Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Emekli By: armi Date: 13 Þubat 2010, 13:04:03
EMEKLÝ, EMEKLÝLÝK




Baþkasýna ait bir iþi ücret karþýlýðýnda yapmayý üstlenen kimseye "iþçi" "ecîr" * baþkasýný bir ücret karþýlýðý çalýþtýran kimseye de "iþveren" "müþtecir" denir. Ýslâm´da, emeðini baþkasýna kiralayan tüm çalýþanlar ayný statü içinde deðerlendirilmiþ ve iþ akdi, icâre akdi içinde yer almýþtýr. Bugünkü uygulamada iþçi, memur, subay, kamu görevlisi olma veya olmama gibi ayýrýmlar yapýlmaksýzýn tüm çalýþanlar ayný hükümlere tâbi tutulmuþ, ancak iþ ve mesleðin durumuna göre emeðin deðeri üzerinde durulmuþtur. Yalnýz bir gerçek kiþi veya devlet, vakýf gibi tüzel kiþi için çalýþan kimseye özel iþçi (ecir-i hâs), belirli gerçek veya tüzel kiþiye deðil de herkese iþ yapan boyacý, terzi, marangoz gibi zanâatkârlara, doktor, avukat, muhâsebeci gibi serbest meslek sahiplerine ise ortak iþçi (ecir-i müþterek) adý verilmiþtir.

Ýþçi ve memurlar iþ sözleþmesinde belirlenen veya örfleþmiþ bulunan þartlara göre çalýþýr ve yine belirlenen ücret veya maaþý alýrlar. Bu durum iþ devam ettiði sürece, iþçi hastalanýncaya belli yaþa ulaþýncaya veya iþi göremeyecek yaslýlýða varýncaya kadar devam eder. Bazan iþçi hasta veya sakat olmadýðý halde belli bir çalýþma döneminden sonra yaslanýr ve verimsiz hale gelebilir. Bu durumu devam edeceðinden sonunda iþi býrakmak zorunda kalýr. Ýþçi, aldýðý ücretin büyük bir bölümünü hemen harcar. Çoðu zaman aldýðý ücretle ancak geçimini saðlar. Çalýþamayacaðý devreyi hesaba katmaz. Artýk çalýþamayacak bir yaþa veya duruma gelen iþçi veya memurun geçimini kim saðlayacaktýr? Ýþveren, iþ akdinin gereði olan ücreti ödediðine göre, onun emekli iþçiye bakma yükümlülüðü bulunmaz.

Ýslâm´da hastalýðý veya yaþlýlýðý sebebiyle çalýþamayan ve bir geliri de bulunmayan kimseler için önce nafaka * hükümleri cereyan eder. Ana-baba, yoksul düþünce, çocuklarý onlara bakmak zorundâdýr (el-Ýsrâ, 17/23; el-Ankebût, 29/8; Lokman, 31/14-15; es-Serahsý, el-Mebsût, V, 222-229; el-Kâsâný, Bedâyiu´s-Sanâyi´, IV, 30; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadir, III, 349 vd.). Kardeþler ve diðer hýsýmlar arasýnda da mirastaki hisse durumlarýna göre nafaka ödenir (el-Ýsrâ, 17/26; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Hukuku, Ýstanbul 1983, s.294-321). Hýsýmlarý yoksa veya onlar da yoksulsa, Ýslâm ülkesinde bütün vatandaþlar yoksulluk, yaþlýlýk, iflâs vb. durumlar karþýsýnda devletin himayesi altýnda yaþarlar. Bu bakýmdan yaslanmýþ ve bir geliri bulunmayan iþçi, memur ve bütün yoksullar için temelde ayrýca emeklilik müessesesine ihtiyaç duyulmaz. Yoksulun zekât dâhil, devletin bütün mal; kaynaklarý üzerinde hakký vardýr. Ancak bu kapsamlý sosyal sigortanýn iþlemediði yerlerde iþçilere, memurlara ve esnafa mahsus emeklilik müesseseleri de kurulabilir.

Ýslâm hukuku prensip olarak emeklilik müessesesine karþý deðildir. Emeklilik bir çeþit yardýmlaþma sigortasýdýr. Sigorta*; her bir kiþinin yükünü azaltmak amacýyla mümkün olduðu kadar çok kimse üzerine bir tek kiþinin yükünün daðýtýlmasý demektir. Ýslâm. sermayeye dayanan sigorta þirketleri yerine, mütekabiliyet ve iþbirliði ile zirvesinde devletin bulunduðu bir sosyal sigorta teþkilini öngörmüþtür.

Hz. Peygamber Medine´ye hicret edince yapýlan 47 maddelik ilk anayasada bir sosyal güvenlik kuruluþu olan "maakil" sistemine yer verilmiþtir. Kuruluþ þöyleydi: Bir kimse savaþta esir düþerse kurtarýlmasý için bir fidye vermek gerekliydi. Yine yaralama ve kasten olmayan öldürmelerde, zarar ve ziyanýn yahut kan bedelinin ödenmesi gerekliydi. Bunlarýn miktarlarý çoðu zaman esir veya suçu iþleyen kimsenin gücünü aþýyordu. Hz. Peygamber þöyle bir yardýmlaþma teþkilatý kurdu:

Herkes kendi kabilesinin hazinesine bu iþ için para yardýmý yapacak; esirlik, yaralama veya öldürme hallerinde, yardýmlaþma amacýyla kurulan bu fondan destek bekleyecekti. Bir kabîlenin bütçesi yeterli olmazsa, diðer komþu kabîleler destek yapacaktý (M. Hamidullah, Ýslâm´a Giriþ, Çev: Kemal Kuþçu, Ýstanbul 1973, s.201-202).

Daha sonra hadislerle maâkil sistemi, tazmini tek kiþiye aðýr gelen durumlarda hýsýmlar arasýnda yardýmlaþma þekline dönüþmüþtür. Bir kimse diyet gerektiren bir suç iþlerse, diyet miktarý ailenin ergenlik çaðýna gelmiþ erkekleri arasýnda bölüþülür ve bunu eþit taksitlerle üç yýlda öderlerdi. Bir kiþinin hissesine düþen diyet miktarý yýlda dört dirhemi geçerse, mirastaki sýraya göre asabe * adý verilen diðer erkek hýsýmlar da âkîle * kapsamýna alýnýr. Eðer suçlunun hiç hýsýmý yoksa, diyeti kendi malýndan üç eþit taksitle üç yýlda öder. Yeterince malý yoksa diyeti devlet öder (Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, V, Maâkil bahsi; Ö.N. Bilmen, Hukuk-ý Ýslâmiyye, III, 52-58) .

Hz. Ömer, karþýlýklý yardýmlaþmayý bir kimsenin mensup olduðu meslek, askerî, mülk; idare esaslarýna veya bölgelere göre teþkilatlandýrdý. Ýhtiyaç sýrasýnda bir fonun yetersiz olmasý halinde merkezî hazine veya vilâyet idârelerinin mahallî hazineleri bu üniteye yardým ederdi. Diðer yandan Hz. Ömer ihtiyaç sahibi olan bütün tebâ için bir maaþ sistemi geliþtirmiþti. Bu teþkilata "divan"* adý verildi (M. Hamidullah, a.g.e., s.201-203). Bu yardýmlaþma ünitelerinde biriken ve kullanýlmayan sermayenin çoðaltmak amacýyla gelir getiren iþlere yatýrýlmasý mümkündür. Fonun geliri artýnca, üyeler katýlma payý ödemekten muaf tutulabilir. Hatta büyük gelirler saðlanýrsa onlara kâr da daðýtabilir.

Ýþçi, memur, esnaf ve serbest meslek mensuplarýndan kesilecek primler bir fonda toplanýnca, bu sermayenin gelir getiren yatýrýmlarda üretilmesi gerekir. Böyle bir fon giderek kendine yeterli hâle gelir ve üye ya da ortaklarýna, katýlma payý olarak aldýðý primlerden çok daha fazlasýný geri verebilir. Bir ücret karþýlýðý çalýþanlarýn ücretinden kesilen primlerin bir fonda toplanmasýyla oluþan sermayenin iþletilmesine Hz. Peygamber´in maðara hadisinde iþaret edilmiþtir. Allah Resulu, eski toplumlarda iþçilerin haklarýnýn gözetildiðini belirtirken özet olarak þöyle demiþtir:

"Geçmiþ kavimlerden üç kiþi bir yere gitmekte iken, yolda fýrtýnaya yakalanarak bir maðaraya sýðýnýrlar. Fýrtýnanýn getirdiði büyük bir kaya parçasý maðaranýn aðzýný kapattýðý için, içeride mahsur kalýrlar. Kendi aralarýnda konuþarak, ´Allah katýnda, en deðerli olmasý muhtemel amellerini öne sürüp, kurtuluþ için dua etmeye´ karar verirler. Ýlk ikisinin duasýyla kaya parçasý biraz aralanýr. Bir iþveren olan üçüncüsü þöyle niyaz eder:

´Ey Rabbim, ben birtakým iþçiler çalýþtýrmýþtým. Ücretlerini ödedim. Ancak içlerinden birisi ücretini almadan býrakýp gitmiþti. Onun hakkýný ticaretle iþletip arttýrdým. Birçok malý oldu. Bir süre sonra bana gelerek ücretini istedi. Ben; ´gördüðün þu deve, sýðýr, koyun ve hizmetçiler senin ücretinden meydana geldi´ dedim. ´Benimle alay etme´ diye cevap verdi. ´Seninle alay etmiyorum´ dedim. Bunun üzerine bütün malýný alýp, gitti, hiçbir þey býrakmadý. ´Ey Rabbim, bunu sýrf senin rýzaný kazanabilmek için yapmýþsam bizi bu maðaradan kurtar". Bu duanýn arkasýndan maðaranýn aðzýný kapatan taþ yuvarlanýr ve oradan kurtulurlar (Buhâri, Ýcâre, 12; Tecrid-i Sarih Tercümesi, VII, 37-41).

Maðara hadisinde ücret ve bu ücretin iþletilmesi sonucu elde edilen kârýn tamamý iþçiye ait olunca, iþçiden sosyal güvenlik için kesilen primlerin bir fonda iþletilmesi sonucu,verdiðinden fazlasýný geri almak mümkün ve câiz olur. Yeter ki fonun iþletilmesi Ýslâm; ölçüler içinde olsun.

Ýþçi, memur, esnaf ve serbest meslek sahipleri, emekli yardýmlaþma kuruluþuna baðlýlýk gerektiren bir iþe intisab ederken, kendisinden emekli oluncaya kadar prim kesileceðini ve bunlarýn bir fonda toplanarak iþletileceðini bilerek seçimini yapar. Örfen de bu rýzanýn varlýðýný kabul etmek gerekir. Çünkü bazý meslek kuruluþlarý, bu mesleðe girmek isteyenlere belli kurallar uygulamýþtýr. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Osmanlýlarda Ahîlik, Lonca ve Gedik gibi meslek kuruluþlarý bunlar arasýnda sayýlabilir (Neþet Çaðatay, Ahilik, Ankara 1974, s.101; Hamdi Döndüren, Ýslâm Hukukuna Göre Alým-Satýmda Kâr Hadleri, s.184-185).

Bir sosyal güvenlik kuruluþunu ortaklýk olarak deðerlendirmek mümkündür. þöyle ki, bir iþçi veya memurun maaþýndan sosyal yardýmlaþma kuruluþu için her ay yüzde yirmi emekli primi kesilse, yirmibeþ yýl devam eden çalýþma süresince, fonda on milyon lira prim biriktiðini farz edelim. Bu primlerin gelir getiren yatýrýmlarda çalýþtýrýlarak yirmibeþ yýlda yavaþ yavaþ birkaç katýna çýkmýþ olmasý gerekir. Fonun toplam bilançosu; kesilen primler toplamý yirmimilyar, fonun mal varlýðý ise yüzmilyar olsa, onmilyon emekli keseneði biriken iþçi ve memurun, toplam fon üzerindeki hakký, beþ katýna yükselmiþtir. Hak, on milyondan elli milyona çýkmýþtýr. Böyle bir iþçi fondan kýdem tazminatý, emekli maaþý, ölümünden sonra da eþ ve çocuklarý maaþ olarak elli milyona kadar alabilir. Fon üyeleri kâr ve zarara ortak olduklarý için, Ýslâm hukukunda inan þirketi ortaðý gibidirler. Kârýn anlaþmaya göre, kesilen primlerin miktarýna bakýlmaksýzýn yüzde üzerinden deðiþik oranlarda paylaþýlmasý bu ortaklýkta mümkün olduðu için, üyelerin farklý emekli maaþý almasý statüyü bozmaz (es-Serahsý, el-Mebsût, XI, 152-154; el-Kâsâný, Bedâyiu´s-Sanâyi´, VI, 57 vd.; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kâdir, V, 20 vd.).


radyobeyan