Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Ehli bidat By: armi Date: 12 Þubat 2010, 19:26:30
EHL-Ý BÝD´AT




Bid´at ehli, hevâ ehli, dalâlet ehli, þüpheler (þubûhât) ehli, tefrika ehli. Ýlim ehline göre bunlar ayný þeyin deðiþik isimleridir. Bunlar Kitap ve Sünnet´e ve Ümmetin, ashabýn yolunu ve metodunu izleyen selefinin anlayýþýna aykýrý görüþler ortaya koyan kimselerdir.

Ýslâm dininde bid´at, Allah´ýn ve Rasûlünün teþri´ buyurmadýðý, farz veya müstehap türünden olmayan, bunlarla ilgili olarak hiçbir þekilde emretmediði þeylerdir. Ancak þer´î deliller ile bilinen hususlar ise, Allah´ýn göndermiþ olduðu dinin kapsamý içerisindedir. Bu konudaki bir kýsým emirlere dair ilim adamlarýnýn farklý görüþleri durumu deðiþtirmez.

Bid´at ehline "hevâ ehli" adý verilmesinin izahý ile ilgili olarak Ýmam Ebu Ýshak Ýbrahim b. Musa eþ-Þâtýbî (v. 791/1388) þunlarý söylemektedir: "Ehl-i Bid´at þer´î delilleri onlara ihtiyaç duyulan bir eda ve bu delilleri esas alan bir üslup ve yaklaþým ile ele almadýlar. Aksine hevalarým þer´î delillerin önüne geçirdiler, kendi görüþlerine itimad edip güvendiler. Hatta þer´î delilleri ise bu esaslara göre ele alýnýp deðerlendirilecek bir mertebede gördüler" (el-Ý´tisâm, II, 176).

Hevâ ise insanýn sevmek veya nefret etmekten kaynaklanan eðilimleridir.

"Sünnet ve hadis ehli dýþýnda bütün fýrkalar hadis imamlarýndan sahih olan bir görüþ ile ayrýlmýþ deðillerdir. Bununla birlikte bunlarýn Ýslâm dininden hak olan bazý þeylere de sahip olmalarý kaçýnýlmazdýr. Ýþte bundan dolayý þüphe sözkonusu olmuþtur. Yoksa katýksýz bir bâtýl hakkýnda kimsenin þüphesi olmaz. Bundan dolayý bid´at ehline "þüphe ehli" denilmiþtir. Ayrýca Onlar hakkýnda: "Onlar, hakký batýla karýþtýranlardýr" denilmektedir" (Minhacü´s Sünne, V, 167).

Dinde tefrikaya düþmek "bir tek fýrkayý" fýrkalara dönüþtürür. Onlarýn bu noktaya düþmelerinin sebebi ise hevâlarýna uymalarýdýr. Dinden uzaklaþmalarýyla, hevalarý da bölük bölük olmuþ ve sonunda daðýlmýþlardýr. Bu bakýmdan yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Dinlerini fýrka fýrka edip gruplara ayrýlan kimselerle senin hiçbir iliþkin yoktur" (el-En´âm, 6/ 1 59). Burada yüce Allah, Rasûlünü böyle kimselerden uzak tutmuþtur. Bunlar da bid´at ve dalâletlere gömülen Allah´ýn ve Rasûlünün izin vermediði hususlara dair söz söyleyen kimselerdir.

Kiþiyi hevâ ehli arasýna sokan bid´at ise sünneti bilen ilim adamlarýnca meþhur olan görüþe göre Haricilerin, Rafýzilerin, Kaderiyenin ve Mürcie´nin bidatleri gibi, kitap ve sünnete aykýrý düþen bid´attir. Allah Rasulü´nün sünnetini bilen âlimlerce dinden olduklarý zaruri olarak bilinen hususlarda tartýþmaya giriþen bir kimse baþkalarý bu konuda þüphe etse yahut nefyetse dahi- aslý konularda muhalefet eden kimselerin bid´at sahibi olduðu hüküm üzerinde Ýslâm´ýn ileri gelen âlimleri arasýnda ittifak vardýr. Meselâ; sünnet âlimlerince mütevatir olarak kabul edilen Rasûlullah (s.a.s)´ýn þefâatine, havzýna, kebâir ehlinin ateþten çýkartýlacaðýna dair hadisler ile yine onlarca mütevâtir kabul edilen sýfat ve kadere dair hadisler Cenâb-ý Allah´ýn celâl ve azametine yakýþýr þekilde arþý üzerinde olduðuna dair hadisler ve buna benzer, Rasûlullah´ýn sünnetlerini bilen ilim ehlinin ittifak ettikleri esaslar bu türdendir. Hz. Peygamber (s.a.s)´den gelen ilmi bilen ilim adamlarýnýn mütevâtir kabul edilen þuf´aya dair hüküm, davalýya yemin ettirmek, muhsan zâninin recm edilmesi, hýrsýzlýkta nisabýn muteber kabul edilmesi gibi hususlar bu türdendir. Ýþte bundan dolayý Ýslâm´ýn önde gelen âlimleri bu gibi aslý meselelerde sünnet âlimlerine muhalefet edenlerin bid´atçi olacaklarý üzerinde ittifak etmiþlerdir.

Kiþi, bid´at sahibi olan bir kimsenin bid´atini bizzat görür veya iþitirse yahut da o kiþinin bu bid´ate sahip olduðu yaygýnlýk kazanacak olursa bid´at ehlinden olmakla nitelendirilir ve cerh edilir. Bu konuda görüþ ayrýlýðý yoktur. Bütün müslümanlar günümüzde de geçmiþ asýrlardan bu yana da Ömer b. Abdülaziz, Hasan-ý Basri vb. ilim ve din ehli ancak yaygýnlýk kazanmasý ile bilinebilecek hususlar ile bid´at sahibini cerhetmiþlerdir. Ayný þekilde Haccac b. Yusuf ve Gaylan el-Kaderi ile benzeri zulüm ve bid´at sahipleri hakkýnda haberlerin yaygýnlýk kazanmasýndan baþka bir þekilde bilinemeyecek durumlarda da bid´at sahibi olduklarýna þehâdet edilir. Bu konudaki delil ise Enes b. Mâlik (r.a.)´ýn yaptýðý þu rivayettir:

"Bir seferinde Rasûlullah (s.a.s)´ýn yanýndan bir cenaze götürüldü. Yanýnda bulunanlar ondan hayýrla söz etti. Peygamber: ´Vacib oldu´ dedi. Daha sonra bir baþka cenaze geçirildi. Ondan kötülükle söz edildi. Peygamber: ´Vacip oldu´ dedi yine. Bu sefer Ömer b. Hattab: ´Vacib olan nedir?´ diye sorunca Hz. Peygamber: "Siz daha önce geçen hakkýnda güzel konuþtunuz, iyilikle söz ettiniz o bakýmdan cennet onun için vacip oldu. Ötekinden kötülükle söz ettiniz, ona da cehennem vacip oldu. Sizler Allah´ýn yeryüzündeki þâhitlerisiniz. " (Buhârî, Cenâiz, 86; Müslim, Cenâiz, 60).

Onun þahitliðinin veya velâyetinin reddedilmesi için fâsýk olduðunu ortaya koymak böyledir. Þayet maksat onun kötülüðünden sakýnmak için uyarmak ise bundan daha da aþaðý deliller ile yetinilir.

Bid´atin mahzurlarýna ve hoþa gitmeyen yanlarýna dair söylenmiþ sözlerin bir kýsmýný Ýmam Þâtibî þöylece dile getirmektedir:

"Bid´at ile birlikte namaz, oruç, sadaka vb. Allah´a yaklaþtýrýcý hiçbir ibadet kabul edilmez. Bid´at sahibi ile birlikte oturup kalkan kimseden Allah´ýn korumasý kalkar ve o kiþi kendi haline býrakýlýr. Bid´at sahibinin yanýna giden ona saygý gösteren, Ýslâm´ýn yýkýlmasýna yardýmcý olur. Ýslâm´ýn aslýný bozacak davranýþ ve anlayýþta olan bid´at sahibi kimse lânetlik kabul edilir. Bid´at sahibinin ibadeti kendisini Allah´tan uzaklaþtýrmaktan baþka bir iþe yaramaz. Düþmanlýðýn ve karþýlýklý kinin kaynaðý bid´at sahibidir. Bid´at, Muhammed (s.a.s)´in þefâatine engeldir. Her bir bid´at bir sünneti ortadan kaldýrýr, o bid´at gereðince amel edenlerin günahý kadar da bid´atleri ortaya koyana da yazýlý!. Bid´at sahibine Allah gazab eder, onu zelil kýlar. Rasûlullah (s.a.s)´in havzýndan uzaklaþtýrýlýr. Dinden çýkan kâfirler arasýnda sayýlacaðýndan ve dünya hayatýndan ayrýlýrken, âkýbetinin kötü olacaðýndan, âhirette yüzünün kararacaðýndan ve cehennem ateþiyle azab göreceðinden korkulur. Allah Rasûlü, bid´atçiden beri ve uzaktýr. Müslümanlar da ondan uzaklaþmýþtýr. Dünya hayatýndaki fitneden baþka ahiret azabýnýn da artacaðýndan korkulur" (Þâtibî el-Ý´tisâm, I, 106-107).

Bid´at sahibi kimselere uygulanacak ceza herhangi bir þekilde artýrýlmasý veya eksiltilmesi sözkonusu olmayacak þekilde tesbit edilmiþ deðildir. Bu konuda müctehidler nass ile belirtilen bir takým bid´atler hakkýndaki rivayetlerden hareketle görüþlerine göre bazý hükümler ortaya koymuþtur. Meselâ Haricilerin, öldürüleceðine dair haberler ile Ömer b. el-Hattâb (r.a)´ýn Sâbi el-Irâkî hakkýnda söylediði rivayet edilen sözler bunlardandýr. Müctehidlerin bu konuda bazý görüþleri vardýr

Bid´at sahibi irþâd edilir, öðretilir ve görüþlerine karþý deliller ortaya konulur. Onunla konuþulmaz, selâm verilmez. Beldesinden sürgün edilir. Hallâc´ýn öldürülmeden önce senelerce hapse atýldýðý gibi hapse atýlýr. Sakýnmalarýný saðlamak maksadýyla bid´atleri ilân edilir, yayýlýr. Onlarla savaþýlýr. Tevbe etmeyecek olurlarsa öldürülür. Genel olarak cerhedilir ve þehâdetleri rivayetleri herhangi bir þekilde kabul edilmez bu konuda etraflý görüþler vardýr. Hastalandýklarý takdirde ziyaretlerine gidilmez. Cenazelerinde bulunulmaz. Ömer b. el-Hattâb´ýn Sabið´i vurduðu gibi vurulurlar.

Delil ile kâfir olduklarý ortada olanlarýn tekfir edilmesi. Meselâ eðer bid´at, Ýbâhiyye gibi açýk bir küfrü gerektiriyorsa tekfir edilirler. Vahdeti vücûd, hulûl ve ittihadý savunanlar da ayný gruba dahildir.

Buna göre bizzat bid´atin durumunun farklýlýðýnâ göre verilecek cezalar dâ farklýlýk arzeder. Bu konuda bid´atin dinde fesat çýkartacak kadar büyük olmasý ile olmamasýna dikkat edilir. Bid´at sahibinin bunun açýkça ortaya koyup o bid´at ile tanýnacak durumda olmasýyla olmamasý, bid´atçinin propagandasýný yapmasýyla yapmamasý, açýktan açýða onu kabul edip uymasý ile uymamasý bu konuda insanlara karþý ayaklanmasýyla ayaklanmamasý, bid´ât ile bilmediðinden dolayý amel edip etmemesi durumlarý nazarý itibara alýnýr.

Bid´at ehlinin kullandýklarý deliller ile bid´atlerin ortaya çýkýþ þekillerini þöyle özetlemek mümkündür:

1.
Senedi oldukça zayýf ve Rasûlullah´a yalandan uydurulan hâdislere güvenmeleri ve bunlarý delil almalarý: Hz. Peygamber (s.a.s)´ýn cübbesi omuzlarýndan düþünceye kadar sema edip harekete gelmesini delil göstermeleri buna misaldir.

2. Maksat ve mezheplerin uygun olmayan þekilde vârid olmuþ olan hadisleri reddedip bunlarýn akla uygun olmadýðýný ileri sürmeleri, kabir azabýný inkâr edenler gibi.

3. Allah ve Rasûlünden gelen buyruklarý anlamak için gerekli olan Arap dili ilmine sahip olmamakla birlikte Arapça olan Kur´ân ve Sünnet hakkýnda zan ve tahminlere dayanarak söz söylemeleri ve böylelikle kendi anlayýþ ve kanaatlerini þerîatýn önüne geçerek geçmiþ ve ilimde derinlik sahibi olan "Râsihûn"a muhalefet etmeleri.

4.
Açýk naslarý bir kenara býrakarak muhkem nasslarýn ýþýðýnda ele alýnmasý gereken müteþabih naslara tâbi olmalarý ve muhkem olanlarý da kalplerindeki eðrilik sebebiyle tevile kalkýþmalarý. Meselâ taklid edici lâfýzlarý tetkik etmeden mutlak lâfýzlarý delil almak. Tahsis edici lâfýzlarý var mý yok mu düþünmeksizin umûmî lâfýzlarý kabul etmek gibi. Sahih hadislerin Kur´ân-ý Kerîm ile çeliþki teþkil ettiðini veya bu hadislerde çeliþki olduðunu, akla aykýrý olduðunu söylemeleri bid´atlere düþmelerinin sebepleri arasýndadýr

5. Delilleri yerli yerince kullanmamak. Meselâ delilin herhangi bir illet sebebiyle bir hüküm hakkýnda vârid olmasýna raðmen onlarýn bu delili o hüküm hakkýnda deðilmiþ gibi ele almalarý ve bu hükmün illetinden uzaklaþtýrarak her iki illetin de bir olduðu vehmini vermek suretiyle baþka bir hükme tahvil etmeleri.

6. Bid´at ehlinden bazý gruplarýn þer´î açýk hükümleri aklýn kabul edemeyeceði þekilde tevil edip asýl maksat ve muradýn bu olduðunu ileri sürmeleridir ve Arap dilinden anlaþýlan manânýn kasdedilmediðini söylemeleridir. Bu tür þeyleri ise ancak geneliyle, özeliyle þerîatý iptal etmek isteyenler yaparlar. Bunlar ise Bâtýnî fýrkalarýndan Ýsmailiye ve Nusayriye ile hulûl görüþlerini kabul edenlerdir.

7. Ýmam ve þeyhlerin ta´ziminde aþýrýya giderek onlarý hak etmedikleri makam ve mevkilere çýkartmak. Meselâ filân kiþinin Allah´ýn en büyük velisi olduðunu ileri sürmeleri, yahut bunlarýn fazilet itibariyle Peygamberle (s.a.s) eþit olduðu, ancak onlara vahiy gelmediðini aradaki tek farkýn bu olduðunu ileri sürmeleri, hattâ bazý hurafecilerin þeyhin kimi zaman bizzat tanrý olduðunu söylemeleri bu türdendir. Meselâ Hallâc´ýn mensuplarý onun hakkýnda bu tür iddialarda bulunmuþlardýr. Bazý Þiî gruplarýn imamlarý masum kabul etmeleri, sûfilerin þeyhleri hakkýndaki görüþleri bu türdendir.

8. Âlim ve þeyhleri körü körüne taklit etmek ve bu konuda yine kör bir taassub ile onlara baðlanmak. Bunlarýn ileri sürdükleri en büyük delil ise þudur: "Biz, filan salih adamý gördük de, o da bize þunu yapmayýn bunu yapýn dedi." Hattâ kimileri: "Ben rüyamda peygamberi gördüm, bana þöyle dedi, þunu emretti" diye söyleyip buna dayanarak amel etmesi ve bazý þeyleri terketmesi. Bunu yaparken de þeriatla bulunan sýnýrlardan yüz çevirir. Bu ise apaçýk bir sapýklýktýr.

9. Bid´at sebeplerinin en büyüðü olan sünneti iptal etmek: bid´atin baþlangýcý zan ve hevâ ile sünneti eleþtirmeye kalkýþmaktýr. Zu´l-Huveysira´nýn birtakým ganimetleri daðýttýðý esnada Peygamber (s.a.s)´in sünnetini tenkid ve ta´n ederek: "Allah´a yemin ederim bu paylaþtýrmada adalet gözetilmedi ve Allah´ýn rýzasý nerededir de bulunmak istenmedi." (Buhâri, Humûs 19; Müslim, Zekât 140) sözünü söylemesi de bu türdendir. Yine Ýblîs kendi görüþ ve havâsýný esas alarak Rabbi´nin emrine karþý çýkýp tenkid etmiþtir. Halbuki aslolan sünneti seniyeye tâbi ve teslim olmaktýr. Allah´tan gelmiþ olan risâlete uymak ve ona teslim olmak iþte budur.

10. Sünneti, yani þeriâtý ve maksadlarýný bilmemek. Þeriatýn gösterdiði yolu bilmeyen kimse onun yerine bid´atçilerin yolunu izler.

I I . Ashâb-ý kirâmý ve onlara tâbi olan selef-i sâlihin´i izlemeyi terketmek. Ýmam Ahmed b. Hanbel der ki: "Bize göre sünnetin esasý Hz. Peygamber (s.a.s)´ýn ashabýnýn izlediði yola sýký sýkýya yapýþmak demektir."

12. Zýndýklýk ve ilhad. Büyük bid´atin pek çoðunun menþei Râfizîlik bid´ati gibi ilahý sýfatlarý reddetmek ve bâtýl tasavvufa meyletmek gibi zýndýklar olmuþtur. Velev ki bu bid´atler imân ve Ýslâm´a baðlý fakat þerîatý bilmediði için ve hevâsýna bir dereceye kadar tâbi olduðu için iman ve Ýslam´a tâbi kimselere intikal etmiþ olsun.

13. Can ve mallar üzerinde egemen olan yöneticilerin þerîatý Muhammediye´den sapýp uzaklaþmalarý. Nitekim Ahmesli bir kadýnýn: "Cahiliyyeden sonra yüce Allah´ýn bize göndermiþ olduðu bu doðru yol üzerinde biz ne kadar süre kalmaya devam edeceðiz?" þeklindeki sorusuna Hz. Ebu Bekir: "Sizin yöneticileriniz þeriat üzerinde dosdoðru olduklarý sürece" diye cevap vermiþtir (Buhâri, Menâkibu´l Ensâr, 26). Ebûbekir es-Sýddýk (r.a)´ýn bu sözleri söylemesinin sebebi þudur: Yöneticiler dosdoðru olduklarý sürece insanlar da dosdoðru olurlar. Hz. Ali (r.a)´ýn halifeliðinin son dönemlerinde bid´atler zuhur etmeye baþlamýþtýr ki, bu da Haricilik ve Rafýzilik bid´atidir. Bu bid´atler ise imâmet, hilâfet ve buna baðlý diðer Ýslâmî hükümlerle ilgilidir.

Þunu söyleyebiliriz:
Ýlim ehlinin doðru kabul edilen görüþlerine göre bid´at ehli gruplarýný sayý olarak tam olarak tesbit etmek imkânsýzdýr. Ancak bunlarýn en ünlüleri þöyledir:

1. Hâricîler: Bunlar, Ýmam Ali (r.a)´a karþý çýkan ve ayaklananlardýr. Bunlarýn ayaklanmalarý Irak´ta baþlamýþtýr. Bid´atleri ise, müslüman olup büyük günah iþleyenlerin kâfir olduðunu söylemek ve ashabý kiramý tân etmek þeklinde ortaya çýktýlar. Daha sonra pek çok bid´atleri ilave ettiler ve yirmiden fazla fýrkaya bölündüler. (Ayrýca bk. Hariciler, Hariciye mezhebi).

2. Râfîzîler: Bunlarýn bid´atleri ise Hz. Peygamber (s.a.s)´ýn Hz. Ali´nin hilafetini nâss ile tayin ettiðini, Hz. Ebu Bekir (r.a)´ýn ve Hz. Ömer´in Allah´ýn Rasulünün emrine muhalefet ettiklerini ileri sürmeleridir. Daha sonralarý bunlardan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman´ý ve baþka ashabý yoluyla rivâyet edilmiþ hadisleri de reddederler, Kurân-ý Kerim´in manâlarýna aykýrý görüþler serdederler, yalan söylemeyi helâl kabul ederler.

3. Kaderiye: Bunlar da Allah´ýn kadým ilmini kabul etmezler. Bunlar, Kaderiyye´nin gulâtý (aþýrý) olanlarýdýr. Avâmý ise Allah´ýn kadim ilmini kabul etmekle birlikte, kullarýn fiilleri Allah tarafýndan yaratýlmýþ deðildir derler. Ashâb döneminin sonlarýnda Ýbn Abbas ile Câbir b. Abdullah´ýn hayatta olduðu sýrada Basra´da ortaya çýkmýþlardýr.

4. Cehmiyye:
Cehm b. Safvân´a uyan kimselerdir. Bunlar yüce Allah´ýn sýfatlarýný te´villere saparak nefyederler. Þaný yüce Allah´ýn arsýnýn üzerine yükseldiðini kabul etmezler. Onun konuþmasýný, her gece dünya semasýna nüzulünü vb. diðer sýfatlarýný ederler. Bu görüþler kýsmen veya tamamen Kuran ve Sünnetin neye delalet ettiðini bilmemekten dolayý, sünnet ehline mensup bazý kimselere de geçmiþ bulunmaktadýr. Cehmiyye II. asrýn baþlarýnda Horasan´da ortaya çýkmýþtýr, imamlarýn pek çoðu onlarýn küfrüne hükmetmiþtir.

5. Mutezile: Bunlar da Allah´ýn sýfatýný kabul etmezler, büyük günah iþleyenleri ebediyyen cehennemde kabul ederler. Hz. Peygamber (s.a.s)´ýn þefâatini inkâr eder, Allah´ýn mahlûkatý üzerinde yükselmesini kabul etmezler. Bunlar da Hasan-ý Basrî´nin vefatýndan sonra Basra´da ortaya çýkmýþlardýr.

6. Mutasavvýflar: Bid´at olarak ortaya çýkmýþ ve ibadet þekline girmiþ çeþitli davranýþlarý dinden ve dinin bir emri olarak kabul eden ve þeyhler hakkýnda aþýrýlýða giden kimselerdir. Bazýlarý yüce Allah´ýn þeyhe hûlul ettiðini söyleyecek kadar sapýklýða varýrlar. Onlarýn pek çoðu da vahdet-i vücûda, hulul ve ittihada, yani hâlikin mahluk ile birleþmesine inanýrlar. Bu. icmâ ile küfürdür. Onlar ayrýca, nasslarýn te´vilinde Batýnilerin yollarýný izler. Kanaatlerine göre bu gibi þeyler ise arifbillahýn bilebileceði þeylerdir. Bu taife yalan ve iftira olarak ehli sünnete nisbet edilen taifelerin en kötü olanlarýdýr. Hasan-ý Basri´nin vefatýndan sonra Basra´da ortaya çýkmýþlardýr.

7. Mezhebî taassub bid´ati: Bu, zaman itibariyle yukarýdakilerden daha sonra ortaya çýkmýþtýr. Böyle bir bid´at dört imamýn vefatýndan bir süre sonra görülmeye baþlandý. Bu gibi bid´atçiler dilleriyle imamlarýn masum olduðunu kabul etmemekle birlikte vakýada böyle bir masumiyeti kabul ederler. Meselâ, bu bid´ate sahip bir kimse: Ýmam herhangi bir hadisi bilmeyebilir veya imamlarýn hata edebileceði doðrudur ancak bizim imamýmýzýn hata ettiði sabit olmamýþtýr derler. Hatta müteahhirlerden birisi þöyle der: Bizim mezhebimize aykýrý olan her bir hadis ya te´vil yahut mensuhtur. Ancak ilim ehli bilirler ki bu bir bid´at ve bir dalalettir.

Müslüman olan her kiþinin görevi, Kur´ân ve sahîh Nebevî sünnete tâbi olmak, Peygamber (s.a.s)´in ve ashabýnýn izlediði yolu izlemektir. Asýl Fýrka-i Naciye onlarýn izlediði ve onlarýn izinden gidenlerin gittiði yoldur.


radyobeyan