Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Daru'l adl By: armi Date: 09 Þubat 2010, 17:43:15
DÂRU´ L-ADL




Adalet ülkesi. Dâr, sözlükte; ev, mesken, kabile, yurt ve ülke anlamlarýna gelir. Adl veya adalet ise; doðru olmak, doðru davranmak, adaletle hükmetmek, bir þeyi diðerinin eþi kýlmak, ayný seviyede kýlmak demektir. Bir Ýslâm hukuku terimi olarak Dâru´l-adl, Ýslâm ülkesi anlamýnda kullanýlmýþtýr. Bir Ýslâm ülkesinde bütün halka eþitlik ve adalet esaslarý üzere hükmetmek gerekli olduðu için islâm ülkesine ayný zamanda "adalet ülkesi" denir. Bunun karþýtý, Dâru´l-baðy´dir. Bu ise, müslümanlardan bir grubun meþru idareye karþý, sahibinden geçerli bir delîle (te´vîle) dayanarak itâattan çýkmasý ve baðýmsýz bir bölgede askerî bir güçle hâkimiyet kurmasýdýr. Ýþte muhariplik sýfatlarý tanýnan bu müslüman isyancýlarýn hâkim olduðu bölge veya ülkeye de "Dâru´l-baðy" denilmektedir. Buna, Dârul-cevr de denir. (Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadir, V, 334; Fetâvâ´l-Hindiyye, II, 283, III, 308; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, III, 310; Ö. N. Bilmen, Istýlâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, III, 334, 412; Ahmed Özel, Ýslâm Hukukunda Ülke Kavramý, Dârü´l Ýslâm, Dâru´l-Harb, Ýstanbul 1988,135-136).

Ýslâm´da adalet, genel anlamýyla, hak olan semâvî dinlerin getirdiði esaslara uygun olarak hükmetmektir. Cenâb-ý Hak, bu esaslarý peygamberlerine vahyetmiþtir. Bunlarda, müslümanlarýn birbirleriyle ve müslüman olmayanlarla, hatta düþmanla olan iliþkileri düzenlenmiþtir. Yerler ve gökler, adaletle ayakta durur. Adalet mülkün esasýdýr. Zulüm ise, medeniyetlerin yýkýlmasýna ve saltanatlarýn son bulmasýna sebep olur.

Âyet ve hadîslerde adalet teþvik edilmiþtir. Kur´ân´da þöyle buyurulur:

"Þüphesiz ki, Allah, adaletli davranmayý, iyilikte bulunmayý emreder." (en-Nahl, 16/90); "Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasýnda hükmederken adaletle hükmetmenizi emrediyor. " (en-Nisâ, 4/58); "Ölçüyü ve tartýyý adaletle yapýn." (En´âm, 6/152). Düþmana karþý bile adaleti emreden þu âyet, olgun insaný târif etmektedir: "Ey iman edenler, Allah için hakký ayakta tutanlar ve adaletle þahitlik yapanlar olun. Bir kavme olan kîniniz, sizi adaletsizliðe sevketmesin. Adaletli olun. Çünkü o takvaya daha yakýndýr. Allah´tan korkun. Þüphesiz ki, Allah, yaptýklarýnýzdan haberdardýr." (el-Mâide, 5/8). Ýslâm, adaleti istemekle yetinmedi; bunun mukabili olan zulmü de kesin bir þekilde haram kýldý: "Ey Peygamber, sakýn zalimlerin yaptýklarýndan Allah´ýn habersiz olduðunu sanma. Allah onlarýn cezalarýný, gözlerin belerdiði o zor güne býrakýr. " (Ýbrahim, 14/42)

Hadîs-i þeriflerde þöyle buyurulur:

"Bu ümmet, konuþtuðu zaman doðru söylediði, hükmettiði zaman adaletle hükmettiði ve kendisinden merhamet dilenildiði zaman merhamet ettiði sürece hayýr üzere devam eder. " (Ýbn Mâce, Menâsîk, 103; et-Tergîb ve´t-Terhîb, III, 171); "Yaratýlmýþlarýn Allah´a en sevimlisi, ülkesini adaletle yöneten devlet baþkanýdýr. Onlarýn Allah´ýn en çok buðzunu davet edeni de, ülkesini zulümle yöneten devlet baþkanýdýr." (Buhârî, Zekât, 16; Hudûd, 19; Müslîm, Zekât 91; Tirmizî, Ahkâm, 4; Cünne, 2, Zühd, 53; Ahmed b. Hanbel, III, 305, 439, 444, 445);

"Ey kullarým, þüphesiz ki, ben zulmü kendime haram kýldým. Sizin aranýzda da haram kýldým. Birbirinize zulmetmeyiniz." (Müslîm, Birr, 55; Ahmed b. Hanbel, V,160); "Zulümden sakýnýnýz. Þüphesiz ki, Kýyamet gününde zulüm, karanlýklar demektir." (Buhârî, Mezâlîm, 8; Tirmizî, Birr, 83).

Ýslâm´ýn istediði adalet, idare edeni, idare edileni ve insanlýðý topluca kapsamýna alýr. Bu; hükümde, idarede, vergi koymada, insanlarýn maslahatýný gözetmede hak ve görevleri daðýtmada, sosyal adaleti gerçekleþtirmede, þahitliklerde kaza, infaz, had ve kýsaslarýn uygulanmasýnda, kadýn ve çocuklarla birlikte aile konusunda, eðitimde, mülk edinmede, görüþ, düþünce ve tasarruflarda fertle toplumu, dostla düþmaný, zenginle, fakiri, aydýnla bilgisizi, iþçiyle iþvereni tatmin eden, toplumda huzur ve sükûn saðlayan bir adalettir.

Ýslâm adaleti, muamelelerde, kazada, hak ve mal mülkiyetlerinde eþitliði ister. Hz. Ebû Bekir (r.a.)´in hilâfete gelirken yaptýðý ilk konuþmada bu adalet anlayýþýnýn ipuçlarýný bulmak mümkündür. O, þöyle demiþti: "Sizin iþinizde güçsüz olanlar, benim yanýmda, ben onlarýn hakkýný alýncaya kadar güçlüdür. Güçlü olanlarýnýz da benim yanýmda ben inþallah güçsüzün hakkýný kendilerinden alýncaya kadar güçsüzdür." Hz. Ömer (r.a.) de Ebû Musa el-Eþ´arî´ye yazdýðý meþhur mektupta þöyle demiþtir: "Ýnsanlarýn arasýnda yüz hareketlerinde, adaletinde ve oturuþunda eþit davran ki; þerefli kimse, senden fazla bir þeyler koparacaðý ümidine kapýlmasýn; zayýf olan da senin adaletinden ümidini kesmesin." (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l Ýslâmî, VI, 718-719)

Hz. Peygamber Ýslâm adaleti karþýsýnda insanlarýn eþit olduðunun kendi ailesinden çok sevdiði kýzý Fatýma´yý örnek vererek þöyle ifade etmiþtir:

"Sizden önceki kimseleri, içlerinden þerefli birisi hýrsýzlýk yaptýðý zaman onu serbest býrakmalarý, güçsüz bir kimse hýrsýzlýk yaptýðý zaman ise, ona ceza vermeleri mahvetmiþtir. Muhammed´in hayatýný elinde tutan Allah´a yemin ederim ki, Muhammed´in kýzý Fatýma hýrsýzlýk yapsa idi, onun elini de keserdim." (Buhârî, Enbiya, 54; Megazî, 53, Hudûd, 2; Müslîm, Hudûd, 9; Ebû Dâvûd, 2, Hudûd, 4; Tirmizî, Hudud, 6, Nesâi, Sarýk 6; Ýbn Mâce, Hudûd, 6; Dârimî, Hudûd, 5).

Ýslâm adaletinin uygulandýðý ülke ile bu ülkede meþru yönetime karþý isyan edenlerin kontrolü altýndaki bölge (dâru´l-baðy) arasýndaki iliþkiler, Hz. Ali´nin Muâviye ve Haricîlerle olan iliþkilerine dayandýrýlýr. Ýki tarafýn savaþ sýrasýnda birbirlerinin mal ve canlarýna verdikleri zararlar, Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre tazmin edilemez. Ýsyan ve savaþtan önce veya sonra, mal veya cana verilen zararlar ise tazmin edilir. Âsîlerin hâkimiyeti altýnda bulunan dâru´l-baðy, dâru´l-Ýslâm´dan sayýlýr. Bu yüzden bu iki dâr arasýnda prensip olarak ülke ayrýlýðý mevcut deðildir. Ancak meþru idare ile âsîlerin idaresinin ayrý oluþu birtakým hukûkî sonuçlar meydana getirmektedir. (es-Serahsî, el-Mebsut, X,127-128, XXIV,108; el-Kâsânî, el-Bedâyiu´s-Sanâyi, VII, 141; Mâlik, el-Müdevvene, III, 48; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, X, 60-61; el-Mâverdî, el-Ahkâmü´s-Sultâniyye, Kahire 1966, 61; Ebû Ya´la, el-Ahkâmü´s-Sultâniyye, Mýsýr 1938, 40; eþ-Þirâzî, el-Mühezzeb, Kahire 1959, II, 211; Muhammed Hamidullah, Ýslâm´da Devlet Ýdaresi, Trc: Kemal Kuþçu, Ýstanbul 1963, 142; Ahmed Özel, a.g.e., 136-137).

Ýsyancýlarýn (buðât) hâkimiyeti altýndaki yerler yeniden adalet ülkesinin eline geçince, halkýn daha önce yöneticilere ödediði zekât ve öþür gibi vergileri mahalline sarfetmedikleri anlaþýlýrsa, yükümlülerin bu vergileri yeniden ödemelerine istihsan yoluyla fetva verilir, fakat buna zorlanmazlar. Âsî idarecilerin bazý tasarruflarýnýn geçerliliði, velâyetlerinin meþru olmasýndan deðil: tebaanýn maslahatý için zaruret yoluyla kabul edilmiþtir. (el-Kâsânî, el-Bedâyiu´s-Sanâyî, VII, 142; Ýbnü´l-Hümâm, Fethü´l-Kadîr, V, 338; Ö. N. Bilmen, Istýlâhât-ý Fýkhýyye ve Kâmusu, III, 420).

Hanefilere göre bâðîlerin beldesinde adalet ülkesinden tayin edilen hâkimlerin Ýslâm´a uygun hükümleri geçerli olup, bu belde meþru idarenin eline geçince infâz edilir. Hâkim, âsîlerden ise, adalet ülkesinin fâsýklarý gibi sayýlýr. Bu bölge, meþru idarenin eline geçince; eðer bu hâkimin verdiði hükümler, ehl-i adl hâkimine getirilirse, hâkim, kendi görüþüne uygun olaný veya ictihad konusu meselede verilmiþ hükümleri geçerli sayarak uygular. Haksýz ve Ýslâm´a aykýrý olanlarý geçersiz sayar. Hanefîlerde geçerli olan görüþ budur. (es-Serahsî, a.g.e., X, 130, 135; el-Kâsânî, a.g.e. VII, 142; Ahmed Özel, a.g.e., 131) (Ayrýca bk. Dârü´l-Ýslam, Dârü´l-Harb).


radyobeyan