Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Ecir By: armi Date: 11 Þubat 2010, 17:39:04
ECÝR




Ücretli, emekçi, iþçi. Ecir, bir Ýslâm hukuku terimi olarak, "bir hizmet akdiyle bir ücret karþýlýðýnda meþrû olan bir iþi yapmak üzere emeðini kiraya veren kiþi" anlamýna gelmektedir. Ücret, menfaat bedelidir ve buna kira da denilmektedir (Mecelle, Madde: 405). Ýcâre; ücret, bir þeyi kiraya vermek demektir. Istýlah olarak ise, "cinsen ve kaderen malum bir menfaati malum bir bedel (ivâz) karþýlýðýnda satmak´´týr. Ýcâreye vermeye icâr, kiralamaya isticâr veya iktirâ; insanlar hakkýndaki icâreye müvâcere; birþeyi kiraya verene âcir veya mukri; birþeyi kiralayana müstecir veya müstekir; kiralanana mucir; kiraya verilene mecur, mucer, mustacer, mukra; çalýþmaya sa´y, amel veya sýnaa; kazanca kesb denilmektedir. Amele (iþçi) kelimesi de ´amel´den gelmektedir; genel olarak, ´çalýþanlar´ demektir; özelde el emeðiyle geçinen iþçi ve kamu görevlileri için kullanýlmýþtýr. Ecr, mükâfat ve ücret demektir. Fýkýhta iki kýsma ayrýlmaktadýr: Ecr-i misil *, Ecr-i müsemmâ * .

Ecir de, ecir-i müþterek ve ecir-i has olarak ikiye ayrýlýr. Ecir-i müþterek, birden fazla kiþiye iþ yapan kiþidir. Terzi, marangoz, saatçi, köy çobaný, hammal, ayakkabýcý gibi zanaat erbâbý gibi. Bunlar, bilfiil baþkalarýna deðil de sadece bir kiþiye çalýþsalar da ecir-i müþterek sayýlýrlar. Bunlarýn ücreti hak ediþleri verilen iþi yaptýktan sonradýr (et- Tûrî, Tekmiletü´l Bahru´r-Râik, Mýsýr 1311, VIII, 30 vd.; Þeyhîzâde, Mecmeu´l-Enhur, Matbaa-i Amire 1301, II, 376 vd.; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i Ýslâmiyye ve Istýlâhât-ý Fýkhiyye Kâmusu, Ýstanbul 1968, VI, 157).

Ecir-i has (özel ücretli) ise, belirlenmiþ bir anlaþma süresi içerisinde, belirlenmiþ bir ücretle sadece bir iþveren için çalýþan kiþidir. Çalýþma süresince iþverene baðýmlýdýr, süre içerisinde iþ olmasa da ücretini alýr. Baþka bir iþte çalýþamaz. Bir aylýðýna tutulan hizmetçi, özel tutulan çoban, gündelikli inþaat iþçisi gibi. Devlet memurlarý da bu kapsama dahildir.

Fýkýhta, kira sözleþmesiyle tutulan kimse tarifiyle belirlenen ücretli el emekçisi, emeðini "kiralarken" iþveren veya devlet ile bir akit yapar. Dolayýsýyla icâre, icap ve kabulden ibarettir. Yani borç-alacak iliþkisi, taraflarýn muhayyerliðiyle ortaya konur. Ecir, ücret tespit edilmeden çalýþtýrýlamaz, ancak çalýþýrsa emsal ücrete hak kazanýr.

Ýslâmî devlet ve toplum düzeninde ecir kavramýnýn bu: emeðin kiraya verilmesi þeklinde belirlenmiþ bulunmasý, aslýnda günümüzdeki iþçi sýnýfý, proletarya, patron, burjuvazi kavramlarýndan tamamen ayrý bir uygulamanýn ürünüdür. Ýslâmî sosyal ve iktisâdý düzende sýnýflar arasý bir ayrýþma, çatýþma ve mücâdele sözkonusu deðildir. Çünkü düzen; kardeþlik, herkesin birer çoban olup, güttüðünden sorumlu olmasý; din kardeþliði, ahlâk üzerine inþa edilmiþtir. Bu sebeple ecir, ferdî bir kavramdýr. Bu bakýmdan bu âdil düzende insanlar daimi olarak iþçi veya iþveren olarak kalmazlar, hem emekçi hem mülk sahibi olabilirler, çalýþan herkes çalýþtýðýnýn karþýlýðýný alýr.

Kasýtsýz meydana gelen iþ zararlarýný ecir-i has ödemez. Elindeki eþya bir çeþit emanet hükmünde sayýlýr ve kendi fiilinden dolayý olmayan bir sebepten telef olan eþyanýn karþýlýðýný ödemez. Hýrsýzlýk, gasb, su baskýný, yangýn vs. gibi. Ancak iþi alýrken, kiralayan, eðer malý kaybolduðunda ödemesi þartýný koyduysa, o zaman telef olan eþya ecire ödetilir. Bunun dýþýnda ecirin iþinden veya fiilinden dolayý üzerine aldýðý bir iþte bir zarar meydana getirmesi, meselâ, terzinin kumaþý yýrtmasý, hamalýn dikkatsizlikten sýrtýndaki mallarý düþürüp telef etmesi, fýrtýnadan deðil de bakýmsýzlýktan bir geminin batmasý gibi durumlarda maldaki zararlarý ecir ödemekle yükümlüdür. Yine, geminin batmasýnda boðulan olsa, onlarýn diyeti ise ecir tarafýndan ödenmeyecektir, fakat cinayet sebebiyle diyet tazmin ettirilecektir (el-Mavsilî, el-Ýhtiyâr li Ta´lili´l-muhtâr, Ýstanbul 1980, II, 54).

Ecir-i hass, çalýþtýðý süre içerisinde müstecire baðýmlýdýr. Kendi hesabýna iþ yapamaz, yaparsa ücreti düþer (el-Kâsâný, Bedâiu´s-Sanâyi´ IV, 192). Bir kimse, bir fýrýn iþçisini, þu kadar unu ekmek yapacaksýn diye günlüðü bir dirheme kiralasa, bu icare Ebû Hanife´ye göre fâsittir. Çünkü adam iþ ile zamaný birleþtirmiþtir. Eðer bir gün için anlaþsalardý câiz olurdu (Ýbn Abidin, XIV, 42).

Ýbadetlerde kiralama sahih deðildir, hattâ haramdýr. Meselâ Kur´ân okuyan (tedavi için hariç) bunun karþýlýðýnda bir ücret alamaz, müezzin için de ücret yoktur. Bir insaný hizmet için veya bir eþyayý korumak için, bir sanat ve ilmi talim için isticar câizdir. Çalýþtýrmadan önce iþ ve süre tâyin edilir. Ücretler; hadisin hükmüne göre gündeliktir, haftalýk veya aylýk da verilebilir.

Çocuklar çalýþtýrýlamaz, ancak vâli ve vasisinin izniyle bir sanatý öðrenmek için çalýþabilirler. Ebeveyn, ücret mukabili evlâdýný çalýþtýrabilirken evlât, ebeveynini çalýþtýramaz. Ýmâm-ý Âzam´a göre koca, zevcesini bir iþyerinde isticâr edebilir. Ecir, bizzat çalýþýr, yerine baþkasýný çalýþtýramaz, fakat bir ustabaþý aldýðý bir iþte iþçi çalýþtýrabilir. Müstecirin ecir´e, bu iþi yap demesi ýtlaktýr. Ecire yemek yedirmesi þart deðildir, bu, örfe ve anlaþmaya göre belirlenir. Ecir, akitte belirlenen çalýþma süresinden -hastalýk vb. sebepler dýþýnda- az çalýþýrsa çalýþtýðý süre kadar ücretini alýr. Ýcârede muhayyerlik vardýr, pazarlýk câizdir. Ücret hakkýnda ihtilâf olursa ecirin sözüne itibar olunur. Müstecir, ecire tâkati dýþýnda iþ yükleyemez, fazladan çalýþtýramaz. Ücretin belirlenmesinde devlet ecir hakkýnda, ailesi ve geçindirmekle yükümlü bulunduðu kimseleri dikkate alarak, yiyecek, giyecek, mesken ihtiyaçlarýný karþýlamak zorundadýr.

Ýslâm düzeninde ecirin emeði kutsaldýr, deðerlidir. Hz. Peygamber, "Hiç kimse elinin emeðinden daha hayýrlý bir yemek yememiþtir" buyurur (es-Suyûti, el-Câmiu´s-Saðir, II, 418). Müstecirler için de, "Ecirin ücretini daha alýn teri kurumadan veriniz" (Suyûtî, a.g.e., I, 150) buyurarak geciktirmenin âdil olmadýðýna iþaret etmiþtir (Ýbn Hümâm, Fethu´l-Kadir, VII, 147; Kasânî, a.g.e., IV, 174; Merginânî, el-Hidâye þerhu Bidâyetü´l-Mübtedî, III, 231).

Kur´ân-ý Kerim´de, "çocuklarýnýzý emzirirlerse ücretlerini verin" buyruðu ve Hz. Musa´nýn kýssasý anlatýlýrken onun ücretli olarak çalýþtýðý zikredilmektedir (el-Kasas, 26/27). Hz. Musa, on yýl ecir olarak çalýþmýþtýr (çobanlýk yapmýþtýr). Fukahâ, devlet memurlarýnýn, kadý, âmil, kâtip, polis ve askerlerin de ecir-i has olduðunu belirtmiþtir. Rasûlullah, akit hakkýnda, "Kim bir ecri çalýþtýrýrsa verilecek ücretin miktarýný hemen ona bildirsin" buyurmuþtur (Ýbn Hümâm, a.g.e., 147).

Geniþ anlamda ecir (ücretli), Allah´ýn yeryüzünde insanlarý halife kýldýðý ve kimini kiminden imtihan için üstün tuttuðu (el-Enâm, 55/6) ve amellerin cezâ veya mükâfatýnýn görüleceði âhiret gününün esas olduðu temel Ýslâm akîdesine göre deðerlendirilmelidir. Öte yandan Ýslâm´da çalýþma ibadettir ve kiþinin geçimi için çalýþmasý kaçýnýlmazdýr. Ecirler, toplumsal hayatta müstecirlerden itibar yönüyle aþaðýda deðildirler. Çünkü toplumda üstünlük ilim ve takvâ iledir. Keza Ýslâm toplumunda sosyal sýnýflar ve sosyal mücâdeleler görülmez. Ecirlerin sömürülmesi mümkün deðildir. Âdil bir toplum olan böyle bir düzende müstecirlerin müstekbir olmalarý, servet ve mal yýðmalarý, menfaatin yozlaþmasý engellenmiþtir. Hz. Ebû Bekir bütün servetini Ýslâm için harcamýþ, vefât ettiðinde elbisesiyle gömülmüþtür. Toplumun egemen güçlerinin, büyük sermaye sahipleri ve eþrâfýn açgözlülük ve hýrsla ecirleri ve köleleri sömürdükleri câhiliye düzenini altüst ederek yeryüzünde Allah´ýn indirdikleriyle hükmeden bir toplum düzeni oluþturan Hz. Peygamber (s.a.s.) de gençliðinde bir süre ücretli olarak çobanlýk yapmýþtýr (Ýbn Mâce, Sünen, II, 5; M. Hamidullah, Ýslâm Peygamberi, Çev: Sait Mutlu-Salih Tuð, Ýstanbul 1966, I, 19-24). Zenginliði ve fakirliði (bir imtihân olarak) kabul eden Ýslâm Dini, âdeta sýnýfsýz bir toplumu gerçekleþtirmiþtir. Allah, (Kur´ân´da) cimrileri, mal-mülk çokluðuylâ övünenleri, yetimin ve fakirin hakkýný vermeyenleri yermekte, onlarý azâbýyla korkutmaktadýr. "Kadýn erkek inanmýþ olarak kim iyi iþ iþlerse ona hoþ bir hayat yaþatacaðýný" vadetmiþtir. Ecirlerini yâptýklarýndan daha güzeli ile ödeyeceðini vâdeden Allahu Teâlâ (en-Nahl, 16/97), ihtiyacýndân fazla mala sahip olanlarý tekrar tekrar infaka çaðýrmýþtýr.

Diðer bir mesele, Ýslâm hukukunda, haklarýn þahsîliði ilkesidir. Batý ekonomik þartlarýnýn bir sonucu olan iþçi sendikalarýnýn ortaya çýkýþý ve sosyal siyasetin vaz´ý, Ýslâm hukukunda yer almamýþtýr. Çünkü sosyal sýnýflarýn meydana geliþi ve sýnýf mücâdelesi Ýslâm´a aykýrýdýr. "Kendiniz için istediðinizi kardeþiniz için de istemedikçe gerçek anlamýyla inanmýþ olamazsýnýz" buyruðuyla yürüyen bir toplumda, herþey, bütün insan iliþkileri tevhid gerçeðinden kaynaklanmaktadýr. Ýslâm´da ümmet vardýr ve ümmet Allah´â ve Peygâmber´e, emir sahiplerine itâatle yükümlüdür. Hz. Peygamber þöyle buyurur: "Ýnsanoðluna, içinde yaþayacaðý bir evden, çýplak vücudunu örteceði bir giyecekten, ekmek ve sudan baþka bir þeye sahip olma hakký verilmemiþtir. " Rýzký veren Allah´týr ve dilediðine artýrýr, eksiltir..."Allah, rýzký dilediðine geniþletir ve daraltýr´´ (er-Ra´d, 13/26).

Allah´ýn hükmüyle hükmedilmeyen câhili toplumlarda ecirler, devletin ve Ýslâm´dan haberdar olmayan iþverenlerin ve hukuk düzeninin karþýsýnda zavallý ve âciz durumdadýrlar. Demokratik ülkeler, ecirlere, düzeni sarsmasýnlar diye grev, sendika hakký gibi sosyal siyaset tedbirleri uygulamýþlar; sosyalist ülkelerde de ecirler, baský ve zorla çalýþtýrýlarak maddenin kölesi haline düþürülmüþlerdir. O sebeple dâima ücretlilerle sermaye arasýnda mücâdele ve zýtlaþma sürmektedir. Halbuki Ýslâmî düzende herþeyin mutlak sahibi yalnýz Allah´týr. Hukuk, Kur´an ve sünnet dýþýnda olmadýðýndan, böyle âdil bir toplumda ecirlerin ezilmesi meydana gelmez. Bu arada þu da belirtilmelidir ki, Ýslâm´da ücret farklýlýklarý geçerlidir, çünkü Kur´ân´da deðiþik, farklý amellerin farklý kazançlara yol açacaðý husûsu yer almaktadýr. Bir bakýma herkese yeteneðine göre ücret verilir, eþit iþe ayný ücret takdir edilir. Asýl olan, amellerin niyetlere ve yeteneðe göre olmasýdýr.

Ýslâm hukukunda ecirlere âit meseleler "icâre" bâblarýnda tetkik edilmiþtir. Ýbn Teymiyye (1236-1328), Ýslâm toplumunda fertlerin çalýþacak yer ve iþ bulamamasý durumunda devletin ona iþ bulmak zorunda olduðunu belirtir. Çalýþmayý emreden, dilenmeyi, rüþveti, fâizi, kumarý yasaklayan devlet, herkesi çalýþtýrmak, iþ ve kazanç yollarý açmak zorundadýr. Yoksullarýn geçimini garanti altýna almak devletin vazifesidir. Devlet bunu, zekâtý toplayarak, devlet hazinesinden karþýlayarak, veya zenginlere zor kullanarak hayýr yapmalarýný saðlar (Nazif Þahinoðlu, Sa´di-i Þýrâzî ve Ýbn Teymiyye´de Fert ve Cemiyet Ýliþkileri, 25). Ýbn Haldun da gelir ve servetin kaynaðýný emeðin meydana getirdiðini, iþbölümü ve üretim araçlarýnýn geliþmesi ve yaygýnlaþmasý sonucunda emeðin zorunlu ihtiyaçlarý aþarak rýzýk aþamasýndan kazanç aþamasýna fazlasý ürünün baþkalarýnca ele geçirilmesi, Allah yolunda kullanýlmamasý istismarýnýn ortaya çýktýðýný, çalýþanlarýn kazanmadýðý, kazananlarýn çalýþmadýðý âdil olmayan bir düzenin oluþarak, ecirlerin kýt-kanâat geçinirken, üretim araçlarýna sahip olanlarýn mal ve mülk yýðdýklarýný savunmuþtur. Böyle bir toplumda ahlâkýn bozularak, lüks, israf ve gösteriþin yaygýnlaþacaðýný, toplumun yozlaþarak çökeceðini savunan Ýbn Haldun, Ýslâmî bir toplumda Allah´ýn indirdikleriyle hükmedilmezse toplumun nasýl bir çöküþ sürecine gireceðini de tahlil etmiþtir (Bk. Ýbn Haldun, Mukaddime, Çev: Zakir Kadiri Ugan, Ýstanbul 1968, 1970). Ecirlerin doðuþu, Allah´ýn takdiriyledir. Fahruddin Râzý, Þûrâ sûresinin 27. âyetini tefsir ederken, "Eðer bütün insanlar eþit olsaydý, bir kýsmý diðer bir kýsmýna iþçi olmaya yanaþmaz, dünya harap olup maslahatlar kaybolur giderdi" demektedir (Fahrüddin er-Razý, Mefatîhu´l-Gayb, V, 538). Rasûlullah, ´´Allahu Teâlâ, tuttuðu iþçiden tam iþ aldýðý halde, ücretini vermeyenin öteki hayatta hasmý olacaktýr" diye buyurmuþtur (Buhâri, Ýcâre, 10).

Hz. Peygamber (s.a.s) "köle ecirler" için þu emri ortaya koymuþtur: "Kardeþleriniz sizin iþlerinizi yapan kimselerdir. Allah onlarý ellerinizin altýna verdi. Dileseydi sizi onlarýn eli altýna sokabilirdi. Kardeþi eli altýnda olanlar, bu ücretlilerine yediðinden yedirsin, giydiðinden giydirsin. Onlara güçlerini aþan bir iþ teklif etmeyin; eðer teklif ederseniz siz de yardým edin" (Buhârî, Ýmân, 22; Edeb, 44, Müslim, Ýmân, 38, 40). Hz. Peygamber´in köleler için böyle buyurmasý, muasýr dünyamýzda hür ecirlerin durumunun ne olmasý gerektiðini de ortaya koyar.

Bütün insanlarýn eþit ücret almasý mümkün deðildir: "Allah´ýn rahmetini onlar mý paylaþtýrýyorlar?.. " (ez-Zuhrûf, 43/32) âyeti buna iþaret etmektedir. Ancak Hz. Peygamber´in hadisleri ücretliler hakkýnda ev, binek, hizmetçi temel ihtiyaçlarýnýn edinilmesini karþýlayacak bir maaþýn temel alýnmasýný göstermektedir.

Ýslâm´da ücreti, rýzýk meselesi içerisinde çok geniþ kapsamlý bir inanç ve ibadet baðlamýnda düþünmek gerekmektedir. Dar anlamýyla ücretliye (ecire) dâir fýkhý kaideler konulmuþsa da, hukuk kaideleri zaman ve þartlarýn deðiþmesiyle daha geniþletilerek, ecirlerin modern ihtiyaçlarda müstecirlerden geride kalmamalarý saðlanacaktýr. Bu, Ýslâmî bir devletin temel görevidir. Gelirin ve kârýn belli bir yüzdesinin maaþ yahut ücret olarak, ecirlere verilmesi gibi (Celâl Yeniçeri, Ýslâm Ýktisâdýnýn Esaslarý, Ýstanbul 1981, s.125). Yukarýda deðinildiði gibi çalýþan-çalýþtýran münâsebetlerinin temelleri nasslarda ortaya konmuþ, buna mukabil teferruata âit ilkeler fýkha býrakýlmýþtýr. Meselâ, Hz. Peygamber zamanýnda (VI. ve VII. yüzyýl) geçerli olan ticaret hayatý ile yirminci yüzyýlda ortaya çýkan sanayi, iþbölümü, uzmanlaþma gibi sorunlarýn getirdiði ücretlilere âit sorunlar, fýkhýn icâre konusunda uzman kiþilerce yapýlacak yeni ictihadlarla fýkhý boþluklar doldurulur ve bu sayede müslümanlar nerede yaþarlarsa yaþasýnlar, câhilî iþ hukuklarýnýn tesiriyle þer´î alanýn dýþýnda birtakým hak ve mücâdele yollarýna sapmazlar. Bu kaidelerin ortaya çýkarýlmasý için bir yerde Dâru´l-Ýslâm´ýn olmasý da þart deðildir.

Bu arada Hz. peygamber (s.a.s.) zamanýndaki onun gerçekleþtirdiði ilk Ýslâmî devletin âdil prensiplerinin her zaman geçerli olduðu, hattâ bugünkü sözde eþitlik ve insan haklarý kavram ve uygulamalarýnýn, doðal hukuktan çýkan doðal haklar uygulamalarýnýn bundan 1400 küsur yýl önce Rasûlullah (s.a.s.) tarafýndan Medine´de uygulandýðýný söylemek gerekmektedir. Dikkat çekici bir husus da, Ýslâm´a ilk girenlerin büyük çoðunluðunun ezilen köle ve fakir mü´minler oluþudur. Bu, Ýslâm´ýn hiçbir zaman sýnýf eþitliði ve sýnýf sömürüsünü tasvip etmediðinin, ezilen sýnýflarýn haklarýna sahip çýktýðýnýn bir ifadesidir. Çünkü Allah´ýn dini, fýtrî, tabii, vasatý bir dindir.

Þamil ÝA


radyobeyan