Ebu yusuf By: armi Date: 11 Þubat 2010, 17:36:13
EBU YÛSUF
(113/731-183/798)
Hanefî mezhebinin imamý Ebû Hanife´den sonra gelen büyük Hanefi fâkihi .
Adý Ya´kub b. Ýbrahim el-Ensârî´dir. Irak bölgesinin fâkihi kabul edilen Ya´kub 113/731 yýlýnda Kûfe´de doðdu. Yûsuf adlý bir oðlu bulunduðu için Ebû Yûsuf (Yûsuf´un babasý) lakabýyla meþhur oldu. Ailesi fakirdi ve Ebû Hanife´nin yardýmýyla ilim tahsiline baþladý.
Atâ b. es-Sâib, Muhammed b. Ýshâk b. Yesâr ve Leys b. Sa´d gibi büyük hadisçilerden hadis okudu ve "hadis hafýzý´´ oldu. Ebû Ýshâk eþ-Þeybânî, Süleyman et-Temimî, Yahya b. Said el-A´meþ gibi fâkihlerden ders dinledi. Ýbn Ebî Levlâ´nýn önemli fýkhý problemlerde Ýmâm-ý Azam´ýn ictihadlarýna baþvurduðunu görünce, ondan ayrýlarak Ebû Hanife´nin derslerine devam etmeye baþladý. Onun usûlünü benimseyerek "mutlak müçtehid" pâyesine ulaþtý. Ebû Hanife onun için þöyle demiþtir: "Hem baþ kadýlýða hem fetvâ makâmýna lâyýk iki talebem vardýr. Bunlar Ebû Yûsuf ile Züfer´dir" (ibn Bezzâzý, Menâkýbu´l-imâmi´l-Âzam, II, 125). Ebû Hanife´nin derslerine onaltý yýl devam eden Ebû Yûsuf, bu arada Kûfe´ye gelen ünlü tarihçi Muhammed b. Ýshâk´tan Ýslâm Tarihi (Meðazî) okudu. Ebû Hanife´nin 150/767 yýlýnda vefâtý üzerine Baðdad´a geldi. Halife Mehdî tarafýndan kadý tâyin edildi. Hâdi ve Harun er-Reþid devirlerinde de kadýlýk yaparak ilk defa "Kâdi Kudât (Kadýlar kadýsý-Baþ kadý)" ünvânýný aldý. Onaltý yýl kadýlýktan sonra, 183/798 yýlýnda vefâtý üzerine yerine oðlu Yûsuf kadý tâyin edildi (ez-Zehebî, Tezkiretü´l-Huffâz, Haydarabâd 1957, 1/292; Ýbn el-Ýmâd, Þezerâtü´z-Zeheb, 1/298, 300, 321; Ýbnü´n-Nedîm, el-Fihrist, s.295).
Ebû Yûsuf güçlü hukuk mantýðý ve ince zekâsýyla kendisine gelen fýkýh problemlerini rahatlýkla çözüyordu. Bir gün Harun er-Reþîd, "Bu gece ülkemde yatarsam benden üç talak ile boþ ol" diyerek hanýmý Zübeyde´yi boþadý. Fakat sonradan piþman olarak âlimlerden fetvâ istedi. Ebû Yûsuf Kur´ân´daki bir âyete dayanarak "Câmilerde yat, çünkü câmiler senin deðil Allah´ýndýr" dedi (el-Cin, 72/18).
Taberî, Ebû Yûsuf´un re´ye fazla baþvurmasý, Sultan´a yakýnlýðý, kadýlýk yaparken yöneticileri memnun etmek için çalýþtýðýndan dolayý bazý ulemânýn ona karþý hadis rivâyetinde çekingen davrandýðýný söylemektedir (Ýbn Abdilberr, el-Ýntikâ, s.173). Ebû Yûsuf ikinci fukahâ tabakasýndan sayýlmýþtýr. Ýmam, örf âdet ve toplumsal þartlarýn deðiþmesi sebebiyle, nasslarýn hayâttâki bütün ayrýntýlarý kapsamadýðýný, dolayýsýyla zaman, zemin örf ve âdet ortamýnýn deðiþmesiyle hüküm ve ictihadlarýn da deðiþebileceðini savunmuþtur. Bu bakýmdan nasslarýn teþrî hikmetini âdet ve toplumsal þartlarýn, sosyal deðiþmenin yönünü iyi deðerlendirerek, yeni olaylar karþýsýnda nasslarýn ruhunâ uygun fetvâlar vermiþtir. Böylelikle o, nasslarýn hükmünü hâdiselere uygulamýþ ve yeni olaylar karþýsýnda dinî teþrîden ayrýlmadan meselelere ictihadla çare bulmuþtur. Bazý fakîhler Rasûlullah´ýn hadisinin lâfzýna baðlanarak, buðday, arpa, hurma ve tuzun birbiriyle her zaman ölçülerek satýlacaðýný, aralarýndaki eþitliðin tartý ile deðil, ölçü ile tesbit edileceðini ileri sürmüþlerdir (Ýbn Âbidin, Neþru´l-Âf fî binâi Ba´zi´l-Ahkâm ala´l-Urf, Mecmûatü´r-Resâil içinde, II, 125). Halbuki Ýmam Ebû Yusuf alýþ-veriþte artýk teâmül haline gelen altýnlar arasýndaki eþitliðin ölçü ile, buðdaylar arasýnda da tartý ile tesbit edileceðine dair hüküm vermiþtir (Ýbn Âbidin, a.g.e., 118). O bu ictihadý ile nassa muhâlefet etmemiþ, zikredilen hadisin vürûdu zamanýnda bahis konusu ölçü ve tartý meselesinin o günkü þartlarýn ürünü olduðunu bu yüzden de hükmün o þartlara göre konulduðunu söylemiþtir. Sonraki yýllarda tartý ile satýlan þeyler eðer o zamanki ticârî ortamda da cârî olsaydý, hüküm de ona göre olacaktý. Ýbn Âbidin (v. 1252/ 1836) altýn ve gümüþ paranýn ondokuzuncu yüzyýlda artýk tartý ve ölçü ile deðil, sayýlarak mübâdele edildiðini belirtmiþ ve Ebû Yûsuf´un büyük bir ribâ kapýsýný kapatmýþ olduðunu söylemiþtir (Ýbn Abidin, a.g.e., 1 18). Fýkhý hükümlerin çoðu nasslarýn açýk dalâletinden deðil, kapalý delâletinden istinbat veya kýyas yoluyla elde edilmiþtir. Ýctihad iþte burada sözkonusu olmakta ve müctehidler, yaþadýklarý ülke ve zamanýn icaplarýný gözönünde bulundurarak katý ve donuk nasslaþtýrma yoluna gitmemiþler, böylelikle kolaylýðý güçleþtirmemek suretiyle de din ile hayatýn arasýnýn kopmasýna mani olmuþlardýr. Ebû Yûsuf bu alanda üstadý Ebû Hanife´yi de geçmiþ, hattâ çoðu meselede ona muhâlefet etmiþtir ve kendi zamanýnda ortaya çýkan örf ve âdet hukukuna uygun olarak kendisi ictihad yoluna gitmiþtir. Meselâ Ebû Hanife zamanýnda toplumda ahlâk bozukluðu yoktu ve Ýmam bu nedenle açýk adaleti öngörmüþtü. Halbuki Ebû Yûsuf zamanýnda ahlâk bozulduðundan o da Ebû Hanife´nin fetvasýyla deðil, kendi ictihadýyla amel etmiþtir. Yine, Hz. Ömer´in Hayber´den hissesine düþen arazisini vakfetmesiyle ilgili rivâyetini öðrenen Ebû Yûsuf, vakýflarýn satýlmasýnýn câiz olduðu görüþünü savunan üstâdý Ebû Hanife´nin görüþüne karþý þöyle demiþtir: "Bu, (Hz. Ömer´in icraatý) muhâlefet edilmesi mümkün olmayan bir husustur. Eðer Ebû Hanife bunu duymuþ olsaydý onu kabul eder ve ona muhalif bir görüþü ileri sürmezdi." Ýþte bu büyük imamlar, böylesine geniþ bir istinbat özgürlüðünü geliþtirmiþler, üstelik katý bir mezhep taassubunu da savunmadan ve ayný mezhep içerisinde veya farklý mezheplerde de olsalar daima birbirleriyle görüþ ve rey alýþveriþinde bulunarak ümmetin sorunlarýný gidermeye çalýþmýþlardýr. Hanefi mezhebinde yakýn zamanlara kadar, hattâ günümüzde de fetvâlarýn çoðu, Ebû Hanife´den ziyade Ebû Yûsuf ile Ýmam Muhammed´in görüþünce verilmektedir. Çünkü büyük imamýn mezhebini tedvin eden bu iki talebesidir ve birçok görüþ ve ictihadýný geliþtiren de yine onlardýr.
"Müslüman nerede bulunursa bulunsun Ýslâm hükümlerine baðlýdýr." diyerek hocasýna muhâlif kalan Ebû Yûsuf´tur. O bu görüþüyle hükümlerin þahsiliði ilkesini kabul etmiþtir. Yani bir hüküm yalnýz Ýslâm ülkesinde deðil, her yerde yaþayan müslümanlara tatbik olunacaktýr. Bir Ýslâm ülkesinin harp ülkesi haline gelmesi için orada küfür ahkâmýnýn uygulanmasý yeterlidir diyerek hocasýna muhâlif kalan yine Ebû Yûsuf´tur... Bu geniþlik ve kolaylýk, bu ihtilâfýn rahmeti sünnettir, izlenen usul de sünnetten alýnmýþtýr.
Ýmam Ebû Yûsuf ictihadlarýnda hadîse önem vermekle birlikte, daha çok re´ye baðlý idi. Hakkýnda nass bulunmayan meselelerde sahâbe´nin sonra da Ebû Hanife´nin içtihadlarýna baþvurur, eðer bunlarda bir çözüm bulamazsa, kendi re´yi ve kýyasý ile hareket ederdi. Hanefi fýkhý, Ebû Yûsuf sayesinde yaygýnlaþmýþtýr. Çünkü o, kadýlýk görevini üstlenmekle Hanefi mezhebinin bizzat uygulanmasýný saðlamýþtýr. Kadýlýðý sýrasýnda halkýn çözülmesi gereken problemleri ile karþý karþýya gelmiþ, bunlarý çözme yollarýný araþtýrmýþtýr. Bu yüzden onun istihsanlarý ve kýyaslarý bizzat hayattan alýnmýþtýr. A´meþ ve Ýmam Mâlik´ten hadis öðrendi. Yahya b. Mâin ondan hadis rivâyet etti. Hanefi fýkýh usûlüne ait ilk eseri o yazdý (Osman Keskioðlu, Fýkýh Târihi, Ankara 1980, 82-86).
Ebû Yûsuf´un bilinen eserleri þunlardýr: Ýhtilâfü´l-Emsâr, Edebü´l-Kâdý alâ Mezhebi Ebî Hanife, E´mâlý Fi´l Fýkh, Kitâbü´l-Büyû´, Kitâbü´l-Cevâmî, Kitâbü´l-Hudûd, Kitâbü´l-Harâc, Kitâbü´r-Red alâ Mâlik b. Enes, Kitâbü´z-Zekât, Kitâbü´s-Salât, Kitâbü´s-Sýyâm, Kitâbü´s-Sayd ve´z-Zebâih, Kitâbü´l-Gasb, Kitâbü´l-Fevâiz, Kitâbü´l- Vesâyâ, Kitâbü´l-Vekâle, el-Asl, Kitâbü´r-Red alâ Siyeri´l-Evzâî, Ýmlâ.
Ýmam Ebû Yûsuf´un hocalarý arasýnda, Ebî Leylâ, Ebû Hanife, Mâlik b. Enes, Süfyân b. Uyeyne, Ýsmail b. Uleyye, Ýbn-Cureyc, Hasan b. Dinar, Hanzala b. Ebû Süfyân, Hiþâm b. Urve, Ebû Ýshâk eþ-Þeybâný, Süleyman et-Temîmi en meþhurlarýdýr (ö.Nasuhi Bilmen, Istýlâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, I, 392). Ebû Yûsuf´un Kitâbu´l Harac´ý, Muidzâde (H. 982) ve Rodosluzâde Muhammed (1113/1701) tarafýndan Türkçe´ye tercüme edilmiþ, Ali Özek tarafýndan da yeni Türkçe´ye çevrilmiþtir (1970). Eserin Fransýzca tercümesi 1921´de, Ýngilizce tercümesi de 1958´de basýlmýþtýr. Kitabýn 1896´da basýlan bir edisyon-kritiði de vardýr. Ebû Yûsuf´un yazdýðý ve Ýmam Muhammed´in tertiplediði "el-Mebsut", Hanefi fýkhýnýn baþta gelen kaynaklarýndandýr. Kitabýn çeþitli bölümleri ayrý ayrý yazýldýktan sonra biraraya getirilmiþtir. El-Câmiu´s-Saðir (hâþiye) de bin beþyüz küsûr fetvayý kapsar. Eskiden kadýlarýn bu kitabý ezbere bilmeden tâyin edilmedikleri söylenmiþtir. el-Cüzcânî´nin düzelttiði el-Mebsut bugün için de en iyi baþvuru kaynaðý sayýlmaktadýr. Ýslâmî toprak hukukunda Ebû Yûsuf´un tesiri görülmektedir. Metruk arazinin ikta olarak verilmesi sisteminin asr-ý saâdette uygulandýðýný belirten, Hz. Peygamber´in topraklarý çeþitli kimselere verdiðini, halifelerin de gayrimüslimlere Ýslâm´ý sevdirmek ve boþ kalan topraklarý ektirmek için ayný siyaseti devam ettirdiklerini söyleyen Ebû Yûsuf, Hz. Peygamber´den þu hadisle sonuca varmýþtýr: "Metruk arazý, Allah´a ve Peygambere sonra da size aittir. Bir kimse sonradan bunlarý ihyâ ederse bu onun malý olur, fakat onu ekmeden üç yýl býrakan kimse bu hakkýný kaybeder" (Ebû Yûsuf, Kitâbu´l-Haraç, 66 vd.).
Halife Harun er-Reþid için yazdýðý bu kitabýnda Ebû Yûsuf devletin maliyesi ve gelir kaynaklarýný tafsilatýyla yâzmýþtýr.
Fýkýh bâblarýna göre tertiplediði Kitâbu´l-Asâr´ý ise, Ebû Hanife´nin müsnedidir. Ebû Hanife´nin rivâyet ettiði hadislerle, hükümlerinde dayandýðý hadisler, hadis þartlarýný, Tâbiînin Kûfe ve Irak fukahâsýndan seçilmiþ fetvâlarý bu kitapta bulmak mümkündür.
"Ýhtilâfu Ebu Hanife ve Ýbn Leylâ" adlý kitabýnda da, bu iki imamýn ihtilâf ettikleri meseleleri ele almýþtýr. Kitabý Ýmam Muhammed rivâyet etmiþtir. Bu kitap Ýmam Muhammed´in eseri sayýlmýþtýr. Kitap o çaðdaki imamlarýn ihtilâfýný nakletmesi bakýmýndan deðerlidir .
Harb ahkâmý, emân verme, mütâreke, ganimet ahkâmý konularýnda Ebû Hanife´ye muhâlefet eden Evzaî´ye karþý yazdýðý "Kitâbu´l-Red alâ Siyer-i Evzâî" adlý kitabýnda Evzâî´nin görüþlerini reddetmektedir. Kitap ayný zamanda hadis ehli ile rey ehli arasýndaki ihtilâflarý da ihtiva etmektedir.
radyobeyan