Gelenek By: armi Date: 16 Þubat 2010, 17:29:14
GELENEK
Bir toplulukta zaman içinde meydana gelen ve toplum içerisinde kabul gören maddî ve manevî husus ve alýþkanlýklar. Bunlara âdet de denilir. Örf ise, biraz daha kuvvetli hâle gelmiþ âdet ve geleneklerdir. Örfler, hukuk açýsýndan önemli bir hüküm kaynaðý olarak kabul edilmiþlerdir.
Gelenek veya âdetler, eskiden devralýnan ve toplum hayatýnýn çeþitli yönlerinde yerleþen iþ ve davranýþ tarzlarýdýr. Bu bakýmdan eskiden devralýnan her düþünce ve alýþkanlýk, kötü olmayacaðý gibi; mutlaka iyi de demek deðildir. Bazý âdet ve gelenekler toplumlarý yozlaþmaya ve atalete sevk ederken; bir baþka tür gelenekler, sosyal hayatýn sürekliliði ve ahengi için önemli faydalar saðlar.
Eski asýrlarda örf ve âdetlerin büyük rolü vardý. Çünkü insanýn yaþadýðý iktisadî hayatýn bünyesine uygun mevzuat yapma yoluyla hukuk kaideleri koyma güç olduðundan, insanlarýn hayatýný düzenleyen kaidelerin temel kaynaðý örf ve âdetler idi. Bu sebeple toplumlar, muayyen örfleri kabul ederek, onlarý tatbik ediyorlardý.
Örf ve âdet, temel ve önemli bir þey ile ortaya çýkar. Yani toplumun arzusu, bünyesi ve deðerlerine uygun olarak ortaya çýkar; toplumun bünyesinin deðiþmesiyle deðiþir. Ayrýca örf ve âdet, bazý meselelerde kanunun unutarak yaptýðý hatayý telâfi eder. Bu durumda, kanunun temas etmediði bütün meselelerde bir hukuk kaynaðý olarak örf ve âdete baþvurulur.
Örf, Ýslâm hukukunda ikinci derecede fer´î bir hüküm kaynaðý olarak kabul edilir. Örf, kendisinden daha geniþ olan âdetten ayrýlýr. Âdet, þahýs ve cemaatlerden tekrar tekrar sâdýr olan her davranýþa denilir. Örf, âdetin bir çeþididir. Bir kavmin veya topluluðun söz ve fiil hâlinde âdetleridir. (Faruk en-Nebhân, Ýslâm Anayasa ve Ýdare Hukukunun Genel Esaslarý, Çev. Servet Armaðan, Ýstanbul 1980, s. 241-339).
Ýslâm alimleri örf ve âdeti; "Akl-ý selîmin üzerinde ittifak ettiði ve halkýn devam edegeldiði þeylerdir ki, birçok kere tekrar olunur" þeklinde tarif etmiþlerdir. Ayrýca örf ve âdette dikkat edilecek husus; "Þer´an ve aklen müstahsen olmasý, selim akýl sahipleri yanýnda münker olmamasýdýr" (Yusuf Kerimoðlu, Kelimeler Kavramlar, Ýstanbul 1983, s. 139).
Örf fýkhî manada umumî ve hususî olmak üzere ikiye ayrýlýr. Umumî örf: Birçok memleket ve cemiyetlerin müþterek olan örfleridir. Hususi örf: Belirli bir memleketin veya cemâatin tekrar tekrar iþledikleri þeylerdir. Amelî örf, bir yerde fiilî bir þeyin insanlar arasýnda âdet ve teâmül hâline gelmesidir. Meselâ bir bölgede koyun etinin yenmesi mutad olduðu gibi, diðer bir yerde keçi etinin yenmesi mutaddýr.
Ýslâm, yerleþtiði dönemlerde insanlar arasýnda iyi olarak bilinmiþ ve teâmül hâline gelmiþ olan bazý örf ve âdetleri olduðu hal üzere býrakmýþ ve böylece örf, âdet ve teâmül Ýslâm hukukunun önemli kaynaklarýndan birisini teþkil etmiþtir (Osman Öztürk, Osmanlý Hukuk Tarihinde Mecelle, Ýstanbul 1973, s. 7).
Batý literatüründe gelenek "toplumda deðerler ve kurumlarýn en aðýr deðiþen ve eski toplumlarla yaþayan toplumlarýn arasýnda bir bað oluþturan sosyal miras" olarak geçer. Geleceðin payý ve toplumun eski þekillerini yenilerine baðlama gücü toplumdan topluma deðiþir. Bazý sosyologlar devrimlerin gelenekleri ortadan kaldýrdýklarýný söyler, fakat en sert devrimlerden sonra dahi bir kýsým geleneklerin kaldýðý görülmektedir (H. Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüðü, Ýstanbul 1969, s. 115).
Batý düþüncesinde genel kabul gören bir düþünüþ olarak sosyal deðerlerde sürekli "deðiþim" vardýr. Bu görüþten hareketle kültürün de bir deðiþime uðradýðý ve kaçýnýlmaz bir deðiþim geçireceði kabul edilir. Mourice Duverger´e göre: Kültürün geleneksel öðeleri; her geçen gün kültüre eklenen yeni tekniklerin, deðerlerin, tasarýmlarýn etkisiyle yok olma baskýsý altýnda kalýr. Bazen bu yeni öðeler, eskilere yalnýzca eklendiðinden, olay basit bir toplamadan ibaret kalýr. Fakat, çoðu zaman yeni öðeler eskilerin yok edilmesini ya da dönüþtürülmesini gerektirir. Dolayýsýyle tüm kültürler sürekli olarak bir evrim geçirirler (Mourice Duverger, Siyaset Sosyolojisi, Ýstanbul 1975, s. 124).
Bu açýklama tarzý, gelenekselliðin mutlaka yanlýþ ve hatalý olduðundan kaynaklanan bir "anlayýþ biçimi"yle ilgilidir. Batýda bir fikir veya sistem, kalýcý bir özellik taþýyorsa gelenekseldir ve her geleneksel ise, yanlýþtýr. Bu görüþ, Rönesans öncesi geleneksel düþünce ve inanýþý temsil eden Ortaçað hristiyan felsefesinin reddedilmesinden kaynaklanan bir tavýrdýr. Bundan dolayý Batý için gelenekçilik, basit olarak geçmiþe ait bir özlemi ve eski deðerlerin benimsenmesi þeklinde anlaþýlmakta ve kabul görmemektedir. Ýslâmî anlayýþta ise, doðru kabul edilenin muhâfazasý ve korunmasý þeklinde bir gelenekçilik sözkonusudur. Müslümanlar Ýslâm´ýn en ideal yaþandýðý "Asr-ý Saadet" dönemini muhâfaza etmek ve ona uygun bir yaþayýþ modelini sürdürmek arzusu içindedirler. Bunun dýþýndaki her türlü yaþayýþ modeli, muhafaza edilmeye ve sürdürülmeye lâyýk kabul edilmemektedir. Böylece Ýslâmî anlayýþta ileri-geri kavramlarý, zaman ve mekan faktörleri dýþýnda geliþen bir özellik taþýmaktadýr. Gelenekçi veya modernist düþünce ve yaþayýþ, ancak Ýslâm´a olan yakýnlýðý ve uzaklýðý nisbetinde deðer kazanýr.
Ýslâm´ýn eksik anlaþýldýðý dönemlerde, müslümanlar tek taraflý mistik bir ruha yönelmiþ ve dünyayý terketme bir erdem kabul. edilmiþti. Bu durum, müslüman toplumlarý geleneklerin muhafazasýna ve her türlü geliþmeye kapalý hale getirdi: Mâzinin müdâfa asýna yönelince, kültür, bir arkeolojik karaktere bürünmekte; zihnî fikrî faaliyet ileriye deðil, geriye çevrilmiþ bulunmaktadýr. Bu itidalsiz geriye dönüþ, her kültür sahasýnda hal ve istikbalini zaruretleriyle uyuþmayan bir ric´at þeklini almaktadýr.
Ýþte Ýslâmî bakýþ tarzýnýn kayboluþu sonucu, müslüman toplumlar sapmanýn bir çeþidi olan Ýslâm dýþý geleneklerin aðýna düþmektedirler. Bu noktada müslümanlara düþen görev vahiy kaynaklý Nebevî Ýslâmî geleneði yeniden diriltip yaþatmaktýr.
radyobeyan