Dirayet By: armi Date: 10 Þubat 2010, 17:44:14
DÝRÂYET
"Bilmek, tanýmak" akýl, zekâ, kabiliyet.
Tefsir ilminde dirayet deyince, tefsir çeþitlerinden biri olan "dirâyet tefsirleri" akla gelir. Tefsirler genelde ikiye ayrýlýrlar: Rivâyet tefsirleri ve dirâyet tefsirleri. Rivâyet tefsirleri, selef âlimlerinden nakledilen eserlere, Sahabe hatta Tâbiîn´in sözlerine ve Kur´ân´ýn bizzat Kur´ân ile ve Hz. Peygamber´in hadisleri ile açýklanmasýna ve yorumlanmasýna dayanýr.
Buna karþýlýk dirayet tefsirleri, rivâyet tefsirlerinde saydýðýnýn hususlarla birlikte dil, edebiyat, dinin genel prensipleri ve diðer genel bilgilere dayanýlarak yapýlan tefsirlerin genel adýdýr. Bu tefsirlere "rey" veya "makûl" tefsirleri de denir. Fakat burada sözünü ettiðimiz rey´den kasýt ictihattan baþka bir manaya alýnmamalýdýr.
Bu tefsir çeþidi bir zorunluluk karþýsýnda ortaya çýkmýþtýr. Çünkü Ýslâm´ýn ilk devirlerinde Araplar, Arap Yarýmadasý´nda iken, dillerinin bozulmamýþ saf haline sahiptiler. Zamanla Ýslâm topraklarýnýn sýnýrlarý geniþleyip yabancý milletler ve yabancý kültürler ile karþýlaþýnca, daha önce dillerinde bulunan melekeleri zayýfladý. Bundan dolayý da Arap dilini korumak için kaidelere ihtiyaç duyuldu. Hele Arap olmayanlarýn bu lisaný öðrenmesi, Arapça´nýn gramerine baðlý bir iþti. Kur´ân da Arap dili ile nazil olduðundan, onun anlaþýlmasý bazý ilimlere ihtiyaç göstermekte idi. Bu ve bunun gibi diðer âmiller dirâyet tefsirinin doðmasýnda baþ rolü oynadý. (Ýsmail Cerrahoðlu, Tefsir Usulü, Ankara 1979, 230).
Rey tefsirinin caiz olup olmamasý konusunda da Ýslâm âlimleri baþlangýçta fikir ayrýlýðýna düþmüþlerdir. Bazýlarý Hz. Peygamber´in "Kur´ân-ý kendi reyiyle tefsir eden kiþi, isabet bile etse, hata etmiþtir" hadîsini (es-Suyuti, el-Câmiu´s-Saðîr, II, 543; Ebû Dâvud, Sünen, II, 287; Tirmizî, Sünen, V, 200) delil getirerek rey ile tefsire karþý çýkmýþlardýr. Bazýlarý da bu görüþe cevaben, hadiste; hadis ve eserleri hiç dikkate almadan, hevâ ve hevesine, hatta kiþinin kendi arzusuna göre tefsir etmesinin kasdedildiðini söyleyerek kendilerine Kur´ân´daki düþünceye davet eden âyetleri de delil getirerek rey ile tefsirden anladýklarýný ortaya koymuþlardýr. Bu þekilde yapýlan tefsîrin "memduh tefsir" olduðunu söylemiþ ve böyle tefsirlerin caiz olduðunu savunmuþlardýr. Böylece dirâyet tefsirleri yazarak, zamanýmýzda bize bile Kur´ân´la ilgili bir çok hakikatin anlaþýlmasýnda yardýmcý olmuþlardýr.
Bu çeþit tefsiri benimseyenler, Kur´ân-ý Kerim´i yorumlamak için, önce Kur´ân´a, sonra hadîslere, âyetlerin "nüzul sebeplerine" ve Sahâbe´nin görüþlerine baþvurmuþlardýr. Þayet bunlarda aranýlan bir meseleye çözüm bulunamazsa, kelimenin sözlük ýstýlah ve sarf (çekim) ile ilgili yönlerini dikkate alarak; i´râb, belâgat, hakikat ve mecaz gibi Arap dilinin sanat ve diðer yönleri ile âyetlere açýklama ve yorumlar getirmeye çalýþmýþlardýr. Yine bu tefsirlerde tarihî, ilmî ve sosyal birtakým gerçeklere de yer vererek âyetleri en iyi þekilde açýklamaya çalýþma gayesini gütmüþ olan dirâyet tefsircileri, usûl olarak konulan bu kaideleri genellikle ihmal etmiþlerdir. (Cerrahoðlu, a.g.e. 231; Ayrýca bkz. ez-Zehebî, et-Tefsir ve´l-Müfessirun, Kahire, 1381/1961, I, 255 vd; ez-Zürkânî, Menâhilü´l-Ýrfah, Mýsýr, 1372, l. 517 vd.).
Dirayet tefsiri, ictihada dayanýr. Bu sebeple rey tefsirine karþý olanlar dirayet tefsiri hakkýnda þu eleþtirileri yöneltmiþlerdir: Rey ile tefsir Allah´a karþý bilmeden söz söylemektir. Zanna dayanarak cahilce sözlerle tefsir yasaktýr. Hz. Peygamber (s.a.s.)´den baþka birinin Kur´ân´ýn manasýný beyan ve izaha yetkisi olamaz. Kur´an hakkýnda kendi reyi ile söz söyleyen, Cehennem´deki yerine hazýrlansýn.
Bunlara karþý rey tefsirini câiz gürenler de þöyle demiþlerdir: Zann da ilim çeþitlerindendir. Ýctihad edip de isabet edene iki, etmeyene bir ecir vardýr. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muâz bin. Cebel´in Yemen´e gönderilirken verdiði cevapta Kur´ân, Sünnet ve reyimle hükmederim deyiþinden memnun olmuþ ve ona dua etmiþti. Hz. Peygamber´in beyan ve izah etmediði hususlarda ilim sahipleri ellerinden geldiðince Kur´ân´ý anlamaya çalýþacaktýr. Gerçeði bildiði halde sadece nefis ve arzusuna kapýlarak Kur´ân´ý tevil eden ve kendi görüþ ve mezhebini takviye için çarpýk görüþlerle Kur´ân´ý tefsir edenler elbette Cehennem´e hazýrlansýn; ama bir delil ve burhana dayanarak tefsir eden iyi niyetli âlimler için bu söylenemez. Ayrýca Ebu Davud ve Tirmizî´nin Hz. Cündeb (r.a.)´ ten rivâyet ettikleri "Kur´ân hakkýnda kendi reyi ile söz söyleyen kimse isabet etmiþ olsa bile hatadadýr." þeklindeki hadis sýhhatli deðildir. Selef, reyden bahsederken onu bilgisizce, cahilce tefsir anlamýnda kullanmýþtýr. Kur´ân´da "...tanýmazlar mý... bilmezler mi...düþünmezler mi..." denilerek ilim erbabýnýn aklý kullanarak âyetleri tefsir edebileceðine cevaz vardýr. Eðer rey ile tefsir caiz olmasaydý ictihad da caiz olmazdý. Kaldý ki Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur´an´ýn bütününü açýklamýþ deðildir veya bize her âyetin açýklamasý ulaþmýþ deðildir. Ayrýca Hz. Peygamber Ýbn Abbas için niçin "Allah´ýn, onu dinde fakih kýl ve ona tevili öðret. " buyurmuþtur?
Yani hoþ görülmeyen ve yasaklanmýþ olan rey tefsiri, sýrf hevâ ve kötü niyete dayanan, hatta Kur´ân´a sýrt çevirdiði halde baþkalarýný tefsiriyle kitaba davet edenler içindir. Selef ulemasý, bilgiye dayanan tefsir hususunda hiçbir mahzur görmemiþlerdir. Bildikleri veya bilgilerine dayanarak açýklama yaptýklarýný açýkça söyleyen selef, bilmedikleri için susmuþtur. Bildiðini saklamamýþ, bilmediði konuda da uluorta tefsir yapmamýþtýr.
Rey tefsiri denilince sadece, akla dayanma anlaþýlýrsa, bu çok yanlýþ bir anlama olur. Oysa reye gelinceye kadar bir dirayet müfessiri þu konularý çok iyi öðrenir: Lugat, nahv, sarf, iþtikak, meani, beyan, bedî´ ilimleri, kýrâat, fýkýh usulü, kelâm, nüzul sebepleri, kýssalar, nasih ve mensuh, hadîs, mevhibe ilimleri. Ayrýca bu þer´i ilimler yanýnda, rey tefsirinden önce hukuk, iktisad, siyasal, beþerî ve sosyal ilimlerin öðrenilmesi gerektiðini belirtenler de bulunmaktadýr. Bazý müfessirlerin yaptýðý gibi Kur´ân´ý tamamen çaðdaþ ilim ve teknolojik bilgilere dayanarak açýklamaya çalýþan salt rasyonalist ve pozitivist bir tefsir caiz olmadýðý gibi bu tefsir usulü, selefi tefsir geleneðiyle de baðdaþmamaktadýr. Bu nedenle Mevdûdî, Seyyid Kutub, Said Havva... gibi ilim adamlarý da rivâyet aðýrlýklý dirayet tefsiri yazmýþlardýr. Zaten rivâyet tefsiri olmaksýzýn sadece rey ile tefsirin de bir anlamý olmaz. Geçmiþten günümüze meþhur rivâyet müfessirleri arasýnda Taberî, Semerkandî, Salebî, Beðavî, Endülüsî, Ýbn Kesir, Seâlibi, Süyûtî sayýlabilir. Dirayet tefsirinde de, Fahreddin Razi, Beydâvî, Nesefi, Hazin; Ebu Hayyan, Neysabûrî, Ýmâdi, Ýsfehânî, Zemahþerî´nin eserleri zikredilebilir.
Hiç bir kimse Kur´ân´ý mutlak manasýyla tefsir edemez. Demek ki, hangi müfessir Kur´ân´ý ister rivâyet ister dirayet yoluyla tefsir etse, mutlaka birçok eksiði kalacaktýr. Zaten dirayet tefsirleri, genellikle müfessirin en fazla geliþtiði ilim kolunda aðýrlýk kazanmaktadýr. Meselâ filolog ez-Zeccac (ö. 311/923)´ýn tefsiri nahv aðýrlýklýdýr. el-Cessas´ýn tefsiri fýkýh aðýrlýklýdýr. Mutezilîlerin tefsirleri kendi görüþlerini yansýtmaktadýr. Mutasavvýflarýnki de tasavvufu yansýtmaktadýr. Yani tefsirlerde genel olarak mezhep, fýkhi ihtilaflar, doktriner eðilimler aðýr basabilmektedir.
Meselâ Ebu Ýshak ez-Zeccâc (ö. 311), Ebu´l Hasan el-Vâhidî (ö. 468) Ebu Hayyan el-Endelusî (ö. 745) gibi dil âlimleri nahiv ilmindeki ehliyetlerini Ma´ani´l Kur´ân, el-Basit, el-Bahru´l-Muhit adlý tefsirlerinde bariz bir þekilde ortaya koymuþlardýr. Fahruddin er-Râzî (ö. 606) de, fýkýh, usuli fýkýh, kelam, edebiyat, felsefe, matematik, kimya, týp, astronomi, Þâfiî fýkhý gibi çok geniþ alanlarda sözü geçen bir âlimdi ve Mefatihu´l Gayb adlý tefsirinde bütün bu ilmî çalýþmalarýnýn, hatta tasavvufun etkileri görülür. Ebu Bekr el-Cessâs (ö. 370) da, bir Hanefî müctehidiydi. Ahkâmu´l-Kur´ân´ýnda Hanefi mezhebi yönünden ahkâm âyetlerini tefsir etmiþ, Hanefiliði müdafaa etmiþtir. Bazý Mutezilî fikirlerine de bu tefsirde rastlamak kabildir. Malikî âlimi Ebu Ýshak es-Salebî (ö. 427) ve el-Hazin el-Baðdâdî (ö. 741) el-Keþf ve´l-Beyan, Lubabu´t-Te´vil fi Ma´ani´t-Tenzil isimli tefsirlerinde Ýsrâiliyattan nakledilen kýssalara çokça yer vererek tarih ilmine aðýrlýk vermiþlerdir. Tasavvufî tefsirlerde, Ebu Abdurrahman es-Sûlemî (ö. 412) ve Ebu´l-Kasým el-Kuþeyrî (ö. 465), Hakâyiku´t-Tefsîr ile Latâifu´l-Þârât´ta Ýþârat tefsir yoluna gitmiþlerdir.
Dirayet tefsirinin öncülüðünü Irak müfessirleri yapmýþtýr. Aslýnda, tefsir geleneðinde, Hz. Peygamber´den gelen tefsire, Ashabdan, Tabiundan, Etbau´t-tâbiin´den gelen tefsirlere itibar etmeksizin, bugüne kadar yazýlmýþ tefsirleri gözden geçirmeksizin tefsir yapýlmasý caiz deðildir. Tarihte, aklî tefsirlerin çýkýþ ortamýna bakýldýðýnda, siyasî, ameli, itikadi mezheplerin vücut bulduðu felsefe ve kelam tartýþmalarýnýn yoðunlaþtýðý, tasavvuf akýmýnýn belirdiði bir çað görülür ki, yapýlan tefsirlerde müfessirlerin bu hareketlerin etkisi altýnda kaldýklarý ve bunu tefsirlerine yansýttýklarý bir gerçektir. Bu tefsirlerdeki ilmi terimlere, tanýmlara, kavramlarýn kullanýlýþýna bakýldýðýnda bu dilin neyi ifade etmek istediði anlaþýlabilir. Muhakkak ki tefsir kitaplarý da çaðýnýn kültürünün bir parçasýdýr. Oysa Kur´ân ezelîdir ve çaðlar boyunca nice tefsirleri yapýlacaktýr.
Ýslâm dini var olduðundan beri ona karþý sinsi, yýkýcý, suret-i haktan görünerek onu içten yýkmaya çalýþan hareketler de var olmuþtur. Bunlar çok defa Ýslâm´ýn temelleri olan iman, ibadet ve ahlâk esaslarýndan müslümanlarý uzaklaþtýrmak istemiþlerdir. Gayeleri için, Kur´ân´ý sapýkça, kendi kafalarýna göre, günün çýkar hesaplarýna göre tefsir etmekten geri durmamýþlardýr.
Þamil ÝA
radyobeyan