Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Cuma suresi By: armi Date: 09 Þubat 2010, 17:05:25
CUM´A SÛRESÝ




Kur´an´ýn altmýþ ikinci suresidir. Medîne´de nazil olmuþtur. On bir âyet, yüzseksen ketime, yediyüz harften ibarettir. Fâsýlasý "mîm" ve "nûn" harfleridir. Sure, adýný dokuzuncu ayetinden almýþtýr.

Saff suresinden sonra nazil olmuþtur. Ayný surenin ele aldýðý konulara temas etmekle beraber, çok deðiþik konulara da deðinmekte; baþka bir üslûp kullanmakta ve yepyeni bir tesir meydana getirmektedir.

Sureyi üç ana bölümde incelemek mümkündür:


Birinci bölüm
; kâinatta bulunan her þeyin durmadan Allahu tesbih ettiði gerçeðini ifade ederek ve ALLAH Teâlâ´yý, surenin konusuyla derin alâkasý bulunan sýfatlarla niteleyerek baþlýyor:

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi; Melik, Kuddûs, Azîz, Hakîm olan ALLAH´ý tesbih eder. " (1)

Burada; "Melik" sýfatýndan sözedilmekle, ALLAH´ýn, her þeyin mâliki olduðu, O´nun mülkünün dýþýnda hiç bir þeyin olamýyacaðý vurgulanmakta; ayný zamanda yahudilerin, yalnýzca kendilerinin ALLAH katýnda makbul insanlar olduðu yolundaki iddialarý reddedilmektedir.

Rasûlullah (s.a.s.), cuma günü hutbe okurken, bazý müslümanlarýn ALLAH´ý anmayý býrakarak ticaret kervanýný karþýlamaya gitmeleri, "Kuddûs" sýfatý zikredilerek kýnanmakta; "Azîz" sýfatý zikredilmekle de hiçbir kimsenin O´nu maðlup edemiyeceði hatýrlatýlmaktadýr. "Hakîm" sýfatý ise, ümmîler arasýndan kendilerine ALLAH´ýn âyetlerini okuyan, onlarý temizleyen kitabý ve hikmeti öðreten bir peygamber gönderilmesi münasebeti ile zikredilmektedir.

"O´dur ümmîler arasýndan kendilerine âyetlerini okuyan, onlarý temizleyen ve onlara kitabý ve hikmeti öðreten bir peygamber gönderen. Halbuki onlar daha önceleri gerçekten apaçýk bir sapýklýk içindeydiler.Onlardan baþkalarýna da ki, henüz onlara katýlmamýþlardýr. Ve O, Azîz´dir, Hakîm´dir. " (2, 3)

Müslümanlarýn Medine´ye hicretlerinden sonra karþýlaþtýklarý problemlerden biri de yahudiler idi. Yahudiler, kendilerinin ALLAH´ýn seçkin kullarý olduklarýný, olsa olsa peygamberliðin yahudilerden birine verilmesi gerektiðini söylüyorlardý. Ayrýca Araplarý küçümsüyor, onlarý okuma yazma bilmez cahiller (ümmîler) olarak tavsif ediyorlardý. Nitekim ayný þeyleri hakaret maksadýyla Hz. Peygamber için de söylüyorlardý.

Sure, yahudilerin bu tür itirazlarna cevap vermeyi hedef edinmiþtir. Aslýnda peygamber hangi kavimden çýkarsa çýksýn, din düþmanlarý onu ve ondan dolayý aralarýndan çýktýðý kavmi karalayacaklardý.

Yahudiler son peygamberin aralarýndan çýkmasýný ve bütün ayrýlýklarý gidererek kendilerini birleþtirmesini, zilletten sonra yükseltmesini bekliyorlardý. Bunun için de Araplar´a galip geleceklerini iddia ediyorlardý. Ama ALLAH´ýn hikmeti, bu son peygamberin, yahudilerin dýþýnda, ümmî bir kavim olan Araplar´dan gelmesini gerekli kýldý. Çünkü, surenin ikinci bölûmünde geleceði gibi ALLAH; yahudi ýrkýnýn özelliðini kaybettiðini ve beþeriyeti yönetecek kabiliyetini yitirdiðini, artýk bu kutsal emaneti taþýyamayacak hale geldiðini ezelî ilmiyle biliyordu. Sýra bu davayý üstlenebilecek baþka bir kavme gelmiþti. Yahudilerin ümmî´ diyerek küçümsedikleri bu milletin "ümmî" bir ferdi, risalet görevini üstlenecekti. Nitekim bu mübarek zatýn atasý Ýbrahim (a.s.) de ayný bölgede, Kâbe çevresinde ilâhî daveti, oðlu Ýsmail (a.s.) ile birlikte yapmýþ ve:

"Rabbimiz! Yaptýðýmýzý kabul buyur. Rabbimiz! Ýkimizi sana teslim olanlar kýl! Soyumuzdan da sana teslim olanlardan bir ümmet yetiþtir. Bize ibadet yollarýmýzý göster; tövbemizi kabul buyur. Çünkü tövbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak sensin." (el-Bakara, 2/127,128)

"Rabbimiz! Ýçlerinden onlara Senin âyetlerini okuyan, kitabý ve hikmeti öðreten, onlarý her kötülükten arýtan bir peygamber gönder. Doðrusu Azîz ve Hakîm olan ancak Sensin. " (el-Bakara, 2/129).

Burada sûredeki, Ýbrahim Peygamber´in sözlerini hikaye ederek belirttiði: "Ýçlerinden onlara Senin âyetlerini okuyan, kitabý ve hikmeti öðreten, onlarý her kötülükten arýtan bir Peygamber gönder. " ifadeleriyle, ilâhî takdir ve tedbir uyarýnca, bu davet de yeryüzünde gerçekleþme imkâný bulmuþtur.

ALLAH´ýn; bu apaçýk gerçekleri ihtivâ eden kitaba ehil olmak üzere "ümmî"leri seçmesinde; aralarýndan bir peygamberi göndermesinde ve böylece o peygamberin kendilerini "ümmî´´likten çýkarýp ALLAH´ýn âyetlerini okur ve yazar hale getirmesinde; durumlarýný deðiþtirip bütün yeryüzünde ayrý bir hüviyete sahip kýlmasýnda insanlara lütfu ve ihsaný açýktýr.

"Onlarý temizleyen... " Gerçekten peygamberin yaptýðý þey, tam anlamýyla onlarý temizlemekti. Onlarý þirkten çýkarýp tevhîde; batýl düþüncelerden sýyýrýp saðlam bir akideye; faizin ve haram kazancýn pisliðinden arýndýrýp helâl kazanca eriþtiriyordu. "Kitabý ve hikmeti... " öðretmekle onlarý "ehl-i kitab" yapýyor; böylece onlar güzel ölçülere sahip oluyorlar, yaptýklarý þeylerde en doðru iþi yapýyor, en doðru hükmü veriyorlardý.

"Halbuki onlar daha önceleri apaçýk bir sapýklýk içerisindeydiler. " Putlara tapar, ölü eti yer, her türlü hayasýzlýðý yaparlardý. Güçlü olan zayýfý ezer, hak hukuk gözetmezlerdi. Bu cahilî yaþantýlarýna raðmen, yüce ALLAH, bu davanýn en güvenilir taþýyýcýlarýnýn onlar olacaðýný biliyor ve aralarýndan "ümmî" bir peygambere bu akîdenin tebliði görevini veriyordu.

"Onlardan baþkalarýna da ki, henüz onlara katýlmamýþlardýr. Ve O, Azîz´dir Hakîm´dir. " (3).

"Bu, ALLAH´ýn lütfudur. Onu dilediðine verir. Ve ALLAH büyük lütuf sahibidir " (4)

Rasûlullah (s.a.s.)´ýn bu kutsal görevi, yalnýz kendi çaðý ve kendi çevresi içinde sýkýþýp kalmaz. O´nun çaðrýsý evrenseldir; zaman bakýmýndan da kýyamete kadar sürecektir. Ve kendisinin vefatýndan asýrlar sonra da nice insanlar O´nun bu Çaðrýsýyla temizleneceklerdir. Þüphesiz bu, ALLAH´ýn bir lûtfudur.

Allahu Teâlâ, Medine´deki Ýslâm cemâatýna ve onlara baðlý olarak daha sonra yetiþecek müslümanlara bu lütfu hatýrlatmakta, bu emanete seçiliþlerindeki ihsaný bildirmekte, kendilerine kitabý okuyan, onlarý temizleyen bir peygamberin gönderiliþindeki nimeti bildirmektedir.

Surenin ikinci bölümü, yahudilerin ALLAH emanetini taþýmak hususundaki vazifelerinin son bulduðunu; çünkü bu emaneti ancak canlý, uyanýk, þuurlu ve her þeyi ile kendini ona adayan kalblerin taþýyabileceðini ifade eden âyetle baþlýyor:

"Kendilerine Tevrat yükletildiði halde onun gereðini yapmayanlarýn durumu, koca koca kitaplar taþýyan eþeðin durumu gibidir. ALLAH´ýn âyetlerini yalanlamýþ olan kavmin durumu ne kötüdür. Ve ALLAH, zalimler güruhunu doðru yola eriþtirmez. " (5).

Tevrat´ý yüklenip de gereðini yapmayanlar aynen akîde emanetini omuzlayýp sonra da onu yerine getirmeyenlere benzer. Bugün müslüman adýný taþýyan fakat müslümanlarýn yapmasý gerekeni yapmayan bir çok kimse ayný durumdadýr.

"De ki; Ey yahudiler! Bütün insanlarý bir yana býrakarak yalnýz kendinizin mi ALLAH´ýn dostlarý olduðunuzu iddia ediyorsunuz? Bunda samimi iseniz, ölümü temenni ediniz. " (6).

"Yaptýklarýndan dolayý ölümü katiyyen temenni edemezler. Ve ALLAH, zalimleri çok iyi bilendir. " (7).

"De ki; Gerçekten sizin kaçýp durduðunuz ölüme mutlaka yakalanacaksýnýz. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen ALLAH â döndürüleceksiniz. O size neler yaptýðýnýzý haber verecektir. " (8

ALLAH´ýn dostlarý olduklarýný iddia etmelerine raðmen, bu meydan okuma karþýsýnda sessiz kalmayý tercih edecekler. Çünkü Peygamber´in ve getirdiklerinin doðruluðunu bilmektedirler. Dua edecek olsalar, akibetlerinin Cehennem olacaðýndan çekinmektedirler. (Ahmed b. Hanbel, I, 248).

Yahudiler hakkýnda bu söylenenler, hiç þüphesiz onlarýn durumuna düþen Müslümanlar için de geçerlidir. Bu sebeple surenin sonlarýna doðru hitap Müslümanlar´a yönlendiriliyor ve Cum´a namazýna çaðýrýldýklarýnda namaza koþmalarý, o sýrada alýþ-veriþi terketmeleri, ancak namaz bittikten sonra tekrar ticarete dönmeleri isteniyor. Çünkü yahudilerin haktan uzaklaþmalarýnda en büyük âmil, maddî menfaatlerini her þeyin üstünde tutmalarýdýr. O halde Müslümanlar bu noktada dikkat etmeli ve yahudilerin düþtüðü akibete düþmemeli; ALLAH´ýn emirleriyle maddî kazançlarý karþý karþýya geldiðinde, ALLAH´ýn emirlerini yerine getirmeyi öne almalýdýrlar.

Ýþte surenin üçüncü ve son bölümü de cum´a günü ve namazý ile ilgilidir:


"Ey iman edenler! Cum´a günü namaz için çaðrýldýðýnýzda hemen ALLAH´ý zikre koþun ve alýþveriþi býrakýn. Bilirseniz bu sizin için daha hayýrlýdýr. " (9)

Burada, müslümanlara, Cuma ezanýný duyar duymaz her türlü çalýþmayý ve alýþ veriþi býrakmalarý emredilmektedir." Bilirseniz bu sizin için daha hayýrlýdýr." denilmekle, Müslümanlar´ý, cazip olan alýþ veriþ meþgalesinden daha kârlý olan ALLAH zikrine teþvik etmekte; böylece onlarý terbiye ve disipline etmektedir.

"Namaz bitince yeryüzüne daðýlýn. Ve ALLAH´ýn fazlýndan isteyin. Ve ALLAH´ý çok zikredin ki,felaha eresiniz. " (10)

Bu âyet de, Ýslâm dininin tek tarafa aðýrlýk verip dengeyi bozmadýðý, aksine muvazeneyi her iki dünya için dengelemeyi amaçladýðýný ispat etmektedir. Gerçi insan geçim peþinde koþarken de ALLAH´ý anabilir, hatta geçim için yaptýðý faaliyeti ibadet haline getirebilir. Bununla beraber tam anlamýyla samimi bir zikir, mükemmel bir feragat ister. Bu da, kýsa bir müddet de olsa, dünya meþgalesini zihinden atmakla olur.

"Onlar bir ticaret veya bir oyun ve eðlence gördükleri zaman seni ayakta býrakarak oraya yöneldiler. De ki; ALLAH´ýn katýnda olan, oyun ve eðlenceden de ticaretten de daha hayýrlýdýr. Ve ALLAH, rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr. " (11)

Cabir (r.a.) der ki: "Biz Rasûlullah (s.a.s.) ile namazýmýzý kýlarken birden yiyecek mal taþýyan bir kervan çýkageldi. Herkes ona koþtu. Peygamberin yanýnda, aralarýnda Hz. Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)´in bulunduðu oniki kiþiden baþka kimse kalmadý. Bunun üzerine yukardaki âyet nazil oldu." (Buhari, Tefsîr Sûretü´l-Cum´a; Müslim, Tefsîr)

Âyet-i Kerîme bize; Rasûlullah (s.a.s.)´ýn iþinin ne kadar zor olduðunu ve ashabýn hangi terbiye aþamasýnda bulunduklarýný beyan etmekte, dolayýsýyla ALLAH yolunda çaba harcayanlarýn, çalýþtýklarý kimselerde bu tür eksiklikleri gördükleri zaman, bunlarý nasýl gidereceklerini öðretmektedir.


radyobeyan