Dall By: armi Date: 09 Þubat 2010, 17:34:38
DÂLL
Yol gösteren, delil olan; delâlet eden.
Ýsm-i fâil olan bu kelime Hz. Peygamber (s.a.s.)´in bir hadis-i þeriflerinde þöyle ifade edilmiþtir.
"Hayra delâlet eden, bizzat o hayrý yapan gibidir. " (Aclûnî, Keþfu´l-Hafâ, Beyrut 1351, II. 399)
Usûl-i fýkýh ve usûl-i tefsir terimi olarak "dâll" bilgi edinmeye götüren þeydir. Diðer bir ifadeyle; çeþitli yollarla mana ve hükmün anlaþýlmasýný saðlayan þeydir. Lafzýn manaya delâleti, iþaretin, yazýnýn, sembolün herhangi bir þeye delâleti gibi... (Râgýp el-Isfahânî, Müfredât, 179). Delâlet, masdar olmakla beraber ism-i fâil olan dâll ve delil manasýnadýr.
Mantýkçýlara ve usulcülere göre delâlet, çeþitli kýsýmlara ayrýlýr. Hanefi usulcülerine göre, lafzýn hüküm ve manaya delâleti dört þekildedir:
1) Dâll bi´l-ibâre (ibaresiyle delâlet eden): Sözün, kastedilen manaya doðrudan ve bizzat delâlet etmesidir.
"Namazý dosdoðru kýlýn, zekâtý verin. " (el-Bakara, 2/43) Bu âyet, ibaresiyle namaz ve zekâtýn farziyetine delâlet etmektedir. Âyetin indiriliþindeki aslî maksat, doðrudan doðruya bu hükmü beyan etmektir. Dâll bi´libâre, kesinlik ifade eder. Kýyas ve zannî bir delille çürütülemez.
2) Dâll bi´l-iþâre (iþaret yoluyla delâlet eden): Sözün söyleniþindeki asýl maksat yanýnda bu maksatla ilgili diðer bir mânâya delâlet etmesidir: "Þayet bilmiyorsanýz bilenlere sorun." (en-Nahl, 16/43) Bu âyet; bilmeyenlerin bilenlere sormasýnýn gereðini ifade eder. Bunun mümkün olabilmesi için de âlim yetiþtirmenin gerekli olduðuna delâlet eder. Zira âlimler olmasa sorup öðrenmek de mümkün olmaz. Ýþte bu ikinci mana doðrudan doðruya âyetin zâhirinden anlaþýlmýyorsa da, iþâretinden anlaþýlmaktadýr. Dâll bi´l-iþâre de kesinlik ifade eder. Fakat dâll bi´l-ibâre kadar kuvvetli deðildir.
3) Dâll bi´d-delâle (delâlet yoluyla delâlet eden): Sözün lugat yönünden delâlet ettiði mana ile birlikte diðer bir mana da hemen akla geliyorsa, buna dâll bi´d-delâle denir. Bu delâlete "mefhum-ý muvâfakat", "kýyas-ý celî" de denir. Meselâ: "Ana ve babaya öf deme. Ve onlarý azarlama!" (Ýsrâ, 17/23) âyetinde ibare delâletiyle ana ve babaya "öf, usandým" demek haram kýlýnýyor. Zira bu söz onlarý üzer. Yasak da bu illetten dolayýdýr. Bu yasaðýn onlara eziyet vermemek için konduðunu kavrayan bir kimse, âyette söylenmemiþ olsa bile onlarý dövme ve onlara sövmenin haram olduðunu da hemen anlar. Bu türlü delâletin hükmü de Hanefilere göre kesinlik ifâde eder. Kýyastan üstündür. Kuvvet yönünden dâll bi´liþâreden sonra gelir. Þafiîler dâll bi´ddelâle´yi kýyas derecesinde görürler.
4) Dâll bi´l-iktizâ (iktiza yoluyla delâlet eden): Sözün doðru anlaþýlabilmesi ve kabulü, söylenmemiþ bir kýsma baðlý bulunuyorsa, söylenmiþ kýsmýn bu kýsma delâletine dâll bi´l-iktizâ denir. Meselâ: "Size analarýnýz kýzlarýnýz, kýzkardeþleriniz, halalarýnýz, teyzeleriniz, erkek ve kýzkardeþlerinizin kýzlarý, süt analarýnýz, süt kýzkardeþleriniz, kaynanalarýnýz... haram kýlýnmýþtýr." (en-Nisâ, 4/23). Bu âyet kastedilen "haram"lýk, belirtilen kimselerin bizzat kendileri deðil, onlarla nikâhlanýlmasý durumudur. Tarifimize göre âyette "nikâh" sözü geçmemiþ, fakat þahýslarýn zikredilmesiyle bu manâ anlaþýlmýþtýr. Hz. Peygamber (s.a.s.)´ýn sözü de bu kabildendir:
"Ümmetimden hata, unutma ve Zorlandýklarý þey kaldýrýlmýþtýr." (Aclûnî, a.g.e. l, 433). Hadis-i þerif, hata, unutma ve zorlanmanýn deðil, bunlardan doðan hüküm ve sorumluluðun kaldýrýldýðýna delildir. Zira bunlarýn bizzat kalkmasý bahis mevzuu deðildir (Abdülkerim Zeydân, el-Veciz, Ýstanbul 1979, 301-310; Ö. N.Bilmen, Hukuku Ýslâmiye ve lstýlahatý Fýkhiyye Kamusu, Ýstanbul 1976, I; 86-91)
radyobeyan