Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Delalet By: armi Date: 10 Þubat 2010, 17:00:43
DELÂLET




Yol göstermek, kýlavuzluk etmek; rehberlik, alâmet. Mekke´de hacc sýrasýnda hacýlara ziyaret yerlerini gösteren kimseye "delîl" denilmiþtir. Kur´ân´da delâlet, kök ve türevleri itibariyle sekiz yerde geçmekte olup, hepsinde de lügat anlamýnda kullanýlmýþtýr. Istýlahta ise delâlet, bir þeyin belirli bir durumda bilinmesinden dolayý baþka bir þeyin de bilinmesinin lâzým gelmesi, olarak tarif edilmektedir. Bu durumda ilk olarak bilinen þeye "dâll (delalet eden, gösteren)"; buna baðlý olarak sonradan bilinen þeye de "medlûl" denir (Cürcânî, et-Ta´rifât, 104).

Kur´ân ve Sünnet´in anlaþýlmasý, onlarýn lafýzlarýnýn (nass, þer´î hitâb) hükme delâletinin anlaþýlmasýna baðlý olduðu için, delâlet, daha doðrusu nasslarýn delaleti, fýkýh usulünün baþlýca konularý arasýnda yer alýr. Ancak hemen belirtelim ki, nasslarýn delaleti konusu dinî bir mahiyete sahip olmayýp; genel bir ifadeyle, Arapça bir ibarenin doðru anlaþýlmasýný kolaylaþtýran dil kurallarýdýr.

Kur´ân ve Sünnet lafýzlarýnýn hükme delalet etmesi farklý yollarla olmaktadýr. Bu delâlet yollarýnýn isimlendirilmesinde ve gruplandýrýlmasýnda, usulcülerin izledikleri metodlar farklýlýk arzetmekle beraber; bu farklýlýk, önemli pratik sonuçlar doðurmamaktadýr. Bu itibarla, konunun açýklanmasýnda, cumhur usulcülerin metodu takip edilecek, yeri geldikçe ve farklýlýk arzettikçe Hanefî usulcülerin görüþ ve isimlendirmelerine temas edilecektir.

Þer´î hitabýn hükme delaleti; biri lafzýn "mantûk" ile, diðeri de "mefhum" ile delâleti olmak üzere iki çeþittir; Mantûk, lafzýn söylenildiði alana delâleti olup; "sarih mantûk" ve "sarih olmayan mantûk" kýsýmlarýna ayrýlýr. Sarih mantûk, lafzýn konulduðu mana olup, bu manaya ya mutabakat (tam uyum), ya da tazammun (içerme) yoluyla delâlet eder. Meselâ,

"Allah, alým-satýmý helâl, ribayý da haram kýldý" (el-Bakara, 275) âyetinin sarih mantûku, alým-satýmýn helâl, ribanýn haram olmasýdýr. Hanefiler bu delâlet þeklini "nassýn ibaresi" olarak adlandýrýrlar (Ebu Zehra, Ýslâm Hukuku Metodolojisi, Çev. Abdulkadir Þener, 121) Sarih olmayan mantûk ise, lafzýn konulmuþ olduðu mana deðil, onun lâzým manasýdýr. Bu hüküm þayet, söyleyenin o lafýzla kastettiði anlam ise, "iktiza" veya "îmâ´´nýn delâleti; aksi halde, "iþaret"in delâleti olur.

Mefhûm da, lafzýn söylenildiði alanýn dýþýnda kalan fakat yine lafýzdan anlaþýlan mana olup; mefhum-ý muvafakat ve mefhum-ý muhalefet olmak üzere iki kýsma ayrýlýr.

Mefhum-ý muvafakat, zikredilmeyen bir hususun hükmünün, daha evlâ veya eþit bir þekilde, zikredilen þeyin hükmüne uygun (muvâfýk) olmasýdýr. Hanefîler buna "nassýn delâleti" adýný verirler. Meselâ, "Anne-babaya öf deme." (Ýsra, 17/23) âyetinin mantûku, anne-babaya öf demenin haramlýðýdýr. Bu, söylenen husustur. Anne babayý döðme ise, âyette sözkonusu edilmeyen bir husus olup, bunun da haram olduðu herhangi bir araþtýrma ve ictihadý gerektirmeksizin âyetten anlaþýlmaktadýr. Ýþte âyetin, anne babayý dövmenin haram oluþuna delâleti, mefhum-ý muvafakat yoluyla olmaktadýr.

Mefhûm-ý muhâlefet ise, zikredilmeyen konunun hükmünün, zikredilenin hükmüne, olumlu ya da olumsuz bir yönde aykýrý olmasýdýr. Meselâ, "Ýçinizden hür mümin kadýnlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinin altýnda bulunan mümin cariyelerden alsýn" (en-Nisâ, 4/25) âyetinin mantûku, hür mü´min kadýnlarla evlenmeye güç yetiremeyenlerin mümin cariyelerle evlenebileceðini ifade etmektedir. Bunun mefhum-ý muhalefeti ise, hür mümin kadýnlarla evlenmeye güç yetirenlerin, mü´min cariyelerle evlenemeyeceðidir. Cumhur, mefhum-ý muhalefeti genelde delil olarak alýr, Hanefiler ise, alýnmasý yönünde baþka bir gerekçe olmadýkça mefhum-ý muhalefeti delil almayý reddetmektedirler.

Bu delâlet yollarý dýþýnda lafýzlar hükme delaletinin açýk oluþu bakýmýndan "zâhir", "nass", "müfesser" ve "muhkem" kýsýmlarýna ayrýlýr. Bu ayýrýmda da, sözün söyleniþ amacý, baþka bir nass tarafýndan açýklanmasý veya hiçbir yorum, tahsis ve nesih kabul etmeyiþi gibi ölçüler getirilmiþtir.

Hükme delaletinin kapalý oluþu (hafâ) açýsýndan da lafýzlar, "hafi", "müþkil", "mücmel" ve "müteþâbih" kýsýmlarýna ayrýlýr. Bu cümleden olarak, meselâ, Kur´ân´daki sârýk (hýrsýz) sözcüðünün (el-Mâide, 5/38), benzeri eylemlere delaleti tartýþýlmýþ, kelime bu yönüyle hafî (kapalý) kabul edilmiþtir. Ayný þekilde, Kur´ân´da geçen "kurû" kelimesi (el-Bakara, 2/228), müþkil olup birkaç anlama gelmektedir. Hatta âyetlerde geçen "salât", "zekât" gibi kelimeler, ilk plânda mücmel olup, Hz. Peygamberin söz ve tatbikatýyla açýklýk kazanmýþtýr. Bütün bunlar, nasslarýn manaya delâletinin deðiþik kademelerdeki farklýlýðý olarak deðerlendirilebilir.


radyobeyan