Dille'i erbaa By: armi Date: 11 Þubat 2010, 17:52:37
DÝLLE-Ý ERBAA
Dört delil: Kur´ân, Sünnet, Ýcmâ, Kýyas.
Edille, delil kelimesinin çoðuludur. Erbaa dört demektir. "Dört delil" anlamýna gelir. Bu tâbir Ýslam hukukunda fýkhýn dayandýðý dört ana kaynaðý ifade eder. Bunlar; Kitap, Sünnet, Ýcmâ ve Kýyas´týr.
1) Kitap: Kur´ân-ý Kerîm´dir. Hz. Muhammed´e yüce Allah katýndan Cebrâil (a.s.) vasýtasýyla 22 yýl, 2 ay ve 22 günde nâzil olmuþtur. Kur´ân, önceki semâvî kitaplar gibi yalnýz inanç kitabý deðil, hem inanç ve hem de insanlar arasý münâsebetleri düzenleyen ve hayatý düzenleyici hükümleri kapsayan bir kitaptýr. Âyetlerde þöyle buyurulur: "Biz Kitap´ý sana her þeyi beyân için indirdik" (en-Nahl, 16/89). "Kitapta hiçbir þeyi ihmal etmedik" (el-En´âm, 6/38). Kur´ân-ý Kerîm Hz. Muhammed´e ilk defa tefekkür ve ibadet için gittiði Hýra maðarasýnda, Ramazan ayýnýn Kadir gecesinde inmeye baþlamýþtýr. Ýlk inen âyetler: "Yaratan Rabbinin adýyla oku. O, insaný alâk´tan (kan pýhtýsý biçimindeki embriyodan) yarattý. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalemle (yazý yazmayý) öðretendir. Ýnsana bilmediðini O öðretti " (el-Alâk, 96/1-5). Son âyet ise Vedâ Haccý sýrasýnda Zilhiccenin dokuzuncu günü inmiþtir. Bu âyet de þudur: "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizde olan nimetimi tamamladým ve size din olarak Ýslâm´ý verip ondan hoþnut oldum" (el-Mâide, 5/3). Ýbn Abbâs´a göre, Bakara sûresinin 281´inci âyeti bundan daha sonra inmiþtir.
Kur´ân´ýn ilk inen âyetlerinde daha çok ahiretle ilgili bilgiler yeralýr. Ýnsanlar Ýslâm´a alýþtýktan sonra helâl ve harama dâir âyetler inmiþtir. Âyetlerin çoðu ya bir soru ya da bir olay üzerine inmiþtir. Buna "Esbâb-ý nüzûl * (iniþ sebebi)" denir. Kur´ân nâzil oldukça Hz. Peygamber, inen ayetleri vahiy kâtiplerine yazdýrýrdý. Hangi âyetin nereye yazýlacaðýný söylerdi. Âyetlerin tertibinin yazýlýþý sýrasýnda Vahye dayanýldýðýnda görüþ birliði vardýr. Sûrelerin sýralanýþýnýn da Vahye dayandýðý kuvvetli bir görüþtür.
2) Sünnet: Hz. Peygamber´in söz, fiil ve takrirleridir. "Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazý geçirirse, hatýrlayýnca kýlsýn" (Ebû Dâvud, Salât, II; Dârimî, Salât, 26) hadisi sözlü sünnetin; "Ben namazý nasýl kýlýyorsam siz de öyle kýlýn" (Buhâri, Ezan, 18, Edeb, 27, Ahad, I) hadisi fiili sünnetin; su bulamadýðý için teyemmümle namaz kýlan bir sahabenin, namazdan sonra su bulduðu halde namazýný iâde etmemesi ve Hz. Peygamber´in onu tasvip etmesi takrîrî sünnetin örnekleridir. Fýkýhta Kur´ân´dan sonra ikinci ana kaynaðýn Sünnet olduðunda görüþ birliði vardýr. Sünnetin delil oluþu âyetlerle sâbittir. Bazý âyetler þunlardýr:
"Peygamber size neyi verirse onu alýn; size neyi yasaklarsa, ondan da uzak durun" (el-Haþr, 59/7).
"Hayýr, Rabbýna andolsun ki, aralarýnda çýkan anlaþmazlýklarda seni hakem kýlýp; verdiðin hükme, içlerinde bir sýkýntý duymadan rýza ve teslimiyet göstermedikçe iman etmiþ olmazlar" (en-Nisâ, 4/65) ´´Peygambere itaat eden Allah´a itaat etmiþ olur´´ (en-Nisâ, 4/80). "Ey iman edenler, Allah´a itâat edin, Peygamber´e ve sizden buyruk sahibi olanlara (ulû´l-emr´e) itâat edin" (en-Nisâ 4/59). ´´Allah ve Rasûlü birþeye hükmettiði zaman, iman eden erkek ve kadýna artýk iþlerinde muhayyerlik yoktur" (el-Ahzâb, 33/36).
Sünnet, Hz. Peygamber´in Rabbinden aldýðý elçilik görevini tebliðinden ibarettir. Bu konuda âyette: "Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni teblið et; eðer bunu yapmazsan O´nun elçiliðini teblið etmemiþ olursun " (el-Mâide, 5/67).
Kur´ân´ý Kerîm Hz. Peygamber´in vahiyle konuþtuðunu haber vermektedir: "O, kendiliðinden konuþmamaktadýr. Onun konuþmasý ancak indirilen bir vahiy iledir" (en-Necm, âyet, 3-4). Diðer yandan Kur´ân âyetleri, Peygamber´e iman edilmesini açýkça bildirir: ´´Allah´a ve okuyup yazmasý olmayan (ûmmî) Peygamber´e ibâdet edin; o Peygamber de Allah´a ve O´nun sözlerine iman etmiþtir ve Ona itâat edin ki hidâyete eresiniz´´ (el-A´raf, 158).
Sünnetin Kur´ân´ý Kerîm karþýsýnda üç fonksiyonu vardýr. Sünnet Kur´ân´ýn müphem ve mücmel olan âyetlerini açýklar; umûmî hükümlerini tahsis eder; nâsih ve mensûh´u bildirir; Kur´ân´da asýllarý sâbit olan nasslara tamamlayýcý hükümler getirir; Kur´ân´da bulunmayan bir kýsým hükümler koyar. Kur´ân´daki namaz ve zekât emirlerinin edâ þeklinin sünnetle açýklanmasý; karýsý zinâ eden ve bunu isbat edemeyen erkeðin mulâane yoluna gitmesi halinde evliliðin sonra ereceði hükmü ile ehlî eþeklerin ve yýrtýcý kuþlarýn etinin yenmesini yasaklayan hadisler bunun örnekleridir (Muhammed Ebû Zehra, Usulü´l Fýkh, s.113, 114).
3) Ýcmâ: Sözlük anlamý; ittifak ve görüþ birliði demektir. Bir terim olarak; Hz. Peygamber´den sonraki bir çaðda Ýslâm müctehidlerinin, bir konu üzerinde ittifak edip ayný görüþü paylaþmalarýdýr. Bu târife göre icmâda þu þartlarýn bulunmasý gerekir:
a) Müctehid olmayanlarýn ittifaký, dini bir delil sayýlmaz. Müctehid; delillerden dinî hükümler çýkarma yeteneðine sahip olan kimsedir.
b) Müctehidlerin ittifaký, dinî bir meselenin hükmü üzerinde ilk görüþ birliði meydana geldiði zaman aranýr. Daha sonra görüþ deðiþtirmekle icmâ bozulmaz. Ýcmâ için müctehidlerin bir mecliste toplanmasý þart deðildir. Bütün dünyadaki Ýslâm bilginleri bir meselede görüþ birliði etmekle icmâ oluþturulmuþ olur.
c) Ýcmâ, bir asýrdaki bütün müctehidlerin ittifaký olduðundan, bir grup müctehidlerin ittifaký icmâ sayýlmaz.
d) Dinî yönü bulunmayan konulardaki görüþ birliði icmâ sayýlmaz. Zaten Ýslâm´da dini ilgilendirmeyen bir mesele olmaz. Dünyada meydana gelen her olayýn dinî yönü vardýr. Ve Ýslâm her konuda hüküm koymuþ her meseleye çözüm getirmiþtir. Ýþte bu þartlar yerine gelince icmâ bir delil olur. Artýk müslümanlarýn bu meseleye uymalarý gerekir.
Ayette; "Kim kendisine hidâyet belli olduktan sonra, Rasûl´e karþý gelir, mü´minlerin yolundan baþka bir yola uyarsa ona döndüðü yolda býrakýrýz ve cehenneme sokarýz" (en-Nisâ, 4/115) buyurulur.
Ýcmâ´ýn bir delil olduðunu ifade eden hadisler de vardýr: "Müslümanlarýn güzel gördüðü þey, Allah katýnda da güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379). "Ümmetim dalâlet üzerinde birleþmez" (Ýbn Mâce, Fiten, 8). Hz. Ömer´den þöyle nakledilmiþtir: "Kim cennetin ortasýnda olmak yani oraya girmek istiyorsa, cemaatten ayrýlmasýn; çünkü þeytan boþ kalan kimse ile beraber olup iki kiþiden uzaktýr" (Ýmam,Þâfii, er-Risâle, s.474).
Ýcmâ; sarih, sükûtî ve meselenin belli bir kýsmý üzerinde görüþ birliði etmek üzere üçe ayrýlýr. Sarih icmâ; her müctehidin icmâ konusu mesele üzerindeki görüþünü açýkça söylemiþ olduðu icmâdýr. Sükuti icmâ; herhangi bir asýrda, ictihad yetkisi olan bir ilim adamý belli bir görüþe varýr ve bunu ilân ederse ve kendisini tenkid eden çýkmazsa buna sükûti icmâ denir
Ýmam Þafii ve bazý bilginler bunu delil saymaz. Meselenin bir kýsmý üzerinde icmâ´a gelince; meselâ miras konusunda sahâbiler, ölenin kardeþleriyle birlikte mirasa giren dedesinin üçte birden az olmamak üzere mirasçý olacaðýný, kimisi de mirasýn tamamen dedeye kalacaðýný söylemiþtir. Burada dedenin her iki durumda da miktarý deðiþmekle birlikte mirasçý olacaðý konusunda görüþ birliði oluþmuþtur (Muhammed Ebû Zehra, Ýslâm Hukuku Metodolojisi, s.179).
4) Kýyas: Bir þeyi baþka bir þeyle ölçmek, karþýlaþtýrmak anlamýna gelir. Bir terim olarak; hakkýnda âyet ve hadislerde bir hüküm gelmemiþ olan bir meseleyi ortak özelliklerinden dolayý, hakkýnda hüküm gelmiþ olan bir mesele ile karþýlaþtýrmak, onun hükmünü buna da vermek demektir. Kur´ân ve hadiste bulunmayan yeni bir olay, Kur´ân ve hadisteki benzerleriyle karþýlaþtýrýlýr. Aralarýnda ortak benzerlik olunca birinin hükmü diðerine verilir. Buna þarap örnek verilebilir. Þarap Kur´ân-ý Kerîm´de yasaklanmýþtýr. Ancak daha sonraki dönemlerde raký, votka, þampanya, viski gibi deðiþik adlarda içkiler ortaya çýkmýþtýr. Bunlar Kur´ân-ý Kerîm´de isim olarak zikredilmez. Þarabýn sarhoþluk verdiði için yasaklandýðý, üzerinde düþünülünce anlaþýlacaðý gibi, çeþitli hadisler de bunu belirtmiþtir. Bu yeni içki çeþitleri de sarhoþluk verir. Bu ortak özellikten dolayý þarabýn hükmü kýyas yoluyla diðerlerine þamil olur.
Kýyasýn delil oluþu âyet ve hadislerle sâbittir. Ayette; "Ey iman edenler Allah´a itâat edin, Peygamber´e itâat edin ve sizden buyruk sahiplerine itâat edin. Eðer bir þeyde çekiþirseniz, Allah´a ve Peygamber´e havale edin " (en-Nisâ, 4/59) buyurulur. Birþeyi Allah´â ve Rasulüne havale etmek, ancak Kur´ân ve Sünnetin iþaret ettiði amaçlarý bilmekle olur. Bu da kýyas demektir.
Bazý sahâbîler, Ebû Bekir´e bey´at ederken, Peygamber (s.a.s.)´in Onu namaz için Ýmam olarak seçtiðini gözönüne almýþlar ve hilâfeti, namaz imamlýðýna kýyas ederken; ´´Peygamber, onu din iþimizde Ýmam tâyin etmiþtir. Öyleyse biz onu, dünya iþimizde niçin Ýmam tanýmayalým´´ (es-Serahsý, Usûl, II, 131, 132; Ýbn Kayyim el-Cevziye, Ý´lâmü´l-Muvakkýîn, Kahire, 1325-1326, I, 253)
Kýyas dört rükünden meydana gelir:
a) Asl: Bu, hükmü beyan eden nass olup "hüküm kaynaðý" adýný da alýr. b) Fer: Bu, hakkýnda nass bulunmayan meseledir.
c) Hüküm: Bu, kýyas vasýtasýyla asl´dan fer´e geçmesi istenilen þeydir.
d) Ortak illet: Bu da hem asl hem fer´de bulunan bir vasýftýr. Kýyasýn dayanmýþ olduðu esasý teþkil eder.
Ýlletle hikmet birbirinden farklýdýr. Hikmet, hükme uygun bir vasýf olup, çoðu hallerde gerçekleþen mazbut ve mahdut olmayan bir þeydir. Fakihlerin büyük çoðunluðuna göre hükümler hikmete deðil, illete dayanýrlar.
Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre bazan kýyas nass´la çatýþabilir. Bu Kur´ân ile sünnetin âmm (umûmî) ifadeleri veya haber-i vâhid olduðu zaman meydana gelir. Hanefilere göre âmm delâlet bakýmýndan kesindir. Kýyas ise nasýl olursa olsun zannîdir. Ancak âmm herhangi bir delil ile tahsis edilirse zanný olur. Çünkü âmm, tahsis edildikten sonra þâmil olduðu fertlerden bazýsýna delâlet etmez. Bu yüzden Hanefiler, âmm´ýn ilk tahsisten sonra artýk kýyas ile de tahsis edileceðini söylerler. Meselâ; "...Bunlardan baþkasý size helâl kýlýndý" (en-Nisâ, 4/24) âyeti, Hz. Peygamber´in ittifakla kabul edilen "...Kadýn, erkek kardeþinin kýzý ve bacýsýnýn kýzý üzerine nikâh edilmez" (Buharý, Nikâh, 27; Müslim, Nikâh, 37-39) hadisi ile tahsis edilmiþtir. Bu þekilde bir defa tahsise uðrayan bir âyet, zanný bir delil ile tekrar tahsisi kabul edebilir. (Ayrýca bk. Edille-i þer´iyye)
radyobeyan