Daru'r ridde By: armi Date: 09 Þubat 2010, 17:54:57
DÂRU´R-RÝDDE
Ýslâm´dan dönenlerin yaþadýðý yurt. Dâr; arsa, bina, mahalle, bina ve arsalarýn toplandýðý yer anlamlarýna gelir. Bir topluluðun yerleþip konakladýðý yere de dâr denir. Ülke ve belde anlamýnda da kullanýlýr. Bu sonuncu anlamda; özel bir askerî gücü ve baðýmsýz yönetimi olan ülke kastedilir. (Ýbn Manzûr, Lisânü´l-Arab, Beyrut 1955, XI, 318). Bir Ýslâm hukuku terimi olarak dâr, "bir müslüman veya gayr-i müslim idarecinin hâkimiyeti altýndaki ülke" demektir. (Ýbn Abîdîn, Reddü´l-Muhtâr, Bulak 1272, III, 247) Ridde, sözlükte; geri çevirmek, alýkoymak, vazgeçirmek, kabul etmemek, vasfýný deðiþtirmek gibi anlamlara gelir. Bir terim olarak; "dinden dönmek, Ýslâm dinini terketmek ve irtidâd etmek" demektir. Buna göre, dâru´r-ridde terimi ise, "irtidad ülkesi" veya "mürtedler (dinden dönenler) ülkesi" anlamýna gelir.
Ýslâm; önceleri müslüman iken, dinden dönüp bir ülke veya beldeyi iþgal eden kimselere ve böyle bir ülkeye uygulanacak hükümler koymuþtur.
Müslümanlarýn idare ve hâkimiyetleri altýnda bulunan ve Allah´ýn hükümleriyle hükmedilen ülkeye "dâru´l-Ýslâm", bu nitelikte olmayan beldeye de, "dâru´l-harb" denir. Ancak mezhep imamlarý bu konuda çeþitli tarifler ortaya koymuþtur. Meselâ Þafiîler, dâru´l-Ýslâm´ý üçe ayýrýr:
1. Müslümanlarýn meskun bulunduklarý yerler,
2. Müslümanlarýn fethedip gayr-i müslim halkýný cizye karþýlýðýnda iskân ettikleri yerler,
3. Baþlangýçta müslümanlarýn meskûn bulunduklarý, fakat daha sonra gâyr-i müslimlerin istilâ ve hâkimiyetleri altýna geçen yerler. Bu vasýflarý taþýmayan yerler dâru´l-harp sayýlýr. Ýmam Þafiî, dâru´l-Ýslâm´da müslümanlarýn yönetimi ellerinde bulundurma þartýný öne sürmez. Buna göre, tarihte bir defa müslümanlarýn ele geçirip Ýslâmî hükümleri uyguladýklarý yerler, daha sonra düþman istilâsýna uðrasa bile sonsuza kadar Ýslâm beldesi (dâru´l-Ýslâm) sayýlýr. (Ýbn Hacer el-Heytemî, Tuhfetü´l-Muhtac, Kahire 1315, VI, 350, IX, 269; Ö. Nasuhi Bilmen, Istýlâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, III, 371; Ahmed Özel, Ýslâm Hukukunda Ülke Kavramý, dâru´l-harb, dâru´l-Ýslâm, Ýstanbul 1988, 85-86),
Dâru´r-ridde, dâru´l-harb´in kapsamý içine girdiði için, bir Ýslâm beldesinin hangi þartlarla dâru´l-harb´e dönüþeceðini belirleyelim. Ýslâm hukukçularý bu dönüþümün üç þekilde olacaðýný söylerler:
1. Düþmanýn Ýslâm ülkelerinden birisini iþgal ve istilâ etmesi,
2. Dâru´l-Ýslâm´da bir þehir veya bölge halkýnýn irtidâd ederek o yeri iþgal ve istilâ etmeleri,
3. Zimmet akdi ile Ýslâm devletinin himâye ve hâkimiyetine geçerek Ýslâm tebasý olan gayr-i müslim (zimmî)lerin bu anlaþmayý bozarak bir bölgeyi iþgal ve istilâ etmeleri (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, VII, 131; Fetâvâ´l-Hindiyye, II, 232; Tahtâvî, Hâþiyetü ale´d-Dürri´l Muhtâr, Bulak 1254, II, 460; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, III, 253)
Ebu Hanîfe´ye göre, yukarýdaki üç þekilden hangisiyle olursa olsun, dâru´l-Ýslâm´ýn dâru´l-harb´e dönüþebilmesi için aþaðýdaki þartlarýn bulunmasý gereklidir:
1. Ýþgal altýndaki yerde küfür hükümlerinin uygulanmasý. Kûhistânî´ye (ö. 950/1544) göre bunun anlamý þudur: "...Küfür hükümlerinin açýk ve yaygýn þekilde, hâkimin onlarýn hükmüyle hükmetmesi ve müslüman kadýlara gidilmemesi suretiyle tatbik edilmesi" (Kuhistânî, Câmiu´r Rumûz Þerhu´n-Nihâye, Ýstanbul 1300, II, 311). Bu duruma göre, Ýslâm hükümleri ile þirk ehlinin hükümleri birlikte uygulanýyorsa; orasý Dâru´l harb sayýlmaz (Tahtâvî, a.g.e., II, 460; Ýbn Âbidin, a.g.e., Ill, 253).
2. Ýlk emân üzere olan bir müslüman veya zimmînin bulunmamasý. Burada ilk emândan maksat, düþman istilâsýndan önceki, dâru´l-Ýslâm´da müslümanýn Ýslâm hukuku gereðince sahip olduðu emâný ve zimmînin de zimmet akdi gereðince sahip olduðu mal ve can güvenliðidir. Mal veya can güvenliðinin kalmamasý veya o beldede ancak düþmanýn verdiði emân ile kalabilmeleri ilk emâný sona erdirir (Ahmet Özel, a.g.e., 107).
3. O yerin dâru´l-harb´e bitiþik olmasý. Bundan maksat, iþgal altýndaki ülke ile baþka dâru´l-harb arasýnda bir Ýslâm ülkesinin bulunmamasýdýr (es-Serahsî, el-Mebsut, X, 114; Kuhistânî, a.g.e., II, 311).
Ebû Yûsuf ve Ýmam Muhammed´e göre ise, böyle bir beldede yalnýz gayri Ýslâmî hükümlerin uygulanmasýyla, orasý dârü´l-harb´e dönüþür (es-Serahsî, Þerhu´s-Siyeri´l-Kebîr, Nþr. Salahaddin el-Münaccid, Kahire I, 351; el-Mebsût, X, 114; Fetâvâ´l-Hindiyye, II, 232; Bilmen, a.g.e., III, 370). Bu iki imamýn delili kýyastýr. Çünkü Ýslâmî hükümlerin uygulandýðý ülkenin dâru´l-Ýslâm sayýlmasý konusunda fakîhler görüþ birliði hâlindedir. Buna kýyasla, küfür hükümlerinin uygulandýðý beldenin de dâru´l harb sayýlmasý sonucuna ulaþýlýr Fetâvâ´l-Hindiyye, II, 232; Ýbn Âbidîn, a.g.e., III, 253) Ýþte, Ýslâm ülke veya beldelerinden birisinin halký dinden dönerek bulunduklarý yeri veya baþka bir bölgeyi istilâ ederlerse; Ebû Hanife´ye göre, yukarýdaki üç þart da gerçekleþmiþse burasý dârü´l-harb olur. Ebû Yûsuf ve Ýmam Muhammed´e göre ise, burada gayr-i müslim hükümlerinin uygulanmasý, dârü´l-harb´e dönüþmesi için yeterlidir. Ýmâm Þâfiî, Ýmâm Mâlik ve Ahmed b. Hanbel de bu konuda küfür hükümlerinin uygulanmasýný dâru´l-harb için yeterli görür. Ancak Þâfiî´nin, dâru´l-Ýslâm´ýn hiçbir zaman dâru´l-harb´e dönüþmeyeceði prensibini benimserken, mürtedlerin istilâ ettiði ülke için aksi görüþü savunmasý bir çeliþki gibi görülebilir. Þâfiîlerde konu, ülke arazilerinin mülkiyeti açýsýndan deðerlendirilmiþtir. Düþman istilâsýna uðrayan topraklar müslümanlarýn mülkü olup, istilâ ile gayr-i müslimlerin mülkiyetine geçmeyeceðinden, ülkenin de dâru´l-Ýslâm sayýlmasý gerekir. Ancak dinden dönenlerin elinde bulunan topraklar ise, kendi mülkleridir. Onlar da topluca irtidâd ettiklerine göre; istilâ ettikleri mülkler baþka müslümanlara ait olmadýðý için, kâfirlerin mülkiyetine geçemeyeceði öne sürülemez ve ülkenin dâru´l-Ýslâm olarak kalacaðý söylenemez. Diðer yandan mürtedler, müslümanlara ait topraklarý istilâ ederlerse; durum düþman istilâsýna benzer ve ülke dâru´l-Ýslâm olarak kalýr (Ahmed Özel, a.g.e., 127-128)
Mürtedlerin istilâ ettiði ülke veya bölge dâru´l-harb sayýlmazsa; mürtedlere dâru´l-Ýslâm´daki alelade irtidâd hükümleri uygulanýr.
Dinden dönenlerin ülkesi dâru´l harb olmuþsa:
a. Ülke yeniden fethedilince; Ýslâm´a dönen erkekler hürdür, dönmeyenler öldürülür; esir edilemezler. Ýslâm´dan dönme, kurulu düzeni tanýmama ve onu yýkma sayýlýr.
b. Mal ve arazîleri, kadýn ve çocuklarý fey´ olur. Bunlarýn beþte biri devlet hazinesine ayrýlýr. Beþte dördü taksim edilir. Ülke dâru´l-Ýslâm´dan olarak kýlsaydý, bunlar hürriyetlerini korurlar, öldürülmezler ve Ýslâm´a girmeye davet edilirlerdi.
c. Arazileri ganimet ehline daðýtýlýrsa, öþriyye olur. Devlet baþkaný bu araziler zýmnileri yerleþtirmek isterse arazi mülk haraç ârazisi olur ve zýmniler arasýnda mîras yoluyla intikal eder.
d. Ülke dâru´l-harb olduktan sonra müslümanlara veya gayr-i müslimlere ait mallarý istilâ ederlerse, ona mâlik olurlar. Bu durumda; müslümanlar savaþla onlara galip gelmeden önce Ýslâm´a dönerlerse, bu mallar onlara aittir.
e. Müslümanlarla sulh anlaþmasý yapmak isterlerse; gerekli görülürse yapýlabilir. Fakat cizye ödemeleri suretiyle zimmet anlaþmasý yapýlamaz.
Ülkeleri henüz dâru´l-harb´e dönüþmemiþse:
a. Ülke yeniden fethedilince; erkek kadýn ve çocuklarýn hepsi de hür olup, köle edinilemezler. Ülkeleri dâru´l harb olmayýnca; kendileri de muharip sayýlmazlar.
b. Erkekler Ýslâm´a dönmezlerse, irtidâdýn cezasý olarak öldürülürler. Kadýn ve çocuklar ise öldürülmez, Ýslâm´a girmeye zorlanýrlar.
Ülke dâru´l-harb sayýlmayýnca, mürtedlerin mallarý, hukukî tasarruflarý, iþledikleri suçlar vs. hakkýnda alelâde mürtedlere uygulanan hükümler uygulanýr. Ülke, dâru´l-Ýslâm sayýlýnca, gerek kendi aralarýnda, gerek müslümanlarla yaptýklarý muâmelelere ve iþledikleri suçlara Ýslâm hukukunun ilgili hükümleri uygulanýr.,
Ýmam Maverdî (ö. 450/1058)´ye göre, mürtedler bir ülkede toplanýp, orada hâkimiyet kurar ve tövbe etmezlerse onlarla savaþmak gerekir. Bunlarla yapýlacak savaþta harb hükümleri uygulanýr (es-Serahsî, el-Mebsut, X, 114; Þerhu´s-Siyeri´l-Kebîr, I, 259; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanayi´, VII, 131; el-Fetâva´i-Hindiyye, II, 206; Ahmed Özel, a.g.e., 129-130; eþ-Þîrâzî el-Mühezzeb, II, 225).
Ýmam Mâverdî, dâru´r-ridde ile dâru´l-harb arasýndaki farklarý þöyle ifade eder:
1. Mürtedlerle sulh yapmak caiz deðildir. Diðer düþmanla sulh yapýlabilir.
2. Cizye karþýlýðýnda irtidadlarý üzere kalmalarý için anlaþma yapýlamaz. Ehl-i harb ile böyle anlaþma yapýlabilir.
3. Erkeklere köle, kadýnlara esir statüsü uygulanmaz. Çünkü onlara göre, irtidadýn cezasý ölümdür.
4. Diðer gayr-i müslimlerin aksine, mürtedlerin mallarýna ganimet yoluyla mâlik olunamaz. (el-Mâverdî, el-Ahkâmu´s-Sultâniyye, Kahire, 1966, 57)
Sonuç olarak Ýslâm ülkesinde toplu irtidad hareketleri Ýslâmî yönetime karþý ayaklanmak, bütün Ýslâmî hükümlere karþý baþ kaldýrmak olarak kabul edildiði için, suçun niteliðine ve aðýrlýðýna göre müeyyideler öngörülmüþtür. Ancak bu konuda Ýslâm âlimleri arasýndaki görüþ ayrýlýklarý, uygulamada devlet yöneticilerine kolaylýklar getirmiþ; dinden dönenlerin yeniden Ýslâm´a kazanýlmalarý için gerekli müsamahalara yer verilmiþtir.
radyobeyan