis haberdir; Fakat her haber hadis deðildir" þeklinde izah edenler de vardýr (Ýbn Hacer, a.g.e. s. 4). Buna mukabil "Sadece sahabe ve tabiinin sözlerine eser denmesi doðru deðildir; zira mevkuf ve makru "haberler içinde merfû sayýlan rivayetler vardýr" gerekçesi ile bu ayrýma karþý çýkanlar vardýr (Suphi es-Salih, a.g.e s. 7),

Genel olarak haberleri ikiye ayýran usûl ve kelâm alimleri, bunlardan birincisine "mütevâtir" ikincisine ise "âhâd" haberler ismini vermiþlerdir. Haberlerin bu þekildeki taksimi, o haberlerin rivayet þekline ve râvîlerine göre yapýlmýþtýr.

Mütevâtir Haberler: Mütevâtir kelimesi, arkasý kesilmeksizin, birbiri peþi sýra gelmek, birini takib etmek manasýna gelen "tevâtür" fiilinin ism-i fâilidir. Arapça´da "vetertil´l-Kütübe" dendiði zaman, "birbiri ârkasýna mektup gönderdim" mânâsý kasdedilir. Fakat bu gönderme iþinde biraz fâsýla veya fetret olduðu da kesindir. Yani "mütevâtir" kelimesi, sürekliliði veya hiç kesintisizliði ifade eden "muvâsele" veya "müdâreke" kelimelerinden bu yönüyle ayrýlýr. Meselâ "vetere´s-savme" denildiðinde, bu orucun gün aþýrý veya iki günde... bir tutulduðu anlaþýlýr. Nitekim Allah (c.c), "Sonra birbiri arkasýna peygamberlerimizi gönderdik" (el -Mü´minin, 23/44) ayetinde, peygamberlerini arka arkaya gönderdiðini bildirmiþ ve kelime olarak da mütevâtir kelimesinin diðer bir türevi olan "tetrâ"yý zikretmiþtir. Buradan da anlaþýldýðý gibi, bu kelime "arka arkasýna gelmek" manasýna gelirse de, ayetteki ifade edilen peygamberlerin gönderiliþi gibi; arada fasýlalarýn da olduðunu anlatýr (el-Cezairî, Tahir b. Salih, Tevcihü´n-Nazar, ilâ Usûli´l-Eser, Beyrut s. 33-34; Firuzâbâdî, Besâiru Zevi´t-Temyîz fi Letâifi Kitabi´l-Azîz, Beyrut, ty. V.157).

Hadis ýstýlahý olarak mütevâtir kelimesi, hemen hemen tüm usul kitaplarýnda þöyle tarif edilir: "Yalan üzere birleþmeleri aklen ve adeten mümkün olamayacak kadar çok kimsenin; senedinin baþýndan sonuna kadar birbirinden rivayet ettikleri hadis" (el-Cezairî, a.g.e., s. 33; Accâc, Muhammed el-Hatîb, Usûlü´l-Hadis, Beyrut 1401 / 1981, s. 301; Koçyiðit, Hadis Usûlü, s. 87 ; Aliyyü´l Karî, Þürhu Nuhbetu´l-Fiker, Ýstanbul 1927, s. 23 vd...). Bu tariften de anlaþýldýðý gibi, bir hadisin mütevâtir olabilmesi için, öncelikle, kalabalýk bir cemaat tarafýndan nakledilmiþ olmasý gerekir. Bu kalabalýðýn sayýsý hakkýnda belli bir rakam vermek esasen mümkün deðildir. Zira haberin rivayetinde herhangi bir kasýt olmaksýzýn, sayýsý belli olmayanlarýn ittifak etmeleri veya yalan üzerinde birleþme ihtimali de olmamasý sebebiyle bu sayýyý tesbite çalýþmak da gerekmez. Her ne kadar bazýlarý Kur´an-ý Kerîm´den delil getirdikleri bazý ayetlerden hareketle, bu sayýnýn dört, beþ, yedi, on, on iki, kýrk, yetmiþ... Ve daha fazla olmasý gerektiðini söylemiþlerse de, sözü edilen ayetlerin konu ile alâkasýný kurmak ve mütevâtir habere delil olarak getirmek oldukça güçtür (Alüyyü´l-Kârî, a.g.e., s. 22; el-Cezâirî, a.g.e., s. 39 vd.).

Tarifte sözü edilen konulardan biri olan mezkur kalabalýðýn kasýtlý veya kasýtsýz yalan üzerinde birleþmelerinin mümkün olmamasý keyfiyeti de, delillerin veya karinelerin delâleti ile anlaþýlýr (el-Cezâirî, a.g.e., s. 34). Ayrýca haberi nakledenlerin sayýsý her devirde veya her kuþakta azalmamalý; hatta artarak devam etmelidir. Diðer önemli bir konu da, bu haberi nakledenlerin görme ve iþitme fiillerine dayanan cinsten (mahsûs) olmalýdýr. Meselâ adâletin güzel; zulmün ise çirkin olduðu mütevâtir haber konusuna girmez. Çünkü´ bu bilgiler görme veya iþitme fiili ile bilinmezler (el-Cezâirî, a.g.e., ayný yer).

Bu þartlarý taþýyan mütevâtir haber "ilm-i zarûrî" ifade eder; onu iþiten için red ve inkârý mümkün olmayan, aksine tasdik ve kabulü zorunlu olan bilgi olur. Þayet bu bilgi akide ile, alakalý ise ona inanmayý; amele taalluk ediyorsa, onunla amel etmeyi gerektirir. Bu þartlarý taþýyan hadislere de mütevâtir hadis denir. Bu tür haberler görme (âyân) menzilesindedir (el-Accâc, a.g.e., s. 301) ve kendi nefsinde ilim ifade eder.

Bu þartlarý taþýyan mütevâtir hadis, hadis usûlünün inceleme konularý dýþýndadýr. Çünkü hadis usûlü bir nevî isnad ilmidir. Halbuki mütevatir hadiste sened aranmaz (el-Accac, a.g.e., s. 302).

Kavlî ve amelî sünnetlerden bir kýsmý tevâtür derecesindedir. Fakat bazýlarýna göre, Kur´an-ý Kerîm tevâtüren sabit olduðu halde, sünnet ve icmâ hem tevâtür hem de âhâd yolla sabit olmuþtur. Ancak gerek sünnetten ve gerekse icmâdan mütevâtir derecesinde olanlar oldukça azdir. Hatta sünnette sadece mana yönünden mütevâtir durumunda olanlar vardýr. Meselâ beþ vakit namaz, rekâtlarýnýn sayýsý bu kabil sünnetlerdendir. Bazý alimler bu þekilde mütevâtir sünnetin oldukça az olduðunu iddia ederken; bazýlarý buna karþý çýkmýþ ve birçok mütevâtir sünnetin olduðunu belirtmiþlerdir. Nitekim mütevâtir hadisleri biraraya getirerek, eser yazanlar bile olmuþtur (Ebu´l-Feyz Ca´fer el-Kettânî, Nazmü´l-Mütenâsir mine´l-Hadîsi´l-Mütevâtir, Fas,1328; Suyutî, el-Ezhâru´l-Mütenâsira fi´l-ahbari´l-Mütevâtire, Beyrut 1405/1985).

Mütevâtir hadisler de kendi aralarýnda lâfzî ve manevî diye ikiye ayrýlýrlar. Lâfzî mütevâtir, bütün râvîleri tarafýndan ortak lâfýzlarla; diðer bir ifade ile ayný anlama gelen lâfýzlarla rivayet edilmiþ olan hadislere denir. Mesela, "Kim bana, kendime ait olmayan bir söz isnad ederse ateþteki yerine hazýrlansýn" (Buhârî, Ýlim, 39) hadîsi buna örnektir. "Sözümü iþitip ezberleyen, muhafaza eden kimsenin Allah, yüzünü aðartsýn. Nice insan vardýr ki ilmi, kendisinden daha alim olan kimselere ulaþtýrýr" (Tirmizî, Ýlim, 7) hadîsini de konuya örnek olarak verebiliriz.

Manevî mütevâtir ise, râvîler tarafýndan lâfzan deðil de, çeþitli olaylara binâen muhtevâsý ortak olarak rivayet edilen hadislerdir. Duada elleri kaldýrmak manevî mütevâtire örnek olarak verilir (el-Cezâirî, a.g.e., s. 46; el-Accâc, a.g.e., s. 120-121).


radyobeyan