Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Davet By: armi Date: 09 Þubat 2010, 18:00:44
DAVET




Ýslâm dininin esaslarýný anlatarak

insanlarýn onu benimsemelerini ve dinin koyduðu esaslara göre yaþamalarýný saðlama cabasý.

Lügatte davet kelimesi, De´ave fiilinden masdar olup çaðýrmak, nidâ etmek, sevketmek, dua veya bedduada bulunmak; birisini yemek ve ziyafete çaðýrmak manalarýna gelmektedir. Bir isim olarak da kullanýlan davet lâfzý, lügat itibariyle herhangi bir çaðrýya iþaret eder. Ýslâm ýstýlahýnda ise davet tabiri ile, sadece Ýslâm´a yapýlan çaðrý kasdedilmektedir.

Ýslâm´a davet, Ýslâm´ýn ele aldýðý bütün konularda geçerlidir. Dünya iþlerinde de, âhiret iþlerinde de Ýslâm´ýn getirdiði esaslarýn tüm beþeriyete intikal ettirilmesi, davetin kapsamýna girmektedir. Bu bakýmdan Ýslâm davetinin geniþ bir tatbikat alaný ve geniþ bir muhatap kitlesi vardýr. Davetin yapýlacaðý bu kitle, sadece müslüman olmayan kimselerden ibaret deðildir. Kâfirlerin yanýsýra, münâfýklar ve müslümanlar da kendilerine Ýslâm davetinin sunulacaðý muhatap zümreyi oluþtururlar; yani kýsa ifadesiyle tüm bir beþeriyet, davet faaliyeti ile karþý karþýyadýr. Her ne kadar bazý araþtýrýcýlar davet kelimesinden, sadece müslüman olmayanlarý müslüman olmaya çaðýrma iþini anlamakta ve o þahsýn zâhiren müslüman olmasý veya "müslüman oldum" demesi ile davet faaliyetinin tamam olduðunu zannetmekte; müslüman olan kiþiye Ýslâm´ýn anlatýlmasý iþini, teblið, vaz, irþâd gibi kelimelerle karþýlamakta iseler de, bu ayrým doðru deðildir. Çünkü Kur´ân-ý Kerim´de davet, teblið, inzâr, vaz, nasihat, emr bi´l ma´rûf (iyiliði emretmek), nehy ani´l-münker (kötülükten sakýndýrmak) gibi tabirler birbiri yerine kullanýlmýþtýr. Meselâ: "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni teblið et. " (el-Mâide, 5/67) âyetinde Hz. Peygamber´den yapmasý. istenen teblið, hem müslümanlara, hem de gayr-i müslimlere Kur´ân hakikatlarýnýn anlatýlmasýdýr, yâni davettir. "Rabbinin yoluna davet et. " (en-Nahl, 16/125) âyetinde davetin kimlere yönelik olarak yapýlacaðý açýkça zikredilmemiþtir. Bilindiði gibi Kur´ân-ý Kerîm, tek bir zümreyi hidayete çaðýrmak için deðil, bütün insanlarý saâdete erdirmek üzere gönderilmiþ bir kitaptýr. Bu sebeple bu âyette geçen davet faaliyetinin kapsamýna bütün bir beþeriyet girecektir.

Kur´ân´da olduðu gibi hadîs-i þeriflerde de davet lâfzý ile sadece gayr-i müslimlerin Ýslâm´a çaðrýlmasý, teblið lâfzý ile de müslümanlara Ýslâm´ýn anlatýlmasý kasdedilmemiþ, aksine davet ve teblið kelimeleri, hem müslümanlara, hem de müslüman olmayanlara Ýslâm´ýn aksettirilmesi manasýnda geçmiþtir. Meselâ: "Kim, bir hidayete davette bulunursa, o hidayete uyanlarýn nail olduðu ecrin tamamýna, çaðýran da eriþir. " (Müslim, Ýlm 16; Tirmizî, Ýlm, 15) hadisini ele alalým. Hidayet, gerek müslümanlarýn, gerek gayr-i müslimlerin muhtaç olduklarý bir unsurdur. Öyle olunca hidayete müslümanlar da, gayr-i müslimlerde çaðrýlabilir ve çaðrýlmalýdýr da. Hadiste bu iki sýnýftan sadece birisinin zikredilmemesi, her iki sýnýfýn da davet kapsamýna girdiðine iþaret etmektedir.

Davet faaliyeti, müslümanlarýn kaçýnýlmaz görev ve sorumluluklarýndan birini oluþturmaktadýr. Gücü, bilgisi ve bulunduðu konum nispetinde ayrý ayrý her müslüman, üzerine düþeni kadarýyla davet vazifesini yerine getirmekten mesûldür. Kur´ân âyetlerinde teblið, müslümanlarýn temel vasýflarýndan birisi olarak yer alýr. Meselâ Cenâb-ý Hak þöyle buyurmaktadýr:

"Siz, insanlar için çýkarýlmýþ en hayýrlý bir ümmetsiniz: iyiliði emreder, kötülükten sakýndýrýrsýnýz. " (Âli Ýmrân; 3/110) Bu görevin mutlak gerekliliði, þu âyette kullanýlan emir kipinden, açýk bir þekilde anlaþýlmaktadýr: "Sizden öyle bir cemâat bulunsun ki (onlar herkesi) hayra davet etsin, iyiliði emredip kötülükten sakýndýrsýn. " (Ali Ýmrân, 3/104). Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz de: "Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buðzetsin ki bu, imanýn en zayýfýdýr. " (Müslim, Ýman, 78) buyurarak davet görevinin imanla iliþkili bir husus olduðunu belirtmiþtir. Ýslâm´a davetin önem ve gerekliliðini açýkça ortaya koyan bir baþka husus da, âyetler ve hadislerde bu görevi terkedenlerin acý âkýbet ve cezalarýnýn belirtilmiþ olmasýdýr. Allah´ýn âyetlerini ve doðruyu teblið etmeyenler, Allah´ýn ve lânet etme þanýna erenlerin lânetine uðrarlar:

"Ýndirdiðimiz o açýk açýk âyetlerimizi ve doðruyu -Biz, kitapta insanlara onu pek açýk bir sûrette bildirdikten sonra- gizleyenler (yok mu?) Ýþte onlar (ýn hâli) onlara hem Allah lânet eder ve hem lânet etmek þânýndan olanlar lânet eder." (el-Bakara, 2/159). Peygamber Efendimiz de þöyle buyurur: "Ýsrâiloðullarý arasýnda zulüm yaygýnlaþtýðý zaman onlardan biri, diðerini bir günah iþlerken görür ve önce o iþten sakýndýrýrdý. Fakat ertesi günü, o adamla oturup kalkabilmek, yiyip içebilmek (menfaat saðlamak) için gördüðü kötülükten sakýndýrmazdý. Bunun üzerine Cenâb-ý Hak onlarý birbirine düþürdü ve haklarýnda: Ýsrâiloðullarý´ndan olup da küfredenlere Dâvûd´un da, Meryem oðlu Ýsa´nýn da diliyle lânet olunmuþtur. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve ifrata sapmalarý idi. Onlar, iþledikleri herhangi bir fenalýktan birbirlerini vazgeçirmeye çalýþmazlardý. Yapmakta devam ettikleri (o hâl) ne kötü idi! (el-Mâide, 5/78-79) âyetlerini indirdi. Evet, siz de, ya zalime engel olursunuz ve onu hakka çekersiniz; ya da bu durum sizin baþýnýza da gelir. " (Ýbn Mâce, Fiten, 20; Tirmizî, Tefsîru Sûrati´l-Mâide, 7)

Davet faaliyetinin müspet netice vermesi için, bu iþin plânlý, programlý, metodlu ve muntazam bir þekilde yapýlmasýnýn gerekli olduðu, gayet açýktýr. Davetçi, gayesine ulaþabilmek için sýhhatli ve doðru olan usûl ve metodlara baþvurmak zorundadýr. Þayet metod, hatalý ve uzaklaþtýrýcý ise sadece dâvânýn yüceliði yetmez. Bu bakýmdan davette metod, davetin bir parçasý sayýlmalýdýr. Esasen bizzat Cenâb-ý Hak da davet faaliyetinin metodik yürütülmesini emretmiþtir. Þu âyet-i kerimelerde davette metodun yerini açýkça görmekteyiz: "(Ýnsanlarý) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öðütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel (yol) hangisi ise onunla yap. " (en-Nahl, 16/125); "Ehl-i kitap ile ancak en güzel (metod) hangisi ise onunla mücadele ediniz. " (el-Ankebût, 29/46); "De ki (Habîbim:) Ýþte bu, benim yolumdur. Ben (insanlarý) Allah´a (körü körüne deðil) bir basîret üzere davet ediyorum. Ben de, bana tâbî olanlar da (böyleyiz). " (Yusuf, 12/108).

Ýslâm davetinin ilk tatbikçisi ve rehberi olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de yaþayýþý, davranýþý ve sözleriyle davet faaliyetinde metodun önemini vurgulamýþ, bu konuda en güzel ve en geçerli örnekleri vermiþtir. Çevreye davet için görevli olarak gönderdiði ashâbýna: "Kolaylaþtýrýnýz, güçleþtirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. " (Buhârî, Cihâd, 164);

"Halkýn seviyesine ininiz." (Ebû Dâvûd, Edeb, 20) gibi tavsiyelerde bulunarak uygulanacak bazý metodlarý onlara göstermiþtir.

Elbette günümüzde Ýslâm davetini üstlenen müslümanlar da davet faaliyetlerini usûlüne uygun bir þekilde yürütmek ve bu konuda Hz. Peygamber´in tatbik ve tavsiye ettiði metodlarý örnek ve rehber edinmek mecbûriyetindedirler. Çünkü Cenâb-ý Hak þöyle buyurmaktadýr: "Andolsun ki Rasûlullah´ta sizin için, Allah´ý ve âhiret gününü umar olanlar ve Allah´ý çok zikredenler için güzel bir imtisal numûnesi vardýr. " (el-Ahzâb, 33/21). Peygamber Efendimiz de buyururlar: "Size iki þey býrakýyorum; onlara sarýlýrsanýz asla dalâlete düþmezsiniz: Allah´ýn Kitabý ve Rasûlünün Sünneti." (Muvatta´, Kader, 3), "Þayet Nebînizin Sünnetini terkederseniz sapýtýrsýnýz." (Ýbn Mâce, Mesâcid, 14);

"Benim Sünnetimle amel etmeyen, benden deðildir." (Buhârî, Nikâh, I ; Müslim, Nikâh, 5) Hz. Peygamberin icra ettiði davet faaliyetinin üzerinden asýrlar geçmesinin tabiî bir sonucu olarak, günün deðiþen þartlarý ve geliþen imkânlarýna göre farklý bir takým metodlara baþvurulabileceði aþikârdýr. Aslýnda zamana ve zemine uygun bir þekilde çeþitli metodlarýn tatbiki, Hz. Peygamber´in, davetinde baþvurduðu usullerden birisidir. Peygamber Efendimiz, hiçbir esnekliði olmayan, katý, donuk, býktýrýcý ve usandýrýcý tek bir metoda sürekli olarak baðlý kalmýþ deðildir. Zâten akl-ý selîm sahibi bir davetçiden böyle, netice vermesi mümkün olmayan bir metoda baðlý kalmasý beklenemez.

Bu sebeple günümüzde davet faaliyeti yürütülürken Hz. Peygamberin uyguladýðý tüm davet metodlarýnýn teferruatý ile bilinmesi, titizlikle tatbik edilmesi gerekli olduðu gibi; Ýslâm´ýn temel esaslarýna ve ruhuna ters düþmemek kaydýyla içerisinde bulunulan þartlarýn ve sahip olunan imkânlarýn da mutlaka göz önünde bulundurulmasý icap etmektedir. (Daha geniþ bilgi için bk. Ahmet Önkal, Rasûlullah´ýn Ýslâm´a Davet Metodu, Konya 1987; Abdülkerim Zeydân, Usûlü´d-Da´ve, Baðdat 1976; Muhammed el-Gazzâlî, Ma´âllâh Dirâsât fî´d-Da´veti ve´d-Du´ât, Kahire 1976)


radyobeyan