Gazzali By: armi Date: 16 Þubat 2010, 17:24:43
GAZZÂLÎ
Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed´ (H. 450/505/m. 1058-1111) Tus þehrinde doðdu. Yaþadýðý yüzyýl siyasî bakýmdan çalkantýlý, fakat ilmî ve dinî hayat bakýmýndan Ýslâm dünyasýnýn ve hatta o günkü dünyanýn en parlak dönemini teþkil eder. Ayrýca Gazzâlî, yalnýz döneminin deðil, bütün Ýslâm düþüncesi tarihinin en önde gelen düþünürlerindendir. Ehl-i sünnet inancýna yaptýðý hizmet, kendisine Huccetü´l-Ýslâm lakabýnýn verilmesine sebep oldu. Fýkýhta Þâfiî, kelâmde Eþ´ariyye ekolünü benimsemiþ olan Gazzâlî ömrünün sonlarýný tasavvufî bir hayat içinde geçirdi.
Gazzâlî; Kelâmcýlar, sûfiyye, bâtinîler ve özellikle yunan kaynaklý felsefe dahil, devrinin bütün düþünce þekillerini olabildiðince tahlil ve tenkitten geçirdi (De Boer, Ýslam´da Felsefe tarihi, Çev, Yaþar Kutlay s. 109).
Eserleri, Ýslâm dini ve düþüncesinin hemen her alaný ile ilgili olduðu gibi, her zihin seviyesindeki insana hitabedecek þekilde de hem yaygýn hem yüksek bir özelliðe sahiptir. Baþlýcalarý; Ýhyâ´ü-Ulûmi´d Dîn: Þam´da inzivada bulunduðu sýrada yazdýðý, Ýnanç, ibadet ve tasavvufa dair konularý içine alýr. El-Munkýz´u-mine´d-Dalâl: Düþünce hayatýný ve kendisinin geçirdiði ruhâ-manevî merhaleleri anlattýðý eseridir. Bu eser deðeri bakýmýndan Augustin´in "Les C onfessions" (itirafla) ýna; Descardes´in "Metod üzerine Konuþma" sýna ve Rousseau´nun "itiraflar" ýna benzetilir (Hilmi Ziya Ülken, Ýslâm Felsefesi-Kaynaklarý ve Tesiri, Ýstanbul, 1967, s. 120). Mekâsýdu´l-Felâsife: Felsefenin mahiyetini ve filozoflarýn delillerini sergiler. Daha sonra tenkit edeceði Ýslâm meþþaî (Aristocu) felsefesinin güzel bir tanýtýmý mahiyetindedir.
Mi´yâru´l-Ýlm ve Mihakkü´n-Nazar: Bu iki eser, klâsik mantýðýn temel problemlerini sergiler ve mantýðýn öneminden bahseder.
el-Ýktisad fi´l-i´tikad, Ýlcamu´l-Avân an ilmi´l-Kelâm, Mizânu´l-Amel, Miþkâtu´l-Envâr, Cevâhiru´l-Kur´ân, er-Risâletü´l-ledunniyye Faysalu´t-Tefrika, Kimyayý Saadet, Mearicü´l-Kuds, el-Mustasfa isimli eserleri ise Kelâm, tasavvuf ve ahlâka dairdir. Gazzâlî, sözü geçen eserleriyle Ýslâm inanç ve düþünce hayatýnýn günümüze kadar gelen meselelerinin hemen hepsiyle ilgilendiðini göstermektedir.
Bütün endiþesi Ýslâm akidesini, buna baðlý olarak da Ýslâm ahlâkýný ve düþüncesini savunup yaymak olan Gazzâlî, din ile doðrudan ilgili bulunmayan diðer ilimleri de Ýslâm dinini esas alarak deðerlendirmiþtir. Bu sebeple de devrinin geleneðine uyarak bütün ilimleri, Ýslâm inancýný esas kabul ederek bir sýnýflamaya tâbi tutmuþtur.
Buna göre, ilimler önce;
a-Þer´î (dinî) ilimler: Usûl, yani Tevhid ilmi ve furu´ amelî ilimler.
b-Aklî ilimler: Rîyazî ve mantýkla ilgili olanlar; Tabiî ilimler, metafizik (varlýk ilmi) diye ana bölümlere ayrýlýr. Daha sonra, Ýlâhiyât, Siyâset ve Ahlâk da ayn ilimler olarak yer alýr (Gazzâlî, Makasýdu´l Felâsife Nþr. Süleyman Dünya, Kahire,1960, s. 134 vd).
Gazzâlî´nin ilimleri deðerlendiriþi, din-ilim ve din-felsefe iliþkileri gibi, günümüz insanýný yakýndan ilgilendiren hususlara ýþýk tutacak mahiyettedir. Ona göre, matematik, Geometri ve Astronomi gibi ilimlerin olumlu veya olumsuz denebilecek þekilde din ile ilgili bir yönü bulunmamaktadýr. Bu ilimlerin meseleleri, aklî delillerle ispat edilen konular olup, öðrenildikten sonra inkâra mahal bulunmayan hususlardýr. Din adýna bu gibi ilimlere karþý çýkmak, dine zarar verir. (Gazzalî, el-Munkýz´u-mine´d-Dalâl, çev. Hilmi Güngör, Ýstanbul 1948 s. 18). Mantýk ilmi de dinin esaslarýyla ilgili bulanmadýðýndan, onun reddedilmesi doðru deðildir. Þayet, yukardaki bu söz konusu ilimler din adýna reddedilecek olursa, reddedenin aklýnda hatta dininde bir kusur olduðu þüphesi uyanabilir (Gazzâlî, a.g.e., s. 20-21).
Tabiatý kendine konu edinen ilimlere gelince, bunlar, âlemdeki cisimlerden yani, gökler, yýldýzlar, yerdeki su, hava, toprak, ateþ gibi basit cisimlerden, hayvanlar, bitkiler, madenler gibi bileþik cisimlerin deðiþme ve geliþmelerinden bahseder. Din, týp ilmini olduðu gibi, bu çeþit tabiata dair ilimleri de inkâr etmez. Ancak, felsefeciler (felâsife) ilâhiyata dair ve metafizikle ilgili konularda yanýlmýþlardýr der (Gazzâlî a.g.e., s. 22-25).
Gazzâlî, Ýslâm dünyasýnýn siyasî çalkantýlý döneminde ve Ýslâm inancýnýn çeþitli düþünce akýmlarýyla mücadele ettiði bir sýrada yaþadýðýndan, inanç konularýný ele alýp savunun kelâm ilmini, aklî meseleleri iþleyen felsefeyi ve dini hayatý bu ikisinin üstünde ve dýþýnda tamamen ruhî bir yaklaþým içinde görmeye çalýþan tasavvuf ekollerini ciddi bir tenkit ve tahlilden geçirme ihtiyacý duymuþtu. Onun birinci gayesi, Ýslâm inancýna ve ehl-i sünnet akidesine gelebilecek her çeþit hücuma karþý koymaktý (Mâcit Fahri, Ýslam felsefesi Tarihi, Çev. Kasým Turhan, Ýstanbul 1987, s. 174). Bu sebeple, günümüz müslümanlarýna da ýþýk tutacak bazý temel ilkeler tesbit etmiþti. Buna göre,
Kelâmcýlar, Ýslâm dininin inanç esaslarýný bid´at ehline yani, ehl-i sünnet ve´l-cemaat yoluna uymayan her çeþit inanç ve düþünceye karþý savunurken, onlarýn delillerini ve mantýðýný da kullanmak durumunda kalmýþlar, sadece karþýlarýndakilerin fikirlerinin yanlýþlýðýyla uðraþmamýþlardýr. Oysa Gazzâlî´ye göre bu usûl ile halký bile ikna etmek mümkün deðildir. Yine, kelâmcýlar bu ilmin amacý dýþýna çýkmýþlardýr. Çünkü, herkes için yararlý olmayacak olan bu ilmi çok yaygýnlaþtýrmýþlardýr. Gazzâlî, Ýslâm inanç esaslarýný bir savunma aracý olan kelâm ilmini, þüpheye düþmüþ zeki kimselerin þüpheden kurtulmak gayesi ile ve Ýslâm inancýný savunan bilginlerin´ dini savunmak için öðrenmesinin uygun olacaðýný söyler.´
Gazzâlî´nin en mühim yönlerinden biri de, felsefe ile olan iliþkisidir. Onunun felsefe çalýþmasý, Ýslâm düþüncesinde ve ilâhiyet alanýnda kendisinden sonra gelen düþünürlerin ve düþünce alanlarýnýn herbirinde etkili olmuþtur. Bu konuda kullandýðý metot ise, felsefesine karþý olduðu, Aristo mantýðýný kabul ederek ve felsefeyi yakýndan tanýyarak, felsefe tenkitçiliði þeklinde ortaya çýkar. (W. Montgommery Watt, Ýslâmî Tetkikler, Ýslâm Felsefesi ve kelâmý, çev. Süleyman Ateþ, Ankara 1968, s. 108 vd.).
Gazzâlî´nin bir felsefe tenkitçisi olarak Ýslâm dünyasýnda derin etkisine ek olarak, onun "þüphe, hakký götürür." prensibiyle Fransýz düþünürü Descartes´e "Sebep ile sonuç arasýnda zorunlu bir baðlýlýk yoktur" düsturu ile David Hume´a ve "Aklýn bütün meseleleri kavrayamadýðýný" ileri süren ilkesiyle de Alman düþünür Kant´a öncülük ettiði söylenir (Cavid Sunar, Ýslâm Felsefesi Dersleri, Ankara,1967, s. 115).
Gazzâlî´nin felsefe´den amacý, dinin felsefeden üstün olduðunu göstermektedir. Uaþmak istediði þey de, her türlü þüpheden uzak kesin (yakînî) bilgidir. O, aradýðý kesin bilgiyi dünya ile ilgilerini kesmiþ olan kalbin safiyetinde bulur. bu tavrýyla da genelde tasavvufa meyleder. Allah hakkýnda bir bilgiye sahip olmanýn þartý; mal, evlat, makam, mevki, vb. dünya ile ilgili baðlardan kurtulma, dilin daima Allah´ý zikretmesi ve nihayet dildeki zikrin kalbe intikâl edip, hatta kiþinin kalbinden de lâfýz ve kelimelerin silinip, sadece onlarý manasýnýn kalmasýdýr. Kiþi ruhu temizleme yoluna girip, bu yolun gerektirdiði þeyleri uygulamaya baþlayýnca, kendisinde Allah´ý tanýyýp bilmeye yarayan keþifler ve müþâhadeler zuhûr etmeye baþlar (Gazzâlî, ihya, III, s. 19).
Hayatýnýn sonlarýnda yazdýðý ve bir otobiyografik eser olan el-Munkýz´u mine´d Dâlâl´de Gazzâlî kendi zihnî ve ruhî durumunu anlatýr. Burada derin ve hakikati arayan bir þüphe sergilenir. O, bu yýpratýcý þüpheden Allah´ýn lütfu ile kalbine attýðý bir nur yardýmýyla kurtulur. Böylece, apaçýk hakikatleri aklýn, akýl yürütmenin ve mantýðýn yardýmý olmaksýzýn yani delilsiz ve ispatsýz bir þekilde birdenbire kavramasý mümkün olmuþtur (Gazzâlî, el-Munkýz, s. 8), Allah´ýn kereminden gelen bu nur ile gerçeðe ulaþtýktan sonra, kendi zamanýndaki hakikat araþtýrýcýlarýný bu sahip olduðu ölçüye göre dört sýnýfa ayýrýr ki, bu tasnif, Ýslâm düþüncesindeki ana ekollerin bir eleþtirisi demektir.
a) Kelâmcýlar: Bunlar, dinin esaslarýný mantýktan çýkardýklarý delil ve kaidelere göre savunmaya çalýþýrlar. Fakat bunlar, "Hâl gözüyle" keþfedilmemiþ apaçýk dayanaklardan çýkmadýðý iç in yeterli gayretler deðildir.
b) Felsefeciler (felâsife): Kendi gayretleriyle araþtýrdýðý felsefede Gazzalî filozoflarý üç ana grupta toplar:
1- Dehriyyûn (Materyalistler): Allah´ýn varlýðýný ve ruhu inkâr eden; âlemin ezelî ve ebedî (baþlangýçsýz ve sonsuz) olduðunu ileri sürenlerdir. Bunlar, kâfir ve zýndýk bir guruptur.
2- Tabîiyyûn (Natüralistler): Gazzâlî´ye göre bunlarý da inkârcý (zýndýk) saymak gerekir. Çünkü onlar, âlemi tanýyýnca, Allah´ýn varlýðýný kabul ettiler fakat, ruhun ölmezliðini ve ahiret hayatýný inkâr ettiler.
3- Ýlâhiyyun: Gazâlî´ye göre bu gurubun da iman esaslarýna uygun bulunan yönlerinin yanýnda, imanla uyuþmayan taraflarý da vardýr. Felâsife (felsefeciler) zümresini teþkil eden bunlarýn önde gelenleri, Eflâtun ve Aristoteles´in düþüncelerini Ýslâm dünyasýnda devam ettirenlerdir. Gazzâlî´ye göre felsefecilerin en mühim yanlýþlarý, ilâhiyyat konusudur. Aristocu (meþþâî) diye bilinen bu filozoflar, gurubunun Tehâfütü´l-Felâsife (Filozoflarýn tutarsýzlýðý) adlý ünlü eserinde üç meselede küfre, onyedi meselede de bid´at ve sapýklýða düþtüklerini ileri sürer (Gazzâlî, Tehâfütü´l-Felasife (Filozoflarýn tutarsýzlýðý) çev. H. Bekir Karlýða, Ýstanbul 1981 s. 14-16). Buna göre felâsife; Kýyamet günü haþrýn beden ile olmayacaðýný yani sadece ruhen vücud bulacaðýný, Allah´ýn âleme ait teferruatý deðil de sadece Küllî (genel kanunlarý bildiði), Üçüncüsü de, âlemin kadîm (ezelî) olduðunu ileri sürdükleri için Gazzâlî´ye göre küfre girmiþler yani, Ýslâm dini açýsýndan inkârcý durumuna düþmüþlerdir.
c) Bâtinîler: Gazzâlî´nin ehl-i sünnet inancý karþýsýnda deðerlendirdiði ve reddettiði diðer bir grup da, kendi döneminde Ýslâm akidesi için büyük tehlike teþkil eden bâtinîlerdir. Bunlar, herþeyin zahirî (dýþ) ve bâtýnî (içderûnî) manalarý bulunduðunu iddia edenlerdir. Bunlara göre, bütün farzlarýn ve sünnetlerin zahirleri birer iþaret ve remizden ibarettir, gerçek manalar ise, bâtýnda gizlidir. Bâtýnîler bu iddialarýndan yola çýkarak Ayetler Hadisler ve din ile ilgili her hususu bâtýnî bir yoruma (te´vile) tabî tutarlar. Halbuki bu durum Ýslâm dinine uygun deðildir.
Gazzâlî zamanýnda Hasan Sabbah gizli bir teþkilat kurup, etrafýndaki fedâilerle dehþet saçarý hareketlere giriþmiþti, kendini de ma´sum (hata etmez ve günahsýz) Ýmam diye tanýtmýþtý. Bu durum, Ýslâm dini için hem inanç bakýmýndan hem de siyasî olarak bir tehlike oluþturmuþtu. Onlarýn temel ilkeleri, birliði te´min etmek için bir Ýmam-ý masum´â baðlanmak ve bütün bilgileri ondan öðrenmek gerektiði þeklindeydi (Gazzâlî, Munkýz, s. 31, vd.) Gazzâlî, onlara karþý, müslümanlarýn Ýmam-ý masum´u Hz. Muhammed (s.a.s)´dir. Biz, Allah tarafýndan ona indirilen Kur´an-ý Kerîm´e ve onun sünnetine baðlýyýz diyerek, bâtýnîliði kesinlikle reddeder (Ýbrahim Agah Çubukçu, Gazzâlî ve Bâtýnîlik, Ankara 1964 s. 51, 70).
d) Mutasavvife: Tasavvuf ehli
Gazzâlî, yukarda sözü edilen üç zümreyi Ýslâm dini karþýsýnda tenkit ettikten sonra, derinlemesine sûfileri tenkid eder. Ona göre sûfiler, ilmin yanýnda amelin de lüzumuna inanmýþ olan gurubu teþkil eder. Onlarýn gayesi, nefsi kötülüklerden temizlemek ve zikir yoluyla kalpten, Allah sevgisinden baþka her þeyi atmaktýr. Düþünce ile fiili (ameli) birleþtiren tek yol buydu. Ona göre büyük sûfilerin arzu ettikleri þey, tatmak ve yaþamaktý. Nefsin arzularýný yok etmek, kalbin dünya ile alâkasýný kesmek, gurur, kibir, þöhret ve gelecek endiþelerini aþmak onlarýn baþlýca faziletleridir. Bu faziletler gerçekleþince insanda kalp gözü açýlýr. Gazzâlî´nin kalbin mahiyeti ve Kalp Gözü hakkýndaki açýklamalarý Ýhya, Mizânu´l-Amel, munkýz, Risâletü´l-Ledunniyye ve Mikatü´l Envâr isimli eserleri baþta olmak üzere, diðer eserlerinde de yayýlmýþ durumdadýr. Burada onun kalp ve kalbî bilgi hakkýndaki düþüncesi þöyle özetlenebilir:
Kalp, Allah hakkýndaki bilginin doðduðu yerdir. O, bir çeþit cevherdir, insan hakikatý onunla kavrar. Kalp, insan ruhunun keþf ve sezgi gibi en yüksek derecesini teþkil eder. Ve bir ayna gibi eþyanýn aslýný kavrar. Kalp, akýllý kimseyi hayvandan, küçük çocuktan, deliden, ayýran bir mana taþýr, maddî göz yani beden gözü dýþý (zahiri) görür fakat içi görmez. baþkasýný görür, kendisini görmez, sonluyu görüp kavram sonsuzu kavrayamaz. Kalp gözündeki nur ise bir olgunluk (kemâl)´tur, yukarda maddî göz için söylenen eksiklikler onda yoktur. O, baþkasýný idrak ettiði gibi, kendini de idrak eder. Ona, uzak-yakýn birdir, eþyanýn sýrlarýna nüfûz edebilir. Kalp gözüne Akýl, Ruh, Ýnsanî nefs gibi isimler verilir. (Necip Taylan, Gazzâlî´nin Düþünce Sisteminin Temelleri, Bilgi-mantýk-iman, Ýstanbul, 1989, s. 91 vd.).
Gazzâlî bu fikirleriyle, soyut düþünce ve mantýða karþý, yaþanmýþ tecrübeyi ve zevki koyarak, bunu hakikate ulaþtýran bir yol olarak görmüþtü. Ona göre tasavvufun asýl deðeri de akýl üstü (irrasyonel) âleme açýlmýþ bir kalp gözü olmasýndan, nazârî olan ile amelî olaný birleþtirmesinden, hakikatý bizzat yaþanan tecrübeden çýkarmasýndan ve ahlâkî hayat için bir örnek olmasýndan geliyordu.
Görüldüðü gibi Gazzâlî, sûfîlerin zevk ve dînî tecrübe metotlarýný benimser, fakat burada yanlýþ bir hükme varanlarý da tenkit eder, meselâ; Allah ile birleþtiðini, ona hulûl ettiðini, dînî cezbe ve istiðrak (ekstaz) halinde, kendilerini her türlü dînî emrin üstüne çýkmýþ diye kabul eden bazý sûfilerin bulunduðunu, oysa, bu gibi durumlarýna dine tamamen aykýrý þeyler olduðunu söyler (Gazzâlî el-Munkýz, s. 44, vd.; Necip Taylan, a.g.e. s. 108. vd.).
Gazzâlî´nin üzerinde durduðu çok önemli kavramlardan biri de Akýl kavramý ve aklýn din ile olan iliþkisidir. O, aklý çeþitli anlamlarda kullanmýþtýr. Meselâ; nazarî bilgileri kavramak için insanýn yaratýlýþtan sahip olduðu kâbiliyettir. Ýnsan, hayvandan bu hususiyeti ile ayrýlýr. Bazan, tecrübeden elde edilen bilgilere de akýl denir. Nitekim, tecrübeli kimseye akýllý kiþi denilmektedir. Ayný þekilde devamlý olan mutluluðu kazanma kabiliyetine de akýl denir. Bundan hareketle Gazzâlî´ye göre aklî ilimleri þer´î (dinî) ilimlere aykýrý diye görenler câhillerdir. Akýl, doðru yolu þerîatsýz bulamadýðý gibi, þerîat (din) da ancak akýl ile anlaþýlýp açýklýða kavuþabilir, Bu anlamda akýl göze, þerîat da ýþýða benzer. Baþka bir ifadeyle, din binadýr, akýl ise, onun temelidir. Binasýz temel anlamsýzdýr, temelsiz bina ayakta duramaz.
Akýl ile Nakil (nass) iliþkisinde yorum (te´vil) yapanýn durumunu da Gazzâlî þöyle tesbit eder. Te´vil yapanlar þöyle gruplandýrýlabilir: 1- Yalnýz nakle deðer verenler, 2- Sadece Akla deðer verenler. 3- Aklý esas tutup nakli, akla tabi kýlanlar. 4- Nakli esas alýp, aklý nakle tabi kýlanlar, 5- Hem nakli hem aklý esas alýp ikisine birden deðer verenler. Gazzâlî´ye göre en doðru yolu bu beþincisi bulmuþtur. Kýsaca Gazzâlî´ye göre akýl ve din birbirini tamamlar. Aslýnda bu iki taraf, birbirine aykýrý da deðildir. Din aklýn deðerini inkâr etmediði gibi, onun önemini vurgulayan ve insaný düþünmeye yönlendiren bir çok Ayet-i Kerime ve hadisler vardýr. Böylece Gazzâlî akýl-din iliþkisini karþýlýklý bir ihtiyaç ve uzlaþma tarzýnda yorumlayarak, aklî ilimler ile dinî ilimleri, din ile dine aykýrý düþmeyen düþünceyi uzlaþtýran bir yol tesbit eder.
Gazzâlî´nin yaþadýðý dönemin dinî bakýmdan olduðu gibi siyasî bakýmdan da önemli olduðunu biliyoruz, o, siyasetle ilgili düþüncelerini et-Tibri´l-Mesbuk fi Nasaihi´l-Mülûk, el-Munkýz, ihya, Kimyay´ý-Saadet, el-Ýktisad fi´l-Ý´tikad gibi eserlerinde ilgisi oldukça belirtmiþtir. Ýlimler sýnýflamasýnda siyasete ayrý bir yer vermiþ ve siyasetin insan ve toplum hayatý için gereðini belirtmiþtir.
Gazzâlî´ye göre siyaset, insaný iyi yola yönlendiren bir ilim olan ahlâkýn yanýnda yer alýr. Ýnsan hayatý için bu dünyada belirlenmiþ davranýþ ilkeleri gereklidir. Çünkü, onlar ayný zamanda ahiret hayatýna hazýrlýðýn da bir gereðidir. Saðlam bir dünya teþkilatý ve çalýþmasý olmadan ahiret hayatý içinde istikrar içinde çalýþamaz. Bir yerde kanun ve nizamýn temin edilememesinden dolayý siyasî bir istikrarsýzlýk varsa, orada Allah´a hizmet edebilecek zihnî bir sükunet de olamaz onun için insan dünya-ahiret uyumunu kurmalýdýr.
Gazzâlî, insanýn tek baþýna yaþayamayacaðý yani daima hem cinsine muhtaç olduðu ilkesinden hareketle islamî yönetimi yani devletin gerekliliðini belirtir. Bu durum, neslin devamýnýn þartý olduðu gibi, ihtiyaçlarýn karþýlýklý iliþkilerle temin edilmesinin de þartýdýr. Fakat insanlar toplum halinde yaþarken, karþýlýklý iliþkiler içinde bulunacaklarýndan, aralarýnda bazý kavga ve anlaþmazlýklar da tabiî olarak çýkacaktýr. Bunu önlemek için bir hukuk sistemi ve hükümet gerekli bulunduðu gibi, bu siyâsî nizamý saðlýyacak bilgi, basiret ve önderlik vasýflarýna sahip kimselerinde bulunmasý gereklidir.
Gazzâlî, Ýslam devlet baþkanlýðý için altýsý yaratýlýþtan, dördü müktesep on özelliðin bulunmasý gerektiðini belirtir. Bunlar, bulûð çaðýna gelmiþ olmalý, akýllý, hür, erkek, duyu organlarý saðlam olmalý, cesaretli ve otoriter olmalý, adil olmalý, çýkacak yeni durumlara göre en uygun yolu seçebilmeli, takva sahibi, cömert ve bilgili olmalý (Harun Han Þirvanî, Ýslâm da siyasî Düþünce ve Ýdare, s. 97. vd).
Gazzâlî´nin düþünce sisteminin orjinal kabul edilen yönlerinden biri de, kendisinin bu konuda batýlý filozoflarla karþýlaþtýrýlmasýna gerek duyulan sebeplilik (nedensellik) meselesidir. Tehâfütü´l-Felâsife isimli eserinde filozoflarý tenkit ettiði en önemli felsefe problemlerinden biri olan bu konu, sebep-sonuç arasýnda görülen iliþkinin mutlak ve zarurî olmadýðý þeklinde özetlenebilir. Oysa, sebep-sonuç münasebeti felsefe ve mantýkta birbirine kesin ve zarurî olarak baðlý görülmektedir. Gazzâlî, böyle bir düþüncenin mucizeyi inkâr etmek olacaðý anlayýþýndan hareketle, sebep-sonuç iliþkisinin neticesini bir zarûret (vucûb) deðilde olabilir (caiz) olarak görür. Çünkü sözkonusu iki taraftan birinin varlýðý, diðerinin de var olmasýný gerektirmez ve böyle bir gereklilik anlayýþý alýþkanlýktan kaynaklanýr. Meselâ; susuzlukla su içmek, bunun kesilmesiyle ölüm, ilâç ile þifa bulmak, gibi iliþkilerin sonuçlarý kaçýnýlmaz deðildir. Bunlarýn birbirine baðlýlýðý, Allah´ýn takdirinden dolayýdýr. Ve Allah kendi kudretiyle isterse bunlarý yaratmayabilir (Gazzâlî, Tehâfütü´l-Falâsife, s. 85)
Eserleri ortaçaðda Lâtinceye çevrilen Gazzâlî, el-Gazel adýyla meþhur olmuþtur. Özellikle yukarda deðindiðimiz sebeplilik konusunda Ockhamlý William, Nikola ve Peter gibi hristiyan filozoflarý etkilemiþti. Bunun yanýnda Gazzâlî, bilhassa Endülüslü iki filozof olan Ýbn Rüþd ve Ýbn Tufeyl tarafýndan ciddi þekilde tenkit edildi. Ancak Gazzâlî, onbirinci yüzyýldan günümüze kadar ehl-i sünnet akidesinin saðlam bir þekilde devam edip gelmesinden ve tasavvufta ilmî otoritesiyle kendini daima hissettirmiþtir. Zamanýmýzda da Kelâm, Fýkýh, Ýslâm Hukuku, Tasavvuf, Ahlâk ve Felsefede önemli yerini muhafaza etmektedir.
radyobeyan