Farz By: armi Date: 14 Þubat 2010, 14:00:46
FARZ
Dinî sorumluluk, yapýlmasý dinen gerekli olma, bean etme, kesme, hisseye ayýrma anlamlarýný ifade eder. Kur´an-ý Kerîm´de onsekiz yerde geçen kelime deðiþik anlamlarýyla kullanýlmýþtýr.
"Allah´ýn peygambere mikdarýný belirlediði (farz), mübah kýldýðý þeyde bir vebâl yoktur" (el-Ahzab, 33/38). "Hac vakti bilinen aylardýr. Her kim o aylarda haccý kendine gerekli (farz) bilip bu ibâdete baþlarsa, artýk kadýna yaklaþmasý, günâh iþlemesi ve kavga etmesi helâl deðildir" (el-Bakara, 2/197). "Sadakalar (zekâtlar) ancak þunlar içindir: ... Allah tarafýndan böyle beyan (farz) edildi" (et-Tevbe, 3/60). " Eðer onlarý kendilerine el sürmeden boþar da mehir kesmiþ (farz) olursanýz... ´ (el-Bakara, 2/236). "Allah onu lânetledi. O da Þöyle dedi: Andolsun kullarýndan belirli (mefrûz) bir pay edineceðim"(en-Nisâ, 4/118).
Kur´an´da geçen farz kelimesi alâ harf-i cerri ile kullanýldýðýnda vücûb gereklilik; lâm harf-i cerri ile kullanýldýðýnda bazan gereklilik bazan da beyan anlamýný ifade eder (Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´ân Dili, VI, 5109).
Farz, Peygamber (s.a.s.)´in hadislerinde farklý anlamlarda kullanýldýðý gibi vacib anlamýnda da kullanýlmýþtýr. "Ramazan ayý geldi... Allah bu ayda oruç tutmanýzý size farz kýlmýþtýr" (Nesâî, Sýyâm, 5).
Bir fýkýh terimi olarak farz: Þâri´ tarafýndan emrolunduðu kat´î delil ile sâbit olan; özürsüz, mutlak surette terkedildiðinde ceza gereken amellerdir. Özürden maksat, dinin meþrû gördüðü özürdür; meselâ yolcunun orucu terk etmesi gibi. Mutlak terketmekten maksat; bir engelden dolayý geciktirmek anlamýndadýr. Namazýn vaktin baþýnda kýlýnmamasý gibi. Tariften de anlaþýlacaðý gibi zannî delil ile sâbit olan hükümleri Hanefî hukukçularý farzýn kapsamýna almamýþtýr. Farz, kat´i deliller ile sâbit olduðu için inkâr edildiðinde küfrü gerektirir. Þayet yorumlanarak inkâr edilirse, inkâr eden fâsýk olur.
Hanefîler zannî delil ile sâbit olan hükümleri vacib olarak niteler. Ýmâm Þâfiî farz ile vâcibin arasýný amel bakýmýndan ayýrmaz ise de itikâdý açýdan, Hanefi hukukçularý gibi deðerlendirir. Bu da Hanefiler ile Þâfiiler arasýndaki farz ve vâcib ayrýlýðýnýn mâna, öz itibarýyla olmadýðýný, lafzý olduðunu gösterir. Farz; kat´ý ve ictihâdý olmak üzere ikiye ayrýlýr. Kat´î farz; delillerle yapýlmasý kesin olarak bildirilen amellerdir. Buna amelî ve ilmî farz da denilir. Ýctihâdý farz ise müçtehid imamlarýn ictihadýyla belirlenen, terk edildiðinde o ameli farz olmaktan çýkaran farzlardýr. Meselâ; baþa mesh miktarý, abdestin farzlarý, namazda Fâtihâ´nýn okunmasý gibi mevzular mezhepler arasýnda farklý mütalaa edilir. Ýnkârý küfrü gerektiren farz, ilmî ve kat´ý farz çeþididir. Farziyyeti nass ile belirlenmiþ kat´ý olan namaz, oruç gibi farzlarýn inkârý küfrü gerektirir (Tehânevî, Keþþâf, II, 1126, Meydâný, Lübâb, I, 6).
Farz, mükellef açýsýndan ikiye ayrýlýr:
1- Farz-ý ayn: Her mükellefin yapmasý farz olan vazifedir.
2-Farz-ý kifâye: Mükelleflerden bir kýsmýnýn yapmasý ile diðerlerinden sâkit olan vazifedir (Ömer Nasuhi, Istýlahatý Fýkhýyye Kâmusu, 1, 33).
Farz-ý ayn, kifâye olan farzdan fazilet ve sevab bakýmýndan daha üstündür. Çünkü, bir þey genelleþirse yükü, meþâkkati azalýr. Hususileþtiðinde ise daha meþakkatli olur. Kifâye farzlar umumen terkedildiðinde ise bütün insanlar bundan sorumlu olur (Ýbn Âbidîn, Reddu´l-Muhtâr, I, 42).
Þamil ÝA
radyobeyan