Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Fetanet By: armi Date: 15 Þubat 2010, 22:27:36
FETÂNET




Peygamberlerin zarûrî sýfatlarýndan biri. "Fetâne" kelimesinin masdarý olup, kelime manasý, akýllýlýk, zekilik, uyanýklýk demektir. Ahmaklýk, akýlsýzlýk veya az anlayýþlýlýðýn tam zýddýdýr.

Bilindiði gibi Yüce Allah Hz. Âdem´den, Hz. Muhammed (s.a.s.)´e kadar, muhtelif zamanlarda, bir çok peygamber göndermiþtir. Bu peygamberler kendi topluluklarýný Allah´ýn yoluna ve tevhîd inancýna davet etmiþlerdir. Onlara hakikatý ve hidayet yolunu anlatmýþlardýr (Ýbrahim, 14/4). "Beyan" ve teblið" gibi önemli bir risalet görevini yerine getirme durumunda olan bu peygamberler de, haliyle, mutlaka çok zeki, akýllý, muhakeme kabiliyeti en üstün, düþünme yeteneði en yüksek kiþilerden seçilmektedir. Çünkü yüce Allah lütuf ve ihsanýnýn bir niþânesi ve kullarýna olan sonsuz rahmet ve merhametinin bir eseri olarak, doðru yolu býrakýp sapýtan, dünyevî bir takým taðutlarýn peþinde koþarak onlara sarýlan, maddî, ayný zamanda faydasý veya zararý bile olmayan elleri ile yaptýklarý putlarý tanrý tanýyan topluluklara peygamberler göndermiþtir. Haliyle o kadar azgýn ve sapýk düþünceler içinde kalmýþ bir toplumla mücadele, siyasý, kültürel üstünlüðü, hatta bundan da Medehayý gerektirir. Zira o topluluðun belki asýrlar boyu sürdürüp geldikleri atadan görme davranýþlarý ve geleneksel inançlarýný onlarýn kafasýndan silip, yerine doðruyu, hakikati ve hepsinden ileri tevhîd inancýný yerleþtirmek siyaset bilgisini, sosyolojik ve kültürel dehayý, kýsacasý bilgi ve üstün bir zekayý gerekli kýlar. Bundan dolayý peygamberlerde bütün bu vasýflar bulunmuþtur veya yüce Allah böyle kimseleri kullarý arasýndan peygamber olarak seçmiþ ve onlarý vahiyle desteklemiþtir. Ýçinde bulunduðu toplumun düþünce ve akýl seviyelerine göre onlarý ikna etmek, yanlýþ inançlarýný düzeltmek, münazaraya girenleri tutarlý ve mantýklý cevaplarla susturmak, Peygamberler gibi fetânet sahibi, akýllý, zeki kimselerin yapabileceði bir iþtir.

Peygamberlerin akýllarýnda en küçük bir kusura sebeb olacak bir rahatsýzlýklarý olmuþ olsaydý, bu kadar aðýr ve zor bir görevi baþarabilmeleri mümkün olmazdý. Onun içindir ki hiç bir peygamberde ahmaklýk, akýl noksanlýðý bulunmasý veya herhangi bir hastalýðýn akýllarýna zarar vermesi mümkün olmamýþtýr (Taftazanî, Þerhu´l-Makasýd, II, 1 98, Beyâzý, Ýþâretü´l-Merâm, s.329).

Gerçi bazý kavimler kendilerine gönderilen peygamberlerini, kendi düþünce sistemlerine tamamen zýt, hayat tarzlarýný kökünden sarsan ilahý davetleri karþýsýnda akýlsýzlýk veya çýlgýnlýkla itham etmiþlerdir. Fakat bu ithamlar sadece bir iddiadan ibaret kalacaðý açýktýr. Kendilerinin daracýk akýl dünyalarý, ilk defa duyduklarý gerçekleri kabul edemediði ve kendi inançlarýndan baþka hakikatin olamayacaðýný düþündükleri için bu ithamlarla hamakatlarýný gizlemeye çalýþmýþlardýr. Fakat peygamberler onlarýn da kabul edeceði tarzda deliller ve açýklamalar getirerek, kendilerinin böyle bir ithamýn muhatabý olmadýklarýný anlatmýþlardýr (el-A ´râf, 7/66-67), Âd kavmi, Hûd (a.s.)´ý böyle bir ithamlâ suçlamýþlarsa da Hz. Hûd peygamber, onlara cevap vermiþ ve kendisinin böyle birisi olmadýðýný onlara açýklamýþtýr (Sebe, 34/46).

Bazý topluluklar da kendi peygamberlerini delilik veya sihirbazlýkla suçlamýþlardýr. Fakat peygamber hakkýndaki bu düþüncelerinin de onlarýn azgýnlýðý huy ve sanat edinmelerinden ileri geldiðini, yine Allah Teâlâ âyet-i kerimesinde beyan etmektedir (ez-Zâriyât, 31/52). Yani onlarýn bu iddialarý sadece inatlarýnýn ve kötü huylarýnýn bir eseridir. Ayet gerçekte onlarýn da, kendilerine gönderilen peygamberlerin akýllý ve zeki kimseler olduðunu bilmekte olduklarýný haber vermektedir.

Nitekim Hz. Peygamber de, Mekkeli müþriklerin ayný iftiralarýna maruz kalmýþtýr. Onlar Hz. Peygamber´e de deli demiþlerdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hak, Hz. Peygamber´e hitaben "Sen, Rabbinin nimetiyle (þýmarýp dengeyi kaybeden) çýlgýn deðilsin" (el-Kalem, 68/2) þeklinde indirdiði ayetiyle, onlarýn bu iddialarýný adeta ilâhý bir belge ile reddetmiþtir.

Ayrýca hiç bir peygamberden aklilik veya zekiliðin, kýsacasý fetânetin zýddýna bir davranýþýn zuhûr etmemesi, vakýa olarak peygamberlerdeki bu sýfatýn mevcudiyetini ispat eder. Üstelik her peygamberin, kendilerine inanmayanlarýn bir çoklarýnca da akýllý kimse olarak kabul ve tasdik edilmeleri bu hakikatin açýk delillerindendir. Mesela Hz. Muhammed (s.a.s.)´in daha peygamberlikten önce, Ka´be´nin inþasý sýrasýnda, Hacer-i Esved´i yerine koyma þerefine nâil olmak arzusundan doðan Kureyþ kâbileleri arasýndaki ihtilafda hakem tayin edilmesi neticesinde gösterdiði üstün maharetin, çýkmak üzere olan bir savaþý önlediði pek meþhurdur. Hakem olan Hz. Peygammer, Hacer-i Esved´i kendi abasýna koymuþ ve dört kabile reisinin, dört ucundan tutmalarýný söylemiþtir. Bu þekilde kaldýrýlan taþ, konulacaðý yere kadar yükseltilince, kendi elleriyle Hz. Peygamber taþý yerine koymuþ ve bu usûle oradakilerin hepsi çok sevinmiþlerdir (Ýbn Hiþam, es-Siretü´n-Nebeviyye, Kahire 1955, I, 196 vd.).


radyobeyan