Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Cin suresi By: armi Date: 08 Þubat 2010, 17:51:28
CÝN SÛRESÝ



Kur´an-ý Kerîm´in yetmiþikinci suresi. Mekke´de nazil olmuþtur. Yirmisekiz ayet, ikiyüz seksenbeþ kelime ve yediyüzellidokuz harften ibarettir.

Fasýlasý "elif"tir. Cinlerden bahsettiði için bu adý almýþtýr. Buna "Kul ûhiye" suresi de denir.

Surenin ana konusu cinlerdir. Hemen ilk ayette þöyle denmektedir: " Ey Muhammed! de ki; Cinlerden bir topluluðun Kur´an´ý dinlediði bana vahyolundu;" Onlar þöyle demiþlerdir;

"Doðrusu biz, doðru yola götüren, hayrete düþüren bir Kur´an dinledik de ona inandýk; biz Rabbimiz´e hiç bir þeyi ortak koþmayacaðýz."

Eskiden beri insanlar cinlerin varlýðý hususunda ihtilafa düþmüþlerdir.

Duygulara hitap eden bir zâhiri kýsýmdan, sûrenin mevzuuna, manalarýna, gösterdiði hedeflere baktýðýmýzda, birçok iþaret ve ilhamlarla karþýlaþýrýz.

Önce; müþriklerin inkâr ettikleri, bu hususta çetin mücadelelere giriþtikleri, ellerinde hiç bir delilleri olmaksýzýn ileri geri konuþtuklarý ve bazen de Muhammed (s.a.s.)´in onlara bahsettiði þeyleri cinlerden aldýðýna dair yaygýn kanaatlerini içine alan bilgiler ve çoðu öteki âlemle ilgili, akaide dair meseleler yer almaktadýr. Ýnkâr edip mücâdele ettikleri meselelerden birine bizzat cinlerin þehadet edinceye ve bu olay Muhammed (s.a.s.)´den duyuluncaya kadar, Kur´an´dan haberleri yoktu. Kur´an´ý onlar iþitince sarsýlmýþ, hayrete ve dehþete düþmüþlerdi. Gönülleri dolup taþmýþ; iþittiklerini saklamayacak, bildiklerini toparlayamayacak, hissettiklerini hülâsa edemeyecek duruma gelmiþlerdi. Tesiri altýnda kaldýklarý bu büyük hadiseden bütün kâinatta izlerini ve neticelerini býrakan olaydan korku ve dehþet içinde kalmýþlardý. Bu, bütün beþeriyetin ruhunda derin izler býrakacak derecede, deðerli bir þehadet idi.

Ýkinci olarak bu sûre ile cinler âlemi hakkýnda, önce muhataplarýnýn sonra da gelecek ve geçmiþ bütün insanlarýn ruhlarýndaki bir çok vehimler düzeltilmekte; bu görünmeyen varlýklarýn hakikati ortaya konulmaktadýr.

Bu sure Arap müþriklerinin ve baþkalarýnýn bu kâinatta cinlerin kudreti ve hareket kabiliyetlerine dair inançlarýný da düzeltmeyi üstlenmektedir. Bu yaratýklarýn varlýðýný geliþigüzel inkâr edenlerin durumuna gelince; bunlarýn, bu derece kat´iyyetle inkârlarýný ve cinlerin varlýðýna inanmayla alay etmelerini ve hurâfe diye isimlendirmelerini hangi esasa dayandýrdýklarý konusuna burada eðilmek gerekmektedir.

Acaba bu inkârcýlar kâinattaki bütün mahlûkatý biliyorlar da, aralarýnda cinleri bulamadýklarýndan dolayý mý böyle söylüyorlar? Þüphesiz bugün dahi hiçbir âlim bunu iddia edemez. Zira yeryüzünde varlýðý daha yeni keþfedilen canlýlar pek çoktur. Ve hiçbir kimse de iddia edemez ki bugün yeryüzündeki canlýlarýn artýk keþif zincirinin halkalarý kopmuþtur veya yakýnda kopacaktýr.

Bu sure-i celile geçen surelere nispetle, ulûhiyyet ve ubûdiyet´in hakikatini mevzu ederek Ýslâmî tasavvurun inþâsýna büyük yer verip, daha sonra da, kâinat ve mahluklardan ve bunlarýn arasýndaki sýký alâkadan bahseder.

Cinlere ait sözlerde Allah´ýn vahdaniyetine, zevce ve evlât edinmesinin reddine, ahirette cezanýn isbatýna, Allah´ýn mahlûkâtýndan hiçbirinin O´nu yeryüzünde aciz býrakamayacaðýna, O´nun elinden hiçbir kimsenin kurtulup kaçamayacaðýna ve adil cezasýnýn eriþemeyeceði hiç kimsenin bulunmadýðýna delâlet ve þehadetler bulunmaktadýr. Rasûlullah (s.a.s.)´a hitaplarda bu hakikatlerin bazýsýnýn tekerrür ettiði görülmektedir! "Ey Habibim! De ki; "Ben sadece Rabbime yalvarýr ve O´na hiç kimseyi ortak koþmam." De ki "Ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kadir deðilim." De ki;

"Beni hiç kimse Allah´a karþý savunamaz ve ben O´ndan baþka bir sýðýnak bulamam. "

Bunlar, cinlerin bu gerçekleri tam ve açýk bir þekilde þehadetle kabul etmelerinden sonra zikredilir.

Nitekim bu þehadetler, ulûhiyetin sadece Allah´a mahsus olduðunu, ubûdiyetin de beþerin eriþebileceði en yüksek derece olduðu beyan buyurulmaktadýr: " Allah´ýn kulu Muhammed, O´na ibadete kalkýnca, neredeyse çevresinde keçeleþirler, birbirlerine girerlerdi..."

Takip eden ayette, Rasûlullah (s.a.s.)´a tevcih edilen hitapla, bu hakikat tekid edilmektedir: De ki: "Ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kadir deðilim." "Gayb sadece Allah´a býrakýlmýþtýr. Cin tâifesi onu bilmemektedir. Yeryüzünde onlara kötülük mü murad edildi yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiþ ki, doðrusu biz bilemeyiz... " Peygamberler de gaybý, ancak Allahu Teâlâ´nýn bir hikmete mebni bildirdiði kadar bilebilirler: Ey Habibim! De ki; "Size vaad olunan yakýn mýdýr, yoksa Rabbim onu uzun süreli mi kýlmýþtýr ben bilemem. Gaybý bilen Allah, gayba kimseyi muttali kýlmaz. Ancak peygamberlerden bildirmek istediði müstesna. O, her peygamberin önünden ve ardýndan gözcüler salar".

Surede iþaret edilen olay, bir grup cinin Kur´an´ý dinlemeleri olayýdýr. Bu husustaki rivayetler farklýlýk göstermektedir.

Ýmam Ebû Bekr el-Beyhâki "Delâilü´n-Nübüvve" adlý kitabýnda þöyle der: Bize, Ebû Hasan Ali b. Ahmed b. Abdan, Ahmed b. Abid, Ýsmail el-Kadý, Müsedded, Ebû Avane´nin Ebû Biþir´den, Said bin Cubeyr Ýbn Abbas´tan naklettiklerine göre Ýbn Abbas (r.a.) þöyle demiþtir: Rasûlullah (s.a.s.) cinlere Kur´an okumadýðý gibi onlarý da görmemiþtir. Rasûlullah, yanýnda bir kýsým ashabý olduðu halde Ukaz çarþýsýna gitmek üzere ayrýlmýþlardýr. (Nahle denilen mevkide, sabah namazýný kýldýklarý sýrada okuduðu Kur´an´ý cinler dinlemiþti). O sýrada þeytanlarýn gökyüzünden almaya çalýþtýklarý haberler kesilmiþ ve üzerlerine de þihablar (alev) gönderilmiþti. Bunun üzerine þeytanlar kavimlerine dönerek: "Size ne oluyor" demiþlerdi. Onlar da "gökyüzü haberi ile aramýza perde gerildi, ilahî haberi alamaz olduk. Ve üzerimize de þihablar gönderildi..." Gökyüzü haberi ile aramýza giren mutlaka yeni bir hadisedir. "Doðuya ve batýya gidip araþtýrýn bakalým" demiþler; doðuya ve batýya giderek gökyüzü ile aralarýna giren þeyin ne olduðunu aramaya koyulmuþlardý. Tihâme tarafýna gidenleri, Ukaz pazarýna gitmekte olan peygamberi, Nahle denilen yerde ashabýyla sabah namazýný kýlarken buldular. Ve okuduðu Kur´an´ý iþitip dikkatlice dinlemeye koyuldular. "Allah´a yemin ederiz ki iþte gökyüzü haberi ile aramýza giren þey budur" dediler. Buradan da kavimlerine dönünce þöyle dediler: "Ey kavmimiz biz þüphesiz, doðru yola götüren, hayrete düþüren bir Kur´an dinledik de ona inandýk. Biz Rabbimiz´e hiç bir kimseyi ortak koþmayacaðýz... " Bu hadise üzerine de Allahû Teâlâ, Rasûlûne: "De ki, cinlerden bir topluluðun Kur´an´ý dinlediði bana vahyolundu... " ve Allah ona cinlerin sözlerini vahyetmiþ oldu. (Buhârî, Tefsir Sure, 72)

Diðer rivayet ise þöyledir. Müslim Sahih´inde Âmir´den þöyle rivayet eder. Âmir dedi ki: Alkame´ye sordum: "Ýbn-i Mes´ud cin gecesinde Rasûlullah (s.a.s.) ile birlikte mi idi?" Bu soru üzerine Alkame þöyle cevap verdi!" Ben de Ýbn-i Mes´ud´a "Cin gecesinde Rasûlullah ile birlikte sizden bir kimse var mýydý" diye sordum. Ýbn Mes´ud "Hayýr" dedi fakat biz Rasûlullah´la birlikte bir gece bulunurken birdenbire yanýmýzdan kayboldu. Yollarý ve vadileri aradýðýmýzda; "her halde kaçýrýldý "veya" öldürüldü" denildi. Böylece çok korkulu bir gece geçirdik. Sabah olunca bir de baktýk ki Hira tarafýndan geliyor. Ýbn Mes´ud devamla, biz "ya Rasûlallah! Seni aramýzda göremeyince aradýk bulamadýk böylece çok korkulu bir gece geçirdik" dedik. Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: "Bana cin davetçileri geldiler. Onlarla beraber gittim ve onlara Kur´an okudum."

Ýbn Mes´ud der ki: "Bizi de oraya götürdü, onlardan kalan bakiyeleri ve ateþ kalýntýlarýný gösterdi. Peygambere cinlerin yediklerini sordular o da " üzerine Allah´ýn ismi zikredilen ve sizin yiyip de üzerlerinde fazla miktar et býraktýðýnýz bütün kemikler, bütün deve ve at gübreleri... Bundan sonra Rasûlullah (s.a.s.) þöyle buyurdular.

"Artýk bu ikisi ile taharetlenmeyin, zira onlar kardeþlerinizin yediði þeylerdir." (Müslim, Salat, 150)

"Ýbn Ýshak´ýn rivayetine göre, hadise, Rasûlullah (s.a.s.)´ýn Sakif ileri gelenlerinin üzerine musallat ettiði ayak takýmýndan gördüðü eziyetlerle, gönlü kýrýk olarak Taif´den dönüþünden sonra olmuþtur. Onun Rabbi´ne karþý yapmýþ olduðu bu hüzünlü ve sevgi dolu duadan sonra cinlerle karþýlaþmasý hakikaten düþündürücü ve ibret vericidir. Allah´ýn cinlerden bir bölüðünü onunla karþýlaþtýrmasýnda ondan iþittiklerini kavimlerine bildirmelerinde son derece hikmetler vardýr. Zamaný ve alâkasý ne olursa olsun, bu büyük bir hadisedir. Muhtevasý ve iþaretleri bakýmýndan da büyüktür. Müteakiben cinlerin Kur´an´dan ve dinden bahsediþleri de dikkati çekmektedir. Biz bütün bunlara Kur´an´ý Kerîm´in bildirdiði gibi iman etmekteyiz.

"Ey Habibim! De ki: "Cinlerden bir topluluðun Kur´an´ý dinlediði bana vahyolundu. Onlar Þöyle demiþlerdi. Doðrusu biz, doðru yola götüren, hayrete düþüren, bir Kur´an dinledik de hemen O´na iman ettik; biz Rabbimiz´e hiçbir þeyi ortak koþmayacaðýz." (1-2)

-Doðrusu Rabbimiz´in yüceliði her yücelikten üstündür. O, zevce ve çocuk edinmemiþtir. (3)

- Doðrusu aramýzdaki beyinsiz, Allah´a karþý yalanlar uyduruyordu. (4)

- Doðrusu insanlarýn ve cinlerin Allah a karþý yalan uydurabileceklerini sanmazdýk. (5)

- Gerçekten, birtakým insanlar cinlerin birtakýmýna sýðýnýrlardý da onlarýn azgýnlýklarýný artýrýrlardý. (6)

"- Doðrusu onlar da sizin Allah´ýn kimseyi yeniden diriltmeyeceðini sandýðýnýz gibi zanda bulunmuþlardý. " (7)

"Nefer", bilindiði gibi üçten dokuza kadar olan gruba denir. "Raht" da böyledir. Yedi kiþiye denildiði de rivayet edilmektedir.

Bu baþlangýcýn, Rasûlullah (s.a.s.)´ý cinlerin kendisini dinlediklerini bildiðini ve onlardan bir bölüðünün kendisinden Kur´an´ý iþittikten sonra vaki olduðunu da göstermektedir. Rasûlullah (s.a.s.)´ýn bu bilgisi, Allahu Teâlâ´nýn vahyi ve olanlardan haberdar etmesi ile mümkün olmuþtur. Zira daha önce Rasûlullah (s.a.s.) bundan haberdar deðildi. Anlaþýlan bu þekliyle bir defa vaki olmuþ, bilâhare ayný yerde onun bilgisi ve istemesiyle Kur´an´ý cinlere okumasý bir veya birkaç defa gerçekleþmiþtir.

"Doðrusu biz hayrete düþüren bir Kur´an dinledik. "

Onlarda býraktýðý ilk tesir, þimdiye kadar alýþýk olmadýklarý "hayrete düþüren" bir þey olmasýydý. O, kalblerinde bir ürperme meydana getirmiþti. Ýþte bu hal, onu açýk bir kalble, incelmiþ duyguyla, derin bir zevkle dinleyip duyan kimselerde Kur´an´ýn býraktýðý bir tesirdir. Evet hayrette býrakýr, zira ruhlara ve kalblerin derinliklerine iþleyen güce, fevkalâde bir cazibeye, büyük bir etkiye sahiptir. Hayrete düþürür. Bu, cin topluluðu üzerinde býraktýðý tesirden fiilen de anlaþýlmýþtýr ki, onlar hakikaten bundan zevk almýþlardýr.

"Doðru yola götüren. "

Bu da Kur´an´ýn ikinci açýk bir sýfatýdýr. Ve Kur´an´da bu sýr mevcuttur. Bunu cinlerden bir topluluk, hakikatini kalblerinde bulduklarý anda hissetmiþlerdi. "Rüþd" kelimesi, geniþ manasý olan bir kelimedir. Kur´an bu sýfatýyla hidâyete, hakka ve doðruya götürmektedir. Rüþd kelimesi bunlardan baþka, þu mânâlarý da ihtiva etmektedir. Olgunluk, üstünlük; hidâyete, hakka ve doðruya ileten bir bilgi ve bu hakikatleri kalb gözüyle görebilme idraki... Ýþte bu vasýflarýyla kalbde öyle bir hal meydana getirir ki; bu hal, sahibini hayra ve doðruya götürür.

"Ve biz O´na inandýk. "

Bu, Kur´an´ý dinledikten sonra sâlim bir idrakin gerektirdiði þey; yaratýlýþa uygun dosdoðru bir kabulden ibarettir. Ayette zikredilen cinler ise, Kur´an´ý dinleyince hayrete düþmüþler, büyülenmiþçesine tesir altýnda kalmýþlar; kendilerinden geçecek kadar ruhî sarsýntý içine düþmüþlerdi. Sonra da bunlar Hakký tanýmýþ, kabul etmiþler ve þuurlu bir þekilde "biz ona inandýk" diyerek imanlarýný ilân etmiþler; müþriklerin yaptýðý gibi ona karþý, ruhlarýna tesiri sebebiyle, inad ve inkâr yoluna sapmamýþlardý.

"Biz, Rabbimiz´e hiç bir þeyi ortak koþmayacaðýz."

Ýmanlarý açýk, saðlam ve hâlisâne idi. Vehme, þirke ve hurafeye bulaþmýþ deðildi. Kur´an´ýn hakikatini idrakten fýþkýrmýþ bir imanýn da vasfý budur. Kur´an´ýn davet ettiði hakikat; þirke bulaþmayan bir tarzda Allahu Teâlâ´nýn vahdaniyetinden ibarettir.

Bundan sonra da cinler, Allah´ýn hidâyeti karþýsýnda kendi durumlarýný izah etmeye çalýþmaktadýrlar. Bundan onlarýn da insanlar gibi hidâyet ve dalâlet olmak üzere ikili kabiliyete sahip olduklarýný anlýyoruz. Bu topluluk, müminler olarak Rableri hakkýndaki inançlarýndan ve hidâyete eren ve dalâlete düþenler hakkýnda besledikleri kanaatlerden söz etmektedirler.

"Doðrusu aramýzda iyiler de vardýr, bundan aþaðý bulunanlar da vardýr. Bizler çeþitli yollarda olan topluluklardýk. Yeryüzünde kalsak da Allah´ý aciz býrakamayacaðýmýz, baþka yere kaçsak da O´nu aciz kýlamayacaðýmýz gerçeðini þüphesiz anladýk. Þüphesiz, doðruluk rehberi olan Kur´an´ý dinlediðimizde ona inandýk. Kim Rabbi´ne inanýrsa, o ecrinin eksiltileceðinden ve kendisine haksýzlýk edileceðinden korkmaz. Ýçimizde, kendini Allah´a vermiþ olanlar da yazýk edenler de vardýr. Kendini Allah´a veren kimseler, iþte onlar, doðru yolu arayanlar, ona lâyýk olanlardýr. Kendilerine yazýk edenlere gelince, onlar Cehennem´in odunlarý oldular." (11-15)

Cinlerin bu açýklamasý gösteriyor ki, içlerinde sâlihler de var, sâlih olmayanlar da. Ýtaatkârý da var, zalimi de. Bunlar, cinlerin çifte kabiliyette olduðunu; sýrf þer için yaratýlan þeytan ve avanesini ayýracak olursak, insanlar gibi hayra ve þerre kabiliyetleri bulunduðunu göstermektedir.

"Mabetler þüphesiz Allah´a mahsustur. Öyleyse oralarda Allah´a yalvarýrken baþkasýný katmayýn. " (18)

Her iki halde de secdelerin veya secde mahalli olan mescidlerin sadece Allah´a mahsus olacaðý beyan buyurulmaktadýr. Böyle olursa gerçek tevhid mümkün olabilir, herkesin mübtelâ olduðu her alâka, her kýymet ve her meyil geriye atýlmýþ ve hâlis ibâdetin sadece Allahu Teâlâ´ya mahsus olduðu gerçeði ortaya çýkmýþ olur. Allah´a ibadet ederken bazen insan, O´ndan baþkasýna iltica ve kalbini açma durumuna girer.

Ayet, cinlerin sözü olduðu takdirde önceden geçen þu sözlerini tekid etmiþ olur: "Þüphesiz biz Rabbimiz´e hiçbir ortak koþmayacaðýz... " Yani ibadet ve secde yerinde ortak koþmayacaðýz. Bu, doðrudan doðruya Allah´ýn kelâmý ise cinlerin sözleri, Rablerine yönelmeleri ve O´nu tevhîd etmeleri münasebetiyledir. Bu da Kur´an üslûbuna göre yerinde gelmiþtir.

"Ey Habibim! De ki: "Size söz verilen yakýn mýdýr, yoksa Rabbim onu uzun süreli mi kýlmýþtýr, ben bilemem" Gaybý bilen Allah, gayb´a kimseyi muttali kýlmaz. Ancak peygamberlerden, bildirmek istediði bunun dýþýndadýr. Rablerinin emirlerini teblið etmelerinden haberdar olmak için, her peygamberin önünden ve ardýndan gözcüler salar, onlarýn yaptýklarýný ilmiyle kuþatýr ve her þeyi bir bir sayar"

Böylece korkutucu ve ürpertici bir ifadeyle sure son buluyor. Baþlangýcý da cinlerin uzun tafsilatlý ve büyük bir hayret ihtiva eden sözlerinde ifadesini bulan korku, titreme, ürperme ve hayret vericilikte olmuþtu. Yirmisekiz ayeti geçmeyen bu sure þu gibi esas hakikatleri ortaya koymaktadýr: Bir müslümanýn akidesini kuvvetlendirmeye yarayan þey; ona doðru, açýk, ölçülü düþüncesini hiçbir ifrat ve tefrite düþmeden, ruhunu bilgi ufuklarýna kapamadan, efsanevi vehimler peþinde koþmadan kendini inþa ve tespit etme fýrsatýný vermektir. Kur´an´ý iþitir iþitmez iman eden ve þu sözleri söyleyen cinler topluluðu ne kadar doðru söylemiþtir:

"Doðrusu biz. doðru yola götüren, hayrete düþüren bir Kur´an dinledik de hemen ona inandýk... "

Þamil ÝA



radyobeyan