Fakir By: armi Date: 14 Þubat 2010, 13:57:55
FAKÝR, FAKÝRLÝK
Aslî ihtiyaçlarýn dýþýnda, zekât nisabý kadar mala mâlik olmayan veya nisaptan daha fazla mala sahip olduðu halde, bunlar ihtiyaçlarýna yeterli bulunmayan kimseye "fakir?´, hiçbir þeyi bulunmayan yoksula da "miskin" denir. Yoksulluk problemi ve zenginle yoksul arasýnda denge saðlanmasý, eski çaðlardan beri toplu yaþayýþýn en önde gelen problemleri arasýndadýr. Semavý dinler, toplum bilimciler, iktisatsýlar ve devlet adamlarý bu konuda çeþitli çözümler getirmiþlerdir.
Kur´an-ý Kerîm´de fakr (yoksulluk) kelimesi ve türevleri on üç âyette geçer. "Þeytan sizi fakir olacaksýnýz diye korkutur. Size cimriliði telkin eder. Allah ise, size kendinden bir yarlýðama ve bir bolluk vadediyor. Allah ihsaný geniþ olan, her þeyi bilendir" (el-Bakara, 2/268). "Þüphesiz, ´Allah fakirdir, biz zenginleriz´ diyenlerin sözünü Allah iþitmiþtir" (Âl-i Ýmrân, 3/181).. "Bayramda kesilen kurbanlarýn etlerinden yeyin; yoksulu, fakiri de doyurun " (el-Hacc, 22/28). Musa aleyhisselâm Firâvun´un ülkesi Mýsýr´dan çýkýnca yolda yedi gün kadar aç kalmýþ ve þöyle demiþti: "Rabbim, þüphesiz ben, bana indireceðin hayra muhtacým " (el-Kasas, 28/24). ´´Velilerden kim zengin ise, yetimin malýný yemekten kaçýnsýn. Kim de fakir ise, örfe göre yesin " (en-Nisâ, 4/6) . "Ey iman edenler,... zengin olsun fakir olsun, adaleti titizlikle ayakta tutan (hâkim) ler ve Allah için þahitlik eden insanlar olun´´ (en-Nisâ, 4/135). "Eðer sadakalarý açýk olarak verirseniz o, ne güzel. Eðer onlarý gizler ve bu þekilde fakirlere verirseniz, iþte bu, sizin için daha hayýrlýdýr" (el-Bakara, 2/271). "(sadakalar) Allah yolunda kendilerini vakfetmiþ fakirler için olup, onlar yeryüzünde dolaþmaya güç yetiremezler. Tanýmayanlar, iffet ve müstaðni görünüþlerinden dolayý onlarý zengin sanýr. Sen (habibim) o gibileri simalarýndan tanýrsýn. Onlar insanlardan yüzsüzlük edip de bir þey istemezler" (el-Bakara, 2/273). Zekâtýn verileceði sekiz sýnýf insan sayýlýrken, en basta fakirler ve miskinler yer alýr (et-Tevbe, 9/60). "Ýçinizden bekârlarý, köle ve cariyelerinizden sâlih olanlarý evlendirin. Eðer fakir iseler Allah onlarý evlilik sayesinde zengin kýlar" (en-Nûr, 24/32). Ganimetin (fey´) verileceði yerler zikredilirken, bunlarda özellikle Mekke´den Medine´ye hicret edenlerin hakký bulunduðu vurgulanmýþtýr (el-Haþr, 59/7,8). ´´Seni bir fakir olarak bulup da zengin yapmadý mý?" (ed-Duhâ, 93/8).
Ýslâm´da veren el, alan elden üstün tutulmuþ ve müminler helâl yoldan kazanç saðlamaya teþvik edilmiþtir. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Ýyi mal, sâlih kimse için ne güzeldir" (Ahmed b. Hanbel; Taberânî, el-Evsat). "Nerede ise fakirlik, küfre denk olacaktý " (Beyhakî Þuab; Taberânî, el-Evsat). Hz. Peygamber þöyle dua etmiþtir: "Allah´ým, yoksulluk fitnesinin þerrinden, küfür ve yoksulluktan sana sýðýnýrým" (Nesaî, Sehv, 90, Ýstiâze, 16, 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 36, 39, 42, 44; VI, 57, 207). Yine Allah elçisi þöyle buyurmuþtur: "Ben görmeyen birisiydim, Allah basiretimi açtý; fakirdim, beni zengin kýldý" (Buhâri, Enbiyâ, 51). "Þüphesiz, insan borçlandý mý, konuþursa yalan söyler, vadederse, sözünde duramaz" (Buhâri, el-Ýstikrâz).
Fakirlik insan düþüncesi üzerinde olumsuz etki yapar. Muhammed eþ-Þeybânî´ýnin (ö.189/805) þöyle dediði nakledilir: Ebû Hanife (ö.150/767) ilim meclisinde iken hizmetçisi evde yiyecek kalmadýðýný söyleyince, o þöyle demiþtir: "Allah hayrýný versin, kafamdan kýrk fýkýh meselesini kaçýrttýn". Yine Ebû Hanife´nin baþka bir sözü þöyledir: "Evinde yiyeceði olmayan kimse ile istiþârede bulunma. Çünkü onun fikri daðýnýk, kalbi meþguldür; kararý isabetli olmaz" (Yûsuf el-Kardâvî, Fakirlik Problemi ve Ýslâm, terc. Abdulvehhâb Öztürk, Ankara, 1975, s.24). "Hâkim, öfkeli iken karar vermesin " hadisi de ayný esasý belirtir. Ýslâm hukukçularý fazla açlýk, susuzluk ve benzeri etkenleri öfkeye kýyas etmiþlerdir.
Yoksulluk evlilik hayatýný da etkiler. Ayette "Evlenmeye çare bulamayanlar, Allah kendilerini fazl-u kereminden zengin kýlýncaya kadar, zinaya karþý iffetlerini korusunlar" (en-Nûr, 24/33) buyurulur. Ebû Hanife´ye göre, kocanýn yoksulluðu sebebiyle kadýn boþanma davasý açamaz. Sabretmesi, gerekirse kocasýndan izin alarak çalýþmasý ve kocasýnýn nafakayý borçlanmasý gerekir. Delili þu ayettir: "Eðer borçlu, darlýk içinde ise ona geniþ bir zamana kadar mühlet (vermenizdir). " (el-Bakara, 2/280). Þâfii (ö.204/819), Mâlik (ö.179/795) ve Ahmed b. Hanbel´e (ö.241/855) göre, kadýn, kocasýnýn nafakayý temin edemeyecek þekilde yoksulluðu yüzünden boþanma talebinde bulunabilir. Ric´i talaktan (cayýlabilir boþama) sözeden ayetin sonunda þu uyarý vardýr: "Bu kadýnlarý haklarýna tecavüz için, zararlarýna olarak tutmayýnýz" (el-Bakara, 2/231).
Yoksulluk, toplumda huzursuzluk yaratýr. Ashâb-ý kirâmdan Ebû Zer el-Gifârî´nin (ö.32/652): "Evinde yiyecek bulamayânýn, insanlarýn üzerine yalýn kýlýç yürümediðine þaþýyorum" dediði nakledilmiþtir (el-Kardâvî, a.g.e., s.27). Bir toplumda zenginlerle yoksullar arasýndaki mesafe büyür, zengin azýnlýk israf ve sefâhet içinde yüzerken, yoksullar aslý ihtiyaçlardan bile mahrum kalýrsa, kalplere kin, buðz ve nefret tohumlarý ekilir, toplum düzeni bozulur.
Allahu Teâlâ rýzký, mal-mülk edinmeyi çalýþma ve risk esasýna baðlamýþtýr. Ýnsanlarýn becerileri farklý olduðu, çocuk ve servetler bir imtihan aracý sayýldýðý için, servette mutlak eþitlik amaçlanmamýþtýr. Ayetlerde þöyle buyurulur: "Allah, rýzýk hususunda kiminizi kiminizden üstün kýldý" (en-Nahl, 16/71). "Þüphesiz Rabbin, dilediði kimsenin rýzkýný geniþletir, dilediðini de daraltýr. Çünkü O, kullarýnýn her halinden haberdardýr; her þeyi hakkýyle görendir" (el-Ýsrâ, 17/30) . "O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiði þeylerde, sizi imtihan etmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çýkarandýr" (el-En´âm, 6/165).
Servetlerin gerçek mâliki yüce Allah´týr. Ýnsan, malý üzerinde vekil ve yed-i emindir. O, serveti, yaratýcýnýn koyduðu sýnýrlar içinde kazanmak, harcamak ve tasarruflar yapmakla yükümlüdür. Ayetlerde þöyle buyurulur: "Size (tasarruf için) vekâlet verdiði maldan O´nun uðrunda harcayýn " (el-Hadid, 57/7). "Onlara Allah´ýn size verdiði maldan verin" (en-Nûr, 24/33). Servetinde toplumun hiçbir hakký bulunmadýðýný öne süren ve Kapitalizmin sembolü sayýlan Karun´u, Allahu Teâlâ yurdu ile birlikte helâk etmiþtir: "Sonunda biz onu da, sarayýný da yere geçirdik. Artýk Allah´a karþý kendisine yardým edecek hiçbir cemaati de yoktu, onun. Bizzat kendini savunmak için gücü de yoktu" (el-Kasas, 28/81).
slâm´da fakirliðe karþý þu çözümler getirilmiþtir.
1. Çalýþma: Allah (c.c.), insan için ancak çalýþtýðýnýn karþýlýðý olduðunu bildirmiþ; dünyada ve göklerde bulunan her þeyi insanoðlunun emrine amade kýldýðýný haber vermiþtir: ´´O, yeri sizin için itaatkâr kýlandýr. O halde, onun omuzlarýnda yürüyün; Allah´ýn rýzkýndan yeyin..." (el-Mülk, 67/15). "Yerden yürüyen hiçbir canlý hariç olmamak üzere rýzýklarý Allah´a aittir (el-Mü´min, 23/64).
Hz. Ömer (ö. 23/643), rýzýk için çalýþmadan oturan ve Allah´a tevekkül ettiðini ileri süren bir topluluða þöyle demiþtir: "Hiçbiriniz; Allah´ým bana rýzýk ver, diyerek, çalýþýp rýzýk aramaktan geri durmasýn. Bilin ki, gökten ne altýn yaðar, ne gümüþ. Allahu Teâlâ´nýn; "Cuma namazý kýlýnýnca yeryüzüne daðýlýn, Allah´ýn fazlýndan nasip arayýn" buyurduðunu görmüyor musunuz" (el-Cum´a, 62/10; el-Kardâvî, a.g.e., 57).
2. Zengin hýsýmlarýn himayesi: Ýslâm´da prensip olarak, yoksulluða karþý herkes çalýþarak karþý koyar. Ancak çalýþmaya gücü yetmeyenler, dul kadýnlar, küçük çocuklar, yaþlýlar, kötürüm, hasta ye yatalaklarla, basýna gelen bir musibet yüzünden kazanç elde edemeyenler, öncelikle zengin hýsýmlarý tarafýndan desteklenir. Bu konu Ýslâm´da nafaka hukuku hükümlerine göre çözümlenir.
Ebû Hanife´ye göre her mahrem hýsýmýn, kendi hýsýmýna nafaka vermesi vacibtir. Eðer hýsým, çocuk ve torunlardan veya baba yahut dedelerden ise, dinleri bir olsun farklý olsun nafaka hukuku cereyan eder. Diðer hýsýmlar arasýnda ise, ancak dinlerinin bir olmasý halinde vacib olur. Bu durumda, müslümanýn kâfir olan hýsýmýna nafaka vermesi gerekmez.
3. Zekât: Ýslâm´da, fakirliðe karþý en büyük ekonomik kuruluþ, zekât müessesesidir. Zekât, servetlerin yalnýz zenginler arasýnda dolaþmasýna engel olur, zengin-fakir arasýnda sosyal ve ekonomik dengeyi saðlar. Toplumda, zengin sayýlan tüm müslümanlarýn elindeki altýn, gümüþ, nakit para ve alýp-satmak üzere elde bulunan ticaret mallarý kýrkta bir; tarým ürünleri onda veya yirmide bir (özel mas rafla yapýlan üretimde); madenlerde beþte bir ve hayvanlarda belli cins ve miktarlara göre, deðiþen sayýda zekât farz olur. Bu kadar büyük bir ekonomik potansiyelin iþletilmesi hâlinde, bir beldede, yoksullarýn yeme, içme, giyim, tedavi, mesken ve benzeri problemleri mâkul bir süre içinde çözülebilir. Ancak bunun için zekâtýn Ýslâmî ölçülere göre toplanmasý ve ayný ölçülere göre daðýtýlmasý gereklidir. Tevbe Sûresi 60. ayette zekâtýn verileceði sýnýflar þöyle belirlenir: "Zekât, Allah ´tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekâtý toplayan memurlara, kalpleri Ýslâm´a ýsýndýrýlmak istenenlere, kölelere, borçlulara,ý Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir.
Zekât çeþitlerinin devlet eliyle toplanmasý asýldýr. Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râþidin´in uygulamasý böyle olmuþtur. Ancak Hz. Osman, bâtýný mallarýn zekâtýný vermeyi, mal sahiplerine býrakmýþtýr. Kur´an´da "zekât memurlarý" ýndan (Tevbe, 9/60) sözedilmesi, ayrýca Hz. Peygamber´e hitaben; "Onlarýn mallarýndan zekât al" (Tevbe, 9/103) buyurulmasý bunu gösterir. Diðer yandan Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel´i (ö. 18/639) Yemen´e vali olarak gönderirken, "Onlara zenginlerinden alýnýp fakirlerine verilecek bir sadakayý, Allah´ýn kendilerine farz kýldýðýný bildir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236, 242; Tirmizi, III, 616; Ahkâm, 3) buyurulmuþtur. Muâz (r.a.), bu tâlimatâ uyarak Yemen´in zenginlerinden aldýðý zekâtý ayný beldenin yoksullarýna daðýtmýþtýr (eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtar, II, 161). Ýlk halife Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), zekât vermek istemeyenlerle savaþmýþ ve bu konuda þöyle demiþtir: "Allah´a yemin olsun ki, namazla zekâtýn arasýný açanlarla harp ederim. Çünkü zekât malýn hakkýdýr. Yemin olsun ki, Allah elçisine zekât olarak verdikleri bir hâyvanýn ipini dahi eksik býrâksâlâr, onlarla savaþýrým" (Buhâri-Müslim). Ýbn Hazm (ö. 456/1063) þöyle der: "Zekât vermeyenin hükmü, istese de istemese de zekâtý elinden âlmâktýr. Vermemek için mücâdele ederse muhâriptir. Eðer inkâr ederse mürteddir" (el-Kardâvî, age, s.99).
4. Ýslâm Devletinin diðer gelir kaynaklarý: Zekât geliri yoksullarýn ihtiyaçlarýný karþýlayamadýðý takdirde; vakýflar, maden ocaklarý ve madenler gibi, çalýþtýrmak, kiraya vermek ve ortaklýk etmekle, devletin idare ve kontrol ettiði ammeye ait mallarda, ganimetlerin beþte birinde, savaþsýz elde edilen mallarda, haraçta ve her çeþit vergilerde muhtaçlarýn hakký vardýr (el-Enfâl, 8/41; es-Serahsý, el-Mebsût, III, 18). Hz. Ömer´in hilâfeti sýrasýnda þöyle dediði nakledilmiþtir: "Devlet malýna kimse kimseden daha lâyýk deðildir. Ben de baþkalarýndan daha lâyýk deðilim. Her müslümanýn bu malda hissesi vardýr. Eðer ömrüm yeterli olursa San´a daðýndaki çobana bu maldan hissesini veririm" (eþ Þevkânî, age, VIII, 79).
Zekât dýþýndaki çeþitli kaynaklarda gayr-i müslim fakirlerin de hakký vardýr. Hz. Ebû Bekir devrinde Hâlid b. Velid´in (ö. 21/641). Hýre Hristiyanlarý ile yaptýðý sulh antlaþmasý, onlarýn fakirlik, hastalýk ve yaþlýlýða karþý bir çeþit sigorta edildiklerini gösterir. Bir sosyal sigorta niteliðindeki bu antlaþma metnini Ebû Yûsuf (ö. 182/798) Hâlid b. Velîd´ten þöyle nakleder: "Onlar için þunu kabul ettim: Onlardan herhangi birisi çalýþamazsa yahut baþýna bir felâket gelirse veya zengin iken fakir düþer, din kardeþleri ona sadaka vermeye baþlarlarsa cizye borcu kaldýrýlýr. Kendisi ve ailesi müslümanlarýn beytülmâlinden geçindirilir. Ýslâm ülkesinde kaldýklarý sürece bu uygulama devam eder. Ýslâm ülkesini terk ederlerse, müslümanlarýn onlara bakma yükümlülüðü kalkar" (Ebû Yûsuf, el-Harâc, 2. baský, Selefiyye Matbaasý, s.144).
radyobeyan