Din By: armi Date: 10 Þubat 2010, 17:20:43
DÝN
Kýyamet´te herkese dünyada yaptýklarýnýn karþýlýðýnýn verilmesi, "Eðer siz ceza görmeyecek (din kökünden: "Medînin") olsaydýnýz..." (el-Vâkýa, 56/86) âyetinde olduðu gibi "iyi ya da kötü karþýlýk" anlamýnda; þâirin, "Ebediyyen onun da benim de "din´´im bu mudur?" sözünde olduðu gibi "âdet ve alýþkanlýk" anlamýnda;
"Filan kimseler kurallara boyun eðmezler (lâ yedinûne)" denirken ve hadis-i þerifte geçen: "Akýllý kiþi nefsine hâkim olandýr (dâne)" þeklindeki kullanýmýnda "itâat, zillet ve baðlýlýk, üstünlük saðlamak, galip gelmek" anlamlarýnda; baþkalarýný idare etmek üzere görevlendirilen birisinden: "Deyyentuhu´l-kavme" diye söz edilirken de "Egemenlik, mülk, hüküm (yönetim, yargý), gidiþ, idare" anlamýnda kullanýlmaktadýr.
Ayrýca: "Tevhid; Allah´a ibadetin her türlüsü: yalýn manasýyla millet; verâ ve vasiyet; bir þeye zorlanmak; aziz veya zelil olmak; itaat etmek; asit olmak; iyi ya da kötü bir þeyi alýþkanlýk haline getirmek anlamýna gelmektedir (el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü´l-Muhît, Beyrut 1407/1987, s. 1546; Ebu´l-Hasen Ýbn Sîde, el-Muhassas, Beyrut (t.y.), XVII, s. 155-156; Ebu´l-Beka, el-Külliyyât, Âmira 1287, s. 327; Þehristânî, el-Milel ve´n-Nihâl, Beyrut 1395/1975, I, s. 38; Ebu´l-A´lâ el-Mevdûdî, Kur´an´a Göre Dört Terim, "Din" Bahsi; Ayný Müellif, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi, Çev: Dr. N. Ahmed Asrar, Ankara 1983, t, s. 300 vd.)
Arapça bir kelime olarak "dal, ye, nün" harflerinden meydana gelen din sözcüðü, söyleyiþ þekli deðiþmeksizin Türkçe´ye girmiþtir. Kelime, gerek Ýslâm öncesi Arapça´sýnda gerekse Kur´ân ve Sünnet´te oldukça yaygýn bir þekilde kullanýlmýþtýr. Bunun tabiî bir sonucu olarak da din sözcüðü Ýslâm tarihi boyunca, bütün çeþitliliðiyle ve farklý oranlarda yoðun olarak, kaynaklarda, ilmî ve edebî eserlerde, sözlü ve yazýlý anlatýmda, Ýslâmî ilimlerin anahtar terimlerinin en baþýnda yer almýþtýr.
Ayný kökten gelen ve yüce Allah´ýn sýfatý ya da ismi olarak kullanýlan "ed-Deyyân", yapýlan iþlerin karþýlýðýný veren, kahreden, yani istediðine zorlayan, egemen, hikmetle yöneten,hesaba çeken, hiçbir ameli karþýlýksýz býrakmayýp hayra da þerre de karþýlýk veren demektir. Ýbn Sîde, a.g.e., XIII, 155; el-Fîrûzâbâdî, a.y.; Mecdü´d-Dîn Ýbnu´l-Esîr, en-Nihâye fi Garîbi´l-Hadis, Beyrut 1399/1979, II, 148)
"Mütedeyyin" ise, Allah´ýn dinine teslim olan, itaatkâr, öldükten sonra hesap ve cezaya inanan kimse demektir. (Þehristânî, a.g.e., I, 38).
Istýlah Olarak Dinin Anlamý: "Yüce Allah´ýn, kullarýnýn kendisi vasýtasý ile hakka ulaþmalarý için peygamberleri aracýlýðý ile akýl sahibi insanlara teblið ettiði, onlarý dünya ve âhiret mutluluðuna kavuþturan sistem, Allah´ýn koyduðu hükümler." anlamýndadýr. Bu anlamýyla din hem inanç konularýný hem de amelî konularý kapsamaktadýr. Her peygamberin getirdiði "millet" hakkýnda da kullanýlabilir. Allah´tan geldiði için (Allah´ýn dini þeklinde) Allah´a; Peygamber tarafýndan teblið edildiði için (Peygamber´in dini þeklinde) peygambere; ona uyup baðlandýklarý için de (meselâ "Müslümanlarýn dini" þeklinde) ümmete izafe edilebilir (Râgýp el-Isfâhânî, el-Müfredat fî Garîbi´l-Kur´an, Kahire 1381/1961 s. I 74; Tehânevî, Keþþâfu Istýlâhâti´l-Fünûn, Kalkutta 1862´den Ýstanbul 1404/1984 týpký basým, I, 503)
Ýbn Teymiyye de terim olarak "din"i þöyle açýklamaktadýr: "Ýslâm, Ýman, Ýhsân diye ifade edilen her üç kademe, "din"in kapsamý içerisindedir. Çünkü sahih hadiste de belirtildiði gibi Hz. Cebrail* gelip bu konularda soru sorarak cevaplarýný aldýktan sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) þöyle buyurmuþtur: "O, Cebrail´di. Size dininizi öðretmek üzere gelmiþtir. Böylece o, bunlarýn hepsinin "din"inizin kapsamýna girdiðini açýklamýþ oluyor. " Din ile Allah´a itaat ve ibadet ettiði için "Allah´ýn dini" denilir. Kula izafe edilmesinin sebebi ise itaat edenin o olmasýdýr." (Mecmû´u Fetâvâ Ýbn Teymiyye, XV, 158)
Bu açýklamalardan da anlaþýlacaðý gibi; "din", ýstýlah olarak tanýtýlmak istenince; genelde "hak din" ve "son din" olan Ýslâm tanýtýlmak istenmiþtir. Bunun en önemli sebebi olarak Allah katýnda geçerli tek din´in Ýslâm olmasý (Ali Ýmrân, 3/19, 85) gösterilebilir.
Bu tariflerden anlaþýldýðý üzere hak din´in diðer bir ifade ile "Ýslâm"ýn temel birtakým özellikleri vardýr:
Ýslâm* dini ile Ýslâm þerîatý ayný þeylerdir. Dolayýsýyla Ýslâm dýþý bütün dinler birer þerîat* ve her þerîat da bir dindir; ancak bunlar Allah katýnda makbul deðildirler.
Din, irade sahibi akýllýlarý muhatap alýr.
Din, Allah tarafýndan insanlarýn faydasýna konulmuþtur. Allah tarafýndan konulmamýþ bir din kabul edilmez.
Din, insaný dünya ve Âhiret´te kurtuluþa götürür. Dolayýsýyla bunu gerçekleþtiremeyen dinler, Allah´ýn kullarý için öngördüðü din olamaz. Yalnýz dünyaya yönelik tez ve düzenlere sözlük manâsý itibariyle "din" demek mümkündür. Ancak, bunlarýn Âhiret*i hesaba katmamalarý, yani laikliði* veya materyalizmi* esas almalarý daha ilk adýmda Allah´ýn dininden uzaklaþmalarýný kaçýnýlmaz kýlmaktadýr. Dünyayý tümüyle hesaba katmayan salt ruhânî ve dar ibadet kalýplarýný aþmayan "ruhbanlýk"* türü yaklaþýmlar da "hak din" olamaz.
Din, "teslimiyet"i, "iman"*ý ve "ihsan"ý birlikte içerir. Dolayýsýyla Hak Din´de insanlar bütün kâinatýn boyun eðdiði, gökteki ve yerdeki her þeyin teslim olduðu Allah´a teslim olurlar. (Âli Ýmrân, 3/83) Bu dinde müminler kâinatýn kendisine teslim olduðu gerçek Rab ve ilâh olan Allah´ýn bildirdiði gayb´a inanýlmasýný emrettiði þeylere iman ederler; bu imanlarýnýn gereði olarak hayatlarýný Allah´ýn þerîatýna göre düzenleyerek teslimiyetlerini ifade ederken, kendileri Allah´ý görmeseler dahi, Allah´ýn kendilerini görmekte olduðu þuuru ile Rab´lerine ibadet ederler.
Kur´ân-ý Kerîm´de "Dîn": Din´in terim manasý bu olmakla birlikte Kur´ân ve Sünnet´te kelimenin kullanýlmasýný tetkik ettiðimiz takdirde, sözlük anlamlarýnýn birçoðunu da kapsayacak þekilde ele alýndýðýný kolayca tespit edebiliriz.
"Borç" anlamýna gelen ve "din" kelimesi ile ayný harflerden oluþan "deyn" kelimesini ve onun türevlerini bir kenara býrakacak olursak; "din" ve türevleri Kur´ân-ý Kerîm´de: doksanbeþ defa tekrarlanmaktadýr.
"Din" kelimesinin çeþitli þekillerde yer aldýðý âyet-i kerimeleri, manalarýna göre bir sýnýflandýrmaya tabi tutarsak:
Mutlak Olarak Din: Ýtaat, Boyun Eðme, Ýbadet: 2/193; 3/5, 24, 73, 85; 7/29; 8/39; 9/29, 33, 16/52; 29/65; 30/30; 39/2, 3, 11; 40/14, 65; 42/13; 48/28; 61/9; 98/5.
Kýyamet ve Ceza (Karþýlýk) Günü: 1/4; 15/35; 24/25; 26/82; 37/20; 38/53, 78; 51/6,12; 56/56, 86; 70/26; 74/46; 82/9,15,17,18; 83/11; 95/7.
Allâh´ýn Dini, Ýslâm, Tevhîd: 2/132, 193, 217, 259; 3/5, 19, 83; 4/46, 146; 5/3, 54, 57; 6/161; 7/29; 8/39, 49, 72; 9/11,12;19/29, 33, 36, 122; 10/22, 104, 105; 12/40; 16/52; 22/78;24/55; 29/65; 30/30, 43; 31/32; 33/5; 39/2, 3, 11, 14; 40/14, 65; 42/13, 21; 48/28; 60/8, 9; 61/9; 98/5; 107/1 ; 110/2; 109/6.
Kanun, Hüküm, Þerîat: 2/217; 3/73; 12/76; 22/78; 24/2; 40/26; 42/13, 21; 49/16; 98/5;107/1;109/6.
Kur´ân-ý Kerîm´de bu kelimenin hangi manalarda kullanýldýðýný örnekleriyle açýklamaya çalýþalým:
el-Ýsfâhânî, din´i: "Ýtaat, ceza (karþýlýk) demek olup þerîat hakkýnda istiâre yoluyla kullanýlmýþtýr. Din, mana itibariyle millet´e benzemekle birlikte, þerîata baðlýlýk ve itaat demektir". diye tarif ettikten sonra, çeþitli manalarýna örnek olmak üzere birtakým âyetleri kaydetmektedir.
Ona göre, Ali Ýmrân 19 ve en-Nisâ 125. âyetlerindeki "din" kelimesi "itaat" anlamýnadýr. "Ey kitab ehli! Dinlerinizde aþýrýlýða gitmeyin." (en-Nisâ 4/125) buyruðu ise, dinlerin en mükemmeli ve en üstünü olan Ýslâm Dini´ne uymak için bir teþviktir. el-Bakara sûresinin "Din´de zorlama olmayacaðýný" hükme baðlayan âyet-i kerimesinde de (2/256) maksat "itaat"tir; Çünkü dîne baðlýlýk ancak "ihlâs"* la olabilir. "ihlâs" ile "zorlama" ise, birbirine aykýrý hallerdir. Âli Ýmrân sûresi, 83. âyetinde yer alan: "Onlar, Allah´ýn Dini´nden baþkasýný mý arýyorlar?" buyruðundaki "din"den kasýt ise Ýslâm´dýr. Sad, 38/85, el-Feth, 48/28, es-Saf, 61/9, et-Tevbe, 9/29, en-Nisâ, 4/125. âyetlerinde de ayný þekilde "Ýslâm" kastedilmektedir.
Vâkýa, 56/86. âyette geçen "Medînîn" kelimesi, "amellere karþýlýk" manasýnadýr. (Raðýb el-Isfâhânî, el-Müfredat, 175)
Dâmeganî´ye göre "din", Kur´ân-ý Kerim´de þu anlamlarda kullanýlmýþtýr:
1. Tevhîd: "Allah katýnda yegane geçerli olan din Ýslâm´dýr" Âli Ýmrân, 3/19 âyetinde bu anlamda kullanýlmýþtýr. Ez-Zümer, 39/2, er-Rum, 30/30 ve Lokman, 31/32. âyetleri de ayný anlamdadýr.
2. Hesab: "Onlar din (Hesap) gününü yalanlarlar" el-Mudaffifin, 83/11, es-Saffat, 37/53, ve el-Vakýa, 56/86´da olduðu gibi.
3. Hüküm ve Yargý: Yusuf, 12/76´de "Melik´in dîni"; "Melik´in hüküm ve yargýsý" demektir. en-Nur, 24/2´de "Allah´ýn Dini" buyruðu da Allah´ýn hüküm, yargý ve kanunu manasýnadýr.
4. Bizzat dinin (yani hayatýn her alanýnda kabul edilen inanç, egemen düzen, kiþisel ve toplumsal iliþkiler, eþya ve kâinat münasebetleri, deðer yargýlarý v.s.´nin) kendisi.
Eksiksiz ve tam haliyle Allah´ýn dini, Ýslâm: et-Tevbe 9/33,es-Saf 61/9, el-Feth. 48/28´de olduðu gibi.
5. Millet: el-Bey´yine, 98/5´de olduðu gibi. (el-Hüseyin b. Muhammed ed-Dâmeðanî, Kâmusu´l-Kur´ân, Beyrut 1983, 178-179)
Mevdûdî, Kur´ân-ý Kerim´de "din" kelimesinin anlamýna ayýrdýðý incelemesinde þunlarý söylüyor: "...Bu bakýmdan "din" kelimesinin "Kur´ân-ý Kerim´de eksiksiz bir düzeni ifade ettiði görülür. Sözkonusu bu düzen þu dört unsurdan meydana gelir:
1. Hâkimiyet ve yüce egemenlik.
2. Bu yüksek egemenlik ve hâkimiyete itaat edip boyun eðmek.
3. Bu hâkimiyetin otoritesi altýnda meydana gelen fikrî ve amelî düzen.
4. Bu düzene uymaya ve ihlâsla baðlanmaya karþý bu yüce egemenliðin verdiði mükâfat veya karþý gelmek halinde isyan etmeye verdiði ceza."
(Mevdûdî Kur´ân´a göre Dört Terim, s. 103)
Ýslâm: Ýlâhî düzen ve ulûhiyet tektir, þu halde kulluk da tek yeredir. Bu uluhiyete teslim olduktan sonra, insanoðlunun ne ruhunda ne de dýþ hayatýnda Allah´ýn hükümranlýðýndan baþka bir þeyin eseri kalmaz. Uluhiyet tektir, öyleyse tek bir cihet vardýr, tek bir akide vardýr: Allah´ýn rýzasýna uygun olarak kullarýndan kabul ettiði akîde, yani açýk, berrak ve halis tevhid akîdesi ki, o da Allah indinde din olan Ýslâm´dýr.
O Ýslâm ki, yalnýz dâva, yalnýz dirayet, yalnýz dille ifade edilen söz, yalnýz kalpte cereyan eden tasavvur, yalnýz þahýslarýn namazda, hacda, oruçta eda ettikleri vecibelerden ibaret deðildir. Ýslâm, teslimiyettir, itaat ve tabiiyettir, Allah´ýn kitabýnýn kullarýn hayatýna hâkim olmasýdýr. Bugün ´biz müslümanýz´ deyip de Allah´ýn kitabý ile hükmetmeye çaðýrýldýklarý zaman ondan yüz çevirip arkalarýný dönenler de ehl-i kitab´*a benzemektedirler. Zira onlar da dîni insanlarýn günlük hayatýna, ekonomik, sosyal, hatta ailevî iliþkilerine sokmayý lüzumsuz sayarlar. Bunlar, ileri sürdükleri bu iddialar ile birlikte müslüman olduklarýný söylemekten de geri kalmazlar. Hiçbir dînî esasa dayanmayan bu gaflet ile ehl-i kitab´ýn ileri sürdüðü zan ve iddialarýn farký yoktur. Her iki grup da dînî esaslardan sýyrýlmakta farksýzdýrlar. Halbuki bu dînin birtakým ayýrýcý özellikleri vardýr ki, onlar olmayýnca din de olmaz: Allah´ýn þerîatýna itaat, Allah´ýn Rasûlü´ne uyma, Kitabullah´ýn ahkâmýna teslimiyet. Ýþte tevhîd akidesinin gerçeði bunlardýr. Ayrýca din, beþer hayatýnýn tanzimi için teþrîi kanunlarý da tazammun eder. Dînin gayesi sadece ahlâký güzelleþtirmekten, vicdanî þuuru uyandýrmaktan, ibadet ve inançtan ibaret deðildir. Böyle bir din olamaz. Din, Allah´ýn insanoðlu için tespit ettiði bir hayat programýdýr, insan hayatýný yaratýcýnýn yoluna baðlayan ve Allah´ýn kudret eliyle çizilen bir hayat nizamýdýr. Allah´ýn dinine iman eden müslüman, Allah´tan bu dinin þahitliðini talep eder. Bu dine, insanlarýn açýkça göreceði ve onlara güzel bir örnek teþkil edecek tarzda hakkýyla baðlanmalýdýr. Kâinatta mevcut olan diðer bütün nizamlara ve teþkilâtlara karþý bu dinin üstünlüðüne ve yüceliðine iman etmeli, kendi nefsini, meslesini ve hayatýný canlý bir þekilde Allah´ýn çizdiði bu programa tahsis etmelidir. Onlar, cemiyet ve ferdin dayanaðýný Allah´ýn kudret elinden çýkan o yüce programa oturtmayýp, böyle bir cemiyet meydana getirmedikçe þahit olamazlar. Müminler Ýlâhî program tahakkuk ettirmeye mecburdurlar. Ýþte bu, Allah yolunda ölümün, yani ilâhî dinin ortaya koyduðu ve bizzat yaþamaktan daha hayýrlý telakki ettiði þehadetin ta kendisidir... Müslüman olduðunu iddia eden her insan üzerine, "Bizi Þahit olanlarla beraber yaz." niyazý (Âli Ýmrân, 3/53) Allah ile akdedilen bir bey´attýr. Her mümin dînî bir hayatýn ihyasý ve toplumun huzur ve refahý arzusuyla bu ilahi nizamý gerçekleþtirmek için cihat etmek zorundadýr. Bunu yapmýyorsa ya þehadetinde yalancýdýr veya bu dinin gaye edindiði þehadetin zýddýný yapmak gayretindedir. Mümin olduklarýný iddia ettikleri halde, insanlarý Allah´ýn dininden uzaklaþtýranlarýn vay haline!
Ýþte bütün bu manâlarla Ýslâm Allah katýnda yegane dindir. Bütün peygamberlerin Allah´tan getirmiþ olduklarý en üstün nizamdýr. Yüce Allah, insanlarý kullara ibadetten kurtarýp Allah´a ibadet ettirmek için peygamberleri vasýtasýyla bu dini göndermiþtir. Allah þahittir ki, bundan yüz çevirenler müslüman deðildirler. "Allah indinde hak din, Ýslâm´dýr. "
Hiç þüphe yok ki, Allah´ýn dini tektir. Bütün peygamberler o dini getirmiþlerdir. Ýslâm´a sýrt çevirenler bütün dinlere sýrt çevirmekte ve Allah´ýn ahidlerinin bütününe ihanet etmiþ olmaktadýrlar. Ýslâm -ki, yeryüzünde Allah´ýn tek nizamýdýr- mevcudatýn temel kanunudur. Varlýklar dünyasýnda bütün canlýlarýn dini aslýnda Ýslâm´dýr.
Sünnet´te Din
Hadis-i þeriflerde de "din" kökünden türeyen kelimeler çeþitli tip ve anlamlarýyla kullanýlmýþtýr. (Bk. el-Mu´cemu´l-Müfehres li Elgazi´l-Hadîs... II, 163 vd.; 165 vd.)
Hadis-i þeriflerde "din" kelimesi deðiþik anlamlarda kullanýlmýþtýr:
1. Boyun eðmek, itaat ve ibadet etmek: "Akýllý kiþi nefsine boyun eðdiren ve onu (Allah´a) ibadet ettirendir." (Tirmizî, Kýyame, 25; Ýbn Mâce, Zühd, 31) Bu hadis-i þerifde geçen "dâne"nin "hesaba çeken" manasýna geldiði de söylenmiþtir.
Hz. Peygamber´in: "Kureyþ´ten, söyledikleri takdirde bütün Araplar´ýn kendilerine boyun eðecekleri bir tek söz söylemelerini istiyorum." (Tirmizî, Tefsir, Sûre, 38, Bab 1; Ahmed b. Hanbel, I, 237) buyruðu da aynýdýr.
2. Ýnanç ve ibadet: "Kureyþ ve onlar gibi inanýp ibadet edenler (dâne, dinehum) Müzdelife´de vakfe yaparlardý." (Buhârî, Tefsir, Sûre 3, Bab 35; Müslim, Hac, 151) Yani bununla, dinlerine uygun hareket eden ve onlar gibi ibadet eden kimseler kastedilmektedir.
3. Hayýr olsun, þer olsun karþýlýk:
"Nasýl davranýrsan, öyle karþýlýk görürsün. " (Buhârî, Tefsir, Süre 1, Bab 1)
4. Kahretmek, mecbur etmek: Egemen ve hâkim Allah´ýn "ed-Deyyan" ismi bu anlamdadýr. (Ebu Ubeyd el-Kasým b. Sellâm, Garîbu´l-Hadis, Beyrut 1396/1976; Haydarabad, 1385/1966´dan týpký basým, III. 134-136; Mecdu´d-Din Ýbnu´l-Esîr, en-Nihâye -fi Garîbi´l-Hadîs, Beyrut 1399/1979, II, 148-149)
"Din"e yakýn Kavramlar: Bundan önceki açýklamalardan "din"e yakýn birtakým kavramlarýn bulunduðu ve bunlarýn da hem Kur´ân´da, hem Sünnet´te kavram olarak önemli bir yer tuttuklarý anlaþýlmýþ olmalýdýr. "Din" gibi oldukça önemli bir kavramýn daha iyi anlaþýlabilmesi için bu kavramlara da kýsaca bir göz atmakta fayda görülmelidir:
Millet: Aslýnda yazdýrmak anlamýna gelen "imlâ"dan gelmektedir. Ýzlenen "belli yol" manasýna da gelir. Peygamberler þerîatý ümmetlerine yazdýrdýklarý ve bu konuda peygamberler arasýnda ihtilaf olmadýðýndan "þeriat" manasýna kullanýlmýþtýr:
"Küfür tek millettir." sözünde olduðu gibi ´bâtýl" hakkýnda da kullanýlabilir. (Tehânevî, a.g.e., II, 1346) Fîrûzâbâdî, el-Kâmus´da: "Millet, þerîat veya din demektir." (s. 1367) derken, Râðýb el-Isfâhânî: Millet, anlamý itibariyle din´e benzemektedir. Aralarýndaki fark þudur: Millet, ancak Peygamber´e izafe edilir:
"Atalarým Ýbrahim´in, Ýshak´ýn, Yakub´un milletine uydum." (Yusuf 12/38) Millet kelimesi çoðunlukla peygamberlere izafe edilerek kullanýlýr.
"Allah´ýn milleti", "Zeyd´in milleti" gibi terkipler yapýlmaz. Millet, Âhiret´te Allah´ýn mükafatýný almak için peygamberler aracýlýðýyla gönderdiði þerîatýn adýdýr." der. (el-Isfahânî a.g.e., 471-472; Ebu´l-Bekâ, a.g.e., 327-328)
Þerîat: Þer´, sözlükte suya giden yol demektir. "Þerîat" da ayný anlamdadýr. Ýslâmî bir kavram olarak ise; yüce Allah´ýn koyduðu ve -ister bir amelin keyfiyeti ile ilgili olsun, ister itikadý ilgilendirsin- herhangi bir peygamberin ondan getirdiði hükümlerdir. Þerîat´a "din" ve "millet" adý verildiði de olur. Þerîat, kendisine itaat edilmesi bakýmýndan "din"; dikte edilip yazýlmasý bakýmýndan "millet"; belirlenmiþ bir yol olmasý bakýmýndan da "Þer" ve Þerîat´týr. (et-Tehânevî, a.g.e., I, 759-760)
Ebu´l-Beka, "din" kelimesine yakýn terimlere dair açýklamalarýndan sonra aralarýndaki farka þöylece iþaret etmektedir: "Çoðunlukla bu lâfýzlarýn biri diðerinin yerine kullanýlabilmektedir. Bu bakýmdan bunlar bizzat bir olmakla birlikte mana itibariyle birbirinden farklýdýrlar. Çünkü Peygamber´den sabit olan özel yola uyulmasý açýsýndan "tarîk" (yol); gereðince dinlenmesi, baðlanýlmasý (iz´ân) gereði açýsýndan "iman"; onu teslimiyetle kabul gereði açýsýndan "Ýslâm"; ona baðlanmanýn karþýlýðýnýn verilmesi açýsýndan "din"; dikte ettirilip yazýlmacý ve etrafýnda toplanýlmasý açýsýndan "millet"; susayan kimseler onun tatlý suyundan gelip içtikleri için "þerîat"; bir diðer adý "en-Nâmûs" olarý Cebrâil´in vahiy yoluyla onu getirmiþ olmasý açýsýndan da "en-Nâmûs" adý verilir." (Ebu´l-Bekâ, a.g.e., 327-328).
Din, Millet, Mezheb kelimeleri arasýndaki farka gelince; Din Allah´a, Millet Rasul´e, Mezheb de Müctehide nisbet edilir. (Þerif el-Cürcânî, et-Tarifat. "Din " mad.)
Din Koyucu Kim Olabilir?: "Din" in sözlük anlamýný gözönünde bulundurduðumuz takdirde, insanlarýn ferd ya da toplum olarak uyduklarý düzen, benimsedikleri gidiþ ve izledikleri yol gibi bir mana da ihtiva ettiðini görürüz. Ýzlenen bu yol ve benimsenen bu düzen yalnýzca ferd sýnýrýnda kalmadýðý gibi, dünya hayatýný aþarak Âhiret´i de; insanlýðýn kendi aralarýndaki iliþkileri de aþarak çevresindeki varlýklarla her türlü münasebetini etkilemektedir. Kendisinin ve baþkalarýnýn davranýþlarýný, tutum ve faaliyetlerini, konumlarýný hem belirlemekte hem de bunlarý deðerlendirmesini saðlayan deðerleri ve ölçüleri eline vermektedir.
Din´in genel olarak mahiyeti bu olunca, ister Allah tarafýndan gönderilmiþ olsun, ister beþer kaynaklý olsun her bir düzen ve sistem bir "din´´dir. Yani ayný zamanda bütün ideolojiler,...izm´ler, ve doktrinler de birer dindir. Bunlarýn yalnýzca dünya ile ilgili tezler olarak kendilerini sunmalarý ve âhiretle, dinle, inançla ilgili olmadýklarýný ileri sürmeleri, yani temelde "laik" olduklarýný belirtmeleri onlarýn aþaðýlamak, mahkum etmek ve hayatýn dýþýna itmek için gayret gösterdikleri "din"den -sözlük anlamýyla da terim anlamýyla da- baþka bir þey olmadýklarýný göstermektedir. Bunlar birer "dinsizlik dini"dir.
Bu beþerî doktrinler, ideoloji ve düzenler, aslýnda Ýslâm´ý mahkum etmek için gerekçe olarak gösterdikleri "baðnazlýk"larýn en ileri türlerini sergilemektedirler. Din adýna tarih boyunca türlü baðnazlýklarla birçok cinayetlerin iþlendiði doðrudur. Ancak modern dünyanýn çaðdaþ ve cahilî dinleri olan doktrinler ve...izm´ler uðruna iþlenen cinayetler, zulümler ve katýlýklar, geçmiþte iþlenen ve "din"i mutlak manada itham etmek için araç olarak kullanýlan benzeri tutumlardan çok farklý mýdýr? Sömürgecilik uðruna Kapitalizmi*, Emperyalizmi*, Komünizmi*, Siyonizm´i* yerleþtirmek ve güçlendirmek için iþlenmiþ "modern cinayetler" ve "çaðdaþ baðnazca tutumlar" mý insanlýða daha büyük darbeler indirmiþtir, yoksa genel olarak bütün dinleri ve bu arada da yegane hak din olan Ýslâm´ý mücadelenin dýþýnda tutmak, safdýþý býrakmak maksadýyla özellikle üzerinde durulmak istenen, hak dinin sapmasý sonucu ortaya çýkan cinayetler mi?
Bu sözler, bâtýl adýna iþlenen cinayetlerin savunmasý deðildir. Anlatýlmak istenen þudur: Ýnsanlýk, dini tanýmadýðýný ileri sürerken bile "bir düzene uymak" anlamýnda bir din´e mensuptur. Modern insan da dine karþý çýkarken kendisi gibi yaratýklarýn ortaya koymuþ olduðu, fakat hiçbir þekilde ona aradýðý mutluluðu veremeyen, saðlayamayan insanlarýn kurduklarý düzenlere, yani "din"lere baðlanmakta, boyun eðmektedir. Çaðdaþ dünya dininin ilahlarý Muhammed Esed´in ifade ettiði gibi sermaye patronlarý, bankerler, sanayiciler, þarkýcýlar, artistler, sporculardýr... Mabetleri ise bankalar, fabrikalar, stadyumlardýr... Kullar ise her yere çevrilebilen, istenildiði gibi þartlandýrýlýp beyinleri yýkanabilen, istenilen þekilde yönlendirilebilen insan yýðýnlarýdýr.
Açýkça anlaþýldýðý gibi durum þundan ibarettir: Her bir siyasal, toplumsal, ekonomik düzen, ayný zamanda belli bir hayat görüþünün bir yansýmasý, bir ifadesidir. Pratiðe yansýyan her bir þekil arkasýnda ona o keyfiyeti kazandýran bir inanýþ, bir düþünüþ yatmaktadýr. Meselâ Materyalizm, eþya ve kâinat hakkýndaki belli birtakým görüþ ve yaklaþýmlara sahiptir. Bu görüþ ve yaklaþýmlardan hareketle insanlýða sosyal, siyasal ve ekonomik bir düzen teklif etmiþtir. Bütün bunlar yanýnda eþya ve kâinat hakkýndaki yorumlara, dolayýsýyla sunduðu düzene "Ýnanýlmasýný" yani bir inanç olarak da kabul edilmesini- bizim deyimimizle bir "din" olarak algýlanmasýný saðlamak için de baþkalarýný ikna etmeye özel bir çaba harcamaktadýr.
Ýþte aslýnda insanlýða belli bir hayat ve kâinat anlayýþýný ve yorumunu sunan, bu yolun esasý üzere de insanlar arasý iliþkileri -her türlüsüyle- düzenlemeye çalýþan her bir sistem -adý Kominizm, Sosyalizm, Kapitalizm, Milliyetçilik, Budizm, Hristiyanlýk ya da baþka bir þey olsun -ayný zamanda- bir inanç düzenidir, yani bir "din"dir.
Bu yorum ve açýklamalarýn Kur´ân-ý Kerim´in "din" için getirdiði yoruma aykýrý olmadýðý, aksine tam uygun olduðu rahatlýkla söylenebilir. Yukarýda deðiþik vesilelerle atýfta bulunduðumuz birçok âyet-i kerime bunu açýkça ortaya koymaktadýr: Yüce Allah, Rasûl´ünü hidayetle ve diðer bütün dinlerden üstün kýlmak üzere "hak din" ile göndermiþtir. (et-Tevbe, 9/33; el-Feth, 48/28; es-Saff, 61/9), Allah katýnda yegane geçerli din Ýslam´dýr. (Âli Ýmrân, 3/19) Ýslâm´dan baþka birdin arayan kimsenin bu dini, ondun kabul edilmeyecektir ve o, Âhiret´te hüsrana uðrayanlardan olacaktýr. (Âli Ýmrân, 3/85)
Ýþaret ettiðimiz bu âyetlerden ve daha baþkalarýndan açýkça anlaþýlmaktadýr ki, Ýslâm´ýn dýþýnda baþka dinler de vardýr. Allah katýnda geçerli olan ve olmayan dinler vardýr. Ýnanýlýp uyulduðu takdirde kiþiyi kurtuluþa erdiren din vardýr, âhirette ziyana uðratacak dinler de vardýr.
Buna göre insanlarýn benimsedikleri, inandýklarý, düþünüþ ve yaþayýþlarýný hemcinsleriyle ve çevrelerindeki eþya ile bu düþünüþ ve inanýþlara göre belirledikleri her bir düzen, sistem, ideoloji ve doktrin bir "din"dir. Buna "din" adýnýn verilmesi ile verilmemesi arasýnda bir fark yoktur. Hatta Allah´a ya da bir veya birçok ilâha inanmalarý ya da inanmamalarý, bu inançlarýný açýklamalarý ya da açýklamamalarý, bazý davranýþlarýna "ibadet" adýný verip vermemeleri dahi durumu deðiþtirmez. Çünkü dinlerde aslolan bir "inanç düzeni" ile bu düzene göre þekillenen bir hayat anlayýþý ya da dünya görüþü ve buna baðlý olarak bir "yaþayýþ düzeni"nin varlýðýdýr. Bunun sözkonusu olamayacaðý hiçbir "hayat düzeni" bulunamayacaðýna göre, insanlýk için -bu manasýyla- din dýþýnda kalabilen bir hayat esasen düþünülemez demektir. Bu gerçek ayný þekilde Ýslâm âlimlerinin de gözünden kaçmamýþtýr. Meselâ Þehristânî, dinleri ve mezhebleri incelediði el-Milel ve´n-Nihal adlý eserinde açýkça þunlarý söylemektedir:
"Dünyada çeþitli din ve mezhep mensuplarý ve hevâ ve nihle (fýrka, mezhep) sahipleri pek çoktur. Aralarýnda Ýslâmî fýrkalar da vardýr; yahudi ve hristiyanlar gibi indirilmiþ kitaplarý olduðu kesin olarak bilinenleri de vardýr; mecusîler ile maniheistler gibi kitap indirilmiþ olma ihtimali olanlar da vardýr; ilk felsefeciler, dehrîler* (zamandan baþka maddeyi etkileyici bir faktör tanýmayan materyalistler), yýldýzlara tapanlar, putperestler ve brahmanistler gibi birtakým hüküm, deðer ve tanýmlarý olup da Allah´tan indirilmiþ bir kitabý olmayanlarý da vardýr." (Þehristânî, a.g.e., I, 37)
Görüldüðü gibi her bir dünya, hayat ve kâinat görüþü ayný zamanda bir din olarak deðerlendirilmiþtir ve öylece deðerlendirilmelidir. Durum böyle olduðundan dolayý; yani -hatta bu tür bir iddia ile ortada olan laik düzenler için dahi- din dýþý bir hayat mümkün olamaz.
Dinin kavranmasý için þu iki soruya cevap verilmelidir:
1. Din, her halukârda hayat için kaçýnýlmaz ise, insanlýk için nasýl bir din gereklidir?
2. Ýstenen mükemmellikteki bir dini kim ortaya koyabilir?
Bu iki soruyu cevaplandýrmak gerekirse þunlar söylenebilir:
Ýnsanýn belli bir yapýsýnýn ve bu yapýnýn gerektirdiði türlü iliþkilerinin sözkonusu olduðu herkes tarafýndan bilinir.
Ýnsanýn, görünen ve duyularýmýzla algýlayabildiðimiz maddî yapýsýnýn hatta bu varlýðýnýn en küçük diliminde dahi kendisini gösteren varlýðýný tartýþýlamaz ve inkâr edilemez kýlan, bunun da ötesinde maddî varlýðýna egemen olan, ona yön veren bir manevî varlýðýnýn da bulunduðunu görüyoruz.
O halde insanlýk için mükemmel bir dinin, insanýn hem maddî hem de manevî yapýsýný gözönünde bulundurmasý ve bunlarýn her birisini -ayrý ayrý ve baðýmsýz cüzlermiþ gibi deðil- bir bütünün unsurlarý olarak deðerlendirmesi bütüne yani insana kazandýrdýklarý ahenk ve dengeye uygun ve o nisbette ele almasý gerekmektedir. Dinin bunlardan birini görmezlikten gelmek ya da gerçek önemine uygun bir þekilde hesaba katmamak gibi, insanda ruhî, maddî, tüm iliþkilerinde dengesizlikler doðuracak bir deðerlendirme yoluna gitmemelidir. Mükemmel bir din, insaný olduðu gibi ele alan ve bu yapýya uygun bir düzen teklif eden dindir. Gerçek din insaný kuvvetli olduðu yanlarýyla, zaaflarýyla, üstünlükleriyle, istidatlarýyla, kabiliyetleriyle, imkânlarýyla, kýsacasý asýl yapýsýyla ve fýtratýyla ele alabilen bir dindir.
Ýnsan, tek baþýna, çevresiyle, hemcinsleriyle herhangi bir iliþkisi bulunmayan, kendi sýnýrlarýný aþmayan bir varlýk deðildir. Onun için yalnýzlýk ve çevresini etkilememek diye birþey düþünülemez. O dünyaya geldiði andan itibaren, çevresindeki hemcinsleriyle eþya ve kâinat ile iliþki halindedir. Bu iliþkilerini kurarken insan çeþitli soru ve sorunlarla karþý karþýya kalýr:
- Ben neyim? Kimim? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Benim bu kâinat içerisindeki yerim neresidir? Bu kâinat ile iliþkilerimde uymam gereken ilkeler var mýdýr? Yoksa istediðim gibi hareket etmekte serbest miyim? Uymam gereken ilkeler varsa bunlar neler olabilir? Bunlarý nasýl öðrenebilir ve tespit edebilirim? Ailemle içinde yaþadýðým toplum ve bütün insanlara karþý sorumluluðum nedir? Onlarla iliþkilerimde baðlý kalmam gereken kurallar var mýdýr, varsa nelerdir? Ben onlara, onlar da bana karþý bir haksýzlýk yaparsa ya da görevlerimizde kusurumuz olursa buna karþý alýnacak tedbirler var mýdýr, nelerdir, bu tedbirleri kimler alacak? Kýsaca, içinde bulunduðumuz her türlü iliþki nasýl ve kim tarafýndan belirlenecektir? Bu iliþki türüne uygun bir yapýlanma nasýl olabilir?
Yani insanýn hem eþya ile iliþkisi, hem de insan olarak ferdî, ailevî toplumsal, ekonomik, siyasal ve ahlâkî iliþkileri nasýl olmalýdýr? Kim tarafýndan belirlenmelidir? Ýþte mükemmel bir dinin bu tür sorulara doðru ve tatmin edici cevaplar vermesi kaçýnýlmazdýr.
Ýnsanýn, kendinden baþkalarý ile iliþkiler kurduðu âlem sýrf bu görünen dünya deðildir. Onda, kendisi gibi eksik olmayan, mükemmel bir varlýða þevk ve ihtiyaç meyli vardýr ve bu onda fýtrîdir. Fýtrata,düþman ortam ve düzenlerde yetiþen kimselerde dahi fýtratýn bu eðilimi küllendirilebilse bile tümden yok edilemez.
Peki insan denen bu varlýðý ve kâinatý en mükemmel düzen içerisinde yaratan, fakat kendisinden de bu kâinatý müstaðni kýlmayan varlýk kimdir? O nasýldýr? O´nu tanýmanýn yolu nedir? O´na karþý görev ve sorumluluklarýmýz nelerdir. Biz O´nun için neyin ifadesiyiz? Bizden istekleri var mý? Bize karþý davranýþlarýnýn, muamelesinin esaslarý nelerdir?
Evet, mükemmel bir dinin, yani insanýn hayatýna düzen verme iddiasýnda olan bir sistemin, bu ve benzeri sorulara açýk, anlaþýlýr ve kesin cevaplar vermesi kaçýnýlmazdýr.
Ýnsan, yani selim fýtrata sahip; sapýklýðý, isyanýn ve günahýn kirletmediði fýtrata sahip insan, bu dünya hayatýnýn sýnýrlýlýðýndan, darlýðýndan, yetersizliðinden rahatsýz olur. Çünkü insan hak sahiplerinin her zaman haklarýný alamadýðýný, haksýzlarýn, zâlimlerin her zaman uygun þekilde cezalandýrýlmadýklarýný, zaman zaman yaptýklarýnýn yanlarýnda kâr kalabildiðini görmektedir. Bu böyle ise, adil ve hakkaniyete baðlý kalmanýn faydasý nedir? Ýnsanýn bazen öyle emelleri olur ki, kendisinin hatta neslinin ömrü bunlarý gerçekleþtirmeye yeterli olmayabilir. Meselâ, yeryüzünde gerçek bir adaletin gerçekleþmesi, mazlumun hakkýný almasý, zalimin lâyýðýný bulunan, insanlarýn birbirlerine "kurtluk ve orman kanunlarýyla" ya da "tilkilik" mantýðýyla deðil de, "en az o da benim kadar haklara sahip, benim kardeþim, benimle eþittir" mantýðýyla davranacaklarý toplumsal ahlâkî bir düzenin kurulmasý, ferd ve toplum vicdanýnda bunun yer etmesi...
Ýnsan kendi ferdî hayatýnda bunlarýn, hatta emarelerinin dahi gerçekleþtiðini göremeyebilir. Buna raðmen bu uðurda çalýþmalarýna da ara vermez. Neden? Bu uðurdaki çalýþmalarý eðer eksik kalacaksa, boþa gidecek ve karþýlýksýz kalacaksa onun bu yolda yorulmasý nedendir? Demek ki, insanýn fýtrî yapýsýnda bu dünyanýn "ötesi"ne inanma ihtiyacý vardýr ve saðlýklý bir fýtrat*, mutlaka bu ihtiyacý karþýlamanýn yollarýna gider. Bu bakýmdan mükemmel bir "din" fýtratýn bu ihtiyacýný da karþýlayabilmeli, bu konudaki sorularýný tatminkâr bir þekilde cevaplandýrabilmeli, sorunlarýný da mükemmel bir þekilde çözebilmelidir.
Þimdi, ikinci sorunun cevabýný aramaya geçebiliriz:
Bu mükemmellikteki dini kim koyabilir?
Kur´ân-ý Kerim´in bu konuda bize verdiði cevaplar, gösterdiði deliller, tartýþýlamayacak ve reddedilme ihtimali bulunmayan güçlü delillerdir. Bu deliller o kadar açýktýr ki, hiçbir þekilde görmezlikten gelinemezler.
Þimdiye kadar ki açýklamalarýmýzdan anlaþýldýðý gibi, insan hayatýný yönlendiren, hayatýna egemen olan her bir düzen "bir din" olduðuna göre ve aslýnda "din"in insanýn belli nitelikteki sorularýný cevaplandýrmak, sorunlarýný çözmek iddiasýnda bulunduðuna göre, bu keyfiyetteki bir "din´´in koyucusu kim olabilir veya kim olmalýdýr? Bu konuda Kur´ân-ý Kerim´in bize verdiði cevaplar gerçekten dikkate deðerdir. Bunlarý kýsaca þöyle sýralayabiliriz:
1. Yaratan, yarattýðýnýn yapýsýna en uygun yolu gösterendir:
"Herþeyi yaratýp düzene koyan, onu takdir edip ona yol gösteren... O en yüce Rab´binin adýný tesbih et." (el-A´lâ, 87/1-3)
Rablerinin kim olduðunu soran Fir´avn´a Hz. Mûsa´nýn þu cevabý ne kadar anlamlýdýr: "Bizim Rabbimiz herþeye hilkatini veren sonra da doðru yolu gösterendir. " (Tâ-Hâ, 20/50)
Ayný cevabý Hz. Ýbrahim kendisiyle tartýþan Nemrud´a söylemiþti. Nemrud, krallýðýnýn ayný zamanda insanlarýn hayatýný düzenlemek yetkisini kapsadýðýný kabul ettiðinden, kendisini de uyruðunu da Allah´ýn dinine tâbi olmaya davet eden Hz. Ýbrahim´e karþý çýkmýþ bu konuda onunla tartýþmak cüretini göstermiþti:
"Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi hakkýnda Ýbrahim´le mücadele edeni görmedin mi? Hani Ýbrahim: Benim Rabbim diriltir ve öldürür deyince O: Ben de diriltir ve öldürürüm´ demiþti. Ýbrahim de: Allah güneþi doðudan getiriyor, haydi sen de batýdan getir´ deyince, kâfir, þaþýrýp kalmýþtý. " (el-Bakara, 2/258)
radyobeyan